Mektubat - page 612

düşünmeyerek müteveccih olsa, o dildeki kuvve-i zaika,
bir nazır-ı âlikadr makamından, batın fabrikasının yasak-
çısı ve mide tavlasının bir kapıcısı derecesine sukut eder.
nasıl, rızkın şu hizmetkârı, şükürsüzlük ile bu derece-
ye sukut eder; öyle de, rızkın mahiyeti ve sair hademe-
leri dahi sukut ediyorlar. en yüksek makamdan en edna
makama inerler. kâinat Hâlık’ının hikmetine zıt ve mu-
halif bir vaziyete düşerler.
Şükrün mikyası kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve mem-
nuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hür-
metsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.
evet, hırs, şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mah-
rumiyettir, hem vasıta-i zillettir. Hatta, hayat-ı içtimaiye-
ye sahip olan mübarek karınca dahi, güya hırs vasıtasıy-
la ayaklar altında kalmış, ezilir. Çünkü, kanaat etmeyip
senede birkaç tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse
binler taneyi toplar. güya mübarek arı, kanaatinden do-
layı başlar üstünde uçar. kanaat ettiğinden, balı insanla-
ra emr-i ‹lâhî ile ihsan eder, yedirir.
evet, zat-ı Akdes’in alem-i zatîsi ve en azamî ismi olan
lâfzullahtan sonra en azam ismi olan rahman, rızka ba-
kar. Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir. Hem rahman’ın
en zahir manası, rezzak’tır.
Hem şükrün envaı var. o nevilerin en camii ve fihris-
te-i umumiyesi, namazdır.
Hem şükür içinde safî bir iman var, halis bir tevhit bu-
lunur. Çünkü, bir elmayı yiyen ve “elhamdülillâh” diyen
alem-i zatî:
zata özgü belirti,
nişan, sembol.
azam:
en büyük.
azamî:
en büyükle ilgili, en büyü-
ğe ait.
batın:
iç, karın, mide.
camii:
kapsayıcı olanı, kapsamlısı.
edna:
en aşağı.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, Allah’a şükür.
emr-i ‹lâhî:
Allah’ın emri.
enva:
çeşitler, türler.
fihriste-i umumiye:
umumî fih-
riste, bir şeyin içeriğini gösteren
genel liste.
güya:
sanki,
hademe:
hizmetçiler.
halis:
saf, içten, samimî.
haram:
yasaklanmış, günah.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
helâl:
izin verilen, günah olma-
yan.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılışta-
ki ‹lâhî gaye, faydalı yerli yerinde
oluş.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hürmetsizlik:
saygısızlık.
hırs:
aç gözlülük, aşırı istek.
ihsan etme:
ikram etme, verme.
iktisat:
tasarruf, tutumluluk.
iman:
inanmak, itikat; inanç.
israf:
gereksiz yere harcama, sa-
vurganlık.
kâfi:
yeterli.
kâinat Hâlıkı:
kâinatın yaratıcısı
olan Allah.
kanaat:
kısmete razı olma, elin-
dekiyle yetinme.
kuvve-i zaika:
tat alma duygusu.
lâfzullah:
Allah lâfzı, kelimesi.
mahiyet:
nitelik, özellik.
makam:
mevki.
mana:
anlam.
mikyas:
ölçü aleti, ölçek, ölçü.
mizan:
ölçü aleti, ölçek, ölçü.
muhalif:
aykırılık gösteren,
uymayan.
mübarek:
hayırlı.
müteveccih:
bir tarafa, dö-
nen, yönelen, yönelik.
nazır-ı âlikadr:
takdirkâr
kadir, kıymet bilen gözlemci.
nevi:
çeşit, tür.
Rahman:
ister mü’min, ister
kâfir; ister iyi isterse kötü ol-
sun; rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmış-
ların rızıklarını ve geçim şekil-
lerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
Rezzak:
bütün yaratılmışların
rızkını veren ve ihtiyaçlarını
karşılayan Allah.
rıza:
razı olma, hoşnutluk, Al-
lah’ın takdirine boyun eğme.
rızık:
yiyecek, içecek şey.
safî:
duru, samimî, saf.
sair:
diğer, başka, öteki.
sebeb-i mahrumiyet:
mah-
rum olma nedeni, yoksunluk
sebebi.
sukut:
düşme, değerini yitir-
me.
şükür:
teşekkür, nimet ve iyi-
liğin sahibini tanıma ve ona
karşı minnet duyma.
tevhit:
birleme, Allah’ın varlı-
ğını, birliğini, dengi ve ortağı
bulunmadığını kabul etme.
vasıta-i zillet:
aşağılanma
aracı, sebebi.
vasıtasıyla:
sebebiyle, yü-
zünden.
vaziyet:
durum, hâl.
zahir:
görünen, açık.
Zat-ı akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve nok-
sandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
zıt:
ters, aykırı.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 612 | Mektubat
1...,602,603,604,605,606,607,608,609,610,611 613,614,615,616,617,618,619,620,621,622,...1086
Powered by FlippingBook