Mektubat - page 739

Hem,
İslâmiyet,havastanziyadeavamıntahassungâhı
olmuştur.
Vücub-i zekât ve hurmet-i riba ile, havassı, ava-
mın üstünde müstebit yapmak değil, bir cihette hadim ya-
pıyor,
(2)
¢n
SÉs
ædG o
™n
Ør
æn
j r
øn
e p
¢SÉs
ædG o
ôr
«n
N
(1)
@ r
ºo
¡o
ep
OÉn
N p
?r
ƒn
?r
dG o
óp
q
«°n
S
diyor.
Hem, kur’ân-ı Hakîm lisanıyla,
(5)
n
¿
h o
ô s
µ
n
Øn
àn
j n
Ón
an
G
(4)
@ n
¿
ho
ôs
Hn
ón
àn
j n
Ón
an
G
(3)
@ n
¿
ƒo
?p
?r
©n
J n
Ón
an
G
gibi kudsî havaleler ile aklı istişhat ediyor ve ikaz ediyor
ve akla havale ediyor, tahkike sevk ediyor. onun ile, ehl-
i ilim ve ashab-ı akla, din namına makam veriyor, ehem-
miyet veriyor. katolik mezhebi gibi aklı azletmiyor, ehl-i
tefekkürü susturmuyor, körü körüne taklit istemiyor.
Hakikî Hristiyanlık değil, belki şimdiki Hristiyan dini-
nin esasıyla İslâmiyetin esası mühim bir noktadan ayrıl-
dığından, sabık farklar gibi, çok cihetlerle ayrı ayrı gidi-
yorlar. o mühim nokta şudur:
İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir ki, vasıtaları, esbapla-
rı ıskat ediyor, enaniyeti kırıyor, ubudiyet-i halise tesis
ediyor. nefsin rububiyetinden tut, tâ her nevi rububiyet-i
batılayı katediyor, reddediyor. Bu sır içindir ki, havastan
bir büyük insan tam dindar olsa, enaniyeti terk etmeye
mecbur olur. enaniyeti terk etmeyen, salâbet-i diniyeyi
ve kısmen de dinini terk eder.
okumuşlar, bilginler, sınıfı.
hizmet:
bir uğurda çalışma, gay-
ret gösterme.
hurmet-i riba:
faizin haram ol-
ması.
ıskat etme:
düşürme, hükümsüz
kılma.
ikaz:
uyarma.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
istişhat:
şahit gösterme.
kısmen:
kısmî olarak, bütünle il-
gili bir bölüm.
kudsî:
her türlü kusur ve noksan-
dan uzak, mukaddes.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lisan:
dil.
makam:
mevki.
mecbur:
zorunda kalmış, zorun-
luluk.
mezhep:
bir dinin bazı noktalar-
da görüş farkları bulunan kolla-
rından her biri.
mühim:
önemli.
müstebit:
diktatör, zulüm ve
baskı yapan.
namına:
adına.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nevi:
çeşit, tür.
nokta:
yön, yer, konu, sınır.
red:
reddetme.
rububiyet:
rablık, ilâhlık; varlıkla-
rın ihtiyaçlarını yerli yerince ver-
mek, onları sevk, idare ve terbiye
edip egemenlik altında bulundur-
mak.
rububiyet-i batıla:
batıl rububi-
yet, batıl ilâhlık iddia ve davranış-
ları.
sabık:
önceki.
salâbet-i diniye:
dinini ve dinin
emirlerini korumak ve tatbik et-
medeki ciddiyet ve sağlamlık.
sevk etme:
sürme, gönderme,
sürükleme.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve en
ince yanı.
tahassungâh:
sığınak.
tahkik:
doğru olup olmadığını
araştırma.
tefekkür:
düşünme, zihni yorma.
terk:
bırakma.
tesis etmek:
kurmak, yerleştir-
mek.
tevhid-i hakikî:
Allah’ın varlığını
gösteren delillere isim ve sıfatla-
rıyla inanma.
ubudiyet-i halise:
halis, samimî
kulluk.
vasıta:
aracı.
vücub-i zekât:
zekâtın farz olma-
sı.
ziyade:
çok, fazla.
akla havale etme:
aklın ka-
bulleneceği bir şeyi sunma,
makul.
ashab-ı akıl:
akıl sahipleri.
avam:
cahil halk tabakası, sı-
radan insanlar.
azletme:
ayırma, çıkarma,
uzaklaştırma.
cihet:
yön, taraf.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
ehl-i tefekkür:
tefekkür
edenler, düşünürler.
enaniyet:
kendini beğenme,
benlik.
esas:
asıl, temel.
esbap:
sebepler.
hadim:
hizmetçi, hizmet
eden.
havale:
bırakma, yollama.
havas:
üst tabaka, seçkinler,
Mektubat | 739 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1.
Bir milletin efendisi, ona hizmet edendir. (Hadis-i şerif: Keşfü’l-Hafa, 2:463.)
2.
İnsanların en hayırlısı, onlara faydalı olandır. (Hadis-i şerif: Keşfü’l-Hafa, 1:393.)
3.
Hiç akıl etmez misiniz? (Bakara Suresi: 44.)
4.
Hiç düşünmezler mi? (Nisâ Suresi: 82.)
5.
Hiç tefekkür etmezler mi? (En’am Suresi: 50.)
1...,729,730,731,732,733,734,735,736,737,738 740,741,742,743,744,745,746,747,748,749,...1086
Powered by FlippingBook