Mektubat - page 734

zîşuurun kârı değildir. Çünkü, ecnebi diyarına, lisan-ı şe-
riatta “dâr-ı harp” denilir. dâr-ı harpte çok şeylere cevaz
olabilir ki, diyar-ı İslâmda mesağ olamaz.
Hem Frengistan diyarı, Hristiyan şevketi dairesidir. Is-
tılahat-ı şer’iyenin maanisini ve kelimat-ı mukaddesenin
mefahimini lisan-ı hâl ile telkin edecek ve ihsas edecek
bir muhit olmadığından, bilmecburiye, kudsî maani, mu-
kaddes elfaza tercih edilmiş; maani için elfaz terk edil-
miş, ehvenişer ihtiyar edilmiş. diyar-ı İslâmda ise, muhit,
o kelimat-ı mukaddesenin meal-i icmalîsini ehl-i İslâma
lisan-ı hâl ile ders veriyor. An’ane-i İslâmiye ve İslâmî ta-
rih ve umum şeair-i İslâmiye ve umum erkân-ı İslâmiye-
te ait muhaverat-ı ehl-i İslâm, o kelimat-ı mukaddesenin
mücmel meallerini, mütemadiyen ehl-i imana telkin edi-
yorlar. Hatta şu memleketin maâbid ve medaris-i diniye-
sinden başka, makberistanın mezar taşları dahi birer tel-
kin edici, birer muallim hükmündedir ki, o maani-i mu-
kaddeseyi ehl-i imana ihtar ediyorlar. Acaba, kendine
Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için,
bir günde elli kelime Frengî lügatinden taallüm ettiği hâl-
de, elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiği
sübha-
nallah,elhamdülillâhve
lâilâheillallahve
Allahüekber
gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvan-
dan daha aşağı düşmez mi? Böyle hayvanlar için bu keli-
mat-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir
edilmezler. onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar
taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaris-
tandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir.
allahü ekber:
Allah en büyük ve
en yücedir.
an’ane-i İslâmiye:
İslâmî gele-
nek.
bilmecburiye:
mecburiyetle, zo-
runlu olarak.
cevaz:
izin, müsaade.
dâr-ı harp:
savaş memleketi, İs-
lâm hukukunun yürürlükte olma-
dığı yerler, yabancı ülkeler.
diyar:
memleket.
diyar-ı İslâm:
İslâm diyarı, İslâm
ülkesi.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i iman:
inananlar, Allah ve Al-
lah’tan gelen her şeye inanan
mü’minler.
ehl-i İslâm:
İslâm topluluğu, Müs-
lümanlar.
ehl-i kubur:
kabir ehli, mezarda-
kiler, ölüler.
ehvenişer:
iki şerden daha zararlı
olanın tercih edilmesi.
elfaz:
kelimeler, sözler.
elhamdülillâh:
“ezelden ebede
her türlü hamd ve övgü, şükür ve
minnet Allah’a mahsustur.” hamd
Allah’a aittir.
erkân-ı İslâmiyet:
İslâmın şartla-
rı, esasları.
Frengî:
Avrupalılara ait.
Frengistan:
Avrupa.
hâkketmek:
yere sermek, yerle
bir etmek.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ıstılahat-ı şer’iye:
şer’i terimler,
dini terimler.
ihsas etme:
hissettirme, sezdir-
me.
ihtar:
hatırlatma.
ihtiyar etme:
seçme, tercih et-
me.
İslâmî:
İslâma ait.
kelimat-i mukaddese:
mukad-
des kelimeler.
kudsî:
mukaddes, yüce, temiz.
lâ ilâhe illallah:
Allah’tan başka
ilâh yoktur.
lisan-ı hâl:
hâl dili.
lisan-ı şeriat:
şeriat dilinde, İslâm
hukuku terminolojisi.
maâbid:
mabetler, ibadet edilen
yerler.
maani:
manalar, anlamlar.
maani-i mukaddese:
mukaddes
manalar, her türlü kusurdan
uzak, temiz anlamlar.
makberistan:
mezarlık.
meal:
mana, mefhum.
meal-i icmali:
özet olarak anlam.
medaris-i diniye:
dini medrese-
ler.
mefahim:
anlaşılan mana ve
mefhumlar.
menfaat:
fayda, yarar.
mesağ:
izin, müsaade.
mezar:
kabir.
mezaristan:
mezarlık.
muallim:
hoca, öğretici, öğ-
retmen.
muhaverat-ı ehl-i İslâm:
Müslümanların muhavereleri,
fikir, görüş alış-verişleri.
muhit:
çevre.
mukaddes:
her türlü çirkin-
liklerden ve eksiklikten arın-
mış kutsal şeyler, mübarek,
şerefli, temiz.
mücmel:
kısa ve az sözle ifa-
de edilmiş.
Müslüman:
İslâm dininden
olan.
mütemadiyen:
devamlı ola-
rak.
sübhanallah:
Allah’ı her türlü
eksiklikten, noksan sıfatlar-
dan tenzih eder, bütün mü-
kemmel sıfatlarla muttasıf ol-
duğunu kabul ederim mana-
sına gelen zikir ve tesbih sö-
zü.
şeair-i İslâmiye:
İslâma sem-
bol olmuş iş ve ibadetler.
şevket:
büyüklük, heybet,
görkem.
taallüm etme:
öğrenme.
tağyir etme:
değiştirme, baş-
kalaştırma.
tahkir:
aşağılayıcı hakaret.
tahrif etme:
bozma, değiştir-
me.
tehcir etmek:
yerinden çıkar-
mak, göç ettirmek.
telkin etme:
fikir aşılama, zi-
hinde yer ettirme.
tercih etme:
üstün tutma,
seçme.
tercüme:
çeviri.
umum:
bütün, genel.
zîşuur:
şuur sahibi, bilinçli.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 734 | Mektubat
1...,724,725,726,727,728,729,730,731,732,733 735,736,737,738,739,740,741,742,743,744,...1086
Powered by FlippingBook