Sözler - page 1001

Bi r Sua l :
Diyorsunuz ki: “Sen, Sözlerde k›yas-›
temsilî çok istimal ediyorsun. Hâlbuki fenn-i mant›kça,
k›yas-› temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesail-i yakîniyede
bürhan-› mant›kî lâz›md›r. K›yas-› temsilî, usul-ü f›k›h ule-
mas›nca zann-› galip kâfi olan metalipte istimal edilir.
Hem de, sen, temsilât› baz› hikâyeler suretinde zikredi-
yorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vak›a muhalif
olur?”
El c e va p :
‹lm-i mant›kça çendan “K›yas-› temsilî, ya-
kîn-i kat’î ifade etmiyor” denilmifl; fakat k›yas-› temsilînin
bir nev’i var ki, mant›¤›n yakînî bürhan›ndan çok kuvvet-
lidir ve mant›¤›n birinci fleklinin birinci darb›ndan daha
yakînîdir. O k›s›m da fludur ki:
Bir temsil-i cüz’î vas›tas›yla bir hakikat-i küllînin ucunu
gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin ka-
nununu, bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-i
uzma bilinsin ve cüz’î maddeler, ona irca edilsin. Meselâ
“Günefl, nuraniyet vas›tas›yla, bir tek zat iken, her par-
lak fleyin yan›nda bulunuyor” temsiliyle bir kanun-u ha-
kikat gösteriliyor ki; nur ve nuranî için kay›t olamaz,
uzak ve yak›n bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu
zapt edemez.
Hem meselâ, “a¤ac›n meyveleri, yapraklar›, bir anda
bir tarzda kolayl›kla ve mükemmel olarak bir tek merkez-
de, bir kanun-u emrî ile teflkili ve tasviri” bir temsildir ki,
muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gös-
terir; o hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat’î
bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi flu a¤aç gibi
SÖZLER | 1001
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
lar.
kanun-u emrî:
ifllere, fiillere ait
kanunlar; emrî kanun.
kanun-u hakikat:
gerçek, do¤ru
kanun.
kat’î:
kesin.
küllî:
umumî.
k›yas-› temsilî:
temsil tarz›nda
yap›lan mukayese.
lâz›m:
gerekli, lüzumlu.
mekân:
yer, mahal.
mesail-i yakîniye:
kesin olarak
bilinen meseleler, inand›r›c› mi-
saller.
metalip:
istenen, talep edilen
fleyler.
muazzam:
çok büyük.
muhalif:
karfl›t, z›t.
müsavi:
eflit, denk.
nev:
çeflit.
nur:
par›lt›, ›fl›k.
nuranî:
nurlu.
nuraniyet:
nurluluk.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
tasvir:
bir fleyi çeflitli ifade tarzla-
r›yla anlatma.
temsil:
benzetme, misal getirme.
temsilât:
temsiller, örnekler.
temsil-i cüz’î:
küçük bir misal, ör-
nek.
teflkil:
flekillendirme, meydana
getirme.
ulema:
âlimler.
usul-ü f›k›h:
f›k›h usulü, hukuk
prensibi.
vak›a:
olay.
vas›ta:
arac›l›k.
yakîn:
flüpheden s›yr›larak kesin
olarak bilme.
yakîn-i kat’î:
kesin kanaat, görüfl,
fikir.
yakînî:
flüphesiz ve kesin bilgi.
zann-› galip:
üstün gelen kanaat;
gerçe¤e en yak›n zan.
zapt:
tutma, idaresi alt›na alma.
zat:
fert, kifli.
zikir:
anma.
bina etmek:
üstüne kurmak.
bürhan:
delil.
bürhan-› mant›kî:
mant›k
kaidelerine uygun delil.
cüz’î:
parçaya ait olan, küçük.
çendan:
gerçi.
darp:
önerme.
fenn-i mant›k:
mant›k ilmi.
gayet:
çok, son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i küllî:
büyük haki-
kat.
hakikat-i uzma:
en büyük
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hususî:
özel.
hüküm:
karar, emir.
ilm-i mant›k:
mant›k ilmi.
irca:
döndürme.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
istimal:
kullanma.
kâfi:
yeter.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
1...,991,992,993,994,995,996,997,998,999,1000 1002,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,...1482
Powered by FlippingBook