Sözler - page 992

o merâyâ-i nazifede ve o menazil-i lâtifede gezerler, bir
anda binler yerlere girerler ve her âyinede, nuranî olduk-
lar› ve akisleri onlar›n ayn› ve onlar›n hasiyetine malik ol-
duklar› için, cismaniyetin aksine olarak, her yerde bizzat
bulunur gibi hükmederler. Kesif cismanîlerin akisleri ve
misalleri, o cismaniyetin ayn›lar› olmad›¤› gibi, hasiyetle-
rine dahi malik de¤il, ölü say›l›rlar.
Meselâ, günefl müflahhas bir cüz’î oldu¤u hâlde, par-
lak eflya vas›tas›yla bir küllî hükmüne geçer; zemin yü-
zündeki bütün parlak fleylere, hatta her bir katre suya ve
cam zerreciklerine birer aksini, bir misalî günefli, onlar›n
kabiliyetine göre verir. Güneflin hararet ve ziyas› ve ziya-
s›ndaki yedi rengi ve zat›n›n bir nevi misali, her bir par-
lak cisimde bulunur. Faraza güneflin ilmî fluuru bulunsa
idi, her âyine onun bir nevi menzili ve taht› ve iskemlesi
hükmünde olup, her fleyle bizzat temas eder, her zîfluur-
la âyineler vas›tas›yla, hatta göz bebe¤iyle, birer telefon
hükmünde muhabere edebilirdi; bir fley, bir fleye mâni
olmazd›, bir muhabere, bir muhabereye set çekmezdi;
her yerde bulunmakla beraber, hiçbir yerde bulunmazd›.
Acaba, bir Zat›n bin bir isminden yaln›z Nur isminin
maddî ve cüz’î ve camit bir âyinesi hükmünde olan gü-
nefl, böyle teflahhusu ile beraber küllî yerlerde, küllî iflle-
re mazhar olsa, o Zat-› Zülcelâl, ehadiyet-i zatiyesiyle be-
raber nihayetsiz iflleri bir anda yapamaz m›?
‹kinci Temsil:
Kâinat bir flecere hükmünde oldu¤u
için, her bir flecere kâinat›n hakaik›na misal olabilir. ‹flte,
biz de flu odam›z›n önündeki muhteflem, muazzam ç›nar
akis:
yans›ma.
âyine:
ayna.
bizzat:
flahsen.
camit:
ruhsuz, cans›z.
cismanî:
cisimli olan.
cismaniyet:
cisimli olufl.
cüz’î:
parça, parçaya ait olan, pek
az.
ehadiyet-i zatiye:
Allah’›n zat›na
ait birlik.
faraza:
farz edelim ki, var sayal›m
ki.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hararet:
s›cakl›k.
hasiyet:
hususî özellik.
hükmetmek:
egemenli¤i alt›nda
bulundurmak.
hükmüne geçmek:
yerinde ol-
mak, yerine geçmek, de¤erinde
olmak.
hüküm:
de¤er, karar.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
katre:
damla.
kesif:
fleffaf olmayan, kat›.
küllî:
bütün, umumî.
malik:
sahip.
mâni:
engel.
mazhar:
nail olma, flereflenme.
menazil-i lâtife:
güzel ve hofl
yerler.
menzil:
yer, ev.
merâyâ-i nazife:
temiz aynalar.
misal:
örnek, benzer, numune,
efl.
misalî:
k›yaslayarak benzetme.
muazzam:
çok büyük.
muhabere:
haberleflme.
müflahhas:
cisimlendirilmifl.
nev:
çeflit.
nihayetsiz:
sonsuz.
Nur:
kâinat› isim ve s›fatlar›y-
la ayd›nlatan anlam›nda Ce-
nab-› Hakk›n bir ismi.
nuranî:
nurlu.
flecere:
a¤aç.
fluur:
bilinç.
temas:
etkileflme, de¤mek.
temsil:
benzetme, misal.
teflahhus:
cisimlenme, so-
mutlaflma.
vas›ta:
arac›, arac›l›k.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
kifli, öz, cevher.
Zat-i Zülcelâl:
celâl ve büyük-
lük sahibi olan Allah.
zemin:
yeryüzü.
zerrecik:
en küçük parça.
zîfluur:
fluurlu, bilinç sahibi.
ziya:
›fl›k.
992 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,982,983,984,985,986,987,988,989,990,991 993,994,995,996,997,998,999,1000,1001,1002,...1482
Powered by FlippingBook