Sözler - page 1002

o kanun-u hakikatin ve o s›rr-› ehadiyetin bir mazhar›d›r,
bir meydan-› cevelân›d›r.
‹flte, bütün Sözlerdeki k›yasat-› temsiliyeler bu çeflittir-
ler ki, bürhan-› kat’î-yi mant›kîden daha kuvvetli, daha
yakînîdirler.
‹kinci suale cevap: Malûmdur ki, fenn-i belâgatte bir
lâfz›n, bir kelâm›n mana-i hakikîsi, baflka bir maksut ma-
naya s›rf bir alet-i mülâhaza olsa, ona “lâfz-› kinaî” deni-
lir. Ve “kinaî” tabir edilen bir kelâm›n mana-i aslîsi me-
dar-› s›dk ve kizb de¤ildir; belki kinaî manas›d›r ki, me-
dar-› s›dk ve kizb olur. E¤er o kinaî mana do¤ru ise, o ke-
lâm sad›kt›r; mana-i aslî kâzip dahi olsa, s›dk›n› bozmaz.
E¤er mana-i kinaî do¤ru de¤ilse, mana-i aslîsi do¤ru ol-
sa, o kelâm kâziptir. Meselâ, kinaî misallerinden, “Fülâ-
nün tavîlünnecat” denilir. Yani, “K›l›c›n›n kay›fl›, bendi
uzundur.” fiu kelâm, o adam›n kametinin uzunlu¤una ki-
nayedir. E¤er o adam uzun ise, k›l›c› ve kay›fl› ve bendi
olmasa da, yine bu kelâm sad›kt›r, do¤rudur. E¤er o ada-
m›n boyu uzun olmazsa; çendan, uzun bir k›l›c› ve uzun
bir kay›fl› ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâ-
ziptir. Çünkü, mana-i aslîsi, maksut de¤il.
‹flte, Onuncu Sözün ve Yirmi ‹kinci Sözün hikâyeleri
gibi, sair Sözlerin hikâyeleri, kinaiyat k›sm›ndand›rlar ki,
begayet do¤ru ve gayet sad›k ve mutab›k-› vaki olan hi-
kâyelerin sonlar›ndaki hakikatler, o hikâyelerin mana-i
kinaiyeleridir. Mana-i asliyeleri bir temsil-i dürbinîdir; na-
s›l olursa olsun, s›dk›na ve hakkaniyetine zarar vermez.
alet-i mülâhaza:
düflünme ve
muhakeme arac›.
begayet:
son derece, pek çok.
bend:
ba¤, ip, yular.
bürhan-› kat’î-yi mant›kî:
man-
t›k kurallar›na uygun kesin delil.
bürhan-› kat’î-yi yakînî:
kesin
inand›r›c› olan delil.
çendan:
gerçi.
fenn-i belâgat:
düzgün, sanatl›
ve tesirli ifade etmeyi ö¤reten
ilim.
fülânün tavîlünnecat:
filân›n k›l›-
c›n›n kay›fl›, bendi uzundur.
gayet:
çok, son derece.
hakikat:
gerçek.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, do¤ruluk.
kamet:
boy.
kanun-u hakikat:
gerçek, do¤ru
kanun.
kâzip:
yalan.
kelâm:
söz, lâf›z.
kinaî:
dolayl›, örtülü ifade.
kinaiyat:
kinayeler.
kinaye:
maksad›, kapal› bir flekil-
de ve dolayl› olarak anlatan söz.
k›yasat-› temsiliye:
benzetmeye
dayanan k›yaslar, misallerle yap›-
lan k›yaslamalar.
lâfz-› kinaî:
kinaye yollu söylen-
mifl lâf›z.
lâf›z:
söz, kelime.
maksut:
kastedilen, gaye.
malûm:
bilinen.
mana:
anlam.
mana-i asliye:
as›l ve gerçek ma-
na; asl›n, esas›n anlam›.
mana-i hakikî:
gerçek mana.
mana-i kinaiye:
baflka bir mana
için söylenen sözün manas›,
imal› sözün manas›, kinaî ma-
na.
mazhar:
yans›ma ve görün-
me yeri.
medar-› s›dk ve kizb:
do¤ru-
luk ve yalana sebep.
meydan-› cevelân:
hareket
ve faaliyet meydan›
misal:
benzer, örnek.
mutab›k-› vaki:
olana uygun.
sad›k:
do¤ru.
sair:
di¤er, öteki.
sual:
soru.
s›dk:
do¤ruluk.
s›rf:
sadece.
s›rr-› ehadiyet:
Allah’›n her
bir varl›kta görülen birlik te-
cellisinin s›rr›.
tabir:
manas› olan söz.
temsil-i dürbinî:
uza¤› yak›n-
laflt›rma örnekleri, dürbüne
ait örnek.
yakîn:
flüphesiz ve kesin bilgi.
1002 | SÖZLER
O
TUZ
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,992,993,994,995,996,997,998,999,1000,1001 1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,1012,...1482
Powered by FlippingBook