Sözler - page 1013

Dördüncü Remiz
Bir fleyin lezzeti, hüsnü, cemalî, emsal ve ezdad›na
bakmaktan ziyade, mazharlar›na bakarlar. Meselâ, kerem
güzel ve hofl bir s›fatt›r; kerîm olan zat, baflka mükrimle-
re tefevvuk cihetiyle ald›¤› lezzet-i nisbiyeden bin defa
daha hofl bir lezzeti, ikram etti¤i adamlar›n telezzüzleriy-
le, ferahlar›yla al›r. Hem, bir flefkat ve merhamet sahibi,
flefkat etti¤i mahlûklar›n istirahatleri derecesinde hakikî
bir lezzet al›r. Meselâ, bir validenin evlâd›n›n mes’udiyet-
lerinden ve istirahatlerinden, flefkat vas›tas›yla ald›¤› lez-
zet, o derece kuvvetlidir ki, onlar›n rahat› için ruhunu fe-
da eder derecesine getirir. Hatta o flefkatin lezzeti, tavu-
¤u, civcivlerini himaye etmek için, aslana sald›rt›r.
‹flte, madem evsaf-› âliyedeki hakikî lezzet ve hüsün ve
saadet ve kemal, akran ve ezdada bakm›yor, belki meza-
hir ve müteallikat›na bak›yor; elbette
Hayy-› Kayyum
ve
Hannan-› Mennan
ve
Rahîm
ve
Rahman
olan
Zat-› Zül-
cemal ve Kemal’
in rahmetindeki cemal ise, merhumlara
bakar. Merhametine mazhar olanlar›n, hususan Cennet-i
bâkiyede nihayetsiz enva-› rahmet ve flefkatine mazhar
olanlar›n derece-i saadetlerine ve tenaumlar›na ve ferah-
lar›na göre, o
Zat-› Rahmanirrahîm
, Ona lây›k bir tarzda
bir muhabbet, bir sevmek gibi, Ona lây›k fluunatla tabir
edilen ulvî, kudsî, güzel, münezzeh manalar› vard›r.
“Lezzet-i kudsiye, aflk-› mukaddes, ferah-› münezzeh,
mesruriyet-i kudsiye” tabir edilen, izn-i fler’î olmad›¤›ndan
yâd edemedi¤imiz gayet münezzeh, mukaddes fluunat›
vard›r ki, her biri, kâinatta gördü¤ümüz ve mevcudat
SÖZLER | 1013
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
lây›k:
uygun, yak›fl›r.
lezzet-i kudsiye:
kusursuz, çir-
kinliklerin kar›flmad›¤› lezzet.
lezzet-i nisbî:
k›yaslanan lezzet.
mahlûk:
yarat›lm›fl.
mana:
anlam.
mazhar:
zuhur etti¤i, göründü¤ü
yer; nail olma, flereflenme.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek.
merhum:
kendine rahmet edil-
mifl.
mesruriyet-i kudsiye:
mukad-
des sürur hâli, Allah’›n insanlarda
olana asla benzemeyen Kendine
özgü sevinme hâli.
mes’udiyet:
mutluluk.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mezahir:
mazharlar, görünenler.
muhabbet:
sevme.
mukaddes:
takdis edilmifl, temiz,
yüce.
mükrim:
ikram eden.
münezzeh:
ar›nm›fl, temiz, tenzih
edilmifl, uzak.
müteallikat:
yak›n kimseler, ak-
raba.
nihayetsiz:
sonsuz.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
olan Allah.
Rahman:
rahmeti bütün herkese
yay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›n
r›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-
ne alan rahmetin sahibi Allah.
rahmet:
merhamet etme, ba¤›fl-
lama, flefkat gösterme.
remiz:
iflaret.
saadet:
mutluluk.
s›fat:
vas›f, nitelik.
flefkat:
içten ve karfl›l›ks›z mer-
hamet.
fluunat:
ifller, istekler, emirler.
tabir:
ifade.
tefevvuk:
üstünlük.
telezzüz:
lezzetlenme, tad alma.
tenaum:
nimetlenme.
ulvî:
yüksek, yüce.
valide:
ana.
vas›ta:
arac›l›k.
yâd:
anma.
zat:
kifli.
Zat-› Rahmanirrahîm:
yard›m,
ihsan ve merhamet sahibi olan
Cenab-› Hakk›n zat›.
Zat-› Zülcemal:
sonsuz güzellik
sahibi olan Cenab-› Hakk›n zat›.
ziyade:
çok.
akran:
eflitler.
aflk-› mukaddes:
‹lâhî ve
kudsî sevgi.
cemal:
güzellik.
Cennet-i bâkiye:
bâkî, son-
suz Cennet.
cihet:
yön.
derece-i saadet:
mutluluk
derecesi
emsal:
efl, benzer.
enva-i rahmet:
rahmetin çe-
flitleri.
evlât:
veletler, çocuklar.
evsaf-› âliye:
yüce ve ulvî va-
s›flar.
ezdat:
z›tlar.
feda:
u¤runa verme.
ferah:
sevinme, gönül rahatl›-
¤›, rahatl›k.
ferah-i münezzeh:
ar›nm›fl,
temiz, gönül aç›kl›¤›.
gayet:
çok, son derece.
hakikî:
gerçek.
Hannan-› Mennan:
merha-
met ve ihsan› bol olan, Allah.
Hayy-› Kayyum:
her hususta
iktidar› olan, her canl›ya ha-
yat veren ve onlar› ayakta tu-
tan, Allah.
himaye:
koruma, esirgeme.
hususan:
bilhassa.
hüsün:
güzellik.
istirahat:
dinlenme.
izn-i fler’î:
fleriat›n izni.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
lar.
kemal:
yetkinlik, taml›k, mü-
kemmellik.
kerem:
lütuf, ihsan, ba¤›fl.
kerîm:
ikram ve ihsan sahibi
olan.
kudsî:
mukaddes, kutlu.
1...,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,1012 1014,1015,1016,1017,1018,1019,1020,1021,1022,1023,...1482
Powered by FlippingBook