Sözler - page 141

Onuncu Hakikat
Bab-› hikmet, inayet, rahmet, adalettir; ism-i Hakîm,
Kerîm, Âdil, Rahîm’in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, flu bekas›z misafirhane-i dün-
yada ve flu devams›z meydan-› imtihanda ve flu sebats›z
teflhirgâh-› arzda bu derece bâhir bir hikmet, bu derece
zahir bir inayet ve bu derece kahir bir adalet ve bu dere-
ce vâsi bir merhametin âsâr›n› gösteren Malikü’l-Mülk-ü
Zülcelâl’in daire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve mele-
kûtunda daimî meskenler, ebedî sakinler, bâkî makamlar,
mukim mahlûklar bulunmay›p, flu görünen hikmet, ina-
yet, adalet, merhametin hakikatleri hiçe insin?
Hem, hiç kabil midir ki, o Zat-› Hakîm flu insan› bütün
mahlûkat içinde kendine küllî muhatap ve cami bir âyi-
ne yap›p, bütün hazain-i rahmetinin müfltemilât›n› ona
tatt›rs›n, hem tartt›rs›n, hem tan›tt›rs›n; Kendini bütün
esmas›yla ona bildirsin, onu sevsin ve sevdirsin; sonra, o
bîçare insan› o ebedî memleketine göndermesin, o da-
imî saadetgâha davet edip mes’ut etmesin?
Hem, hiç makul mudur ki, hatta çekirdek kadar her
bir mevcuda bir a¤aç kadar vazife yükü yüklesin, çiçek-
leri kadar hikmetleri bindirsin, semereleri kadar masla-
hatlar› taks›n da, bütün o vazifeye, o hikmetlere, o mas-
lahatlara dünyaya müteveccih yaln›z bir çekirdek kadar
gaye versin, bir hardal kadar ehemmiyeti olmayan dün-
yevî bekas›n› gaye yaps›n; ve bunlar›, âlem-i manaya
SÖZLER | 141
O
NUNCU
S
ÖZ
Kerîm:
affeden Allah.
küllî:
bütün, hepsi.
mahlûk:
yarat›lm›fl.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
makam:
mevki.
makul:
aklî, mant›kî.
Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl:
mül-
kün celâl sahibi olan Allah.
maslahat:
ifl, emir.
melekût:
melekler ve ruhlar âle-
mi.
merhamet:
ac›mak, ba¤›fl, flefkat
göstermek.
mesken:
oturulacak yer.
mes’ut:
bahtiyar, kutlu.
mevcut:
var olan.
meydan-› imtihan:
imtihan mey-
dan›, dünya.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
muhatap:
kendisine söz söyleni-
len.
mukim:
oturan.
müfltemilât:
teferruat.
müteveccih:
yönelen.
Rahîm:
merhameti, aff› sonsuz
olan Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme.
saadetgâh:
saadet yeri, mutluluk
yeri.
sakin:
bir yerde oturan.
sebat:
kararl› olma.
semere:
meyve.
teflhirgâh-› arz:
yeryüzü sergisi.
vâsi:
genifl.
zahir:
görünen.
Zat-› Hakîm:
her fleyi hikmetle
yaratan zat olan Allah.
adalet:
her hak sahibine hak-
k›n›n tam ve eksiksiz verilme-
si; eflitlik ilkesi.
adil:
adaletli olan.
âlem-i mana:
mana âlemi.
âlem-i mülk ve melekût:
gö-
rünen ve görünmeyen varl›k-
lar âlemi.
âsâr:
eserler.
âyine:
ayna, mir’at.
bab-› hikmet:
Cenab-› Hakk›n
her fleyi hikmetli ve masla-
hatl› yaratmas›.
bâhir:
apaç›k
bâkî:
daimî, sonu gelmez.
beka:
sonu olmama.
bîçare:
çaresiz.
cami:
içine alan.
cilve:
rahmet eserlerinin gö-
rülmesi.
daimî:
devaml›.
daire-i memleket:
mülkiyet
alan›; ülke sath›.
davet:
ça¤›rma.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebedî:
sonu olmayan.
esma:
isimler.
gaye:
netice, sonuç.
hardal:
küçük tohum.
hazain-i rahmet:
rahmet ha-
zineleri.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i
gizli sebep; varl›klar›n ‹lâhî ga-
yeye uygunlu¤u, anlams›z ol-
may›fl›.
inayet:
yard›m.
ism-i Hakîm:
Hakîm ismi.
kabil:
olur, mümkün.
kahir:
üstün.
1...,131,132,133,134,135,136,137,138,139,140 142,143,144,145,146,147,148,149,150,151,...1482
Powered by FlippingBook