Sözler - page 149

hem vazifesi, hem maafl›, hem düstur-u hareketi, hem
cihazat› bize gösterdi ki, o zabit, o muvakkat meydan
için de¤il, belki müstakar bir memlekete gidecek de, ona
göre çal›fl›yor. Aynen onun gibi, insan›n kalp cüzdan›n-
daki letaif ve ak›l defterindeki havâs ve istidad›ndaki ci-
hazat tamamen ve müttefikan saadet-i ebediyeye müte-
veccih ve ona göre verilmifl ve ona göre teçhiz edilmifl
oldu¤una ehl-i tahkik ve keflif müttefiktirler.
Ez cüml e :
Meselâ, akl›n bir hizmetkâr› ve tasvircisi
olan kuvve-i hayaliyeye denilse ki, sana bir milyon sene
ömür ile saltanat-› dünya verilecek, fakat ahirde mutlaka
hiç olacaks›n. Tevehhüm aldatmamak, nefis kar›flmamak
flart›yla “Oh” yerine “Ah” diyecek ve teessüf edecek.
Demek, en büyük fânî, en küçük bir alet ve cihazat-› in-
saniyeyi doyuram›yor.
‹flte bu istidattand›r ki, insan›n ebede uzanm›fl emelle-
ri ve kâinat› ihata etmifl efkârlar› ve ebedî saadetlerinin
enva›na yay›lm›fl arzular› gösterir ki, bu insan ebed için
halk edilmifl ve ebede gidecektir; bu dünya, ona bir mi-
safirhanedir ve ahiretine bir intizar salonudur.
On ‹kinci Hakikat
Babü’r-risalet ve’t-tenzildir; “Bismillâhirrahmanirra-
hîm”in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, bütün enbiya, mu’cizelerine
istinat ederek, sözünü teyit ettikleri; ve bütün evliya, ke-
flif ve kerametlerine istinat edip, davas›n› tasdik ettikleri;
SÖZLER | 149
O
NUNCU
S
ÖZ
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
keramet:
Allah’›n velî kullar›nda
görülen ola¤anüstü hâller.
keflif:
bir fleyin ilham edilmesi,
kalp gözüyle görme.
kuvve-i hayaliye:
hayal gücü.
letaif:
lâtifeler, güzel huylar.
maafl:
ayl›k, ücret.
misafirhane:
konuk evi.
mu’cize:
Allah taraf›ndan verilip,
yaln›z peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika ifl; ola¤a-
nüstü.
mutlaka:
kesin, kat’î.
muvakkat:
vakitli, geçici.
müstakar:
kararl›; de¤iflmeyen.
müteveccih:
teveccüh eden, yö-
nelen.
müttefik:
birleflen, fikirce bera-
ber olan.
müttefikan:
hep beraber, birle-
flerek; birlikte.
nefis:
kötülü¤e sevk eden duygu.
saadet:
mutluluk, bahtiyarl›k.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
saltanat-› dünya:
dünyay› yönet-
me.
tasdik:
do¤rulama, onaylama.
tasvir:
resmini yapma.
teçhiz:
donat›lm›fl.
teessüf:
üzülme, ac› duyma.
tevehhüm:
gerçekte var olmaya-
n› var sanma.
teyit:
do¤rulama, do¤ru ç›karma.
zabit:
koruyucu, kollay›c› memur.
ahirde:
sonunda.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
alet:
organ, uzuv.
bab-› risalet ve tenzil:
pey-
gamberlik ve peygamberlere
taraf›ndan indirilenlerle ilgili
bölüm.
Bismillâhirrahmanirrahîm:
esirgeyen, ba¤›fllayan Allah’›n
ad›yla.
cihazat:
alet, edevat; maddî-
manevî uzuv ve organlar.
cihazat-› insaniye:
insan›n
duygular›.
cilve:
güzel ve hofl bir biçim-
de görünme.
dava:
iddia, iddia edilen, ide-
al.
düstur-u hareket:
hareket
kaidesi, davran›fl prensibi.
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
efkâr:
fikirler, görüfller.
ehl-i tahkik:
gerçe¤i araflt›-
ranlar.
emel:
ümit, umma.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
enva:
çeflitler, türler.
evliya:
ibadet ve takvada üs-
tün ahlâk sahibi kimseler.
ezcümle:
özellikle, bu cümle-
den olarak.
fânî:
ölümlü, geçici.
havâs:
hasseler, duygular.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ihata:
sarma, kuflatma.
intizar:
bekleme, gözleme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinat:
dayanma, delil.
1...,139,140,141,142,143,144,145,146,147,148 150,151,152,153,154,155,156,157,158,159,...1482
Powered by FlippingBook