Sözler - page 426

Evet, flu fânî dünyada kemal-i sür’atle vaveylâ-i firak›
koparan giden ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-›
hayat› ise, her fleye bedel bir Ma’bud-u Bâkî’nin, bir
Mahbub-u Sermedî’nin çeflme-i rahmetine, namaz ile te-
veccüh etmekle içilebilir.
Evet, f›traten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olu-
nan ve ezelî ve ebedî bir Zat›n âyinesi olan ve nihayetsiz
derecede nazik ve letafetli bulunan zîfluur bir s›rr-› insa-
nî, zînur bir lâtife-i Rabbaniye, flu kasavetli, ezici ve s›k›n-
t›l›, geçici ve zulümatl› ve bo¤ucu olan ahval-i dünyeviye
içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçt›r. Ve ancak
namaz›n penceresiyle nefes alabilir.
ÜÇÜNCÜ ‹KAZ
Ey sab›rs›z nefsim! Acaba, geçmifl günlerdeki ibadet
külfetini ve namaz›n meflakkatini ve musibet zahmetini
bugün düflünüp muztarip olmak, hem gelecek günlerde-
ki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemi-
ni bugün tasavvur edip sab›rs›zl›k göstermek hiç kâr-›
ak›l m›d›r?
fiu sab›rs›zl›kta misalin flöyle bir sersem kumandana
benzer ki: Düflman›n sa¤ cenah kuvveti onun sa¤›ndaki
kuvvetine iltihak etmifl ve ona taze bir kuvvet oldu¤u hâl-
de, o tutar, mühim bir kuvvetini sa¤ cenaha gönderir,
merkezi zay›flaflt›r›r. Hem, sol cenahta düflman›n askeri
yok iken ve daha gelmeden büyük bir kuvvet gönderir.
“Atefl et!” emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten
düflürtür. Düflman ifli anlar, merkeze hücum eder, tarü-
mar eder.
âb-› hayat:
hayat suyu.
ahval-i dünyeviye:
dünya hâlleri;
dünya meseleleri, gündelik ifller.
alâkadar:
iliflkili, ilgili.
âyine:
ayna.
bedel:
karfl›l›k.
cenah:
taraf, kanat.
çeflme-i rahmet:
rahmet çeflme-
si.
ebed:
sonsuzluk.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ebediyet:
sonsuzluk.
ekser:
çokça, daha ziyade.
elem:
üzüntü, tasa.
ezelî:
ezel ile ilgili, bafllang›çs›z.
fânî:
ölümlü, geçici.
f›traten:
yarat›l›fltan.
halk:
yaratma.
hizmet:
görev.
hücum:
sald›r›; sald›rma.
ibadet:
Allah’a karfl› kulluk vazi-
fesini yapma.
ikaz:
uyar›.
iltihak:
kar›flma, kat›lma.
kâr-› ak›l:
ak›l ifli, ak›l kâr›.
kasavet:
kayg›, s›k›nt›.
kemal-i sür’at:
tam bir sür’at.
kumandan:
komutan.
külfet:
zahmet, s›k›nt›.
lâtife-i Rabbaniye:
‹lâhî hakikat-
lerin hissedilmesine ve manevî
zevklerin al›nmas›na yarayan his,
duygu, ‹lâhî marifetin parlak bir
aynas›.
letafet:
lâtif, güzel.
Ma’bud-i Bâkî:
kendisine ibadet
edilen sonsuz, ölümsüz, daimî
varl›k; Cenab-› Hak.
Mahbub-u Sermedî:
varl›¤› son-
suz ve ebediyyen sonsuz sevgiye
lây›k olan Allah.
meflakkat:
güçlük, zorluk.
mevcudat:
var olan her fley, ya-
rat›lm›fllar.
misal:
benzer.
musibet:
belâ, s›k›nt›.
muztarip:
s›k›nt›s› olan, ›zt›rap
çeken.
mühim:
önemli.
namaz:
‹slâm›n befl flart›ndan
biri.
nazik:
narin, zarif.
nefis:
her zaman kötülü¤e
sevk eden güç.
nihayetsiz:
sonsuz.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kayna¤›, can
sersem:
akl› zihni kar›flm›fl.
s›rr-› insanî:
ruh âlemi ile di-
yalo¤u olan, insana âit s›r.
tarümar:
periflan etme, da-
¤›tma.
tasavvur:
düflünme, göz önü-
ne getirme.
teneffüs:
nefes alma.
teveccüh:
yönelme
vaveylâ-i firak:
ayr›l›k 盤l›k-
lar›.
vazife:
görev, ödev.
zat:
kifli.
zînur:
nurlu.
zîfluur:
ak›l, fluur sahibi.
zulümat:
karanl›klar.
426 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,416,417,418,419,420,421,422,423,424,425 427,428,429,430,431,432,433,434,435,436,...1482
Powered by FlippingBook