Sözler - page 592

Birinci ?ule
Bu fiulenin Üç fiua› var.
Birinci fiua
Derece-i i’cazda belâgat-i Kur’âniyedir.
O belâgat ise, nazm›n cezaletinden ve hüsnümetane-
tinden ve üslûplar›n›n bedaatinden, garip ve müstahsen-
li¤inden ve beyan›n beraatinden, faik ve saffetinden ve
maanisinin kuvvet ve hakkaniyetinden ve lâfz›n›n fesaha-
tinden, selâsetinden tevellüt eden bir belâgat-i harikulâ-
dedir ki, benîâdemin en dâhî ediplerini, en harika hatip-
lerini, en mütebahhir ulemas›n› muarazaya davet edip
bin üç yüz senedir meydan okuyor, onlar›n damarlar›na
fliddetle dokunuyor. Muarazaya davet etti¤i hâlde, kibir
ve gururlar›ndan bafl›n› semavata vuran o dâhîler, ona
muaraza için a¤›z açamay›p, kemal-i zilletle boyun e¤di-
ler.
‹flte belâgatindeki vech-i i’caz› iki suret ile iflaret ede-
riz.
B‹R‹NC‹ SURET
‹’caz› vard›r ve mevcuttur.
Çünkü, Ceziretülarap ahali-
si o as›rda ekseriyet-i mutlaka itibar›yla ümmî idi. Ümmî-
likleri için mefahirlerini ve vukuat-› tarihiyelerini ve me-
hasin-i ahlâka yard›m edecek durub-u emsallerini kitabet
yerine fliir ve belâgat kayd›yla muhafaza ediyorlard›.
ahali:
halk.
as›r:
zaman, ça¤.
bedaat:
güzellik, yenilik, çekicilik.
belâgat:
sözün söylenilen kifliye
ve duruma uygun, güzel, düzgün,
kusursuz söylenmesi.
belâgat-i harikulâde:
ola¤anüstü
belâgat.
belâgat-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n
kendine özgü bir flekilde düzgün,
kusursuz, tam yerinde, ve güzel
söz söylemesi.
benîâdem:
âdemo¤ullar›, insan-
lar.
beraat:
üstünlük.
beyan:
Kur’ân’›n aç›klama ve an-
lat›m tarz›, flekli.
cezalet:
güzellik; kelimeleri ince
veya sert söylenifllerine göre yer-
li yerinde kullan›lmas›ndan do-
¤an güzellik.
Ceziretülarap:
Arabistan Yar›ma-
das›.
dâhî:
zeki, anlay›fll›, uyan›k.
damar:
gurur, fleref.
davet:
ça¤r›.
derece-i i’caz:
benzerini yapma
konusunda yetersiz kal›nacak de-
rece.
durub-u emsal:
atasözleri.
edip:
güzel ve sanatl› söz söyle-
yen.
ekseriyet-i mutlaka:
çok büyük
bir ço¤unluk.
faik:
yüksek, üstün, seçkin.
fesahat:
aç›k ve güzel konuflma.
garip:
hayret verici.
gurur:
kendini be¤enme, övün-
me.
hakkaniyet:
gerçeklik, do¤ruluk.
harika:
ola¤anüstü.
hatip:
konuflan, hitap eden.
hüsnümetanet:
sa¤laml›ktaki
güzellik.
i’caz:
mu’cizelik, ola¤anüstülük,
âciz b›rakma.
iflaret:
bildirme, gösterme.
itibar›yla:
olarak.
kemal-i zillet:
tam bir küçülme,
afla¤›lanma, hor ve hakir duruma
düflme.
kibir:
kendini büyük göste-
rme, gurur.
kitabet:
yaz› yazma.
lâf›z:
Kur’ân’›n cümleleri ve
kelimeleri.
maani:
manalar, anlamlar.
mefahir:
övünülecek fleyler.
mehasin-i ahlâk:
ahlâkî gü-
zellikler.
mevcut:
var.
muaraza:
karfl› gelme, söz
mücadelesi.
muhafaza:
koruma, saklama.
müstahsen:
be¤enilmifl, gü-
zel,
mütebahhir:
bilgisi deniz gibi
genifl ve derin olan.
naz›m:
Kur’ân’›n ayetlerinin
ve kelimelerinin dizilifli, dü-
zenlenifli.
saffet:
safîlik, temizlik, ar›l›k,
selâset:
sözün ak›c› ve anlafl›-
l›r olmas›.
semavat:
gökler.
suret:
biçim, flekil.
fliddetle:
sert flekilde, çokça,
s›k s›k.
flua:
›fl›k demeti.
flule:
par›lt›.
tevellüt:
ortaya ç›kma, do¤-
ma.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
ümmî:
okuma yazmas› olma-
yan.
üslûp:
stil, tarz, kendine özgü
anlat›m flekli.
vech-i i’caz:
mu’cizelik yönü,
âciz b›rakma yönü.
vukuat-› tarihiye:
tarihî hâdi-
seler, olaylar.
592 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,582,583,584,585,586,587,588,589,590,591 593,594,595,596,597,598,599,600,601,602,...1482
Powered by FlippingBook