Tarihçe-i Hayat - page 275

Yani, “Onu bulan her fleyi bulur. Onu bulmayan hiçbir
fley bulmaz. Bulsa da, bafl›na belâ bulur,” ne derece âlî
bir hakikat oldu¤unu gördüm ve
1
p
ABÉ n
H n
ôo
¨r
?p
d »'
Hƒ o
W
hadisinin
s›rr›n› anlad›m, flükrettim. ‹flte kardefllerim, karanl›kl› bu
gurbetler çendan nur-i imanla nurland›lar; fakat yine
bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve flöyle bir dü-
flünceyi verdiler
:
“Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gide-
ce¤im; acaba flu misafirhanedeki vazifem bitmifl midir?
Tâ ki sizleri ve Sözleri tevkil etsem ve bütün bütün alâ-
kam› kessem,” fikri hat›r›ma geldi. Onun için sizden sor-
mufltum ki, “Acaba yaz›lan Sözler kâfi midir, noksan› var
m›? Yani, vazifem bitmifl midir? Tâ ki rahat-› kalple ken-
dimi nurlu, zevkli, hakikî bir gurbete at›p, dünyay› unu-
tup, Mevlâna Celâleddin’in dedi¤i gibi,
?pàr°ùngpR r¿nóo°TrOƒoN ?p
H rOn
ƒo
H ¬p¸ p´Énªn°S ?p
fGnO
2
r
¿nó«p°ûn¸ Én?n
H p¥rhnP r?n
?r
£o
e p
iÉn
æn
a r
Qn
ór
fn
G
deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?” diye sizi o sual-
ler ile tasdi etmifltim.
3
?/
bÉn
Ñ r
dG n
ƒo
g ?/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
@
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 275
B
ARLA
H
AYATI
hakikî:
gerçek, sahici.
hamd:
teflekkür, flükran.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za; ak›lda
tutma melekesi, insan›n düflün-
me ve ak›lda tutma gücü.
icra:
yürütme, bir karar›, bir dü-
flünceyi gerçeklefltirme, bir ifli ye-
rine getirme, kuvveden fiile geçir-
me, yapma.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kâfî:
yeten, kâfi gelen, deruhte
eden, ihtiyac› karfl›layan.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren, ye-
tiflen.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
müjde:
sevindirici haber, iyi ha-
ber, mufltu, beflaret.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k, zi-
ya, ›fl›k, flule.
nur-u iman:
iman nuru, Allah’›n
varl›¤›na, yarat›c›l›¤›na inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir ayd›nl›¤›.
Rabb:
efendi, sahip, her fleyin
maliki, malik.
rahat-› kalp:
kalp rahatl›¤›, kalbin
huzurlu ve tasas›z oluflu.
sema:
Mevlevî âyinlerinde tarikat
mensuplar›n›n musiki eflli¤inde
cezbe hâlinde ayakta dönme ha-
reketi.
sual:
soru.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
tasdî:
rahats›z etme, s›kma, can
s›kma, taciz etme.
tevkil:
vekil etme, edilme.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› yap›l-
mas› gereken ifl, görev.
zevk:
tatma, tat, lezzet, haz.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez, bitip tükenmez, ölmez,
sonsuz.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonu
olmama, bulundu¤u hâlde
kalma.
çendan:
gerçi, o kadar, her ne
kadar, pek o kadar.
fenâ-i mutlak:
sonsuz yok
olufl, mutlak yok olufl.
fikir:
düflünme, düflünce.
garip:
kimsesiz, zavall›.
gurbet:
yabanc› yerlere git-
me.
hadis:
Hz. Muhammed’e
(a.s.m.) ait söz, emir, fiil veya
Hz. Peygamberin onaylad›¤›
baflkas›na ait söz, ifl veya
davran›fl.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
1.
O gariplere müjdeler olsun. (Keflfü'l-Hafa, 887.)
2.
Seman›n ne oldu¤unu bilir misin? O, varl›ktan geçip fena-i mutlakta beka zevkini tatmak-
t›r.
3.
Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.
1...,265,266,267,268,269,270,271,272,273,274 276,277,278,279,280,281,282,283,284,285,...1390
Powered by FlippingBook