Tarihçe-i Hayat - page 279

Bafllar›n› yesin, dünyalar›n› tamamen b›rakt›¤›m ve
ayaklar›na dolafls›n, siyasetlerini büsbütün terk etti¤im
hâlde düflündükleri bahaneler, evhamlar, elbette as›ls›z
oldu¤undan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikat
vermek istemiyorum. E¤er uçlar› ecnebi elinde olan dün-
ya siyasetine kar›flmak için bir ifltiham olsayd›, de¤il se-
kiz sene, belki sekiz saat kalmayacak, tereflfluh edecekti,
kendini gösterecekti. Hâlbuki, sekiz senedir bir tek gaze-
te okumak arzum olmad› ve okumad›m. Dört senedir bu-
rada taht-› nezarette bulunuyorum; hiçbir tereflfluh gö-
rünmedi.
Demek Kur
’
ân-› Hakîm
’
in hizmetinin bütün si-
yasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, ço¤u yalanc›l›ktan
ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.
Adem-i müracaat›m›n ikinci sebebi fludur ki
:
Haks›zl›-
¤› hak zanneden adamlara karfl› hak dava etmek, bir ne-
vi haks›zl›kt›r. Bu nevi haks›zl›¤› irtikâp etmek istemem.
Üçüncü Sualiniz:
Dünyan›n siyasetine karfl› ne
için bu kadar lâkayts›n? Bu kadar safahat-› âleme karfl›
tavr›n› hiç bozmuyorsun? Bu safahat› hofl mu görüyor-
sun? Veyahut korkuyor musun ki, sükût ediyorsun?
Elcevap:
Kur’ân-› Hakîmin hizmeti, beni fliddetli bir
surette siyaset âleminden men etti. Hatta düflünmesini
de bana unutturdu. Yoksa, bütün sergüzeflt-i hayat›m fla-
hittir ki, hak gördü¤üm meslekte gitmeye karfl› korku eli-
mi tutup men edememifl ve edemiyor.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 279
B
ARLA
H
AYATI
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lâkayt:
kay›ts›z, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, ald›r›fl etmeyen.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, b›rakmama, bir fleyi
diri¤ etme, bir fleyin yap›lmas›n›
engelleme, esirgeme, vermeme,
önleme.
meslek:
gidifl, usül, tarz.
meydan:
f›rsat, imkân, vakit.
müracaat:
baflvurma, dan›flma;
baflvuru.
safahat:
safhalar, görünüfller.
safahat-› âlem:
âlemin safhalar›,
âlemin de¤iflik bölüm ve k›s›mla-
r›, dünya hâdiseleri.
sergüzeflt-i hayat:
hayat mace-
ras›, hayat hikâyesi.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
suret:
biçim, görünüfl, k›l›k, k›ya-
fet.
sükût:
susma.
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü ve-
ya bildi¤i fleyi mahkeme önünde
yemin ederek söyleyip davan›n
sonuçlanmas›na yard›m eden
kimse, flahit, tan›k.
taht-› nezaret:
gözetim alt›nda.
tamamen:
büsbütün.
tav›r:
eflya, olaylar ve insanlar
karfl›s›nda tak›n›lan hâl, tutum,
durum, vaziyet.
tenezzül:
kendine ayk›r› düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
tereflfluh:
s›zma, s›z›nt› yapma.
terk:
b›rakma, sal›verme, vazgeç-
me.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yüksek-
lik, ululuk.
zan:
zannetme, sanma, kesin ola-
rak bilmeksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
adem-i müracaat:
baflvur-
mama, müracaat etmeme.
âlem:
dünya, cihan.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
bahane:
yalandan özür, as›l
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
dava:
mahkeme toplant›s›,
duruflma, celse.
dava:
takip edilen fikir, iddia,
ülkü.
ecnebi:
yabanc›, garip, al›fl-
mam›fl.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
el-cevap:
sorulan fleye veri-
len karfl›l›k; söz veya yaz› ile
cevap.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esass›z fleyler, kuruntu-
lar.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›,
üzeri.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için “üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de...” manalar›nda,
cümle bafllar›nda kullan›lan
edatt›r.
ibaret:
meydana gelen, olu-
flan, müteflekkil.
irtikap:
kötü, fena ve günah
teflkil edecek bir ifl yapma,
kötü ifl iflleme.
ifltiha:
istek, fazla istek, arzu.
1...,269,270,271,272,273,274,275,276,277,278 280,281,282,283,284,285,286,287,288,289,...1390
Powered by FlippingBook