Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Hazreti Ömer ve Papa



Papa sonunda geldi, İstanbul’a geçip Sultanahmet’le birlikte Ayasofya’yı da ziyaret edecek. Esasında Regensburg konuşmasının gölgesinde geldiğinden dolayı muadiliyet olmamasına rağmen mütekabiliyeti aşan bir şekilde Papa, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nu tarafsız bir yerde veya Vatikan Büyükelçiliğinde değil de makamında ziyaret edecek. Kendi ifadelerine göre onurlandıracak ve şeref verecekler.

Kimi kardinallere göre bu bir taziz, ikram ve lütuf. Esasen Regensburg’daki konuşmasının yol açtığı infialleri dengelemek ve İslâm âleminin ve bahusus Türklerin gönlünü almak ve yüreğini soğutmak için dengeleyici bir adımdır dense daha doğru olur. En azından sağduyuya doğru atılmış bir adım. Turkuaz veya başka yazılı ve görsel yayın organlarında da teklif ettiğimiz cihetle ve veçhile, Ayasofya ziyaretini de aslında Sultanahmet ziyaretiyle dengelemeye çalışmıştır.

Selefi John Paul da 2001 yılında bir camiyi ziyaret eden ilk papa ünvanını almıştı. Suriye ziyareti sırasında Cami-i Emevi’yi ziyaret etmiş ve burada Suriye Başmüftüsü rahmetli Ahmet Keftaro ile de biraraya gelmişti. Ancak kimi kaynaklara göre, Haçlı Savaşlarından zımnî özür dileme bağlamında caminin hemen kuzeyinde yer alan Selâhaddin Eyyübi’nin kabrini ziyaret etmekten de imtina etmişti. Bu kadarını da artık kendi özel inançlarına vermeliyiz. Selâhaddin Eyyübi’yi de ziyaret etseydi elbette ziyaretini taçlandırır ve Müslümanları ebediyen bir kat daha memnun etmiş olurdu. Ama bizim de buna mukabil özel alanlara saygılı olmamız gerekiyor.

Esasen Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nun makamında ziyaret etmesi muadiliyet açısından Patrikhane’yi ziyaret etmesinden daha yeterlidir. Denk olmasalar da denkliğe en yakın durumdalar. Ne de olsa bu topraklar Osmanlı’nın bakiyesi. Bardakoğlu neticede Türkiye’deki Müslüman kitleyi temsil ediyor. Patrikhane’nin temsiliyeti ise resmiyette birkaç bin Ortodoksu geçmezken onlara göre de tartışmalıdır. Bu durumda bir lütuf, jest veya cemile veya kayırma varsa da o Patrikhane’ye yapılmıştır.

***

İtalyan basınına göre ziyaret öncesinde bazı ülkücülerin Ayasofya’ya girmeleri ‘işgal’ ve namaz kılmaları da ‘tahrik’ olmuştur. Olaya tersinden bakacak olsalardı göreceklerdi ki, Müslümanlara göre statüsü cami ve diğerlerine göre tartışmalı olan bir kurumu Hıristiyan âleminin en yüksek dinî otoritesinin ziyareti de bundan daha öte bir tahrik anlamı taşımaktadır. Selefi 6’ıncı Paul’un sabık ziyareti de bunu müktesep bir hak konumuna yükseltmez. Müslümanlara göre başkalarının mülkünde namaz kılınmaz.

İslâmın yapıcılığı ile ötekilerin yıkıcılığını göstermesi açısından Papa’nın bu davranışıyla Hazreti Ömer’in Kudüs ziyaretini karşılaştırabiliriz. Hazreti Ömer bizzat Kudüs’teki Patriğin dâvetlisi olarak barışçı bir fatih olarak İliya’ya gider. Gidişi de çok manidardır. Hizmetlisi ile kendisi bindikleri bir merkepte münavabeli/nöbetleşe olarak yolculuk etmektedirler. ‘Ümmetin emini’ lâkabıyla tanınan Ebu Ubeyde bin Cerrah bile bu sahneye daha fazla dayanamaz ve müdahale etmek ister. Hazreti Ömer ise bu tavrıyla mülkün zail oluculuğunu, Allah karşısında kulun hiçliğini ve faniliğini göstermek ister. Hazreti Ömer Hıristiyanların en kutsal mekânı olan Kıyamet Kilisesinde iken namaz vakti girer ve çevredekiler ezan okur. Patrik Hazreti Ömer’den içeride yani Kıyamet Kilisesi içinde namaz kılmasını teklif eder. Hazreti Ömer basiretiyle bunu geri çevirir ve gerekçesini de şöyle özetler: “Hayır, eğer burada namaz kılacak olursak bu bir emsal (sabıka) teşkil eder ve daha sonra Müslümanlar Hazreti Ömer namaz kılmıştı diye buraya el koyar ve camiye çevirirler... (Filistin: Et Tarih el Musaver: Dr. Tarık Süveydan, S:85)” Bunun yerine Hazreti Ömer Hıristiyanlarca mezbelelik haline getirilmiş, Romalıların yıktığı ve kimsesiz Mescid-i Aksa’nın yerini keşfeder ve kendi elleriyle burayı çer çöpten arındırır ve ilk namazını böyle eda eder. Hazreti Ömer’in sünneti budur.

***

Emevi olmasına rağmen ikinci Ömer, Ömer bin Abdülaziz’in sünneti de böyledir. Papa’nın ziyaret ettiği Cami-i Emevi Velid bin Abdülmelik yaptırmıştır. Burada Romalılardan kalma Jüpiter tapınağı vardır. Onun üzerine cami yapılır. Ancak tapınağın yanında ve çukurda Yahya Aleyhisselamın da mezarının bulunduğu Yahya Kilisesi yer almaktadır. Burası da mezarla birlikte camiye ilhak edilir. Gel zaman git zaman Ömer bin Abdulaziz halife olur. Hıristiyanlar onun adaletini görürler ve sığınırlar. Adalet örnekleri gözlerini kamaştırır.

Bunlardan birisi Semerkand ahalisinin Ömer bin Abdülaziz’e şehirlerinin zorla ellerinden alındığını şikâyet etmesidir. Şehir halkına üç seçenek sunulmadan şehri ele geçirirler. Bu İslâmın adabına da uygun değildir. Önce, İslâm sonra cizye (vergi) teklif edilecek bunlar kabul edilmediği takdirde ancak savaş açılacaktır. Ama komutanlar bunlardan hiçbirisini yapmamışlardır.

Bu şikâyeti alınca Ömer bin Abdülaziz bölgeye tahkikat için müfettişler görevlendirir ve müfettişler durumu yerinde tetkik eder ve şehir ahalisini haklı bulurlar. Bunun üzerine İslâm ordusu eski pozisyonuna çekilerek şehirden çıkarılır. Bunu gören Semerkant ahalisi de kendiliğinden İslâmı seçerler. Bu örnekten de cesaret alan Hıristiyanlar Cami-i Emeviyi geri alma ümidine kapılırlar ve halifeye başvuruda bulunurlar. Haklı bir yönleri de vardır. Şam’ın teslim anlaşmasına göre kiliseleri yıkılmayacak ve başka bir maksat dahilinde kullanılmayacaktır. Onlarla konuşur ve gönüllerini almaya çalışır. Yüz bin dinar yani iki milyon dirhem tazminat teklif eder. Reddederler. Bunun üzerine kiliselerinin kendilerine iade edilmesine karar verir. Bu iş için de Muhammed bin Suveyd el Fehri’yi görevlendirir. Ancak Fehri bu görevin altından kalkamaz. Ağır ve giran gelir. Halka da öyle. Derler ki: Onca namaz kıldıktan ve böğründe Kur’ân okuduktan sonra camiyi nasıl geri çevirelim ve tekrar kilise yapalım?” Bunun üzerine halktan birisi “Biz de Halife nezdinde karşı bir dâvâ açalım. Biz de anlaşmaya bağlıyız. Anlaşmaya göre fetih dönemine kadar olan kiliseleri himaye edilecektir ve ondan sonra kilise yapmalarına engel olunacaktır. Ama onlar da fetihten sonra anlaşma hilâfına 7 kilise inşa ettiler. Anlaşmaya göre onlar da kiliselerini yıkmak mecburiyetindeler. İstiyorlarsa biz aldığımız kiliselerini kendilerine iade edelim, ama bunun mukabilinde onlar da yeni inşa ettikleri kiliseleri yıksınlar” teklifinde bulunur. Dilerlerse, “Statükoyu meşrulaştıran ek bir anlaşma yapalım” derler. Hıristiyan heyet düşünme mühleti ister ve sonunda bu teklifi kabul ederler ve sulh sağlanır.

Kıssadan hisse: Ayasofya maşerî vicdanda hâlâ camidir. İstanbul’un ve Türkiye’nin dinî yapısı dikkate alındığında da burası sosyolojik olarak hâlâ camidir. Dolayısıyla bu hususta Müslümanların hissiyatı dikkate alınmalıdır. Evrensel hukuk da durumu böyle vazeder. Tartışmalı statü veya geçici statü kalktığında veya şartlar değiştiğinde eski statü avdet eder. Buna göre müze statüsünde olan mabedin bu statüsü kaldırılırsa eski sahiplerine yani Müslümanlara iade edilir. Ancak Müslümanların inkirazı ve yok olmasıyla daha önceki sahiplerine geçer. İsrail bunu Mescid-i Aksa meselesinde ihlâl etmeye ve oldu bittiye getirmeye çalışıyor. Ama cesaret de edemiyor. Bir çılgın çıkar cesaret ederse o da sonu gelmeyen kavganın fitilini ateşler. Dolayısıyla din adamı yapıcı olandır. Bu itibarla, Papa’dan ve Hıristiyanlardan Patrikhane ve Ayasofya gibi meseleleri hem siyasetten ayrı dinin özü doğrultusunda hem de irredantizm ikliminden uzak olarak düşünmeye ele almaya dâvet ediyoruz. Papa’ya Sezar’ın ruhu ve libası Patrik’e de Bizans imparatorlarının anlayışı yakışmaz.

29.11.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.11.2006) - Bir darbe, üç savaş

  (27.11.2006) - Türko'lardan Osmani'lere...

  (26.11.2006) - Osmanlı’nın son sefirleri

  (24.11.2006) - Cenaze hesaplaşmaları

  (23.11.2006) - İkinci Hariri suikastı

  (22.11.2006) - Şefkat evinde, vahşet

  (21.11.2006) - İngilizlerin teşeyyü politikası

  (20.11.2006) - İngiltere'nin İslâm politikası

  (19.11.2006) - Kılık değiştiren mazlûmiyet

  (17.11.2006) - Malikî ve yeni Kissinger politikası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004