Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

28 Şubat, en büyük kadrolaşma harekâtı

28 Şubat mağduru Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 28 Şubat’ın Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma operasyonu olduğunu söyledi. Tarhan, 28 Şubat’ı “Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşmasının yaşandığı dönem” olarak tanımlayarak, bu dönemde bin 565 subay ve astsubayın ordudan uzaklaştırıldığına, 10 bine yakın askerî personelin de emekliliğe mecbur bırakıldığına dikkat çekiyor.

Haftalık haber dergisi Aksiyon, bu haftaki sayısında Gülhane Askerî Tıp Akedemisi’nde (GATA) klinik şefliği yaparken dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in talimatıyla Gaziantep’e veteriner olarak atanan Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la yapılan bir röportaja yer verdi. Dönemin GATA komutanı tarafından makamına çağrılan Tarhan’a “yargı kararları ne olursa olsun bir daha GATA’da çalışamayacağı” bildirilir. Gerekçe olarak da “yaşam tarzı” gösterilir. Tarhan, bunun üzerine emekliliğini ister ve yıllarca giydiği askerî üniformasını büyük bir üzüntü ile dolabına asar.

Hakkındaki düzmece raporların Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarafından hazırlandığını ifade eden Tarhan, “emir komuta zinciri dışında hareket eden bir oluşum” diye tanımladığı bu ekibin gerçek maksadının irtica ile mücadele adı altında kadrolaşmak olduğunu kaydetti. Tarhan, 28 Şubat’ı “Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşmasının yaşandığı dönem” olarak tanımlayarak, bu dönemde bin 565 subay ve astsubayın ordudan uzaklaştırıldığına, 10 bine yakın askerî personelin de emekliliğe mecbur bırakıldığına dikkat çekiyor. Tarhan, “Çanakkale ruhunu” hedef alan bu tasfiye hareketinin milletle orduyu karşı karşıya getirmeyi amaçladığını dile getirerek, bu grubun yeni hedefinin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ülkeyi kana bulamak olduğunu iddia ediyor.

“28 ŞUBAT’IN ANAHTAR KELİMESİ İRTİCA”

28 Şubat’ın anahtar kelimesinin ‘irtica’, anahtar sembolünün de ‘türban’ olduğunu ifade eden Tarhan, “Toplumun bunlara bakışı gayet iyi bilindiğinden bu iki kavramın içini dolduracak ve bunlara negatif anlamlar yükleyecek olay ve oyuncular piyasaya sürülmüş ve kitlelerin algıları değiştirilmek istenmiştir. Psikolojik savaş sistematik bir faaliyettir. Tartışılan fikirler rastgele değil, yetiştirilmiş fikirlerdir. Bu grup lehine veya aleyhine nefret ya da taraftarlık duyguları meydana getirme faaliyetidir.” dedi.

Kendisi açısından derin devlet sözünü anlamlı kılan kuruluşun Batı Çalışma Grubu (BÇG) olduğunu belirten Tarhan, şunları söyledi: “Artık vaktinin geldiğini düşünerek basında ilk kez anlatıyorum. GATA’da görev yaparken haksız bir şekilde tayinim çıktı. Ben de mahkemeye verdim ve kazandım. Tekrar tayinim çıktı; yine mahkemeye gittim, yine kazandım. Bunun üzerine dönemin GATA komutanı beni makamına çağırdı. ‘Nevzat yine kazanırsın biliyorum; ama bu sefer tayinin Şırnak’a çıkacak, bunu söylemek zorundayım’ dedi. Ben de kendisine ne kusur işlediğimizi sorunca, ‘Devlet içinde emir-komuta zinciri dışında bir odak var; sizi istemiyor’ dedi. Neden beğenmiyor? diye sorunca da ‘Sizin yaşam tarzınızı beğenmiyor’ cevabını verdi.”

Bu birimin BÇG olduğunu ifade eden Tarhan, “Emir-komuta zinciri dışında istihbarat topluyor, kişileri fişliyor, yalan-yanlış bilgilerle hazırladığı raporları Yüksek Askerî Şûrâ’da projeksiyon cihazlarıyla komutanlara sunuyor ve bunun neticesinde bazı kişiler ordudan uzaklaştırılıyor. Bu tasfiye ise ciddi bir psikolojik harekâtla gerçekleştiriliyor” diye konuştu.

“FİŞLEME FAALİYETLERİNİN

BAŞINDA AKTULGA VARDI”

Kimilerine Amerikancı, kimilerine dinci, kimilerine kafatasçı denilerek ordu içindeki bir ekibin tasfiye edildiğini anlatan Tarhan, “28 Şubat sürecinde bin 565 subay-astsubay re’sen emekli edildi. 10 bine yakın subay-astsubay da zorla emekli edildi. Bu, bir tasfiye operasyonudur ve her tasfiye operasyonunun doğal sonucu yeni bir kadrolaşmadır. Bu kadar insan ordudan atılınca yerleri boş kalacak değildi ya. Ciddi bir kadrolaşma gerçekleşti ve bugün de bu süreç devam ediyor” diye konuştu.

28 Şubat döneminde fişleme faaliyetlerinin başında Doğu Aktulga’nın yer aldığını söyleyen Tarhan, “Aktulga, atılan her personelin yerine kendi adamlarını yerleştirdi. Bu kişiler Aktulga’ya o kadar sadıktı ki eşler hatta çocuklar bile istihbarat toplama görevini seve seve yerine getirdi” dedi.

“YAŞ, DEMOKRASİ DIŞI BİR KURUM”

YAŞ’ın demokrasi dışı bir kurum olduğunu ifade eden Tarhan, şunları söyledi: “Temel vazifesi şûra, yani danışma kurulu olan bir kurumun eylem yapması başlı başına bir suçtur. Alınan kararların yargıya kapalı olması, birtakım şeylerin hukuksuz olduğunu gösteriyor. Bugün YAŞ kararı ile ordudan uzaklaştırılan askerî personel, ne acıdır ki terör örgütü liderine tanınan yargılama hakkından yararlanmak için uğraşıyor.”

/ İSTANBUL

27.02.2007


 

Seçmen listelerini kontrol ettiniz mi?

TC kimlik numarası esasına göre hazırlanan yeni sistem uyarınca, bilgilerin güncellenmesi amacıyla muhtarlıklarda askıya çıkarılan seçmen listeleri 1 Martta askıdan indirilecek.

Vatandaşların bu tarihe kadar seçmen listelerini kontrol etmeleri gerekiyor.

Seçimle ilgili çalışmalarını tamamlayan Yüksek Seçim Kurulu (YSK), teknolojinin de yardımıyla bu yıl ki seçimlerde, mükerrer oy, seçmen kaydırma gibi sorunların önüne geçmek amacıyla yeni bir sistem geliştirdi. Oluşturulan “Bilgisayar Destekli Seçmen Kütüğü Sistemi (SEÇSİS)” ile Türkiye genelindeki 43 milyon seçmen bilgisayar ortamına kaydedildi. Seçmenler MERNİS ile eşleştirme sonucu TC kimlik numaralarına göre sisteme işlendi. Seçmen kimlik ve ikametgâh bilgileri, TC kimlik numarası altında toplandı ve seçimle ilgili işlemler kimlik numarası esas alınarak yapıldı.

Seçmen kayıtlarındaki düzeltmeler, yeni hazırlanan “yeni kayıt ve değişiklik formu”na yazılacak. Son yerel seçimlerde veya daha sonra yapılan seçimlerde listelere yazılmayanlar, 1 Mart 2007 itibariyle 18 yaşını dolduranlar, başka listede yazılı olmasına karşın sürekli oturmak amacıyla listenin çıkarıldığı seçim bölgesine taşınanlar, TC kimlik numarası bulunmayanlar, bilgilerinde yanlışlık ya da eksiklik olanlar, askerlikten terhis olanlardan listelerde kaydı olmayanlar bu süre içinde muhtarlıklara başvuracak. Seçim döneminde, YSK’ca belirlenecek bir tarihte güncelleştirilme amacıyla listeler tekrar askıya çıkarılacak.

Seçmen bilgileri, muhtarlıkların yanı sıra YSK’nın “http://www.ysk.gov.tr/ysk/secmenBilgi.jsp” internet adresinden kontrol edilebilecek. Aksine bir karar alınmazsa 4 Kasım’da yapılması öngörülen genel seçimlere ilişkin resmî seçim takvimi 20 Temmuz’da başlayacak.

Seçimde parmaklar yine boyanacak

Mükerrer oy kullanılmasına engel olmak amacıyla seçimlerde uygulanan “çıkmayan özel boya”, kanungereği olduğu için bu yıl yapılacak genel seçimde de parmaklara sürülecek.

/ ANKARA

27.02.2007


 

Şevket Kazan: BÇG’yi geç fark ettik

28 Şubat sürecinin yakın tanıklarından Şevket Kazan, “Batı Çalışma Grubu (BÇG) bir derin devlet faaliyetiydi” dedi. Temelleri Atina’da atıldı, biz Mayıs 1997’de elimize gelen belgelerle fark ettik” dedi.

Haftalık haber dergisi Aksiyon dün piyasaya çıkan sayısında 28 Şubat sürecinin yakın şahitlerinden Şevket Kazan’la yapılan röportaja yer verdi. Adalet eski Bakanı Kazan, temellerinin Atina Büyükelçiliği’nde atıldığını söylediği BÇG için “Bir derin devlet faaliyetiydi” olduğunu kaydetti. ‘Yasal değildiyse niye lağvetmediniz, müdahale etmediniz?’ sorusuna ise Kazan, “Kimse o zaman bunun ne olduğunu bilmiyordu ki” cevabını verdi. Refahyol’u “bir askerî yetkili” muhalefeti yıktığını ifade eden Kazan, Refahyol’un ekonomik politikaları ve D-8 anlaşmaları konusundaki aktivitesinin hazmedilemediğini dile getirdi. Kazan, şöyle devam etti:

“Birincisinin hazmedilemeyişi tamamen TÜSİAD cephesinin, ikincisinin hazmedilemeyişi de ABD’nin reaksiyonunu doğurdu. Refahyol programını yazarken, ‘rant ekonomisi yerine reel ekonomi uygulayacağız’ dedik. Bundan amaç şuydu: O tarihlerde işadamlarının yıllık gelirlerinin yüzde 87’si faizden, yüzde 13’ü gerçek üretimdendi. Bu da gösteriyordu ki, Türkiye’nin bütün zenginlikleri, vergileri vs. hepsi rant ekonomisinin ağı içinde ‘faiz ödemesi’ olarak kaybolup gidiyor. Yaptığımız ilk iş havuz sistemini gerçekleştirmek oldu. Bizim kararlılığımızla birdenbire gelir kapılarının kapanmış olması rantiye çevresini fevkalade tedirgin etti.”

/ İSTANBUL

27.02.2007


 

Türkiye’den neden bu kadar korkuyoruz?

İngiliz The Dail Telegraph gazetesinde yayımlanan bir makalede, İslâmiyet ile ilgili olarak Batıda yaşanan kaygıların, doğu-batı ilişkilerinin düzeltilmesine yönelik çabaları tehlikeye atmaması gerektiği belirtildi.

Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında ülkeden ayrılan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son İçişleri Bakanı Ali Kemal’in torunu olan Muhafazakâr Parti milletvekili Boris Johnson tarafından kaleme alınan, “Türkiye’den neden bu kadar korkuyoruz?” başlığıyla yayımlanan makalede, “Hristiyan dünyasında başta Papa ve diğer din adamlarının yaşadığı önyargıların, süreci olumsuz etkilediği” kaydedildi. “Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili sorunların pek azının ülkenin ekonomik durumuyla ilgili olduğu” ifade edilen yazıda, “Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin AB’ye yakın zamanda üye olan bazı ülkelerdekinin üzerinde bulunduğu” belirtildi.

“Sorunun Kıbrıs konusu, nüfusun kalabalıklığı veya fakirlikten kaynaklanmadığı, bütün sorunun değerler olarak ortaya konulduğu” kaydedilen yazıda, “Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkışına Ermeni iddialarını gerekçe gösterdiğini, ancak bu ülkenin kendisinin de bu konularda suçsuz olmadığı” bildirildi.

“Brüksel’in Türkiye’nin üyeliğine cinsiyet eşitliği temelinde yaklaşmaya çalıştığı, ancak Türkiye’nin Belçika’dan önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdiği” belirtilen yazıda, “Türkiye’nin insan hakları karnesinin mükemmel olmaktan uzak olduğunu kabul ettiği, ancak Türkiye’yi bu konuda suçlayan Yunanistan’ın insan hakları karnesinin de Avrupa Birliği’ne kabul edildiği sırada mükemmel olmadığı” kaydedildi.

“Türkiye’nin AB üyeliğinin rayında tutulmaya devam edilmesi için en önemli sebebin ülkenin geri gitmesinin engellenmesi olduğu” görüşü dile getirilen yazıda, “Kuşkusuz batıda halen Papa’dan rahiplere, politikacılara kadar etkisini gösteren kendini beğenmişlik Türkleri uzaklaştırıyor” denildi.

“Bizim birbirimizden uzaklaşmaya değil barışmaya ihtiyacımız var” ifadesine yer veren konuk yazar Johnson, “Türkiye ile Avrupa arasında karşılıklı iyi ilişkilere ihtiyaç olduğunu, birbirini ret yerine, farklı değerler şarkısı söyleyip, farklılıkları pekiştirmek yerine, Türkiye ile tartışmalarda kritik bir noktaya gelindiğini görmek gerektiğini” ifade etti.

“Batı dünyası olarak Türkiye’nin Müslüman bir nüfusla laik bir demokrasi oluşturma başarısını desteklemeye ya da sırf dinleri yüzünden Türklere burun kıvırmaya devam edeceklerini” belirten Johnson, “bunun bir kısmı İngiltere’de ve diğer Avrupa şehirlerinde yaşayan bütün dünyadaki ılımlı Müslümanlara da yanlış bir mesaj olacağının” altını çizdi.

“Süreç hızlı olmalı, Türkiye’den İngiltere’ye dev bir göç dalgasına izin vermeliyiz demiyorum ama aramıza kültürel bir mesafe koymakla ne kazanacağımızı sorguluyorum” diyen Johnson, “bir gün Türkiye ile ilişkilerin gerçekten olması gereken noktaya getirilebilmesi halinde Akdeniz’in çevresinde tarihte sözü edilen Cebelitarık’tan İstanbul Boğazına uzanan uyumlu bir birliği yeniden oluşturmanın mümkün olacağını” ifade etti.

/ LONDRA

27.02.2007


 

Hocalı katliâmı kara bir sayfa

Gaziantep Yörük Türkmen Derneği Basın Sözcüsü Ali Çağlayan, Hocalı katliamının insanlık tarihinin siyah bir sayfası olduğunu belirtti. Çağlayan, yaptığı açıklamada, 26 Şubat’ın Türk dünyası ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olduğunu belirtti.

Türk milletini soykırım yapmakla suçlayanların Azerbaycan’da yapılanlara bakmaları gerektiğini kaydeden Çağlayan, “1992’de, ağır silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Rus Motorize Alayı, Hocalı’ya saldırarak tarihin en vahşi katliâmlarından birini yaptılar. Bu saldırılarda 613 kişi hunharca öldürüldü. Hocalı katliamı, insanlık tarihinde siyah bir sayfadır” dedi.

Saldırılarda 83 çocuk ve 106 bayanın acımasızca öldürüldüğünü ifade eden Çağlayan, “Küçücük çocukların gözleri oyulmuş, hamile kadınların karınları yırtılmış ve insanlarımız diri diri toprağa gömülmüştür. Ayrıca 487 kişi de ağır şekilde yaralanmış ve bin 275 kişi ise rehin alınmıştır. Geri kalan nüfus da zorlukla canını kurtarmıştır. Bu katliam, Ermeniler’in Türkler’e karşı yaptıkları ilk katliam değildir. 1905 ve 1920 yılları arasında Azerbaycan’ın Bakü, Şamahı, Guba, Karabağ bölgelerinde de Rus askerlerinin desteğiyle büyük katliamlar yaparak binlerce insanımızın katline sebep olmuşlardır” diye konuştu.

Çağlayan, Türkiye’nin Ermenistan politikasına ilişkin vereceği her kararda, kardeş ve dost ülke Azerbaycan’a zarar vermeyecek kararları almasını beklediklerini de sözlerine ekledi.

/ GAZİANTEP

27.02.2007


 

DTP’li Türk ve Tuğluk’a hapis cezası

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde ‘’Türkiye çapında Kürtçe bildiri dağıttıkları’’ ve bu bildiride ‘’terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ı övücü ifadelere yer verdikleri’’ gerekçesiyle, Siyasi Partiler Yasası’na (SPY) muhalefet ve Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘’suçu ve suçluyu övme’’ fiilinden 1 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı.

Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, Türk ve Tuğluk’un avukatı Mehmet Nuri Özmen katıldı. Cumhuriyet Savcısı, daha önceki esas hakkındaki mütalaasını tekrarlayarak, sanıkların bu doğrultuda cezalandırılmasını talep etti.

Avukat Özmen de bildirilerin parti tarafından bastırılmadığını ve MYK Karar Defteri’nde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bildiri dağıtılması hakkında bir karar yazılmadığını ileri sürdü.

Özmen, Türk ve Tuğluk’un üzerlerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığını, suçu ve suçluyu övme suçunun ise teşebbüsten ibaret olduğunu savunarak, beraatlerine karar verilmesini talep etti.

Mahkeme Başkanı İbrahim Kozan, sanıklar Türk ve Tuğluk’un, SPY’nin 81. maddesine muhalefet suçundan 1’er yıl hapisle cezalandırılmasına karar verildiğini açıkladı. Kozan ayrıca, Türk ve Tuğluk’un eylemlerinin, TCK’nın 215. maddesinde düzenlenen ‘’suçu ve suçluyu övme’’ kapsamında değerlendirildiğini belirterek, sanıklara bu suçtan da 6’şar ay hapis cezası verildiğini bildirdi.

/ ANKARA

27.02.2007


 

Kutlular: Çizgimizde kırık yok

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, Yeni Asya’nın her zaman insan hak ve hürriyetlerini, demokrasiyi savunduğunu, ilkeli yayıncılık yaptığını söyledi. Kutlular, “Çizgimizi hiç değiştirmedik. İhtilâllerde de olsa aynı yolumuza devam ettik. Farklı fikirleri eleştirirken hakaret etmedik. Zor zamanlarda toprağın altına girmedik. Postalın sesine kulağımızı vermedik” diye konuştu.

Yeni Asya Gazetesi’nin 38. kuruluş yıldönümü vesilesiyle Ankara Hanımlar Sosyal Grubu tarafından organize edilen konferansta bir konuşma yapan Mehmet Kutlular, gazeteye ihtiyaç duyulma sebebi, kuruluş tarihçesi, Yeni Asya’nın takip ettiği yol ve diğer gazetelerden farkından söz etti.

“Bizim parolamız hakkın ve haklının yanında olmak. Haklı olan düşmanımız bile olsa haklı olduğunda savunuruz çünkü dinimiz böyle emrediyor” şeklinde konuşan Kutlular, “Milletin menfaatini gözetiyoruz. Milletin dili, gözü, kulağı ve aklı olduk. Onun haklarını savunmaya gayret ettik, vatandaş olmanın hak ve hürriyetlerini yerleştirmenin bilinci içinde çalıştık” dedi.

YALANA, İFTİRAYA TENEZZÜL ETMEDİK

Sağlık-İş Sendikası’nda gerçekleştirilen konferansta, Yeni Asya’nın habercilik anlayışını da anlatan Kutlular, “Haber ve yazılarda objektif olmaya çalıştık, doğru yazmaya, nedenini niçinini bulmaya çalıştık. Haber yorum meselesine girmedik. Bazı gazeteler gibi bilgiyi alıp, başını sonunu kesip, haberi kendimize göre yorumlayıp çarpıtmadık. Tenkitlerimizi makul ölçülerde yaptık” biçiminde konuştu. Yeni Asya’nın hiçbir zaman yalana, iftiraya tenezzül etmediğini, kimsenin haysiyetine, şerefine, namusuna ilişmediğini de vurgulayan Kutlular, “Düşmanlıkları işimize karıştırmadık. Toplumun inançlarına, ahlâkî değerlerine, örf ve âdetlerine daima saygılı olduk. Menfaat, şöhret, makam ve mevki gibi şeylere tenezzül etmedik” dedi.

AMAÇ, HÜR DÜŞÜNCELİ

İNSANLAR YETİŞTİRMEK

Risâle-i Nurun ölçüleri ile hareket eden Yeni Asya Gazetesi mensupları olarak hür düşünceli, demokratik, kültürlü insanlar yetiştirmeyi amaçladıklarına dikkat çeken Kutlular, daima ümit ve şevk vermeye gayret ettiklerini, karamsarlığa, bezginliğe düşürecek yayın yapmadıklarını hatırlattı.

“Çizgimizi hiç değiştirmedik. İhtilâller de olsa aynı yolumuzda devam ettik. Farklı fikirleri eleştirirken hakaret etmedik. Zor zamanlarda toprağın altına girmedik. Postalın sesine kulağımızı vermedik. Sadece hürriyet ortamında konuşan ve yazan bir grup olmadık. Özellikle zor şartlarda daha fazla konuştuk. Yayınlarımız o ölçüde demokrasi ve insan haklarını vurguladı” şeklinde konuşan Kutlular, toplumsal huzuru bozacak faaliyetleri hoş görmediklerine de değindi.

Konuşmasında, Yeni Asya’nın daima insan hakları, demokratik bir rejim, AB ve Müslüman-Hıristiyan diyaloğunun önemini vurguladığını aktaran Kutlular, gazeteciliği de kötü durumdan çıkarmaya çalıştıklarını söyledi.

Kutlular ayrıca, cihadın artık kitapla, neşriyatla, radyo ile yapıldığını vurguladı. “Maddî cihad ayrı. Onun kararını devlet, hükümet verir. Şahıslar veya gruplar veremez. Dış düşman varsa, harp ilân edilir gider namusumuzu, mukaddesatımızı, vatanımızı korur şehit oluruz. İslâm adına ortaya çıkan terörist hareketler, İslâm’da yeri olmayan hareketlerdir. Bunlar aşırı uç guruplardır” diyen Kutlular, bunların Ehl-i Sünnet dışı hareketler olduğunu ifade etti.

Yeni Asya çatısı altında çocuklara yönelik Can Kardeş, gençlere yönelik Genç Yaklaşım, hanımlara yönelik Bizim Aile dergilerinin de gazete ile aynı çizgide hizmete devam ettiklerini ifade eden Kutlular, Köprü dergisinin de daha akademik bir yayın anlayışına sahip olduğunu hatırlattı. Konferans, Yeni Asya yayınlarının satışı yanında hanımların düzenlediği gıda kermesi ile son buldu.

Elif Nur KURTOĞLU / ANKARA

27.02.2007


 

Pamuk’a verilen destek Yeni Asya’ya verildi mi?

Hak-İş Başkanı Salim Uslu, aydınlar içinde ikiyüzlülük olduğunu belirterek, “301 konusunda Orhan Pamuk’a gösterilen destek Yeni Asya gazetesine gösterildi mi?” diye sordu.

Türk Ceza Kanununun ‘Türklüğe hakaret’i suç sayan 301. maddesini her fırsatta savunan Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in bu konunda Türk aydınlarını ‘omurgasız ve ikiyüzlü olarak nitelemesine Hak-İş Başkanı Uslu’dan destek geldi.

Uslu, Radikal gazetesine yaptığı açıklamada, Türk aydınını toptancı yaklaşımla ikiyüzlülükle suçlamanın namuslu aydınlara haksızlık olcağını belirtirken şöyle dedi: “Ama aydınlar içinde ikiyüzlülük kesinlikle var. 301 konusunda Orhan Pamuk’a gösterilen destek Yeni Asya gazetesine gösterildi mi? Failin kişiliğine ve kültürüne bakarak değişken tavırlar almak herhalde Çiçek’in kastettiği ikiyüzlülüktür. Bu bakımdan Çiçek’e hak veriyorum.”

27.02.2007


 

Eski Van milletvekili Bayram'a tahliye

Kamu ihalelerinde usûlsüzlük yaptığı iddiasıyla tutuklanan eski Van milletvekili Mustafa Bayram, avukatının itirazı üzerine tahliye edildi.

Alınan bilgiye göre, Mustafa Bayram’ın avukatı Hüsnü Ayhan, kamu ihalelerinde usûlsüzlük yaptığı iddiasıyla 9 Şubat 2007’de çıkarıldığı mahkemede serbest bırakılan müvekkilinin Cumhuriyet Savcısının itirazı üzerine 21 Şubatta tutuklanması kararı için, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesine itirazda bulundu. İtiraz dilekçesini değerlendiren mahkeme heyeti, Bayram’ın tahliyesini kararlaştırdı.

/ VAN

27.02.2007


 

Kozluk’ta kuş gribi

Batman’ın Kozluk ilçesindeki kanatlı hayvanlarda kuş gribi virüsü tesbit edildiği bildirildi. Tarım İl müdürü Erdal Özer, yaptığı açıklamada, Gercüş, Beşiri, Batman merkeze bağlı köylerin ardından Kozluk ilçesi Güneşli Mahallesindeki kanatlı hayvanlarda da kuş gribi görüldüğünü söyledi.

Kozluk ilçesinde kuş gribi virüsü tesbit edilmesinin ardından çalışmalara başlandığını belirten Özer, ‘’Bugün kanatlı hayvan itlâf çalışmalarına başladık. Yaklaşık 8 bin kanatlı hayvan itlâf edilecek. Batman merkezde de itlaf çalışmaları halen devam ediyor’’ dedi. Öte yandan Sağlık Müdürlüğü ekipleri de, kuş gribi virüsünün tespit edildiği Güneşli Mahallesinde sağlık taraması yapıyor. Sağlık İl Müdürü Dr. Hasan Demir, hastalığın görüldüğü alanları öncelikle taradıklarını belirtirken, ‘’Şu ana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmadık’’ dedi.

/ KOZLUK

27.02.2007


 

Diyanet, umre fiyatlarını düşürdü

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yıl umre fiyatlarını düşürürken, tüm turlara sabah kahvaltısı ile açık büfe akşam yemeği dahil etti.

Her keseye uygun umre programı hazırlayan Diyanet, Ramazan ayını kutsal topraklarda geçirmek isteyenler için de ayrı bir tur gerçekleştirecek. 2007 yılı umre programını açıklayan Diyanet İşleri Başkanlığı, her keseye uygun umre seçenekleri sunuyor. Bir hafta, on beş gün, yirmi gün ve bir aylık umre programı hazırlayan Diyanet, konaklanacak otel, ziyaret tarihi ve odalardaki kişi sayısına göre değişik fiyat seçenekleri ortaya koydu. Buna göre, bir haftalık umre turunu tercih edenler Mekke’de beş yıldızlı Sheraton ve Ecyad Oteli ile Medine’de Hilton ve Obray Otel’de konaklayacak ve 890 ile bin 695 euro arasında değişen ücret ödeyecekler. İki haftalık umre programını tercih edenler de dört yıldızlı Nevazi Otel ve Senabil Otel’de 890 ila bin 315 euro arasında değişen fiyatlar ödeyerek konaklayacaklar. İki haftalık ve 20 günlük normal umre turu kapsamında müstakil odaları seçenler ise 760 ile bin 250 euro arasında fiyat ödeyecek. Diyanet, Ramazan ayını umrede geçirmek isteyenlere ise özel bir tur imkânı sağladı. Ramazan ayını umrede geçirmek isteyenler bin 260 euro ile bin 495 euro arasında ücret ödeyerek turlara katılabilecek.

/ ANKARA

27.02.2007


 

Çocuk hırsızlarda artış

Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre polis sorumluluk bölgesinde işlenen her 8.6 suçtan birini çocuklar işliyor. Çocukların en çok işlediği suçlar arasında kapkaç, hırsızlık ve gasp geliyor.

Suç işletilen çocukların seçiminde ceza almayacak yaş aralığında olanların tercih edildiğine dikkat çekiliyor.

Diyarbakır’da mala karşı 2005 yılında 661 suç işlenirken; 2006 yılında bu oran 679 oldu. 2005 yılında bu suçlara karışan 972 çocuk yakalanırken; 2006 yılında ise 979 çocuk yakalandı. Bu çocuklardan 2005 yılında 135’i tutuklanırken; 2006 yılında da 187’si tutuklandı. Çocukların karıştığı suçlarda 2005 yılında 1478 olay yaşanırken; 2006 yılında 1377 olay yaşanarak yüzde 7’lik bir azalma oldu. 2005 yılında yakalanan 2 bin 86 çocuktan 178’i tutuklanırken; 2006 yılında 2 bin 83 çocuktan 349’u tutuklandı.

Tutuklanma oranında yüzde 96’lık bir artış yaşandı. Şahsa karşı işlenen suçlarda ise; 2005 yılında 817 olay yaşanırken; 2006 yılında bu oran 698 oldu ve yüzde -15 azalma yaşandı. Olaylarda 2005 yılında yakalanan bin çocuktan 41’u tutuklanırken; 2006 yılında yakalanan bin 32 çocuktan 160’ı tutuklandı.

2005’te işlenen 487 bin 762 asayiş suçunun 56 bin 675’inde çocukların imzası var. Bu suçlardan mağdur olan çocuk sayısıysa 35 bin 309. Cinayet, yaralama, darp gibi şahsa karşı suç işleyen 25 bin 821 çocuktan 1474’ü firari durumda. 2005’te şahsa karşı işlenen 197 bin 997 suçtan 25 bin 821’ini 18 yaşından küçük çocuklar işledi.

Cinayet, adam öldürmeye teşebbüs, yaralama ve darp gibi şahsa karşı suç işleyen çocuklardan 3 bin 275’i kız ve 21 bin 72’si erkek olmak üzere toplam 24 bin 347’si yakalanarak adlî makamlara sevk edildi.

Hakkında işlem yapılan çocukların yüzde 92,6’sı şehirlerde ve yüzde 7,4’ü kırsal kesimde yaşıyor. Sokak çocuklarının yüzde 47’si Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden gelirken; yüzde 49’u parçalanmış ailelerden yüzde 53’ü de aile içi şiddete maruz kalıyor. Şahsa karşı işlenen suçlar arasında 2004 yılına göre 2005 yılında artan suçlar arasında darp ve tehdit gibi suçlar ilk sırada yer alıyor. Mala karşı işlenen suçlar arasında ev ve otodan hırsızlıkla, kapkaçtaki artış dikkat çekiyor.

/ DİYARBAKIR

27.02.2007


 

Su kıtlığı uyarısı

Karadeniz Çevre Derneği (KAÇED) Başkanı Yaşar Yeğen, yaşanan su kıtlığında doğal felaketlerin ve sanayi kaynaklı kirliliğin yanı sıra suyun kötü idaresi ve yönetim hatalarının payının da önemli olduğunu söyledi.

Yeğen, yaptığı açıklamada, suyun insan hayatı için en önemli unsur ve sanılanın aksine sınırlı bir kaynak olduğunu belirtti. Su kaynaklarının etkin kullanımının önündeki en önemli sorunlardan birinin, halen kaynakların etkin ve sürdürülebilir kullanımının sağlanamaması olduğunu ifade eden Yeğen, şöyle devam etti:’’Akarsu ve yer altı su kaynaklarının çevre etkilerine hassaslığı, tarım, endüstri ve evsel kullanıcıların artan ihtiyaçları, su kaynakları yönetimini gittikçe karmaşık ve zor bir problem haline getirmektedir. Yaşanan su kıtlığında doğal felaketlerin ve sanayi kaynaklı kirliliğin yanı sıra suyun kötü idaresi ve yönetim hatalarının payı da önemlidir.’’

Türkiye’de su kaynaklarının sürdürülebilir yönetiminin uzun dönemli ekonomik kalkınmada önemli rol oynadığını vurgulayan Yeğen, ‘’Su kaynakları potansiyeli doğu yörelerinde ağırlıkta olmasına rağmen, ihtiyaçlar batı bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Gerek tarımda gerekse endüstride uygun olmayan kontrolsüz kullanımlar nedeniyle su kalitesi problemleri yaşanmaktadır. Ayrıca sulak alanlara gereken önemin verilmemesi ve insan etkisine açık olması nedeniyle geri dönülemez etkiler doğabilmektedir’’ diye konuştu.

“SU KULLANIMI İKİ KATINA ÇIKTI”

Yeğen, dünya nüfusunun yüzde 44’ünü barındıran 80 ülkenin şimdiden su sıkıntısı çekmeye başladığını söyledi. Dünya genelinde su kullanımının, 1940-1980 yılları arasındaki su kullanımının iki katına çıktığına dikkati çeken Yeğen, ‘’Nüfusun hızla artmasına karşılık, su kaynaklarının sabit kalması nedeniyle su ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Dünyadaki mevcut suyun hacmi 141 milyar metre küptür. Bu miktar dünya yüzeyini 3 kilometre kalınlığında bir tabaka halinde sarabilecek büyüklüktedir’’ dedi. Tatlı suların en önemli kaynağının yağış olduğunu ifade eden Yeğen, küresel yıllık yağış miktarının 500 bin metre küp olduğunu ve değişmediğini ifade etti.

Türkiye 2030'da su sıkıntısı çekebilir

Dünyada kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının ortalama 7 bin 600 metre küp olduğunu vurgulayan Yeğen, şöyle konuştu:’’Ülkemizde ise tatlı su kaynakları oldukça sınırlıdır ve ihtiyaca ancak cevap vermektedir. Türkiye’nin kullanılabilir su potansiyeli 110 milyar metre küptür. Bunun yüzde 16’sı içme ve kullanmada, yüzde 72’si tarımsal sulamada, yüzde 12’si ise sanayide tüketilmektedir. Türkiye’de yıllık ortalama bin 430 metre küp olan kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı, 2030 yılında nüfusu 80 milyona ulaşacak Türkiye’de kişi başına bin 100 metre küpe düşecektir. Bu da Türkiye’nin su sıkıntısı çeken ülke konumuna geleceğini göstermektedir. Veriler 2050 ya da 2100 yılında, Türkiye’nin çok ciddi su kriziyle mücadele etmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.’’

Yeğen, Türkiye’nin henüz su kıtlığı çeken ülkeler arasında yer almadığını, ancak hızlı nüfus artışı, kirlenme ve yıllık yağış ortalamasının dünya ortalamasından düşük olması nedeniyle gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerektiğini vurguladı.

/ RİZE

27.02.2007


 

Depremzede köylüler zor günler geçiriyor

Elazığ’ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki depremde ahırları zarar gören köylüler zor günler yaşadığı bildirildi.

Depremde ahırları zarar gören Alaattin köyü köylüleri, hayvanlarını barındıracak bir yer olmadığı için onları hasarlı ahırlarda beslemeye devam ediyor. Köy muhtarı Şakir Tutal, yaptığı açıklamada, deprem sebebiyle köydeki ev ve ahırların zarar gördüğünü, bayındırlık ekiplerince yapılan incelemede insanlara evlerde kalmamaları yönünde telkinde bulunulduğunu söyledi. Bunun üzerine Sivrice ilçesi Kaymakamı Suat Yıldız’ın gönderdiği çadırlarda kalmaya başladıklarını, gönderilen yardımlardan faydalandıklarını anlatan Tutal, köylülerin bu yönde sıkıntılarının olmadığını kaydetti.

Köylülerin hayvanlarını barındırma konusunda zorluklar yaşadığını ifade eden Tutal, şöyle konuştu: “Depremde ahırlarımız da zarar gördü. İnsanlar çadırlara yerleşti ancak tüm hayvanlarımızı zarar gören ahırlarda tutmaya devam ediyoruz. Kış olduğu için yaylalara çıkamıyoruz. Köyde de ahırlardan başka hayvanları koyacak yerimiz yok. Bu konuya çözüm bulunmasını istiyoruz.’’ Tutal, depremden etkilenen vatandaşların evlerini ve ahırlarını yapabilmeleri için devletten faizsiz kredi verilmesini istediklerini sözlerine ekledi.

/ ELAZIĞ

27.02.2007


 

Kur’ân kursunda okuma yazma öğrendiler

Muş’ta okuma yazma kursunu başarıyla tamamlayan 157 kadına sertifika verildi. Muş Müftülüğü ve Halk Eğitim Merkezinin kadınlara yönelik başlattığı okuma yazma kursu, ilk mezunlarını verdi.

Müftü Ali Melek, Tuba Camisi’nde düzenlenen sertifika töreninde yaptığı konuşmada, kursa katılan kadınların hem okuma yazmayı öğrendiklerini hem de İslam dininin eğitime verdiği önemi gördüklerini söyledi.

Kursu başarıyla bitiren kadınların çocuklarına ve torunlarına örnek olduğunu kaydeden Melek, şöyle devam etti: “Kursa katılan kadınlar özellikle kız çocuklarımızın eğitimlerini sürdürmeleri için güzel bir örnek teşkil etti. 4 Kur’ân kursunda verilen eğitimi başarıyla tamamlayan 157 kursiyerimiz sertifika almaya hak kazandı. Muş’ta açtığımız her Kur’ân kursu bir okuma yazma kursu görevi de görmektedir. Okuma yazma ve Kur’ân kursu, et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmaz iki unsurdur.’’ Muş Halk Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı Nezahat Özçimen de kadınları eğitmeden toplumu eğitmenin mümkün olamayacağını söyledi.

/ MUŞ

27.02.2007


 

Evlerinde uyurken zehir soludular

Kayseri’de 8 kişi kömür sobasından gaz sızması sonucu zehirlendi. Alınan bilgiye göre, gece yaktıkları kömür sobasından gaz sızması sonucu zehirlenen 7 kişi Kayseri Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı.

Yahyalı ilçesi sobadan sızan gazdan zehirlenen bir kişi de Yahyalı Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Adana’da da sobadan sızan karbonmonoksit gazından etkilenen çift, hastaneye kaldırıldı. Merkez Seyhan ilçesi Yeşilyurt Mahallesi’ndeki evlerinde baygın halde bulunan Mehmet (74) Nazmiye Öcalan (74) çifti, sabah Adana Numune Hastanesine kaldırıldı.

/ KAYSERİ

27.02.2007


 

Orhan Erinç: Başbakan kendisini gazetecilerin sicil amiri gibi görüyor

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, ‘’Sayın Başbakan zaman zaman kendisini gazetecilerin sicil amiri gibi görmeye başladı’’ dedi.

TGC ile Konrad Adenauer Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği 39. Meslek İçi Eğitim Semineri, Antalya Oteli’nde başladı. Seminerin açılışında konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, TGC olarak siyasetle fazla ilgilenmemeye çalıştıklarını belirterek, ‘’Ama tabiri caizse eteğimizden çekip siyasete zorluyorlar’’ dedi.

İktidarlarla basın ilişkilerinde hiçbir tarihte değişme olmadığını iddia eden Erinç, siyasilerin, basının hep kendi çıkarları doğrultusunda yayın yapmalarını istediklerini, buna karşın yapılan eleştirel haberlere de tepki gösterdiklerini söyledi.

‘’Siyasilerimizin medyaya yaklaşımı biraz daha göze batar hale gelmeye başladı’’ diyen Erinç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siyasiler, basının kendi çıkarlarına uygun yayın yapmasını istiyorlar. O nedenle de medyaya bir kızgınlık söz konusu. Bu durum daha önceki yıllarda getirilen para cezalarıyla kendini göstermişti. Şunu söylemek durumundayım. Mesela sayın Başbakan zaman zaman kendisini gazetecilerin sicil amiri gibi görmeye başladı. Başbakanın eleştirilerini görüyoruz, vatan hainliği suçlaması da bu kapsamda gündeme geldi. Eğer vatan hainliği söz konusuysa bunu yürütmenin değil, yargının çözmesi gerekir. Ama işin içine siyaset girince geçmişte örneklerini gördüğümüz, anımsarken de üzüldüğümüz bir durum.’’ Orhan Erinç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da basına yönelik eleştirilerde bulunduğunu hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ana muhalefet lideri de zaman zaman Başbakan ile uyuştukları için olsa gerek, o da aynı yolda yürümeye niyetlenmiş gibi gözüküyor. Oysa gazeteciler, meslek ilkelerine ve doğru bildiklerine göre yaşamlarını hem sürdürmeye, hem de bildiklerini kamuoyuna aktarmaya söz vermiş kişilerdir.”

Müşerref AKSOY / ANTALYA

27.02.2007


 

Tüm huzurevleri birarada

Kayışdağı Darülaceze bünyesinde faaliyet gösteren Akseki Ormanalı Abdullah ve Nerime Turan Huzurevi’nin açılışının birinci yıldönümü kutlandı. Programa, İstanbul’daki bütün huzurevleri sakinleri katıldı.

Açılışı geçtiğimiz yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından yapılan Yakacık’taki huzurevinin birinci yıldönümü programına İstanbul’un çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren huzurevleri temsilcileri, Darülaceze yöneticileri, huzurevi sakinleri ve sakin yakınları katıldı. Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü yöneticileri tarafından yapılan açılış konuşmalarıyla başlayan program, Yakacık Huzurevinin 2006 yılı faaliyetleri ve 2007 hedeflerinin konu edildiği sinevizyon gösterimiyle devam etti. Kurum sakinlerinin tablolarından oluşan resim sergisinin yer aldığı programda ayrıca 2006 yılındaki kurum içi eğitim çalışmalarında dereceye giren personellere ödülleri verildi.

/ İSTANBUL

27.02.2007


 

İnternette zararlı oyunlar tercih ediliyor

İnternette savaş oyunlarını, en çok 12 yaşından küçük çocukların tercih ettiği ve bu tercihlerini ‘’zevk’’ almaya bağladığı ortaya çıktı.

Dicle Üniversitesinden Prof.Dr. Hasan Akgündüz, Yard. Doç. Dr. Behçet Oral ve Araştırma Görevlisi Yunus Avanoğlu, ‘’Bilgisayar Oyunları ve İnternet Sitelerinde Sanal Şiddet Ögelerinin Değerlendirilmesi’’ başlıklı bir araştırma yaptılar. Diyarbakır’da 72 internet kafede ve 224 kullanıcı üzerinde yapılan araştırmaya göre, internet kullanıcılarının büyük çoğunluğu 13-24 yaş arasında. Kullanıcıların tercih ettiği internet sitelerinde, savaş görüntüleri içeren ‘’diğer’’ seçeneği ilk sırada yer alıyor. Kullanıcılar yüzde 15,4 ile haber, yüzde 11,2 ile bahis ve yüzde 9 ile sohbet sitelerini tıklıyor. Kullanıcılar internette en fazla yüzde 27,2 ile savaş oyunu oynuyor. Savaş oyunlarını, yüzde 22,8 ile spor, yüzde 22,3 ile strateji ve yüzde 18,3 ile macera oyunları izliyor. En az tercih edilen oyun türü ise zekâ oyunları.

Oyun tercihinde yüzde 42 ile ‘’zevk’’ faktörü ilk sırada bulunuyor, bunu yüzde 16,4 ile ‘’heyecan-macera’’, yüzde 10,5 ile ‘’grup etkinliği’’ ve yüzde 10,5 ile ‘’boş zaman değerlendirme’’ izliyor.12 ve altı yaş grubundakiler yüzde 38,9, 13-15 yaş arası yüzde 36,2 ve 16-18 yaş arası yüzde 25,5 ile savaş oyunlarını oynuyor. Düşük sosyo-ekonomik düzeydeki internet kullanıcıları yüzde 41,5 ile en fazla savaş oyunlarını, orta sosyo-ekonomik düzeydekiler yüzde 27,3 ile strateji oyunlarını ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyde olanlar ise yüzde 26,7 ile spor oyunlarını tercih ediyor.

/ ANKARA

27.02.2007


 

Rahatsızlanan yolcu, uçağa acil iniş yaptırdı

Lufthansa Havayollarına ait Ankara-Münih seferini yapan uçak, rahatsızlanan bir yolcu sebebiyle İstanbul Atatürk Havalimanına acil iniş yaptı.

Alınan bilgiye göre, Lufthansa Havayollarının DLH-3363 sefer sayılı Ankara-Münih uçağı, Ankara Esenboğa Havalimanından saat 07.15’te hareket etti. Uçakta bulunan yolculardan Gülben Vielaht, uçuş sırasında böbreklerinden rahatsızlandı. Bunun üzerine uçak, saat 08.02’de Atatürk Havalimanına acil iniş yapmak zorunda kaldı. Gülben Vielaht, Atatürk Havalimanında ambulansa konularak hastahaneye götürülürken, uçak ise Münih’e hareket etti.

/ İSTANBUL

27.02.2007


 

Tataristan Diyanet’i Yeni Asya Vakfını ziyaret etti

Tataristan Diyanet İşleri Başkanlığından bir heyet, önceki gün Yeni Asya Vakfını ziyaret etti. Diyanet İşleri Başkanlığının davetlisi olarak Türkiye de bulunan ve vakıflarla ilgili incelemeler yapan bir heyet Yeni Asya vakfında da görüşmelerde bulundu.

‘Idel- Hajj’ Vakfı Genel Başkanı Rustem R. Gataulline, Tataristan Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Birinci Yardımcısı ve Vakıflar Başkanı Yakup Veliyullah Mahmud ile Kazan Süleyman Camii İmam Hatibinden oluşan heyet Tataristan’daki din işlerinin işleyişi hakkında bilgi verdi.

Rusya’da ve Tataristan’da din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrı yürüdüğünü ifade eden heyet, dinî faaliyetlerin vakıf faaliyetleri şeklinde yürütüldüğünü aktardı. Heyet, vakıf konusunda yabancı oldukları ve bu hizmetlere yeni başladıkları için Yeni Asya Vakfı yetkililerinden yardım talebinde bulundu. Tataristan’da hac problemlerinin ele alındığı bir hac merkezi kurulduğunu ifade eden misafir heyet, Eylül ayı içinde de bu problemlerin ele alınacağı uluslar arası bir konferans düzenleyeceklerini ve yardım beklediklerini dile getirdi.

Tataristanlı misafirleri kabul eden Yeni Asya Vakfı yetkilileri de vakfın faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Türkiye’de ve dünyada Risâle-i Nur ve Bediüzzaman’ın yeri ve önemini de anlatan Yeni Asya Vakfı yetkilileri, eğitim ve organizasyonların yürütülmesi konusunda iş birliği yapılabileceğini dile getirdiler.

yeni Asya / İSTANBUL

27.02.2007


 

Afganlı gençler için kültür merkezi

Kriz ve savaş ortamındaki Müslüman ülkelere yoğun bir şekilde yardım elini uzatan İHH İnsani Yardım Vakfı, geçtiğimiz günlerde de Afganistan’da kültürel bir hizmete imza attı.

Vakfın katkılarıyla, işgal altındaki Afganistan’da gençler için bir kültür merkezi açıldı. Kabil’de açılan kültür merkezinin Yengi Kala ve Hoca Bahaddin ilçelerinde bulunan şubeleri de faaliyete başladı. On altı öğretmenin görev yaptığı Kabil Kültür Merkezi ve şubelerinde, beş yüz seksen üç öğrencin eğitim ve öğrenimine yardımcı olunuyor. Bölgede çalışmalar yapan HADAF Vakfı ile İHH’nın birlikte yaptırdıkları kültür merkezlerinde, Afganlı gençlere, bilgisayar, İngilizce ve Fen Bilimleri konusunda dersler veriliyor.

/ İSTANBUL

27.02.2007


 

Kebir Camii 7 asırdır ayakta

Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesindeki Kebir Camii’nin restorasyon çalışmaları sona erdi. Selçuklular döneminden kalan 726 yıllık caminin restorasyonu için 298 bin YTL harcandığı bildirildi.

Beş ay süren restorasyon çalışmaları sonucu cami eski görünümüne tekrar kazandırıldı. Camide incelemelerde bulunan Antalya Vakıflar Bölge Müdürü Mustafa Emek, “Bu caminin önemi ve ihtişamı çok eski olmasından kaynaklanıyor. Cumhuriyet döneminde yapılan bilinçsiz tamiratlar camiyi orijinalinden uzaklaştırmış. Bu caminin ilk tamiri 1455 yılında yapılmış. Biz bu restorasyonda yapılan yanlış tamiratların izlerini silmeye çalıştık” diye konuştu. İlçe Müftüsü Seyfettin Kocaoğlu, caminin en kısa zamanda hizmete açılacağını söyledi.

/ ISPARTA

27.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004