"Gerçekten" haber verir 13 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Habib FİDAN

Ramazanlı Eylül düşünceleri…



Kendisine yazı yazılacak kadar müstesna aylardan bahsedilecek olursa, bunlardan birisi de Eylül’dür. Öyle ki, kalem erbabı istesin veya istemesin, ömründe Eylül’den bir şeyler serpmiştir satır veya mısralarının arasına. Bunun farklı psikolojik sebepleri vardır elbet. Ve belki de en önemli sebeplerinden birisi, yazla kış arasında bir geçiş köprüsü mahiyetinde olmasıdır ki; işte bu durum, kalbi naif hemen herkesin duygu dünyasını dalgalandırma kabiliyetine sahiptir. Çünkü Eylül, bir bakıma belirli bir sona gidişin ilk durağıdır. Bunun içindir ki, Eylül daima bir şaşkınlık ve bir nebze melankoliyle beraber anılır olmuştur.

Nedendir bilinmez, belli belirsiz üşütücü rüzgârların yerlere savurduğu sararmış yaprakların vaziyetini bana gösteren Eylül’e ben de kayıtsız kalamadım. Nitekim, Hazan mevsiminin hüzün basamağında beni ilk karşılayan Eylül oluyor sanki. Ahmet Hâşim gibi, “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivelerden / Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak / Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak” mısralarını mırıldanırken, döngüsel bir labirent içinde ömür istasyonlarını tek tek dolaşıp ölüm durağına adım adım ilerlediğimin farkındalığını yaşamak, beni ürpertiyor.

Ölüm… Değişmeyen ve mukadder yazgısı yaratılmışların… Belki de bu gerçeklik yüzünden, ne kadar sıcaklığını hissettirse de güneş, hep sırtımızdan akan soğuk terlerdir bize görünen. O soğuk terler ki, onulmaz bir ayrılık rüzgârı tenimize değerken bize kalan şebnem taneleridir her biri. Dahası, onlar insanoğlunun acziyet ve fakrından süzülen ve “kimsesizler kimsesi”ne duyulan şiddetli ihtiyacın ortaya döktüğü inci taneleridir. Hemen her şey “öte dünyanın” duygu ve düşünceleriyle girerken dünyasına insanın, “Ey göz, gönlümdeki ateşe gözyaşımdan su saçma, ki bu denli tutuşan ateşe su çare olmaz” diyen Fuzuli gibi, ezelî bir ayrılık ve yalnızlığın ördüğü ağlardan süzülen bir hüzün, “Eylül”le ilişkilendirilmesin de neyle ilişkilendirilsin?

Eylül’ü bu anlamda hissetmek; elbette gören göz, hisseden kalp ile ruh ve düşünen bir zihnin kârıdır. Zira o akılları baştan alan yaz sıcaklığının, yerini yavaş yavaş soğuk havalara bırakması, sis ve karın habercisi yağmurların ortalığı ıslatırken yüreğimizdeki “sonsuz son”a dair kıvılcımları hareketlendirmesi ve sararan yaprakların daima hatırlattığı, “Anam babam topraktır” gibisinden dervişane düşünceler hep Eylül’ün hasadıdır. Hele ki, bu yıl başına taç olmuş bir Ramazan var ki, bu da Eylül’ü daha farklı kılmaya yeter de artar bile. Ne kadar güzel bir buluşma değil mi? Bence çoğu zaman beşeri dürtülerle bezenen ayrılıklardan dem vurulması kuvvetle muhtemel olan Eylül’e bir uhrevilik katıyor Ramazan. Ve çehresini alenî bir şekilde ulvileştiriyor. Söz gelimi; ansızın bizi ensemizden yakalayan o ayrılık hüznü, sonsuzluk yolunda vuslata döşenen basamak ve çekilmesi gereken çileler hükmünü alıyor. “Merhabâ merhaba meh-i Ramazân / Merhabâ halka rahmet-i Rahmân” gibi beyitlerin de belirttiği gibi, belki de sabır ve şükür mânâları Ramazan’ın şevk kanatları altında Eylül’e bambaşka bir uhrevilik katıyor. Ne mutlu bunu fark edene!..

Bence, insan daima yaşadığı zamanı sorgulayabilmeli. Zira, içinde bulunduğu zamanı idrak ettikçe, duyarlılığı ve hayatı şuurlu bir şekilde yaşama yetisi daha bir artıyor gibime geliyor. Bunun yolu da deyim yerindeyse, yıllarca bir Hüma kuşu gibi her yıl farklı zaman dilimlerinde konaklayan şehr-i Ramazan’ın Eylülde konaklamasından yola çıkarak, zamanı kütle misali değil de küçük dilimler şeklinde zihnimize yerleştirmekten geçiyor. Tipik bir saatin kronometresi hızında bir zaman döngüsünün bizi çepeçevre sardığını düşünmek gibi bir şey bu.

İnsan, işte o zaman adımını daha dikkatli ve daha dolu atmak gibi bir farkındalık içinde olur vesselâm…

13.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.09.2008) - Devamsızlıktan kalanlar

  (30.08.2008) - GÜLDEN KÜLE DÖNEN MEDENİYET

  (23.08.2008) - Hayat bu can!...

  (16.08.2008) - SAVAŞA DAİR

  (02.08.2008) - Yangın var

  (26.07.2008) - Taziye edebiyatı

  (19.07.2008) - Neler oluyor bize?

  (05.07.2008) - Geceye medhiye

  (28.06.2008) - Hayatımız(da) futbol

  (21.06.2008) - Güzel (i) görmek elimizde

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır