M. Latif SALİHOĞLU |
|
Risâle–i harikayı tavsiye |
Nur Risâlelerini âhir ömrüne kadar okuyup okutmak, her bir Nur Talebesinin öncelikli vazifesidir, hizmetidir, şiârıdır... Ancak, Külliyata dahil bazı risâleler vardır ki, daha çok ve daha sıklıkla okunması icap ediyor. Bunların başında da İhlâs Risâlesi (21. Lem'a) geliyor. İhlâs, Nur dâvâsının temeli olduğundan, bu kudsî hakikatin harikulâde bir ifadesi olan İhlâs Risâlesinin de en az (lâakal) on beş günde bir defa okunması gerekiyor. Bilgisayar lisânıyla ifade edecek olursak, bu risâle, haricî saldırılara karşı hem bir "güvenlik bariyeri" oluşturmakta, hem de çok tesirli bir "anti–virüs" programı vazifesini görmekte. Bu mânevî program, lâakal 15 günde bir çalıştırılmadığı takdirde, gerek hariçten gelen taarruzlar ve gerekse bünyeye bulaşan muzır virüsler sebebiyle, sistem bir anda çökebilir, ya da çok ağır hasar görebilir. Bağ–bahçe misâli de öyle... Bir bahçeden güzel ve sağlıklı mahsüller alabilmek için, en az 15 günde bir bakım yapmak gerekir. Bu bakım işi, sulamak şeklinde olduğu gibi, çapalamak, yahut yabanî otları ayıklamak şeklinde de olabilir. Hülâsa, her halükârda İhlâs Risâlesini iki hafta geçmeden okumak icap eder. * * * Külliyata dahil her bir eserin, kendi sahasında bir riyaseti, bir rüçhaniyeti var. Biri diğerine tercih edilmez. Belki, her bir risâle, mektup, mecmua, müdafaa veya lâhikanın, hasseten hangi derde devâ, hangi sıkıntıya çare, hangi suâle cevap, hangi yaraya merhem teşkil ettiği cihetini ayrıca düşünüp mütalâa etmek lâzım. Meseleye bu cihetten baktığımızda, Hz. Üstad'ın "sıkıntıların izâlesi için" hususiyetle nazara verdiği ve "duâ makamında" daha bir sıklıkla okuyup okunmasını tavsiye ettiği şu risâlelerin ismine rastlamaktayız: Münâcat ve Katre Risâleleri, 29. Lem'a–i Arabiye ve 7. Şuâ olan Âyetü'l–Kübrâ Risâlesi. Hz. Bediüzzaman, "Hizb–i Ekber–i Nuriye"ye de dahil olan bu risâlelerden her hangi bir hizbi okuduğunda, bütün sıkıntılarının izale olup yerini ferahlığa terk ettiğini, hatta usanç, yorgunluk ve uykusuzluğa dahi çare olduğunu "Tefekkürnâme; İmâna Dair Bir Mârifetnâme" isimli eserindeki bir mektubunda ifade ediyor. Hele, Hz. İmam–ı Ali'nin (kv) senâsına mazhar olan Âyetü'l–Kübrâ hakkında ve bu risâledeki 33 basamaklı Hülâsatü'l–Hülâsaya (Birinci Makam olan Arabî kısımlar) dair öyle müjdeli işaret ve beşaretler var ki, onları görüp de bu risâleyi tekrar be–tekrar okumadan duramazsınız. Celcelûtiye ki, vahye dayalı emsâlsiz bir duâdır. Hz. Peygamberin (asm) Hz. İmam–ı Ali'ye nazmettirip okuttuğu bu duânın bâpları, adeta Risâle–i Nur'un bir mânevî fihristesi gibidir. İşte Âyetü'l–Kübrâ, ismen dahi bu eserin bâplarına dahil olup hususî senâsına mazhar olmuş bir "risâle–i harika"dır. (Mektubat, İşârât–ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz, s. 448; YAN, 1994) Biz bu harika risâlenin, hususan 33 basamaklı Birinci Makamını daha bir sıklıkla okuması için, "manen sıkıntı çeken" bazı kardeşlere tavsiye ettik. Okuyanlar, bilkülliye istifade ettiler, şifâ buldular, o ruhî ve mânevî sıkıntıdan ekseriyetle kurtuldular. Bu mânâya bir işaret kabilinden, mevzuyu Hz. Bediüzzaman'ın şu sözleriyle noktalayalım: "Hem mâdem Celcelûtiye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr–u istikbâliyeden haber veriyor; ve mâdem, Kur'ân îtibârıyla, bu asır dehşetlidir ve Kur'ân hesâbıyla, Risâle–i Nur, bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hâdisedir; ve mâdem sarâhat derecesinde çok karine ve emârelerle, Risâle–i Nur, Celcelûtiyenin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş; ve mâdem Risâle–i Nur ve eczâları, bu mevkie lâyıktır ve Hazret–i İmâm–ı Ali Radiyallâhü Anhın nazar–ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyâkatleri ve kıymetleri var; ve mâdem Hazret–i İmâm–ı Ali Radıyallahü Anh, ...dalâletlerin bütün mânevî sihirlerini ibtâl edebilen bir mâhiyette bulunan ve bir mânâda Âyetü'l–Kübrâ nâmını alan risâle–i hârikaya bakıyor gibi bir tarz–ı ifâde görünüyor...." (Age, s. 448)
Tarihin yorumu 7 Temmuz 1972
Irkçılıktan mahkûmiyet
Meşhûr Türkçü–Turancı Nihal Atsız, uzun süren mahkemelerin ardından, "ırkçılık" yapmaktan dolayı 1,5 yıla mahkûm edildi. (7 Temmuz 1972) Nihal Atsız'ın Türkçülük–Turancılık nâmı altında ırkçılık yaptığına dair dâvâlar çok eskilere dayanır. Bilhassa 1930'larda gittiği her yerde, vazife yaptığı her makamda Türkçülük yapmaktan geri durmadı. 25 Ocak 1931’de Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü'nün asistanı olduktan sonra, Atsız'ın etki sahası daha da genişledi. Gariptir: Prof. Köprülü, Ziya Gökalp'in yetiştirmesiydi; Atsız da Köprülü'nün himayesinde parladı. 1944'te tutuklanıp yargılanan Türkçülerin başında yer alan Atsız, 1975'e kadar süren bütün hayatını ırkçılık mânâsında Türkçülük yapmakla geçirdi. Bu sayede de, bu vatanda kendini Türk hissetmeyen pekçok kişi, reaksiyoner (aksülamel) bir tavır içine girerek Müslüman Türkler'e karşı geliştirilen menfî hislerin kurbanı oldu. Denilebilir ki, meselâ Kürtçülük ideolojisinin en büyük müşevvik ve muharrik unsurlarından biri Atsız ve ekibinin pompalamış olduğu Türkçülük cereyanıdır. Nihal Atsız'ın bir diğer özelliği de, Risâle–i Nur hareketine olan iflâh olmaz düşmanlığıdır. Bilhassa, Üstad Bediüzzaman'ın vefatından sonra, bu zâtın ve temsil ettiği dâvânın aleyhinde o derece sert ve katı bir tutum izledi ki, bir hakiki Müslüman Türk'ün bunları yazacağına katiyyen inanamazsınız. Kuvvetle muhtemeldir ki, tıpkı Gökalp gibi Atsız'ın kendisi de hakiki Türk değildir. Zira bir Türk, İslâmın reddettiği ırkçılık illetiyle bu derece mâlûl olmaz, olmamalı. 07.07.2010 E-Posta: [email protected] |