09 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Taksiye yüzde 14 zam

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME), taksi ücretlerine yüzde 14 zam yapıldığını açıkladı.

İstanbul Taksiciler Esnaf Odasının zam talebini değerlendiren UKOME’nin kararı doğrultusunda, İstanbul’da hizmet veren 17 bin 395 taksicinin taksimetre ücreti kilometre başına 1,4 TL’den 1,6 TL’ye çıktı. Taksimetre açılış ücretine ise zam yapılmadı ve bu ücret 2,5 TL olarak kaldı. Yeni tarife, karar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek.

METROBÜSTE NAKİT BİTİYOR

Bu arada İETT Genel Müdürlüğü, metrobüs turnikelerinde nakitli geçişlerden kaynaklanan yoğunluğu ortadan kaldırmak için 15 Kasım Pazartesi gününden itibaren ücretli geçişe son verecek. Yolcular, metrobüse Akbil, Elektronik Kart veya Sınırlı Kullanımlı Elektronik Bilet’le binebilecek. İETT’nin 30 Ekim’de yaptığı son zamla, akbil ve elektronik kartlarda ilk üç durak için tam 1,35 TL, indirimli öğrenci 0,80 TL, diğer indirimli 0,90 TL, üç duraktan sonrasının da tam 1,95 TL, indirimli öğrenci 0,95 TL, diğer indirimli 1,10 TL olmuştu.

09.11.2010


 

Balığı pişirip satınca işleri açıldı

Adana’da uzun yıllar balık toptancılığı yapan Cevat Gökalp, sattığı balıkları ücretsiz pişirince işlerini arttırdı.

Sürekli “Balığı nasıl satabilirim?” diye düşündüğünü söyleyen Gökalp, “En sonunda balığı pişirip satmaya karar verdim. Uzun süre iş yapamadım. Bana bu işi kebap memleketinde tutturamazsın dediler. Ancak ‘evde kokuya son’ sloganıyla işlerimi arttırdım. Adana’da artık balığı ayağa kaldırdım. Tatil günlerinde iş yetiştiremiyoruz” diyor.

09.11.2010


 

Enflasyonla mücadelede ‘Roma’ metodu

Muğla’nIn Yatağan ilçesindeki Stratonikeia Antik Kenti’nde ortaya çıkan bulgular, Romalıların yaklaşık 1709 yıl önce ‘’ürün fiyatlarını sabitleme ve sübvanse’’ etme yöntemleri ile enflasyonla mücadele ettiğini gösteriyor.

Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Stratonikeia Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Bilal Söğüt, Stratonikeia Antik Kenti’ndeki bulgulara göre Romalıların asırlar önce enflasyonla mücadele ettikleri bilgisini verdi. Doç. Dr. Söğüt, sözlerine şöyle devam etti: ‘’M.S. 301 yılında burada satılan tüm ürünlerin adlarını meclis binasının duvarlarına Latince yazmışlar. Ortaya çıkan tarihi bulgulara göre satılan ürünlerin fiyatı enflasyonla mücadele kapsamında sabitlenmiş ve herkes belirlenen fiyatlara göre ürünlerini satıyormuş. Bunun dışında 5 liralık bir ürünü 3 liraya vermek istiyorlarsa, bunun 2 lirasını bir zengin karşılıyormuş. Satıcı 5 liraya satıyor, tüketici 3 liraya alıyor, aradaki farkı bir zengin karşıladığı için sorun yaşanmıyormuş. Yani dönemin zenginleri fiyatları sübvanse ediyorlarmış. Günümüzden yaklaşık bin 709 yıl önce Romalılar, fiyatları sabitleyerek enflasyonun önüne geçmişler. Bir mermer ustasının çalışması karşılığı kaç para alacağı bile belirlenmiş.’’ Romalıların enflasyonla mücadele yöntemlerinin bugün de geçerliliğini koruduğunu vurgulayan Söğüt, ‘’Fiyatlar artmadığı sürece Romalıların 1709 yıl önce enflasyonla mücadele amacıyla başvurduğu yöntemler günümüze uyarlanabilir.

09.11.2010


 

İnsan derisinden kan üretildi

KanadalI bilim adamları, tıp dünyasında çığır açacak bir gelişmeye imza attı. İnsan derisinden sağlıklı kan hücreleri elde edildi.

Kan kanseri başta olmak üzere pek çok hastalık için tedavi ışığı doğdu. Kanada’nın Hamilton kentindeki McMaster Üniversitesi araştırmacıları, bir kan kanseri hastasının cildinden genetik mutasyona uğramayan sağlıklı kan hücreleri ürettiklerini duyurdu. Üniversite bünyesindeki Kök Hücre ve Kanser Araştırmaları Enstitüsü Bilim Direktörü Mike Bhatia, “İnsan derisi kullanarak bu sonuca vardık. Bunun nasıl çalıştığını biliyoruz ve süreci daha da geliştirebileceğimize inanıyoruz. Bu başarıdan aldığımız cesaretle, insan derisinden başka ne tür hücreler elde edebiliriz, bunun üzerinde çalışacağız” dedi. Kan kanseri bir hastadan aldıkları deriyi bir ay boyunca protein ve kan yapıcı hücrelerle yıkadıklarını belirten Bhatia, sonunda kan ürettiklerini, kaynağı kendisi olduğu için kanı hasta vücudunun reddetmesinin mümkün olmadığını kaydetti. Hastanın kendi derisinden kan üretilebilmesi sayesinde, anemi, lösemi ve bazı kanserlerin tedavisi kolaylaşacak. Klinik denemeler, 2012’de başlayacak.

09.11.2010


 

Masanızdan suyu eksik etmeyin

Ofİste masa başında çalışanların su tüketimine dikkat etmesi gerekiyor. Günboyu tüketilen su miktarının, organlar üzerinde hayati etkisi olduğunu belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. Yasemin Bradley, çalışma şartlarına göre ihtiyaç duyulan su miktarının değiştiğine dikkat çekti.

“Çalıştığınız iş ister aktif ister masabaşı olsun günde en az 8 bardak su içilmeli” diyen Bradley özellikle doğal mineralli ve PH’ı yüksek olan suların tabiattaki en önemli mineral kaynağı olduğunu dile getirdi. Bradley şöyle konuştu: “Bir kişinin günde ne kadar su içmesi gerektiği, fiziksel aktivite ile doğru orantılıdır. Hareket arttıkça su ihtiyacı da artar. Fiziksel aktivite sırasında ne kadar çok terliyorsanız o kadar çok suya ihtiyacınız var demektir. Eğer sıcak bir iklimde yaşıyor, ama masa başı bir işte çalışıyorsanız fiziksel aktivite olmasa da ihtiyaca göre 500 ml fazla doğal mineralli su içmeniz gereklidir.”

09.11.2010


 

E-şantajın parçası olmayın

Bİlgİsayar kullanıcılarının, farkında olmadan siber elektronik şantaj şebekesinin bir parçası olabilecekleri belirlendi.

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Bilişim Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli Emniyet Amiri ve Bilişim Uzmanı Bilal Şen, bilgisayarına botnet bulaşmış kullanıcıların, farkında olmadan siber suç örgütüne hizmet edebilecekleri uyarısında bulundu. Şen, şöyle konuştu: ‘’Hacker, botnet yüklenen bilgisayarlardan kendisine bir sanal ordu kurarak saldırı gerçekleştirebiliyor, reklam içerikleri yayınlayabiliyor, yapabilecekleri hayali ile sınırlı. Hatta binlerce botnetli bilgisayardan oluşan siber ordusuyla örneğin bir elektronik ticaret sitesinin sunucusuna saldırı gerçekleştirilerek sitenin hatlarını meşgul ederek çalışması engellenebiliyor. Daha sonra da site sahiplerine ulaşarak saldırı yapmamak ya da yapılmakta olan saldırıyı durdurmak için şantajla para talep edebiliyor. Dünyada bunun örnekleri yaşandı. Bilgisayarında zararlı yazılım bulunan kullanıcılar farkında olmadan bu şantajın bir parçası haline gelebiliyor.’’

09.11.2010


 

Asırlık anıt ağaçlara özel tedavi

Kocaelİ Büyükşehir Belediyesince başlatılan proje kapsamında il genelinde kurumaya yüz tutmuş asırlık ağaçlar özel bir yöntemle yeniden yaşama döndürülüyor.

Kocaeli’de Anıtlar Yüksek Kurulu’nca tescilli, ‘’bilim, sanat ve tarih açısından doğanın eşsiz birer yapıtı’’ olarak nitelendirilen 97’si çınar olmak üzere toplam 230 anıt ağacın bakımı için çalışma başlatıldı. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Vekili İlyas Şeker, Kocaeli’nde Osmanlı döneminden kalan asırlık ağaçların varlığına dikkati çekti. Proje kapsamında emekli Orman Mühendisi Teoman Korkmaz’ın uyguladığı özel bir yöntemle ağaçların yeniden yaşama döndürüldüğünü anlatan Şeker, şöyle devam etti: ‘’Tedavisini yaptığımız 350-400 yıllık çınar ağacı için çok özel bir teknik uyguladık. Ağacın büyük bir kısmı ‘kanser’ hastalığına yakalanmış. Özellikle o kısımlarda temizlik yapılarak diğer tarafların yaşamını devam ettirebileceği bir bakım yapıldı. Bundan sonra şehir içindeki diğer çınarlarımızın yaşatılmasında da aynı teknik kullanılacak. Bu ağaç 300-350 yıllık. Bundan sonra da 300-350 yıl daha yaşayacak duruma getirebilirsek ne mutlu.’’

09.11.2010


 

Davutoğlu’na Said Nursî sorusu

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Said Nursî'nin “Şu milletin saadet ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dostluğa bağlıdır” sözüyle ilgili görüşünü soran Genç Yaklaşım'ı, “Bu topraklar önemli düşünürler yetiştirdi. Bu anlayışla tüm bölgeye yönelik olumlu vizyonlar geliştiriyoruz” diye cevapladı.

GENÇ Yaklaşım dergisi’nin Kasım sayısında, Fatma Yılmaz Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu’na yıllardır gündemden düşmeyen Ermeni meselesini sordu. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Şu milletin saadet ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dostluğa bağlıdır” sözününün de hatırladığı sorulara Bakan Davutoğlu şöyle cevap verdi:

nHer yıl olduğu gibi yine bu sene de “ABD Kongresi Ermeni soykırımı iddialarını kabul edecek mi?” kaygısı yaşadık. Aynı gerilimi dünyanın başka ülkeleriyle de sık sık yaşıyoruz. Türkiye hep bu kaygıyla mı yola devam edecek? Bu konuda kendi tezlerimizi dünyaya anlatma ve dünya kamuoyunu ikna edecek kampanyalar düzenleme hususunda niye başarılı olamıyoruz? Niçin kendimizi, büyük paralar ödediğimiz, ama rüzgâra göre yön değiştirebilen birtakım lobilere mahkûm ediyoruz? Bu durumu değiştirmeye yönelik ne gibi çalışmalarımız var?

1915’e ilişkin Ermeni iddialarının çeşitli parlamentolara taşınmasının işaret ettiği başlıca gerçeklerden biri, bu iddialar üzerinde hukuki ve bilimsel/tarihsel uzlaşı olmaması, dolayısıyla iddiaların siyasi etkilere açık parlamentolar nezdinde ele alınmasının daha kolay bir yöntem olarak görülüyor olmasıdır. Bu, ABD’deki durum için de geçerlidir. Parlamentoların tartışmalı tarihi olaylar konusunda, üstelik soykırım gibi çok ciddi bir suç hakkında kararlar alması, hukuken de, siyaseten de sorunludur. Çeşitli lobi dinamiklerini, iç siyaset hesaplarını bir yana bırakalım; esasen ABD veya başka ülkelerdeki iyi niyetli parlamenterlerin, tarihte acılar yaşamış bir millete yönelik duyguları anlaşılır bir şeydir. Ancak, bu tür şefkatli yaklaşımları eksik ve hatalı bir bilgi temeline dayanarak ortaya koyarsanız, seçici davranmış olursunuz; bir haksızlığa dikkat çekeyim derken, başka bir haksızlığa sebep olursunuz. Gerçeğin tam anlamıyla anlaşılması çabalarını da zorlaştırır, bir tarafın söylemini başkalarına empoze etme durumuna düşersiniz. Türklerin acılarının, kayıplarının göz ardı edilmesi bilimsel olarak da, ahlâken de önemli bir eksikliktir. Üstelik, parlamentoları mahkemelerin yerine koyup hüküm verdirmek, tarihçilerin yerine koyup tarih yazmaya yöneltmek doğru bir yol değildir. Çeşitli parlamentoların Ermeni tarafının görüşlerini destekleyen kararlar almasının sağlanması tarihin hakikaten Ermenilerin okuduğu, Ermeni ulusal hafızasında şekillendiği gibi gerçekleştiği anlamına gelmez. Ancak bu tür kararlar, Ermenistan’la kurmaya çalıştığımız olumlu ilişkilere zarar verir, tüm Güney Kafkasya’da aradığımız istikrar ve uzlaşı ortamının gerçekleşmesini geciktirir. Ve tabii, bu tür tek taraflı kararlar ve açıklamalar, bizim kendi tarihimize ilişkin hafızamızı hiçe sayan, tarihsel kimliğimize saldıran tasarruflardır. Dolayısıyla bunlarla mücadele etmeye devam edeceğiz. Ancak, sorunun özüne eğilerek, adil, kalıcı bir çözüm için çabalarımızı da yılmadan sürdüreceğiz.

nOsmanlı döneminde diğer gayrimüslim azınlıklar gibi, “millet-i sadıka” olarak nitelenen Ermenilere de, genel olarak adalet, şefkat ve hoşgörüyle muhatap olunmuşken, Cumhuriyetten sonra bu bakış açısı neden devam edemedi ve niçin azınlıkların tümünde bir “mağduriyet hissi” oluştu?

Cumhuriyetimiz, imparatorluklar kültüründen, ulus devlet kültürüne geçiş döneminin hızlandığı çalkantılı bir dönemde büyük fedakârlıklar sonucu kurulmuştur. Erken Cumhuriyet dönemini yorumlarken tarih yazımının öncelikli ilkesi olan “tarihi bugüne bakarak değil, dönemin koşullarını değerlendirerek okumak” anlayışından hareket etmek daha sağlıklı olacaktır. Zira, 20.yy’ın ilk yarısındaki kaotik ortamı göz önüne alındığında gerek Batı ülkelerinde gerek diğer ülkelerde bugünkü şartların mevcut olmadığı bir vakıadır. Milli bir devlet inşası sürecinin birtakım siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel güçlükleri bir yana Türkiye Cumhuriyeti’nin insan hakları sicilinde zaman içinde olumlu yönde ilerlemelere şahit olunduğu da yansınamaz. Sadece azınlıklar meselesi değil, genel olarak demokrasi konusunda Türkiye kendi içinde uzun zamandır bir mücadele vermektedir. Doğal olan da budur. Makul zaman dilimleri içinde bakıldığında, Türkiye’nin siyasal çizgisi demokrasi yönünde olmuştur. Bundan da, ister çoğunluk, ister azınlık olsun herkes faydalanmıştır. Ancak gelinen aşamada, Türkiye’de genel anlamda bir azınlık sorunu yaşandığını söylemek haksızlık olur. Birçok konuda daha iyiyi tabii ki aramalıyız. Ancak bugün Türkiye, Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri yapan, bunu yapabilmek için gerekli eşikleri aşmış olan bir ülkedir. Geniş bir optikten baktığımızda, Cumhuriyetin bir bütün olarak kazandırdıklarını bu açıdan göz ardı etmemeliyiz.

nGenelde azınlıklara ve özelde Ermenilere karşı toplumun bir kesiminde gözlenen olumsuz yaklaşımı besleyen önemli etkenlerden biri, Türkiye’deki “milliyetçi-dindar” refleksler. Buna karşı, dinimizin ve tarihî tecrübelerimizin tam aksini öngördüğünü anlatmak ve bu çerçevede, itibar edilen kanaat önderlerinin yaklaşımlarını topluma duyurmak gerekmiyor mu? Meselâ Said Nursî’nin Münâzarat isimli eserindeki “Şu milletin saadet ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dostluğa bağlıdır” sözü ve devamındaki ifadeleri bunlardan biri. Onun bu yaklaşımını, “Ermeni açılımı”nın sağlıklı bir şekilde gelişip olumlu sonuçlara bağlanması için gerekli olan toplumsal atmosferin oluşturulmasına ve bu yöndeki kamuoyu desteğinin güçlendirilmesine sağlayabileceği katkı açısından değerlendirebilir misiniz?

Toplum bilimi, insanların birbirleri hakkında her zaman olumlu duygular beslemediğini söylemekte. Ancak bu çeşit olumsuz duyguların bazı toplumlarda daha kolay yeşerdiğini biliyoruz. Türk kültürü ise, hoşgörü ve karşılıklı anlayışın hâkim olageldiği bir altyapıya sahip. Bunun istisnaları olabilir, ancak büyük resme bakmak gerekir. Her toplumda, her dönemde olduğu gibi, günümüzde de radikal düşünce sahipleri bulunabilir. Bunun konjonktürel sebepleri olabilir. Ancak Türkiye bağlamında gerçek şudur ki, bu topraklar, gerek dinî, gerek felsefi anlamda önemli düşünürler yetiştirmiş ve bizi biz yapan gelenekler geliştirebilmiştir. Böyle bir düşünsel dayanak bulmak konusunda eksiklik çekmiyoruz. Bu anlayışla, tüm bölgeye yönelik olumlu vizyonlar geliştirmeye devam etmekteyiz. Ermeni iddialarına yaklaşımımızda da bunun izlerini bulabilirsiniz. Arzumuz, Ermenistan’ın ve Ermeni diasporasının da aynı şekilde karşılık vermesidir. Taktik kazanımlar arama zamanı geride bırakılmalıdır. Önümüzdeki tarihi fırsatı değerlendirebilecek devlet adamlığına, toplumsal vizyona ihtiyaç vardır. Endişem, Ermeni tarafından radikalizm ve türevlerinin diğer olumlu yaklaşımları bastırmasıdır. O zaman, radikaller dahil kimse kazanamayacaktır. Halbuki bizim yaklaşımımız herkesin kazanacağı bir anlayışı hedef almaktadır. Ermenilerle yüzyıllarca yaşadığımız, ama bir dönem sekteye uğrayan dostluğumuzu samimiyetle tekrar kurabiliriz. Ama Ermeni tarafı da gerek bizimle ilişkilerinde, gerek bölgedeki tutumlarıyla bu vizyonumuzu paylaşabileceğini hem eylem, hem söylemiyle ortaya koymalıdır.

09.11.2010


 

Abu Dabi’de protokol krizi

IRAK’TAKİ temaslarının ardından resmi ziyaret için Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’ye geçen Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve beraberindeki heyet, havalimanında ortaya çıkan bir protokol krizi yüzünden iki saat beklemek durumunda kaldı.

Abu Dabi’ye gelişinde BAE Dışişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından karşılanan Davutoğlu, protokol salonunda bir süre oturduktan sonra, Büyükelçi Vural Altay’la birlikte şehir merkezine doğru hareket etti. Bu sırada heyet üyelerinin bir sorun sebebiyle alanda kaldığını öğrenen Davutoğlu, tekrar havalimanına geri döndü ve yetkililere, tüm heyet üyeleri çıkmadan oradan ayrılmayacağını söyledi. Havalimanında bulunan BAE İçişleri Bakanlığı görevlileri, heyet üyelerinin valizlerini x-ray cihazından geçirmek istedi. Bu işlem sırasında bazı valizlerde Bakan Davutoğlu’nun korumalarına ait telsiz ve silâhların bulunması üzerine yetkililer, izinleri olup olmadığını sordu. Abu Dabi Büyükelçiliği yetkilileri, izinler için gerekli başvuruların yapıldığını belirtti, ancak BAE İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile Dışişleri Bakanlığı yetkilileri arasında bir uzlaşı sağlanamadı. Bu görüşmeler sürerken, Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, geldikleri özel uçakla Riyad’a gitmek için hazırlıklara başladı. Yaklaşık iki saat süren görüşmeler sırasında, başka bir şehirde bulunan BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah Bin Zayid El Nahyan, durumun kendisine haber verilmesi üzerine Davutoğlu’nu arayarak iki defa özür diledi. DAVUTOĞLU: ÜZÜNTÜ VERİCİ Havalimanında zorluk çıkaran BAE İçişleri Bakanlığı görevlilerinin de kendisinden özür dilemesinin ardından açıklama yapan Davutoğlu, “Yaşadığımız olay üzüntü verici. Böyle bir olayin kimseye yapılmaması gerekir. Özellikle Türkiye’ye ve Türk Dışişleri Bakanı’na böyle bir yanlışın yapılması üzüntü verici. Yaptıklarınız çok yanlıştı. Dışişleri Bakanı, beni iki kere arayarak özür diledi” dedi. BAE DIŞİŞLERİ BAKANI ÖZÜR DİLEDİ BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah da sabah 06.00’da, kaldığı otele helikopterle ulaşarak Bakan Davutoğlu’ndan ve ekibindekilerden özür diledi. Şeyh Abdullah, “Yaşanan olaydan çok üzüntü duyduk. Böyle bir olayın yaşanmasına neden olanlar hakkında en sert cezalar verilecektir” dedi. Bakan Abdullah’ın Davutoğlu ile görüşürken çok duygulandığı ve bu olaydan dolayı çok üzgün olduğu görüldü.

09.11.2010


 

Yeni anayasa talebi güçlendi

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, son anayasa değişikliklerinin, hukuk devleti anlayışının yerleştirilmesi doğrultusunda atılmış önemli bir adım olduğunu, bununla birlikte eksiksiz demokrasi doğrultusunda yapılan çalışmaların yeterli olmadığını belirterek, ‘’12 Eylül’de yapılan referandumun doğurduğu en önemli sonuçlardan biri yeni anayasa talebidir. Türkiye’nin daha demokratik ve özgürlüklere daha çok önem veren yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunduğu konusundaki toplumsal mutabakat ve artan talep bu ihtiyacın âciliyetini göstermektedir” dedi.

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, ‘’12 Eylülde yapılan referandumun doğurduğu en önemli sonuçlardan biri yeni anayasa talebidir’’ dedi. Ergin, bakanlık bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonuna sunarken, toplumsal düzenin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesinin, tarafsız, hızlı ve etkili işleyen bir yargı mekanizmasının varlığını zorunlu kıldığını vurguladı. . Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesinin, en önemli amaçlarından biri olduğunu bildiren Ergin, bütün mevzuat değişikliklerinde bu hususun esas alındığını dile getirdi. Ergin, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırıldığını, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkanı getirildiğini, Adalet Bakanının Cumhuriyet savcılarına talimat verme yetkisinin kaldırıldığını, yargı mensuplarının asılsız ihbar ve şikâyetlerle rahatsız edilmelerini önleyecek düzenlemeler yapıldığını, yargı mensupları hakkındaki teftiş raporlarının şeffaf hale getirildiğini ve yargı mensuplarının terfi sürelerinin kısaltıldığını anlattı. Ergin, şöyle devam etti: ‘’Evrensel hukuk ilkeleri ve vatandaşlarımızın ihtiyaçları gözetilerek gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri, hukuk devleti anlayışının yerleştirilmesi doğrultusunda atılmış önemli bir adımdır. Bununla birlikte eksiksiz demokrasi doğrultusunda yapılan çalışmaların yeterli olmadığını belirtmek isterim. Bize göre 12 Eylülde yapılan referandumun doğurduğu en önemli sonuçlarından biri de yeni Anayasa talebidir. Türkiye’nin daha demokratik ve özgürlüklerine daha çok önem veren yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunduğu konusundaki toplumsal mutabakat ve artan talep bu ihtiyacın aciliyetini göstermektedir.’’ Adaletin zamanında ve etkili bir şekilde tesisi, mahkemelerin görevlerini gerektiği gibi yapabilmesinin hakim ve Cumhuriyet savcısı ile adliye personelinin yeterli sayıda olmasına bağlı olduğunu vurgulayan Ergin, son 8 yılda hakim ve Cumhuriyet savcısı sayısında geçmiş yıllara oranla önemli artışlar gerçekleştirilmesine rağmen, adalet hizmetlerinin daha kaliteli bir şekilde sunumunu sağlamak için arzuladıkları seviyelere henüz ulaşamadığını söyledi. Ergin, Avrupa ülkelerinde bir hakimin baktığı dosya sayısının ortalama 200, Türkiye’de ise bu rakamın 1078 olduğuna işaret etti.

09.11.2010


 

KCK davasında Kürtçe savunma krizi

KCK davasında sanık avukatları, Kürtçe savunma ve tercüman atanması talebinin reddine itiraz etti. Dosya, 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuklu 92 sanık katıldı. Tutuklu 12 sanık duruşmaya katılmadı. Yapılan yoklamanın ardından Mahkeme Başkanı Menderes Yılmaz, önceki duruşmada sanık avukatlarının Kürtçe savunma ve tercüman atanması talebinin reddine karar verdiklerini hatırlatarak, duruşma saatine kadar karara karşı bir itirazın yapılmadığını söyledi. CMK’nın 267/1. maddesinde ‘’Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir’’ hükmünün yer aldığını hatırlatan Başkan Yılmaz, “Ancak CMK’da savunmaların hangi dilde yapılacağı hususu da belirtilmiştir. Buna itiraz edilebileceğine dair herhangi bir düzenleme bulunmadığı için oy birliğiyle reddine karar verilmiştir’’ dedi. Bunun üzerine söz alan sanık avukatları, sanıklar ve avukatlara söz verilmeden böylesi bir karar alınmasının hukukî olmadığını belirterek, hazırladıkları itiraz dilekçesini mahkemeye sundu. Avukatlar, “Mahkemeye sunduğumuz dilekçe ile mahkemenin talebin reddine ilişkin ara kararının değerlendirilmek üzere 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini talep ediyoruz’’ dedi. Mahkeme heyeti verdiği kısa bir aranın ardından, sanık avukatlarının hazırladığı dilekçenin, dosyada bulunan Kürtçe savunma ve tercüman talebinin reddine ilişkin kararla birlikte değerlendirilmek üzere 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini kararlaştırdı.Tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı, 4. Ağır Ceza Mahkemesinin vereceği kararın beklenilmesi için 11 Kasım 2010 tarihine erteledi.

09.11.2010


 

Sıra Diğerlerinde

Hakkari Çukurca'da 6 askerin şehit düşmesine yol açan mayınları döşediğini söyleyen Tuğg. Zeki Es'in tutuklanmasının ardından gözler, olaydan sonra “Hiç önemli değil” diyen dönemin Hakkâri Tümen Komutanı Tümg. Gürbüz Kaya'ya çevrilirken, Emekli Askerî Hakim Faik Tarımcıoğlu, olayın tek bir komutanla halledilecek birşey olmadığını söyledi.

Hakkari Çukurca'da 6 askerin şehit düşmesine yol açan mayınları döşediğini söyleyen Tuğg. Zeki Es'in tutuklanmasının ardından gözler, olaydan sonra “Hiç önemli değil” diyen dönemin Hakkâri Tümen Komutanı Tümg. Gürbüz Kaya'ya çevrilirken, Emekli Askerî Hakim Faik Tarımcıoğlu, olayın tek bir komutanla halledilecek birşey olmadığını söyledi. DİĞERLERİ DE SORUŞTURULMALI Tarımcıoğlu, "İlk defa olarak Genelkurmay Başkanlığı bir soruşturma açtı. Büyük bir ihtimalle, önceki komuta kademesinin biraz yavaş davranmasından dolayı sonuç alınamadı. Yeni komuta kademesiyle birlikte prosedür tamamlandı, savcılığa verildi. Hukukî süreç başladı. Diğerleri hakkında da soruşturma devam edecek ve ‘Önemli değil’ cümlesi de mutlaka değerlendirilecektir” diye konuştu. PKK’NIN DENİLMİŞTİ Tuğgeneral Zeki Es Hakkâri Çukurca’da 20. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı yaparken 27 Mayıs 2009 tarihinde Çukurca Hantepe Kırsalı’nda meydana glene mayın patlamasında 6 asker şehit olmuştu. Hakkarİ Çukurca’da 6 askerin şehit düşmesine sebep olan mayınları döşemekle suçlanan Tuğreneral Zeki Es’in tutuklanmasının ardından gözler, olaydan sonra “hiç önemli değil” diyen dönemin Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya’ya çevrildi. Genelkurmay tarafından yapılan ilk açıklamada mayınların terör örgütü PKK tarafından yerleştirildiği açıklanmıştı. Ancak bir süre sonra internete düşen ses kayıtlarında mayınların bölge komutanlarının bilgisi dahilinde döşendiği ortaya çıkmıştı. Ses kayıtlarında Tuğgeneral Es, Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya’ya mayınları bizzat kendisinin döşediğini itiraf ediyordu. Tümgeneral Kaya ise Tuğgeneral Es’i ‘hiç önemli değil’ diyerek yatıştırmaya çalışıyordu. Emekli Askeri Hakim Faik Tarımcıoğlu, olayın tek bir komutan ile halledilecek bir şey olmadığını söyledi.

Tarımcıoğlu, yaptığı açıklamada, olayın önce PKK tarafından yapıldığı söylenerek kapatılmak istendiğini hatırlattı. Ancak olayın böyle olmadığı, maddi delillerle anlatılınca olayın farklı bir safhaya girdiğini dile getiren Tarımcıoğlu, “İlk defa olarak Genelkurmay Başkanlığı bir soruşturma açtı, ihmal üzerine. Büyük bir ihtimalle, önceki komuta kademesinin biraz yavaş davranmasından dolayı sonuç alınamadı. Yeni komuta kademesiyle birlikte prosedür tamamlandı, savcılığa verildi. Hukuki süreç başladı. Tutuklanmayı böyle algılamak lazım” dedi.

Geriye kalanlar konusunda mutlaka soruşturmanın devam etmesi gerektiğini vurgulayan Tarımcıoğlu, diğer kurumlar hakkında da aynı işlemlerin yapılacağını kaydetti. Tarımcıoğlu, soruşturmanın genişletilmesinin onlara da sirayet edeceğini ifade ederek, şöyle devam etti:

“Yoksa tek bir komutan ile halledilecek bir şey değil. Çünkü olayın arkasında komutan diyor ki ‘maalesef biz yaptık.’ Bu ‘önemli değil’ cümlesi mutlaka değerlendirilecektir. Şu an aceleyle ‘ne oldu’ diyerek telaş etmenin bir anlamı yok. Soruşturma devam ettiğine göre, o soruşturmanın sonucunu beklemek en uygundur. Ama gereken ilk adım atılmıştır.”

Tarımcıoğlu, Tuğreneral Zeki Es’in maddi delillerle orantılı bakılarak “vazifeyi ihmal”, “vazifeyi suistimal” suçlarından yargılanabileceğini söyledi.

09.11.2010


 

KİMSE BİZDEN JEST BEKLEMESİN

CumhurbaşkanI Abdullah Gül, Avrupa Birliği (AB) ile yaşanan tıkanıklığın aşılması için kimsenin Türkiye’den Kıbrıs konusunda jest beklememesi gerektiğini söyledi.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’ın, 2010 Yılı Devlet Adamı ödülünü almak üzere İngiltere’ye gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye mülakat verdi. Abdullah Gül, AB ile müzakerelerin tıkanma noktasına gelmiş olmasını eleştirirken, beklentilerinin birliğin sözünü tutması olduğunu söyledi. Gül, Türkiye’nin başlıkların açılıp kapanması her ne kadar özellikle Kıbrıs tarafından engelleniyor olsa da hazırlıklarını tamamlayacağını ve başlıkları fiilen kendisinin açıp kapatacağını vurguladı. Bazı AB üyelerinin Türkiye’nin üyeliği konusunda referandum yapacaklarını hatırlatan Gül, sonuçlara saygı duyacaklarını, ama aynı konuda Türk halkının da söyleyecek bir sözü olduğunu, belki de zamanı geldiğinde Türklerin ‘’Reformları yaptık, standartlarımızı AB düzeyine yükselttik, bu bizim için yeterli’’ diyerek birliğe üye olmaya gerek duymayabileceklerini kaydetti. Abdullah Gül, tıkanıklığın aşılması için Türkiye’den jest beklenmemesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: ‘’Ben bu işi bilirim. Her gelen ‘Türkiye bir jest yapsa’ der. Türkiye jest yapıyor ama eğer jestlerinizin bir karşılığını görmüyorsanız yeni bir jest yapmaya gerek kalmaz. Türkiye’nin yeni bir jest yapacak hali yok. En büyük jest 2004 yılında o zamanki Annan ve AB Planı’na Türkiye’nin ‘evet’ demesi. Bu plan daha sonra referanduma kondu. Kıbrıs Türkleri bu referandumu destekleyerek en büyük jesti gösterdiler, ama karşılığında hiçbir şey alamadılar.”

09.11.2010


 

Başsavcı Engin,dünyanın en büyük adliyesini tanıttı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, basın mensuplarına Çağlayan’da inşa edilen, Dünya’nın en büyük adalet sarayını gezdirdi.

Başsavcı Aykut Cengiz Engin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın temelini attığı Çağlayan Kavşağı ve Meydan Düzenlemesi törenine katıldı. Engin, programın ardından basın mensuplarına İstanbul Çağlayan Adliyesi hakkında bilgi verdi. İstanbul’da dünyanın en büyük adalet saraylarının yükseldiğini söyleyen Aykut Cengiz Engin, “Bu yapılardan birincisi, Kartal’da inşa ediliyor. Bu bina tüm Anadolu adliyelerini toparlayacak. Diğeri ise Çağlayan semtinde yükseliyor. Adliye yaklaşık 43 bin metrekarelik bir arazi üzerine inşa edildi. Binanın 328 bin metrekare iç kullanım alanı bulunuyor. Bu büyüklükte adalet sarayı dünyanın başka hiçbir ülkesinde yok” dedi. İnşaatın bu yıl, Aralık ayında tamamlanacağını aktaran Engin, İstanbul adliyesi olarak Nisan ayı gibi taşınmayı planladıklarını ifade etti. Başsavcı Engin, İstanbul’daki 5 adliye binasının bütün ünitelerinin taşınacağını söyledi.

09.11.2010


 

Bir grup asker ifade verdi

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ‘’şantaj ve askeri casusluk’’ iddialarıyla ilgili soruşturma kapsamında bir grup askeri personel, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde ifade verdi.

Merkez Komutanlığına ait sivil araçla adliyeye ulaştırılan askeri personelin soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen’e ifade verdi.

09.11.2010


 

KPSS, bu hafta sonu açıklanacak

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 31 Ekim 2010’da yapılan KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı sonuçlarının bu hafta sonuna doğru açıklanacağını düşündüğünü bildirdi.

Hacettepe Üniversitesi Merkez Yerleşkesinde düzenlenen Üniversitelerarası Kurul toplantısının açılışına katılan Prof. Dr. Özcan, açılışın ardından gazetecilerin sınavla ilgili soruları üzerine ‘’Sınav sonuçlarının bu hafta sonuna doğru açıklanacağını düşünüyorum’’ dedi. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince 10 Temmuz 2010’da yapılan KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı soruların sızdığı gerekçesiyle iptal edilmiş ve 31 Ekimde yeniden yapılmıştı.

09.11.2010


 

Başbakan Erdoğan G20 Zirvesi’ne katılacak

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 11-12 Kasımda Seul’de yapılacak G20 zirvesine katılacak, ardından 13-14 Kasımda Bangladeş’e resmi ziyarette bulunacak.

Başbakanlık Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre, Erdoğan’a, zirve ve ziyaret sırasında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Devlet Bakanı ve Bangladeş Karma Ekonomik Komisyonu Eşbaşkanı Mehmet Aydın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, milletvekilleri ve iş adamlarından oluşan bir heyet refakat edecek. Başbakan Erdoğan’ın Bangladeş’i ziyaretinde ise Bangladeş Cumhurbaşkanı Muhammed Zillur Rahman, Başbakan Şeyh Hasina, Dışişleri Bakanı Dipu Moni ve anamuhalefet partisi lideri ve eski Başbakan Halide Ziya ile görüşmesi öngörülüyor.

09.11.2010


 

Bağış ilerleme raporunu değerlendirdi

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB’nin Türkiye İlerleme Raporu için “memnun olma” ya da “memnun olmama” şeklinde yapılan değerlendirmelerin “sığ” olduğunu ifade ederek, rapor taslağında Türkiye’nin bilmediği ve değerlendirmediği bir durum bulunmadığını söyledi.

Bakan Bağış, bugün yayımlanması beklenilen İlerleme Raporu’nun taslağı ile ilgili basında çıkan haberler üzerine yaptığı açıklamada, ortalıkta dolaşanın henüz raporun taslağı olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: “‘Memnun olma’ ya da ‘memnun olmama’ diye birşey yok. Bunlar yanlış ve sığ değerlendirmeler. Bu taslaklarda bizim bilmediğimiz, değerlendirmediğimiz bir durum yok. Türkiye’nin fotoğrafı var. Karnesinde kırık olan haylaz talebe kompleksimiz, öğretmeninden azar işiten talebe kompleksimiz yoktur. Kimsenin de -medya dahil- bu komplekse girmesini tavsiye etmem.” Türkiye’nin AB ya da başka uluslararası bir platformda ezikliği ya da kompleksi bulunmadığını, özgüveninin tam olduğunu belirten Bağış, “‘Bazı ülkeler AB’ye hızla giriyor, biz giremiyoruz’ lafını yaymaya çalışanlar var. Biz bu ülkelerin bütün nüfusunu adeta İstanbul’daki otellerde yatırıp misafir edebiliriz. Ama biz yatıya gittiğimizde Avrupa ne yapar bilemem. Kaldı ki böyle bir düşüncemiz de yok. Sanırım aramızdaki fark bu” dedi.

09.11.2010


 

TÜBİTAK iddiaları yalanladı

TUBİTAK Başkanlığı, Hanefi Avcı’nın makam odasından çıktığı ileri sürülen kasetlerin delil araması sırasında ‘’TUBİTAK görevlilerinin de katılımıyla kırıldığına’’ ilişkin iddiaların hayal mahsulü olduğunu bildirdi.

TUBİTAK Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, şunlar ifade edildi: ‘’Bazı basın ve yayın organlarında, Hanefi Avcı’nın makam odasından çıktığı ileri sürülen kasetlerin, delil aranması sırasında ‘TÜBİTAK görevlilerinin de katılımıyla kırıldığına’ ilişkin hayal mahsulü iddialar yer almaktadır. Bu tip soruşturmalarda adli makamların teknik uzmanlardan talebi, elde edilen teyp kasetlerinin anlaşılamayan kısımlarının çözümlerinin yapılabilmesi amacıyla dinlenilebilir hale getirilmesidir. TÜBİTAK personelinin delil araması sırasında hazır bulunması yasal süreçler dahilinde mümkün olmadığı gibi, adli mercilerden de arama yapılırken TÜBİTAK personelinin görevlendirilmesi şeklinde bir talep alınmamıştır.’’

09.11.2010


 

Başörtüsü yasağı son derece ilkel

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Başkan Yardımcısı Gürcan Onat, başörtüsü yasağının son derece ilkel bir yasak olduğunu söyledi. Türkiye Küçük Millet Meclisleri Girişimini’ne bağlı İstanbul Küçük Millet Meclisi, ‘’Başörtüsü ve Kamusal Alan’’, ‘’İstanbul Depreme Ne kadar Hazır?’’ gündemleriyle aylık toplantısını gerçekleştirdi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıda bir konuşma yapan Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) İstanbul İl Başkanı Mehmet Ali Erdoğan ülkenin son dönemde demokratikleşmenin sancılarını yaşadığını belirterek başörtüsü yasağının bir an önce kaldırılmasını ve insanların artık mağdur olmamasını istediklerini ifade etti. ASDER Başkan Yardımcısı Gürcan Onat da, başörtüsü yasağının son derece ilkel bir yasak olduğunu söyledi. Devletin hiçbir şekilde vatandaşların hayatına müdahale etmemesi gerektiğini ifade eden Onat, ‘’Bir bayana nasıl ‘sen neden mini etek giydin?’ demek yanlışsa, başörtüsünü sorgulamak da yanlıştır. 20 yıl önce bu tür tartışmalar yoktu. Bizi bu hale politikacılar getirdi. Bütün politikacıları bu konuda istisnasız suçluyorum’’ diye konuştu. Toplantıda daha sonra deprem konusu ele alındı.

09.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.