"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tefekkür ettiren cırtatan keleği

Fatma Nur DOĞAN
26 Şubat 2017, Pazar
Bitkilere karşı meraklı olduğum söylenir evet özellikle ilginç bitkilere merakım çok fazla, ama inşaallah bu merakımı Rabbimi tanımak adına vesile etmek istiyorum.

Yani kanattan okumalar yapmak ve kanatta dile gelenlerle sohbet etmek. Zira kâinat her bir fenni ile i’lây-ı kelimetullah ile dolu. Aman Allahım diyor, hayret ve tefekkürle bakıyor insan. Ama inanın çok zevkli ve eğlenceli elhamdülillah. Bir gün evime yolda ilginç bulduğum halk arasında adı “Cırtatan keleği” olan ve bazı hastalıkların tedavisinde şifa vesilesi olan yeşil küçük silindir şeklinde hoş görünümlü yaratılmış şirin bir bitkiyi bulup sapından koparıp getirdim. Bir köşeye bıraktım. Üzerinden birkaç gün geçmişti. Bir gürültü koptu. Odaya geldiğimde birşeyler etrafa saçılmış. Ne oldu burada acaba derken baktım ki cırtatan kelek olgunlaşıp patlamış ve içindeki küçük siyah tohumlarını etrafa saçmış ve patlarkende yakınındaki eşyaları o kuvvetle dağıtmış. Bir bitkideki kâinata yayılma aşkına gayretine karşı bakakaldım ve tebessüme geldim. Bir de o patlarken bir su çıkmış içinden. (sonra öğrendim bu suyunun da çok faydaları varmış) Tohumları da küçük bir bitkiye göre o kadar çoktu ki etraftan tek tek topladım. Adeta istilâ etmiş her yeri. 

 Şimdi sizinde aklınıza “Yeryüzünün tarlasında nebatatın herbir taifesi, lisan-ı hal ve istidad diliyle Fâtır-ı Hakîm’den sual ediyorlar, duâ ediyorlar ki: “Yâ Rabbena!Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında taifemizin bayrağını dikmekle saltanat-ı rububiyetini lisanımızla ilân edelim ve rûy-i arz mescidinin herbir köşesinde Sana ibadet etmek için bize tevfik ver ve meşhergâh-ı arzın herbir tarafında Benin esma-i hüsnanın nakışlarını, senin bedî’ ve antika san’atlarını kendi lisanımızla teşhir etmek için bize bir revaç ve seyahata iktidar ver.” derler. Fâtır-ı Hakîm onların manevî duâlarını kabul edip ki, bir taifenin tohumlarına kıldan kanatçıklar verir; her tarafa uçup gidiyorlar.Taifeleri namına esma-i İlâhiyeyi okutturuyorlar (Ekser dikenli nebatat ve bir kısım sarı çiçeklerin tohumları gibi). Ve bir kısmına da, insana lâzım veya hoşuna gidecek güzel et veriyor. İnsanı ona hizmetkâr edip her tarafa ekiyor. Bazı taifelerine de, hazmolmayacak sert bir kemik üstünde hayvanlar yutacak bir et veriyor ki, hayvanlar onu çok taraflara dağıtıyorlar. Bazılara da, çengelcikleri verip her temas edene yapışıyor. 

Başka yerlere giderek taifesinin bayrağını dikerler, Sâni’-i Zülcelâl’in antika san’atını teşhir ediyorlar.

Ve bir kısmına da, acı düğelek denilen nebatat gibi saçmalı tüfek gibi bir kuvvet verir ki, vakti geldiği zaman onun meyvesi olan hıyarcık düşer, saçmalar gibi birkaç metre yerlere tohumcuklarını atar, zer’eder.

Fâtır-ı Zülcelâl’in zikir ve tesbihini kesretli lisanlarla söylettirmeye çalışırlar ve hâkeza kıyas et...” satırları gelmiştir. (Sözler - 356) İşte bu parçada geçen acı düvelek diye Üstad Hazretleri’nin bahsettiği bitki. Yani hissiz dediğimiz bir bitkideki şu duâya bakar mısınız. Ya Rabbi bize kuvvet ver diyor. Ne için istiyor hem de ... Allah ın Rububiyet saltanatını (Herşeyin sahibi ve terbiyecisi olmak hâkimiyeti) âleme ilân etmek için. Ya Rabbi bize Tevfik ver diyor. Yeryüzü mescidinin her köşesinde Rabbine ibadet etmek için, esma-i hüsnanın nakışlarını ilân için, Ya Rabbi bize kıymet ve dolaşacak güç ver, diyor. Rabbinin benzersiz antika san’atlarını halimiz ile gözler önüne sermek için. Fesubhanallah... Şimdi soruyorum kaçımız bitkilerden çok üstün san’atlarla dolu yaratılmış en üstün varlık olduğumuz halde bu duâları hal ve kalimizle yaptık? Soruyorum, hangimiz halimizle Rabbimize itaat ve hizmet ediyoruz? Rabbimiz sormaz mı ki, “verdiğim benzersiz kabiliyetlerini ve ömrünü nerede tükettin” diye. İşte şimdi dikkatle bakın ki bir bitki bize nasıl ders veriyor. Rabbine nasıl kul olunur, ilân ediyor nasıl i’lây-ı kelimetullah yapılır fark ettiriyor. Ey ibadet için yaratılan insan âyetin dediği gibi “bu gidişat nereye” diyor, irkiliyor, kendine gel diyor. Şimdi bir düşünün kâinattaki her mahlûk bedenin de dahil sana bunları haykırıyor. Bu arada olgunlaştığı zaman kendi kendini dalından cırt diye attığı için, Adana’lılarca bu isimle adlandırılan ve ilk olarak ibn-i Mansur tarafından kullanılan bu bitki Sinüzitte, Basur tedavisinde, kanamayı kesmede, sarılık hastalığında, yılan ve akrep sokmalarında, karın ağrısında, diyabette vs. tabiat eczanesinden bir ilâç olarak Şafi ismini okutturuyor. Bütün bunları yaparken haddini aşmıyor, istilâ edip hakka girmiyor, adalet telini incitmiyor, Rab ve Adl isimlerini okutturuyor. 

Ey insan, insan! sadece dinle kulak ver, dikkat et ve oku. Oku ki Tevfik Refik ola... Cırtatan keleğin hikâyesi bütün dünyaya Allah’ı tanıtmak arzusuyla patlamak. Attığı tohumlar i’lây-ı kelimetullah için çiçek açacak. 

Ya Rab! Bizi Kur’ân’a yönelt ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu’cizeî maneviyesi olan Nur Risalelerini mütalâa etmekte çalıştır. Lisanımız, Kur’ân’ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkımız da onun manasını neşretsin; lisan-ı halimiz ile de Kur’ân’ı okuyalım. O zaman biz, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olalım.

Okunma Sayısı: 4474
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı