Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Îman edip iyi işlerde bulunanları, Rableri îmanları sebebiyle hidâyete erdirir. Nimetlerle dolu olan ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerin yolunu gösterir. Müminlerin oradaki bütün duâ ve niyazları: Sübhânekellâhümme (Ey benim Allâh’ım! Seni takdis ve tenzih ederiz. Sen noksan sıfatlardan ârîsin) sözüdür.
Cennet ehlinin birbirlerine karşı duâsı da, selâmdır. Dâimî selâmet temennîsidir. Duâlarının sonu da: “Elhamdulillahi Rabbülâlemîn (Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ve şükrolsun) cümlesidir. (Yûnus, 10/9, 10)
Çünkü başka istek ve arzuları kalmamıştır. Dünyada insan acıktığı zaman yemek yer ve karnı doyar. Susayınca su içer ve susuzluğu yok olur. Daha yeme ve içmeye ihtiyaç duymaz. Cennette de bütün ihtiyaçlar karşılandığından başka bir şeye ihtiyaç duyulmaz. Sadece Allah’a hamd ve teşekkür edilir.
Bu hamd ve teşekkür ifadelerini söylerken de, insan bir neşe ve sürur duyar. Müminler birbirleri ile karşılaştıklarında; neşe, sürur, mutluluk, memnûniyet ve güven ifâdesi olarak birbirlerine selâm verirler. Selâmlaşırken de, tarifi imkansız haz ve neşe duyarlar.
“Allah’a hamd ve şükrolsun ki, bizi bu nimet ve saâdete kavuşturdu. Eğer Allah bizi doğru yola hidâyet etmeseydi, biz kendiliğmizden doğru yolu bulamazdık” derler. (A’raf, 7/43)
“Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Dünyanın bin sene mesûdâne hayâtı bir saat hayâtına mukâbil gelmeyen cennet hayâtının ve o cennet hayâtının dahi bin senesi bir saat rü’yet-i cemâline mukâbil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin dâire-i rahmetine ve mertebe-i huzûruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftûn ve müştak olduğunuz mecâzî mahbublarda ve bütün mevcûdat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi ve bütün cennet bütün letâfetiyle bir cilve- irahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbûb-u Lâyezâlin dâire-i huzûruna gidiyorsunuz; ve ziyâfetgah-ı ebedîsi olan cennete çağrılıyorsunuz. Öyle ise, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.” (Mektûbât, s. 223)
Bu dünyada bin yıl mutlu yaşasak, cennetin bir saatine mukabil gelmez. O cennetin de neşeli bin senesi, Cemâlullahı müşâhede etmenin bir saatine mukabil gelmez. İşte ehli imânı böyle tatlı ve zevkli bir hayat bekliyor ve gözlüyor.