"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasiyi mi seçeceğiz, tek adam rejimini mi?

Mehmet FIRAT
09 Mayıs 2023, Salı
Herkesin ittifak ettiği gerçek; bu seçimde kimi iktidar yapacağımıza değil, hangi rejim ile yönetileceğimize karar vereceğimiz gerçeğidir.

Dizi: Siyasette Bozulan Ezberler
Mehmet FIRAT - 2

Basının, üniversitelerin hali pür melali ortada. Tek adamın her dileğinin emir telakki edilip uygulandığı bir medya ve üniversite yapılanması. Adalet sistemimizin yürütme gücünden ne kadar etkilendiğini yaşanan örnekler ile görüyoruz. Adli makamlarımız inanıyorum ki gereğini yapacaktır sözünden 24 saat geçmeden, yargının harekete geçip, gereğini (?) yapması az şahit olduğumuz olaylardan değildir.

Tüm bunları göz önüne aldığınızda rejimin adını koymak zor olmaz. Ne isim koyarsanız koyun, bu isim kesinlikle demokrasi veya meşrutiyet değildir.

Yukardaki kaynaklara neden atıf yaptık? Ülkedeki kurumların (yürütme, yasama, yargı, medya, üniversite) yerini belirlemeyi neden yaptık? Şundan, bugünkü idari yapı 1950’de çok partili hayata geçen Türkiye’den ziyade meşrutiyetin ilanı dönemine, meşrutiyet öncesi idari yapının hüküm sürdüğü döneme daha uygun olmasındandır. Meclis adeta CB’nın el kaldırma- indirme aparatı haline getirilmiş, yargı serbest hareket edemez hale getirilmiş (savcılık makamı çok önemli konularda soruşturma için valiliklere bağlanmış, elinden adli kuvveti alınmış). Basit eleştirilerin mahkemelerde hesabının sorulduğu, zülfiyâre dokunan yayınların RTÜK marifeti ile cezalandırılıp susturulduğu bir dönem. Öyle ki CB’nın çocuklarının devlet ihaleleri ile ilgili haberlerine bile yasak getirilen bir ülke haline geldik.

Tüm bu yaşananlar, Üstadın meşrutiyet ve istibdat karşısındaki tutumunu hatırlamamızın ve ona göre tavır belirlememizin gerekliliğini gösteriyor.

Üstad’ın tavrı net; nerede rast gelirsem geleyim, hangi külahı giyerse giysin, ne adı takarsa taksın rast gelirsem sille vuracağım dediği istibdat için; hayvaniyetten gelme olduğunu, insaniyetin mahisi (insanlığı mahveden) olduğunu söyler.

‘’İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.’’ (Münazarat)

İstibdat, insanları en aşağı tabakaya yuvarlayan, İslamı zillet ve esarete, fakirliğe sürükleyen bir idaredir. Yani öyle göz ardı edilecek bir durum değil.

Yine Münazarat’ta; ‘’Şeriat-ı Garrâ zemine nüzül etti; ta ki, zeminin yüzünü temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insâniyetin siyah lekesini izâle etsin; hem de, izâle etti’’. Şeriatın yeryüzünü istibdattan temizlemek için nüzül ettiğini söylüyor. Şeriatın dört esasından biri olan adaletin olmadığı yerde ancak istibdat peydah olur.

Yukarda söylediğimiz gibi, Üstadın istibdada karşı tavrı ve meşrutiyetin inşası için var gücü ile uğraşması hafife alınmaması gereken bir durumdur ki onu diğer İslami hareket liderlerinden ayıran en önemli vasıflarından biridir. Hatta Üstad hürriyet ve meşrutiyete o kadar değer veriyor ki, ona hürriyeti soranlara ‘’gelin hatta onu 20 senedir rüyalarında takip eden bana sorun’’ diye, hürriyete olan sevdasını gösteriyor. Meşrutiyet için biçtiği değer ise inanılması zor bir baha;

Sual: Ey Seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?

Cevap: Müjde getirdim.

Sual: Müjde ne demek? Bazılar bize “Sizin için fenalık var” diyorlar.

Cevap: Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, yalnız Kürdistan’a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyemâ Osmânîlerin, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini, hatta Bâşid başında görüyorum.

Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!

Müjde dediği Kanun-i Esasinin kabulü ile 2. Meşrutiyetin ilanıdır. Meşrutiyet o kadar önemli ki, faraza ülkenin yarı milleti verilse bile ucuz olduğunu söylüyor. Üstadın bu kadar değer verdiği nazenin meşrutiyet- demokrasiyi bizim böyle çok basit, olmasa da olur bir idare imiş gibi görmeye hakkımız var mı?

Madem hürriyet ve demokrasi çok kıymetli, o zaman onu elde etmek için gerekli gayretleri göstermek gerekmez mi?

Tartışmasız bir şekilde ülkenin demokrasi ve gerekleri olan hususlarda alt liglerde olmasının sorumlusu demokrat olmayan, din adına işler yaptığını her vesile ile söyleyen, Millet Partisinin de gölgesini taşıyan bu iktidardır. Ne diyor Üstad, Demokratlar düşerse ya Halkçılar, ya Millet partisi iktidara gelir. Ve gelen iktidarın demokrat olmadığı konusunda tereddüt yok. Halkçıların temsilcisi de muhalefette olduğuna göre görüneni tarif zor olmasa gerektir.

Hali hazırda mevcut tablonun değişmesi için tüm muhalefetin beraber davranması gerekiyor. İşte bu noktada tuzak sorular devreye giriyor. Nur Talebesi Halkçılar ile nasıl beraber olur, bunlar giderse din elden gider, Üstad Halkçılar bu milletin iradesi ile iktidar olmaz derken siz bunları iktidar yapmaya çalışıyorsunuz vb .

Öncelikle hedef demokrasiyi tesis ve tek adam rejiminden kurtulmaksa bizden farklı grupların yani muhalefetin bir araya gelmesi konusunda Üstad’ın tavrı nasılmış bakalım:

Hutuvat-ı Sitte’de İngilizlerin Milli mücadeleye katılanların (Kuva-yı Milliyecilerin) niyetlerini nazara verip onlarla beraber hareket edilmemesine karşı cevabı;

DÖRDÜNCÜ HATVESİ: Der (veya dedirtir):

“Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar—ki Anadolu’daki sergerdelerdir—maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir.”

Şu vesveseye karşı deriz:

Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksut, vesilenin vücuduna terettüp eder; içindeki niyete bakmaz.

Meselâ, ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada muzahrafatını defnetmek için, bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz. Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar.

Anadoluda’ki sergerdelerin kim olduğunu ve bunların başındaki zat için Bediüzzaman’ın neler söylediğini merak edenler eserlerine bir daha bakabilir.

Biz meşrutiyet ve demokrasi, hukukun üstün hale gelmesi, keyfiliğin, tek adam tarzının bitmesi için mücadele veriyoruz. Demokrat Parti ve içinde bulunduğu ittifak partilerinin hepsi, anlaştıkları mutabakat metinlerinde bu hedefleri defalarca dile getirdiler. Bunları bağlayan metin dışında, içlerinde farklı niyetleri olan varsa bile, istenen maksadın hakikatini değiştirmez. Ayrıca fiili durum ve mevcut tabloda hiçbir parti, farklı niyetini tek başına gerçekleştirecek güç ve kuvvette değildir. Aslında tüm partilerin tek tek zayıflığı keyfince davranmanın önündeki en büyük engeldir. İsteseler de mutabakat dışına çıkmaları zor olacaktır. Zayıflık belki de ilk defa demokrasiyi güçlendiren bir durum çıkarıyor. Asgari müşterekler daha baskın çıkmış oluyor. Anlaşılan o ki korkulan tehlike hayali, ama yaşadığımız durum bütün vahameti ile ortada.

Üstad yine, meşrutiyet hakimiyet-i millettir, siz de hakim olun diyor, milletin oyu ile oraya gelenlerin millete yeni bir esaret yaşatmak için davranacaklarını gösteren herhangi bir belirti yok iken vehimler ile bundan kaçınmanın izahı pek kolay olmasa gerek.

Şimdi etrafınızda konuşulanlara bir bakın, iktidarı savunanların çoğunda hak ve hürriyetler ehemmiyetsizmiş gibi, varsa yoksa din elden gidecek endişesi! Bunlar giderse başörtüsü yasağı gelir, Ayasofya kapanır, kısaca din elden gider paranoyası.

O zamankiler de Münazarat’ta sormuşlar:

Sual: Dine zarar olmasın, ne olursa olsun?

Cevap: İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. Hem de, mağlûp bîçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimat edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir; yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiyenin mâdeni olan,—herkesin kalbindeki şefkat-i imaniye olan—envâr-ı İlâhînin lemeâtının içtimalarından ve hamiyet-i İslâmiyenin şerârât-ı neyyirânesinin imtizacından hasıl olan amûd-u nuranînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir? Siz muhakeme ediniz.

Evet, cevap yine net ve basit; din mağlup, aciz biçare reislerin himayesine bırakılmaz.

Üstadın muhafazaya çalıştığı, demokratların da içinde olduğu, Millet İttifakı’nın asgari müşterekleri bariz bir şekilde tek adam yönetimini dışlayan, hukukun üstünlüğünü öne alan ve hürriyetlere saygılı bir yönetimdir. Bu asgari müşterekler Üstadın aradığı, peşinden koştuğu meşrutiyetin, rüyalarında kovaladığı hürriyetin (belki tam istediği gibi olmasa da) temini için verilen sözlerdir. Mevcut idarenin ülkeyi getirdiği yeri yukarda izah etmeye çalıştık.

Bunların doğruları bile yanlış görülüyorken, yanlışlarına hangi tevil getirilebilir?

Tüm bunların dışında CHP’deki değişim, başörtüsü serbestliği için teklif ettikleri kanun değişikliği, Risale-i Nur’u devlet tekeline alma gayretlerini boşa çıkarması, Ayasofya konusundaki müspet yaklaşımlarından bahsetmekten sarf-ı nazar edildi. Bazı korkuların bilerek abartıldığı ve gerçekleri aksettirmediği gerçeği yazı konusuna dâhil edilmedi.

Herkesin ittifak ettiği gerçek; bu seçimde kimi iktidar yapacağımıza değil, hangi rejim ile yönetileceğimize karar vereceğimiz gerçeğidir. İdari sistem demokrasi mi olacak, tek adam sistemi mi? Bu konuda Üstad’ın tavrı müphem veya gizli saklı değil, çok bedihi bir durumda kitapları arasına serpiştirilmiş durumda belirtilmiş.

Risale-i Nurdan istifade etmeye çalışan biri olarak gönül rahatlığı ile 14 Mayıs’ta yapılacak seçimde ‘’b’’ şıkkına, yani millet ittifakının adayına gönül rahatlığı ile oyumu vereceğim ve bunu yaparken Risale-i Nur’un ölçülerine en küçük bir aykırılık olduğunu düşünmeyeceğim. 115 sene sonra şeriat adına saltanatı savunanlara karşı Üstadın dediği gibi dört mezhepten deliller ile istibdata karşı meşrutiyeti savunanların safı seçilmeli diyoruz.

Allah ülkemizde gerçek adaletin, hürriyetin ve meşrutiyetin (demokrasinin) yaşandığını görmeyi ve buna vesile olmayı nasip etsin.

SON

Okunma Sayısı: 5768
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    9.5.2023 11:05:00

    Üstad yine meşrutiyet hakimiyeti millettir,sizde hakim olun diyor, milletin oyu ile oraya gelenlerin millete yeni bir esaret yaşatmak için davranacaklarını gösteren bir belirti yok iken "Vehimler"ile bundan kaçınmanın izahı pek kolay olmasa gerek."HERKESİN İTTİFAK ETTİĞİ GERÇEK; BU SEÇİMDE KİMİ İKTİDAR YAPACAĞIMIZA DEĞİL, HANGİ REJİM İLE YÖNETİLECEĞİMİZE KARAR VERECEĞİMİZ GERÇEĞİDİR." Tebrikler, Mehmet Fırat.👏👏👏

  • M. Can

    9.5.2023 08:13:05

    Evet, bu ülkede ermeniler vali olabilir, ama meşru dairede...

  • Abdullah Tunç

    9.5.2023 07:56:55

    Bu yazıların tamamı doğru.Hepsi Nur kaynaklı. Ve içtimaiyat ve siyasette değişmeyen,doğru yolu gösteren hakikatlardır. Mehmet beyi tebrik ediyo rum.sadece İttihad-ı islam partisi veya düşüncesi net belirtilmemiş.Yazının tamamına serpiştirilmiş olan Risale-i Nur'un içtima-i ve siyasi prensip, usul ve kaideleri ep açık meydanda iken,nurcuların büyük bir bölümü alenen bu hakikatlara muhalefet ederek tek kişi idaresini ve başındaki adamı ölesi ye seviyor ve destekliyor lar.İşin en vahim tarafı Risale-i Nuru da buna alet ediyorlar.Sosyal medyada; bir daire içinde, reisin fotoğrafını koymuşlar, etrefını da çepeçevre evetlerle süslemişler. Altına da Üstad'ın Zındıka komitesine karşı haykırdı ğı şu kahramanana sözlerini yazmışlar; "Dün yayı başıma ateş yapsa nız hakikatı Kur'aniyeye feda olan bu baş zındıka ya eğilmeyecektir." Reisi Üstad yerine koymuş, kar şısındaki millet ittifakını da zındıka kuvveti olarak nazara vermişler.Ölçü bu kadar mı kaçırılır?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı