Bu hafta üniversiteli kardeşlerimizin sorduğu soruları cevaplayalım.
1. İslâm ve Demokrasi kelimeleri birbiri ile çelişmiyor mu? Laikliği nasıl değerlendirmemiz gerekir?
Bu sorular yıllarca soruldu ve bu konularda çok sert tartışmalar geçti. Her asrın kendine uygun yönetim şekli ve biçimi var. Bu demek değildir ki zamana ayak uyduralım. Biz Elhamdülillah Müslümanız ve Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Dinimizi özgür bir şekilde yaşamak en değerli hakkımız. Biz bu konuda son asrın Müceddidi Bediüzzamana başvuralım; ’’Bediüzzaman Hazretleri yazmış olduğu 12 cilt ve 6000 sayfalık Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatında, İslâm’da demokrasinin olduğunu 4 hak mezhebe göre ispat etmiştir. Adalet, hürriyet, eşitlik, istişare kavramı asla İslâm Dini ile çelişmez. Fakat ülkemizde demokrasi hakkıyla uygulanmıyor, biz böyle demokrasi anlayışı istemiyoruz denilebilir.
Laiklik ise din ve vicdan hürriyetini tercih etmektir. Dindar olanların dinin istediği gibi yaşaması, diğer din mensuplarında kendi dinlerini yaşamasına müdahale edilmemesidir. Fakat laiklik ülkemizde hep dindarlara baskı aracı olarak uygulanmış bu sebeple de haklı olarak çok tenkit edilmiştir.
2. Kur’ân’ın ilk emri ‘Oku!’ olmasına rağmen neden okumuyoruz? Bu alışkanlığı nasıl kazanabiliriz?
Evet. Cenâb-ı Hak ilk inen âyeti kerimede; ‘’Oku! Yaratan Rabbinin adıyla Oku’’ diyor. Önceden ‘’Allah (cc) böyle demiş Peygamberimiz (asm) böyle diyor’’ deyince, herkes “amenna” deyip tasdik ediyordu. Şimdi ise Allah’tan (cc) ve Peygamberden (asm) yoksun bir nesil yetişiyor. Bize “oku” dendiğinde bizim çıkıp ben okumayı sevmiyorum dememiz ne kadar akıl karı? Açlıktan ölmek üzere olan birinin önüne en sevdiği yemeği getirseniz ben bunu yemem demez her halde? Bizde manevî açlık çekiyoruz. Bir yerlerden başlamamız ve bu alışkanlığı biran önce kazanmamız gerektiğine inanıyorum. Cehaletten daha büyük düşmanın olduğuna da inanmıyorum doğrusu. Cehaletten Allah’a (cc) sığınıyorum.
3. 8 yıldır bir hizmetin içerisindesiniz, tam anlamıyla kendinizi ifade edebildiğinize inanıyor musunuz?
Biz bildiklerimizi anlatmak ve bilmediklerimizi öğrenmekle mükellefiz. İmam-ı Azam Ebu Hanife bizim mezhep imamımız; ‘’Bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım arşa değer.’ diyor. Bu sözün üstüne söz söylenmez. Zorlu ve sıkıntılı süreçlerden geçiyoruz. Tam anlaşıldığımıza inanmıyorum. Bir taraftan biz meselemizi tam anlatamıyoruz, diğer taraftan’da bazıları bizi yanlış anlıyor veya anlamak istemiyor olabilir. Tabi ümitsiz değiliz. Allah’ın (cc) izniyle çok güzel günler gelecek.
Çünkü Üstadın dediği gibi; ’’Her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır’’ (Bediüzzaman)