*Yönetim Kurulu Başkanımız Ömer Yavuzyiğitoğlu’nun temsilciler toplantımızda yaptığı konuşma
Cemaatimizin son dönemlerde yaşadıklarını, atlattığımız badireleri, gazetemizin adalet-i mahzayı emreden İslâm’ın izzet ve şerefini korumak yolunda maruz kaldığı tehditleri hep birlikte gördük.
“Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” prensibiyle yola çıkan gazetemiz ve bu prensibin her halükârda arkasında duran cemaatimiz her türlü imkânsızlık ve zorluklarla mücadele ederek bugünlere geldi. Bitmek bilmeyen bu mücadelenin, Üstadımızın iman ve Kur’ân dâvâsını kıyamete kadar hakkıyla seslendirmek dâvâsı olduğunun hepimiz şuurundayız. Bu yüzden bu ulvî dâvâ uğrunda onca çileler çekildi, çekilmeye de devam ediyor ve edecektir.
Bunca çile ne uğruna?
İslâm’ın izzet ve şerefi uğruna… Adalet-i mahza uğruna… Gençliğin imanını dinsizlik cereyanlarına boğdurmamak uğruna… Milletin imanını selâmette görmek uğruna…. İttihad-ı İslâm uğruna… Medresetüzzehra uğruna… Dini siyasete alet ettirmemek uğruna… Elmas gibi Kur’ân hakikatlerini hiçbir dünyevî cereyanla değişmemek uğruna…
Bir önceki olağanüstü toplantımızın tek bir gündem maddesi vardı; Referandum… Cemaatimiz bu toplantıda her zamanki gibi Risale-i Nur’dan aldığı dersle bir karar verdi. Gazetemiz bu kararın nâşir-i efkârı oldu, cemaatimiz bu kararının arkasında durdu. Bu süreçte de hepinizin gözleri önünde birçok olay cereyan etti. Cemaat olarak aldığımız referandum kararı dolayısıyla çeşitli baskılara maruz kaldık, gazetemizle ilgili çeşitli sıkıntılarla karşılaştık. Çeşitli iftiraların hedefi olduk. Aleyhimizde adeta linç kampanyaları düzenlendi.
OHAL bahane edilerek Risale-i Nur Enstitüsü’nün mutad hale gelen panelleri engellendi. Bazı illerimizde Bediüzzaman’ı anma programları iptal edildi, çeşitli bahanelerle programlarımız keyfi bir şekilde yasaklandı.
Tarih sürekli tekerrür ediyor. Devirler değişiyor, zaman başkalaşıyor, hakikate karşı duyulan öfke giderek artıyor, zalim zulmünü arttırıyor; ama hakikat değişmiyor, hak ve hakikat susturulamıyor.
Bir tesbiti aktarmak istiyorum. Bu süreçte hakikatin gür sesi Yeni Asya ve cemaati, üzerindeki baskılara rağmen vicdanın ve hakkın sesi olmayı başarabilmiştir. Bu şu anlama gelmektedir: Türkiye’de her kesimden hakkı teslim babında ortak bir görüş vardır: Bu dönemde İslâm’ın ayaklar altına alınan izzetini Yeni Asya kurtarmıştır. Yeni Asya hürriyet, adalet, insan hakları, hukuk vb. noktalarda ilerisi için deniz feneri görevini üstlenmiş, herkes için ümit olmuştur. Gelecek nesillere de “Böyle bir dönemde hak ve hakikati savunacak bir cemaat de varmış, Allah onlardan razı olsun” dedirtecek bir yol çizerek tarih nazarında altın harflerle yazılacak bir mücadelenin öncüsü olmuştur.
Cemaatimizin bu duruşundan rahatsız olanlar bazen soruyorlar, bizi arıyorlar, ya da aba altından sopa gösteriyorlar: Neyinize güveniyorsunuz? Siz de biraz geri dursanız…
Biz gücümüzü dâvâmızdan, imanımızdan alıyoruz. Biz biliyoruz ki, ne olursa olsun, gücünü Hz. Peygamber’den (asm) asrımıza tevarüs eden iman ve Kur’ân dâvâsını bu asırda seslendiren Üstadımızın ortaya koyduğu Risale-i Nur hakikatlerinden alan bu şahs-ı manevî asla mağlûp edilemez ve susturulamaz. Evet gücümüzü Risale-i Nur hakikatlerinden alıyoruz, almaya da devam edeceğiz.
Bunca yaşadıklarımızdan, bilhassa son aylarda yaşananlardan sonra şunu ifade etmek istiyorum.
Daima ileriye bakmanın ve ilerisiyle ilgili planlamalar yapmanın elzem olduğu günlerdeyiz. Ülkemizin, İslâm âleminin Risale-i Nur hakikatlerine ihtiyacının arttığı bu günler dar görüşlerle, dar fikirlerle oyalanmak günü de değildir.
İslâm âleminin kimsesiz kaldığı, koca, kalabalık bir ümmet topluluğu içinde Müslümanın yalnızlaştığı, bu dâvânın ademe mahkûm edilmek istendiği, hak ve hakikati savunanların yalnızlaştırıldığı dehşetli bir dönemdeyiz. Şimdi, ahir zaman fitnelerinin her yönüyle yoğunlaştığı böyle bir dönemde “bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde” ihtarıyla başlayan dâvâ adamlığının farkına varma zamanıdır.
Biliyoruz ki, dehşetli düşmanlar, savletli bid’alar ve hücumlar karşısında bizi her türlü saldırıdan koruyacak ve bilerek ya da bilmeyerek büyük günahlara ortak olmaktan kurtaracak yegâne güç şahs-ı manevîdir. Biz de hakkı ve hakikati kıyamete kadar haykıracak olan bu şahs-ı manevînin içinde olmaya gayret ediyoruz, şahs-ı maneviden aldığımız güçle yolumuza devam etmek istiyoruz.
Zira şahs-ı maneviyi temsil eden bu salon; tek bir cümledir; vicdanın sesidir. Bu ses susmayacak, bu sesi susturmayacağız. Hakkın sesini kıyamete kadar haykıracağız ve kıyamete kadar hakkı savunacak olan bu küçücük topluluğun içinde kalacağız inşallah.
Peki, bundan sonra neler yapmalıyız? Bu noktada şunları ifade etmek istiyorum.
Cemaatimiz öngörülebilir bir süre içerisinde maddî ve manevî olarak ayağa kalkmalı ve Türkiye’deki diğer dinî cemaatlere de geçmişte olduğu gibi örnek olma vasfını yeniden kazanmalıdır. Bütün insanlığı kucaklayacak hakikatlerin yayılmasında öncülük edecek projelere öncülük yapmamız gerekir.
Bunun için;
1- Önümüzdeki dönemler yalnızca hizmetlerin konuşulduğu dönemler olmalıdır. Bunun için kısır çekişmeler bırakılmalı ve hizmetlere yoğunlaşılmalıdır.
2- Son yaşanan hadiseler göstermiştir ki, İstanbul’da bir kongre merkezine duyulan ihtiyaç had safhadadır. En az iki bin beş yüz kişilik bir salonu olan, toplantı salonlarını içinde barındıran, umumî meşveretimizle birlikte birçok faaliyeti düzenleyebileceğimiz, misafirhaneleriyle birlikte dört başı mamur bir kongre merkezini âcilen düşünmeli ve hayata geçirmeliyiz.
3- İstanbul ve Ankara’da yaptığımız programlarda ve yıl boyunca yapılan faaliyetlerde gördük ki çok değerli, kıymetli gençlerimiz var. Bu gençlerimize iyi bir gelecek vizyonu çizerek onları Medresetüzzehra’nın öncüleri haline getirecek tedbirler almalıyız.
4- Gençlerimizi gazeteci, yazar, akademisyen vs olarak yetiştirecek tedbirleri hep birlikte almalı, bunun için kafa yormalı, bütün kurumlarımızı gençleştirmeliyiz.
5- Son dönemlerde gençlerimizi muhafaza edemediğimiz acı bir vakıadır. Bunun sebeplerini araştırmalı; Türkiye’nin her yerinde seferberlik ilân ederek kabiliyetli gençlerimize sahip çıkmalıyız. Onları muhafaza edecek projeler geliştirmeli ve “Çayhouse” gibi olumsuz tarafları ağır basan örneklerin olumlusunu göstermeliyiz; bizim dışımızdaki gençlere de ulaşmanın yollarını bulmalıyız.
6- Türkiye sıkıntılı bir referandum süreci yaşadı. Sonuçları ne olursa olsun, Demokrat bir Türkiye’nin ve anayasanın önünü açmak, vicdana ve adalet-i mahzaya yaslanan bir siyasetin önünü açmak için Demokratlara nokta-i istinad olmaya devam etmeliyiz.
7- Küreselleşen, küçük bir köy haline gelen dünyamızda kurumlarımızı dünyanın her yeriyle irtibat kurabilecek, hizmetlerini her yere ulaştırabilecek bir tarzda yenilemeliyiz.
8- Okuyan bir gruptan okumayan bir hale dönüşen, dünyayı ve hadiseleri değerlendiremeyen âtıl halden sıyrılıp; okuyan, hizmet eden, koşturan, her haliyle ve yönüyle bütün cemaatlere, siyasete ve kurumlara öncülük eden ve çok okuyan bir cemaat haline gelmeliyiz.
9- Cemaatimizi sık sık bir araya getirmenin yollarını bulmalıyız. Türkiye genelinde açık kapalı anma programları ve faaliyetlerle sesimizi bütün dünyaya duyurmalıyız. Bunun için bütün kurumlarımıza sahip çıkmalıyız.
10- Cemaatimizin hafızasını silmek isteyenlere izin vermeyeceğimiz gibi, geçmişle geleceği birleştirerek bünyemizi sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz. Zübeyir Abi ile sağlam esaslar üzerine bina edilip Kutlular Abi ile muhkemleşen Yeni Asya duruşunu devam ettirmeli ve böylece üzerimize ihsan-ı olarak tevdi edilen bu mukaddes vazifenin gereğini bihakkın yerine getirmeliyiz.