"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kayan bu yıldız en parlaklarındandı, çünkü o “Ali Onbaşı”ydı

Ömer YAVUZYİĞİTOĞLU
16 Haziran 2011, Perşembe
Sekiz Haziran Çarşamba günkü gazetemizin Lâhika sayfasında “Rabbimiz! Bizi ‘Rabbinize iman edin’ diye çağıran davetçiyi işittik.
Rabbimiz, sen de bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve bize iyiler zümresinden olarak ölmeyi nasip eyle” meâlindeki “Âl-i İmran:193.” âyeti, sol taraftaki Bediüzzaman Said Nursî köşesinde onun dilinden “Resul-i Ekrem’in (asm) vefatı”, ortada Sami Cebeci’nin “cumhuriyetçi karıncalar” bahisleri işlenmişti.
Ali Onbaşı, o gün fani âlemden ebediyete göç eyledi, bu güzel bir tevafuktu. Çünkü âyetin kapsama alanındaydı; Üstadının, Peygamberimiz (asm) üzerinden iltifatına nail olmuştu. 40 yıllık dâvâ arkadaşının makale başlığının ‘cumhuriyet’ ifadesi, siyasî ve sosyal tarafına; ‘karıncalar’ ifadesi ise çalışkanlığına ve kolektif faaliyetteki uyumluluğuna işaret ediyordu.
Ali Danışmaz’ı (Karadeniz Ereğli’nin Ali Onbaşısı) taziye mânâsında böyle bir yazı ile anlatmak mümkün değil. Çünkü o, gerçekten numune-i imtisâl bir insandı ve bu mânâda da bir hayat sürdü.
8 Haziran’da ve 63 yaşında ebedî âleme uğurladık onu. Yani Resûlullah (asm) ile aynı yaşta ve aynı günde. Zaten onun olmazsa olmazları Peygamberimiz (asm) ve Üstadımızdı. Hayatta iken Zübeyir ağabeyi tanımadı, ama son nefesine kadar “Zübeyrî çizgi”den milim şaşmadı. Şaşanlar velev ki Üstadın talebesi de olsa, onlara hürmette kusur etmemekle beraber meslek-meşrep ve istikamette tavizsiz hizmet anlayışını büyük bir kararlılıkla sürdürdü.
Ali Onbaşı… Ereğli’nin ”saff-ı evvel”lerinin en önde geleni. Dâvâ adamlığında kararlı, hizmet anlayışında tavizsiz, insan olarak her bakımdan arkadaş olmaktan haz duyulan, gani gönüllü, çelebi, azimli bir dâvâ adamı ve güzel bir mü’mindi.
63 yıllık hayatının 40 yılı, Risale-i Nur vasıtasıyla imana-Kur’ân’a hizmetle geçti. Bazı bölümlerini defaatla olmak üzere Külliyatı satır satır okumuştu. Külliyatın her kelimesi onun için eşdeğerdeydi, en çetrefilli imanî bir bahisle herhangi bir lahika mektubundaki bir konu onun için aynı kıymetteydi. Külliyat’taki hakikatleri hayatının merkezine koymuştu, her işinde ve her amelinde onlara uygunluk şartı arardı.
Uzun yıllar Yeni Asya ve hizmetin temsilciliğini yaptı, gazeteyi tek başına dağıttı, yeni abonelere ulaştı, bu yolla hizmete birçok insan kazandırdı. Gazeteyi okuyarak hayatını yeniden tanzim eden insanların hizmetlere katılmasına vesile oldu. Yayınevlerimizce yayınlanan kitapları belki de tek başına onun kadar dağıtan başka birisi olmadı, toplu ya da tek tek ve küçüklü büyüklü ebatlarda dağıttığı Risale-i Nur Külliyatı hatırı sayılır miktarda oldu.
Nur talebesi olduğu ilk günden son nefesine kadar, siyasî ve içtimaî konularda zerre kadar da olsa “Zübeyrî çizgi”de sapması olmadı, sapması olanlara yanlışını anlatmak için elinden geleni yaptı.
Özellikle 1970’li yıllarda faaliyetlerdeki çeşitlilik biraz da o yılların özelliği icabıydı ve bu faaliyetlerin hemen hepsinde büyük bir şevkle yerini aldı. Bunlara sendikal faaliyetlerde bulunan arkadaşlarına yardımcı olmak için bildiri dağıtmak da dahildi, yeri ve zamanı geldikçe cemaatın aldığı karar çerçevesinde siyasîleri irşad faaliyetlerinde bulundu. Gazete ve kitap afişlerinin dağıtım ve yapıştırılmasına kadar her işi üstlendi. Miting düzenlemek, açık oturum, panel, anma toplantıları, gençlik teşkilatlarının kurulması ve maddi/manevi hayatiyetlerinin devam ettirilmesi vb. gibi etkinliklerde yerini aldı. Buna mümasil çeşitli hizmetler esnasında can tehlikesi dahil birçok yaşadığı olay oldu, ama onun “hakta sebat” çizgisinde en küçük bir kırılma olmadı.
Ömrünün son 30 yıla yakın bölümü amansız hastalıkla geçti, sayısız tıbbî operasyon geçirdi, uzun zamandan beri diyalize bağlı olarak yaşıyordu. Tıbbî ilaçlar alırken o arada sayısız hatim yaptı, düzenli olarak Cevşen-i Kebir’i en az 1000 kere okudu, o dayanılmaz ağrı ve sızıları sürerken yüzündeki tebessümünü hiç kaybetmedi.
Ama bütün bu şerâit içinde iken de yorgun kalbi “Dâvâm, dâvâm” diye attı.
Peygamberiyle (asm) aynı yaşta, dâvâm dâvâm diye atan o kalp, onunla aynı gün Kelime-i Şehadet getirerek durdu.
Çavuş Mehmet, Ali Onbaşı, Muhammed ve Ömer’den müteşekkil bu kardeş dörtlüsünden, tabir caizse mahşerin bu dört atlısından geriye kalan üçlünün ve onların ikinci nesillerinin, “Ali Onbaşı” anlayışını her bakımdan sürdürüyor olmaları, onun en büyük mirası olacaktır ve bu miras ebediyyen sürecektir inşaallah.  
Allah rahmet etsin, en çok sevdikleriyle beraber mekânı Cennet olsun.
Okunma Sayısı: 1891
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı