Tarihçe-i Hayat - page 430

On Alt›nc› Mektubun Zeyli
2
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
1
¯ /
¬p
ª°r
SÉp
H
Ehl-i dünya, sebepsiz benim gibi âciz, garip bir adam-
dan tevehhüm edip binler adam kuvvetinde tahayyül
ederek, beni çok kay›tlar alt›na alm›fllar. Barla’n›n bir
mahallesi olan Bedre’de ve Barla’n›n bir da¤›nda bir iki
gece kalmakl›¤›ma müsaade etmemifller. ‹flittim ki, diyor-
lar: “Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest
b›rakm›yoruz.”
Ben de derim ki: Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuv-
vetinizle dünyaya çal›flt›¤›n›z hâlde, neden dünyan›n iflini
dahi bilmiyorsunuz, divane gibi hükmediyorsunuz? E¤er
korkunuz flahs›mdan ise, elli bin nefer de¤il, belki bir ne-
fer elli defa benden ziyade ifller görebilir. Yani, odam›n
kap›s›nda durup, bana “Ç›kmayacaks›n!” diyebilir.
E¤er korkunuz mesle¤imden ve Kur’ân’a ait dellâll›-
¤›mdan ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise, elli bin
nefer de¤il, yanl›fls›n›z, meslek itibar›yla elli milyon kuv-
vetindeyim; haberiniz olsun! Çünkü, Kur’ân-› Hakîm’in
kuvvetiyle, sizin dinsizleriniz dahil oldu¤u hâlde, bütün
Avrupa’ya meydan okuyorum. Bütün neflretti¤im envar-›
imaniye ile, onlar›n fünun-i müspete ve tabiat dedikleri
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
bedbaht:
bahts›z, baht› kara, ta-
lihsiz.
belki:
hatta.
dahil:
içinde.
dellâl:
ilân edici.
divane:
deli, akl› bafl›nda olma-
yan, budala, al›k.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›, dün-
ya adam›, ahireti düflünmeyen.
envar-› imaniye:
iman nurlar›,
imana ait par›lt›lar.
fünun-i müspete:
müspet fen
ilimleri, ispata dayal› pozitif ilim-
ler.
garip:
kimsesiz, zavall›.
hüküm:
karar verme.
itibar›yla:
yönünden.
kay›t alt›na alma:
hareketle-
rini s›n›rland›rma, tahdit.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve
suresinde say›s›z hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kuvve-i maneviye-i imani-
ye:
iman›n verdi¤i manevî
güç ve moral, imandan kay-
naklanan manevî kuvvet.
mahalle:
bir flehir veya kasa-
ban›n bölündü¤ü k›s›mlardan
her biri.
meslek:
kiflinin kendi yap›s›-
na uygun bulup yürüdü¤ü
manevî yol.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
nefer:
rütbesiz asker, er.
neflir:
yay›nlama, da¤›tma.
flah›s:
insan›n kendi nefsi,
kendi varl›¤›, nefis, zat.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canland›rma, zihin-
de canland›rma, tasavvur et-
me.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kap›lma.
zeyil:
ek, ilâve.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1.
Allah’›n ad›yla.
2.
Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)
430 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
1...,420,421,422,423,424,425,426,427,428,429 431,432,433,434,435,436,437,438,439,440,...1390
Powered by FlippingBook