Tarihçe-i Hayat - page 435

Eski Said yok; Yeni Said ise, “Ehl-i dünya ile konufl-
may› manas›z görüyor. Dünyalar› bafllar›n› yesin! Ne ya-
parlarsa yaps›nlar! Mahkeme-i kübrada onlarla muhake-
me olaca¤›z” der, sükût eder.
A
DEM
-
‹
M
ÜRACAATIMIN
S
EBEPLER‹NDEN
, S
EK‹Z‹NC‹S‹
:
“Gayrimeflru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir
adavet oldu¤u” kaidesince, adil olan kader-i ‹lâhî, lây›k
olmad›klar› hâlde meyletti¤im flu ehl-i dünyan›n zalim
eliyle beni tazip ediyor. Ben de bu azaba müstahak›m de-
yip sükût ediyordum.
Çünkü, Harb-i Umumîde Gönüllü Alay Kumandan›
olarak iki sene çal›flt›m, çarp›flt›m. Ordu Kumandan› ve
Enver Pafla takdirat› alt›nda k›ymettar talebelerimi, dost-
lar›m› feda ettim. Yaralan›p esir düfltüm. Esaretten gel-
dikten sonra
Hutuvat-› Sitte
gibi eserlerimle kendimi teh-
likeye at›p, ‹ngilizlerin ‹stanbul’a tasallutu alt›nda, ‹ngiliz-
lerin bafllar›na vurdum. fiu beni iflkenceli ve sebepsiz
esaret alt›na alanlara yard›m ettim. ‹flte onlar da bana, o
yard›m cezas›n› böyle veriyorlar. Üç sene Rusya’da, esa-
retimde çekti¤im zahmet ve s›k›nt›y›, burada bu dostla-
r›m bana üç ayda çektirdiler. Hâlbuki, Ruslar, beni Kürt
Gönüllü Kumandan› suretinde, kazaklar› ve esirleri ke-
sen gaddar adam nazar›yla bana bakt›klar› hâlde, beni
dersten menetmediler. Arkadafl›m olan doksan esir za-
bitlerin k›sm-› ekserîsine ders veriyordum. Bir defa Rus
Kumandan› geldi, dinledi. Türkçe bilmedi¤i için siyasî
ders zannetti; bir defa beni menetti; sonra yine izin
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 435
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Allah’›n
kader kanunu.
kaide:
temel, esas, prensip.
k›sm-› ekser:
büyük ço¤unluk,
büyük k›s›m.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli, pa-
hal›.
kumandan:
bir mevkiin, bir iflin
veya askerlik yahut korumak
maksad›yla meydana getirilen bir
kuruluflun bafl›nda bulunan ve
sevk ve idareyi düzenleyen kim-
se, komutan.
lây›k:
uygun, yak›fl›r, münasip.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bütün
insanlar›n diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekilece¤i mahke-
me.
manas›z:
anlams›z.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, b›rakmama, bir fleyi
diri¤ etme, bir fleyin yap›lmas›n›
engelleme, esirgeme, vermeme,
önleme.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek,
bîçarelere yard›mda bulunmak,
esirgemek.
meyil
:
bir tarafa do¤ru yönelme.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muhakeme:
bir dava ile ilgili ta-
raflar›n hakim huzuruna ç›kmala-
r›, duruflma.
müracaat:
baflvurma, dan›flma.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
nazar:
bak›fl, düflünce, mülâhaza,
niyet.
netice:
sonuç.
suret:
biçim, flekil.
sükût:
susma.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tasallut:
son derece rahats›z et-
me, musallat olma.
tazip:
Azap verme, eziyet etme,
eziyette bulunma.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zahmet:
s›k›nt›, eziyet, meflak-
kat.
zalim:
merhametsiz, gaddar.
adavet:
düflmanl›k, husumet.
adem-i müracaat:
baflvur-
mama, müracaat etmeme.
âdil:
adaletli olan, do¤ruluk
gösteren.
alay:
üç tabur piyade veya
befl bölük süvari askerinden
oluflan askeri kuvvet.
azap:
eziyet, iflkence.
ceza:
karfl›l›k.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
esaret:
esirlik, harp esirli¤i,
tutsakl›k.
eser:
bas›lma kitap.
esir:
savaflta düflman eline
düflen kimse, tutsak.
fedâ:
gözden ç›karma, u¤ru-
na verme.
gaddar:
çok fazla gadreden,
zulüm, haks›zl›k, merhamet-
sizlik eden.
gayr-› meflru:
meflru olma-
yan, dine ayk›r›, kanunsuz.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
Harb-i Umumî:
genel harp,
umumî savafl.
Hutuvât-› Sitte:
‹stanbul’u ifl-
gal eden ‹ngilizlerin Müslü-
man halk› Osmanl› idaresin-
den so¤utmak, halk› k›flk›rt-
mak, halka ümitsizlik afl›la-
mak için girifltikleri hileli faali-
yetleri yok etmek için Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin yazd›-
¤› bir risâle.
iflkence:
eziyet, azap, bir kim-
seye verilen maddî-manevî
s›k›nt›, zulüm.
1...,425,426,427,428,429,430,431,432,433,434 436,437,438,439,440,441,442,443,444,445,...1390
Powered by FlippingBook