"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dine gelen musîbet

Yasemin YAŞAR
30 Temmuz 2016, Cumartesi
Türkiye tarihine bakıldığında, ordunun siyasette etkin hale gelmesi, partilerin ve siyasetin manevra alanını daraltan bir etken olmuştur.

Bu yüzden bazı partiler askerin desteğini almış ve rakiplerini tasfiye etmiş, bazıları da askerin istediği çizgiden dışarı çıkmamıştır.

Tarih boyunca siyaset oy zamanında halkın desteğini alırken, sonraki süreçte askerin desteğini almaya çalışmış bu da demokrasinin gelişmesine ciddî darbe vurmuştur. Avrupa’nın siyaset anlayışı ile bizdeki siyaset anlayışının derin farkı bu noktada barizleşmiştir. Devleti yönetenlere vesayetçi bir anlayışın nizam vermesi ve bunu da siyasî partilerin kabullenmesi aslında darbelerin zeminini oluşturmakla beraber dış güçlerin kolayca parmak oynatabileceği bir arenaya dönüşmüştür.

Türkiye demokrasi tarihi sürecinde halkın demokrasiye verdiği önem ve darbelere karşı tutumuna karşılık siyasî partiler bu duruma aynı duyarlılığı göstermemişlerdir.

Süreç içerisinde, askerî vesayetin ve darbecilerin karşısında olan halkın iktidara taşıdığı siyasî partiler, iktidara geldikten sonra, yine ordunun çizdiği çerçeve içinde hareket etmiş, halkın desteğini ikinci plana atmışlardır. Elbette bunun tokadını da er ya da geç diğer seçimlerde halktan yemişlerdir.

Cumhuriyetle başlayan bu gelenek bugün de, askeriye paravanında yine siyasî yönetimi etki altına almaya çalışanlar tarafından yapılmaya çalışılmıştır.

Şimdi gelinen süreçte de halk demokrasiye sahip çıkmıştır. Siyasî kanadın bu durumu iyi değerlendirmesi, askeri rejimin bekçisi değil de, vatanın bekçisi şeklinde konumlandıracak yeni adımlar atması ve halkın desteğini ikinci plana atmadan hiçbir vesayetin altına girmeden bir dönüşümü getirecek ümidindeyiz. Hatta bu süreçte Fatih Sultan Mehmet Han’ın Ayasofya ile ilgili vasiyetini de yerine getirmekle atılan adımlar daha da köklü olacaktır.

Evet, Türkiye’de demokrasinin işleyişine müdahale edenler kendilerini Batılılaşma ideolojisiyle meşrûlaştırmıştır. Fakat her defasında bu planları ters yüz olmuş halk bu anlayışlara prim vermemiştir.

Son darbenin öncekilerden farkı ise yine Türkiye’ye nizam vermeye çalışan dış güçlerin, maşa kullanarak emellerini gerçekleştirmeye çalışmalarıdır. 

Her ne kadar bu son darbe ülkemize, hükümete, devletin idarecilerine gibi gözükse de esasta dindarlara yapılmıştır.

Dine, Kur’ân’a, şiar’a yapılan bu darbeyi elbette Kur’ân affetmeyecektir. Lâkin bundan etkilenenler olarak, “Öyle musîbetten sakının ki geldiğinde masumu da zalimi de götürür” (Enfal/25) hakikatini düşünmek ve güzel dinimizi güzelce temsil vazifemizi bir kez daha gözden geçirmek gerekecektir. 

Zira bazı kavramların algılarında ciddî yaralar oluşmuştur. Bu yaraların tedavisi de hiç şüphesiz lisan-ı hal dersleridir.

Okunma Sayısı: 1968
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı