Şefkat annenin evladına gösterdiği en güzel hissiyattır.
Cenab-ı Hakkın şefkatinin gölgesinin gölgesidir anne şefkati. Rabbimize en yakın şefkattir aynı zamanda. Birinden firakımızla onu kaybettiğimizi dile getiririz.
Bilhassa da mevt bize kayıp gibi gelir. Kaybetmek diye bir şey yoktur aslında . Çünkü bizden ayrılanlar kaybolmazlar. Kaybolmak Arap lisanında “gayb” kelimesinden gelmektedir. Gayb da yok demektir. Bizden ayrılanlar yokluğa gitmezler ki. Hepsi de bizleri bâki âlemin kapılarında bekliyorlar. Adem değil bekâ. Ölüm evvela firak gibi görünse de aslında visaldir.
Cenabı Hakka kavuşmadır. Peygamber Efendimiz’e ,(asm) enbiyalara, evliyalara ve sevdiğimiz insanlara kavuşmaktır. İşte bizler âhiret inancımızın ne kadar ruhumuza teneffüs getirdiğini anlamalıyız. Âhiret inancımız olmasaydı muvakkat firakları daimi zannedip sevdiklerimiz ademe gidiyor tasavvur edip belki de hayatı kendimize zindan eyleyecektik. Elhamdülillah âhiret var ki kalbi küçük çocuk bile “biliyor musun benim annem öldü” dedikten sonra “ama cennette şimdi beni seyrediyor” diyerek hazin halinden bir nebze olsun sıyrılabiliyor. Kavuşacağı günü de sabırla bekliyor.
İşte küçük bir çocuğun hissiyatında ahirete olan inancın verdiği müsbet neticeler.
Bu hadise benim Üstadımız Bediüzzaman’ın şu ifadelerini tekrar tekrar okumama vesile oluyor: “Nev’-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gayet zaîf ve nazik vücutlarında bir kuvve-i maneviye bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mesrurane yaşayabilirler. Meselâ Cennet fikriyle der: ‘Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu. Cennet’te gezer, bizden daha güzel yaşar.’ Yoksa her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zaîf bîçarelerin endişeli nazarlarına çarpması; mukavemetlerini ve kuvve-i maneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divane bir bedbaht hayvan olacaktı.”
(Sözler, 10.Söz)