Hâlık-ı Kâinat bu dünyamızı bir hikmete bina etmiş. Vücuda gelen her olayın bir hikmetin eseri olmuş olduğunu bilim ve fen ilerledikçe bizlerde öğreniyoruz.
Eserler ve dünyada vücuda gelen olaylar incelendikçe intizam, mizan ve dengenin olduğu, Hakîm bir sanatkârın eseri ve iradesi olduğu görülüyor. Mektubatta da geçtiği gibi “Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldıkça, en evvel gözümüze ilişen, âmm ve mükemmel bir nizamdır ve şamil, hassas bir mizandır görüyoruz.” Dolayısıyla dünyamizda hikmet tecellileri ve dünya da ahiretin bir tarlası olmasından hikmet ve adalet neticeleri olacaktır. Hâlık-ı Kâinat dünyada hikmet tecellileri, ahirette kudret tecellilerini hâlk etmiş ve edecektir.
Zerreden şemse kadar bütün mevcudatı incelediğimizde bir adâlet ve dengenin sonucu mevcut ve hayatta olmuş oldukları bilinmekte ve görülmektedir. Hatta bütün yaşanan olaylarda her hadisede muvaffak olma veya olamamada da bu adalet ve denge bedihi olarak görülmekte ve görmekteyiz. Biz Nur Talebeleri dem ve damarlarımıza işleyecek tarzda muhatap olduğumuz Risale-i Nur Külliyatının birçok bahsinde hatta her satırında bunu ders almaktayız. Ders almiş olmak bir sorumluluk getirir elbette... İşaretül İ’caz adlı eserinde zekâttan bahis ederken zekâtın mal ile olduğu gibi ilim ile de olacağını bize asrın imamı ders vermiştir. O halde tahsil etmiş olduğumuz ilmin zekâtını vermek gerekir. Bunuda ancak neşretmekle yapabiliriz. Bazen lisa-i hal, lisan-ı kalden daha cok şey anlata bilir. Bundandır ki Nur Talebesinin her hali ve konuşması iman hakikatlerini neşir olmaldır. Bulunmuş olduğu ortama ve söylemiş olduğu sözcüklere dikkat etmelidir. Nur Talebeleri mü’min kardeşlerine mihenk olmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde elim ve hamiyet-i İslâm sahibi insanları ağlatan gün ve olaylar vücuda geldi. İnsanların akın akın ve koşarak Allah’ın emri dairesinin dışındaki bir yaşantıya koştuklarını gördük. Sefehate ve günahlara gözler yaşarmadan, kalpler ürpermeden gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayıp daldıklarına ne yazık ki şahit olduk.. Allah’ın kurban kesin emrine canilik diyen sefih ve ehl-i dalâletin batıl fikirlerine ne kadar uyum sağlamışız. Ne yazık ki İslâm coğrafyasında Frenklerin âdetleri yaşanır olmuş. Bu halden müteessir olan Konyalı genç Nur Talebeleri Allah’ın Kahhariyetini celp etmemek adına bir program yapmak istediler. Nasıl ki firavunun karşısında Musa (as), deccal’in karşısında mehdi’nin (ra) vazifeli olması dengenin olduğunu ve hasenatın galip gelmesi gerektiğini ve galip geldiğini kıyametin gelmemesi ile gösteriyor. İnsanların akın akın sefahate ve günahlara daldığı gün Konyalı gençlerde onların sefahatine karşı olacak bir ibadet gecesi tertip etti. Bu geceye de duâ ve ibadet gecesi dediler ki batıl fikirler zihinlere yerleşmesin.
Duâ ve ibadet gecesinde öncelikle Risale-i Nurdan duâ bahsi okundu ve duânın mahiyetini bilen zihinler bunu birkez daha tekrar etti. Risale-i Nur dersinden sonra Risale-i Nurdaki duâ bahisleri okundu ve daha sonra kelâmların en güzeli olan Kur’ân-ı Kerîm tilâveti oldu. Güzel ve muhabbetli bir programın sonuna erildi.
Allah duâ ve ibadet gecesine gelip duâ eden abi ve kardeşlerimizden razı olsun ve nurlara iştiyaklarının daim olmasını nasip etsin..
Hamiyet-i İslâm dâvâ etmek isteyen gönüller Üstadın bu sözlerini kendilerine düstur etmelidirler..
Ey bu vatan gençleri!
Firenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i’dam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz!..Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzadır!..