Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Lübnan bizi istiyor mu?

Bizim gazetemizde Türkiye’yi çok yakından tanıyan Lübnan Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Muhammed Nurettin, “Başbakan Tayyip Erdoğan’a açık mektup” adı altında yayınlanan yazısında diplomasinin ve nezaketin ince dilini kullanarak hangi şartlarda Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesi -aslında göndermemesi- gerektiğini anlatmaya çalıştı.

Ancak hükümet, meselenin kamuoyunda tartışılmasına fırsat vermeden Lübnan’a asker göndereceğini ilan etti. Tartışmalar sürerken, “Lübnan’a gidecek askerin çatışmaya girmeyeceği” söylendi, arkasından BM’den bir çatışma ihtimali olup olmadığı soruldu. BM “Çatışma olabilir” cevabını verdi. Yani, nasıl formüle edersek edelim, 1559 ve 1701 No’lu kararlar gereğince Litani Nehri’nden İsrail sınırına kadarki bölgeyi Hizbullah’tan etkisizleştirmek ve bu arada elbette silahsızlandırmak üzere Lübnan’a gidecek olan uluslararası gücü mukadder bir çatışma beklemektedir.

İkinci faktör, İsrail ve ABD’nin Suriye ve İran’ı vurma planlarının gündemde oluşudur. Böyle bir durumda hiç kuşkusuz Hizbullah İsrail’e saldıracak ve bu da oradaki uluslararası güçle karşı karşıya gelmesi anlamına gelecektir. Biz, Türkiye’nin hangi çıkarı gözetilerek “Hizbullah’la çatışma”yı ve duruma göre “Suriye ve İran’a karşı savaşa girme”yi göze aldığını soruyoruz. Ayrıca 1701 No’lu karar, İsrail’e tek taraflı ateşkesi bozma, Hizbullah’ı vurma yetkisini vermektedir, nitekim İsrail her gün ateşkesi ihlal edip duruyor. Bu durumda Hizbullah’ın ilanihaye susacağı beklenemez. Uluslararası gücün görevlerinden biri, İsrail’e karşılık verdiği anda Hizbullah’la çatışmaya girmesidir.

Biz bunları söyleyip dururken, Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud, “İsrail ile askerî anlaşması olan ülkeler asker göndermemeli” diye bir açıklama yaptı. Bu, kuşkusuz “soğuk duş” etkisi yapan bir açıklamaydı. Çünkü Türkiye, Lahud’un istemediği ülkeler kategorisine giren ülke konumundadır. “Türkiye ile İsrail arasındaki Savunma İşbirliği Anlaşması (SİA) 1996 yılında Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki Refahyol Hükümeti döneminde imzalandı. Bu anlaşma savunma sanayii ile karşılıklı askerî eğitim ve istihbarat paylaşımı içeriyor. Bu çerçevede İsrail “Güvenilir Denizkızı Tatbikatı” ile “Anadolu Kartalı Hava Tatbikatı”na düzenli katılıyor. İsrail savaş uçakları ayrıca Türkiye hava sahasını kullanarak Konya’daki hava üssünde gece de dahil olmak üzere eğitim uçuşları yapıyorlar. Savunma sanayii alanında da sıkı bir işbirliği mevcut. F-4 uçaklarının büyük bir bölümünü kapsayan ilk paket modernizasyonu İsrail yaptı. M-60 tanklarının modernizasyonu da İsrail’e verilmiş durumda. İki ülke arasında terörizme karşı istihbarat paylaşımı da var. (Hürriyet, 20 Ağustos 2006)

Şimdi aslında meselenin gerçek mahiyetine bakmakta fayda var: Öncelikle herkes, Lübnan’daki çatışmanın filhakika ABD-İngiltere ile İran-Suriye arasında cereyan ettiğini söylüyor. Bu sır değil. Türkiye ise ABD’nin “stratejik”, İsrail’in “taktik” müttefiki. Geçenlerde Türkiye ile ABD arasında ne anlama geldiğini bilemediğimiz yeni bir “stratejik vizyon belgesi” imzalandı. Belki Türkiye’nin gönlü ve elbette kamuoyunun neredeyse tamamı Suriye, İran, Hizbullah ve Filistinlilerin yanında, ama “resmî Türkiye” başka yerde. İsrail, ABD ve AB, Hizbullah ve Hamas’ı “terör örgütleri” kabul ettikleri için, resmî Türkiye de Hizbullah ve Hamas’ı maalesef “terörist” kabul ediyor.

Türkiye ile İsrail arasında milyarlarca dolarlık askerî anlaşmalar, istihbarat işbirliği, tatbikatlar, gizli operasyonlar yapılmaktadır. İsrail uçakları Konya’da eğitim uçuşları yapıyor. İki ülke arasında ortak füze kalkanı projesi gündemde, füzelerin İran ve Suriye sınırında konuşlandırılması söz konusu. Konya ovasında 20 bin kilometrekarelik alanda nükleer saldırı yapacak yüzlerce uçak tatbikat yaptı. Bunun gibi daha onlarca örnek gösterilebilir. Kısaca Türkiye İsrail’in dostu ve müttefiki, Hizbullah ve Hamas ise “resmen” terörist kabul ettiği örgütler. Lübnan bize nasıl güvensin!

Şimdi soralım: Lübnan’ın Hıristiyan Cumhurbaşkanı Lahud, Türkiye’ye rezerv koymakta haksız mıdır? Bu suali kendimize, vicdanımıza tevcih edip cevaplandırmaya çalışalım.

Zaman, 23.8.2006

Ali BULAÇ

24.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Lübnan bizi istiyor mu?

  Lübnanlar var Lübnan içinde...

  BM’ye güvenmiyorum

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004