Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Papa özür dilemeli

Yoksul ve ezik Müslüman dünyasından tuzu kuru ve kibirli Batı’ya yönelecek yeni bir öfke dalgasına hazır olun. Yazılarla, pankartlarla, sloganlarla, gösterilerle ve şiddet olaylarıyla belki haftalarca sürecektir.

Ve bittiğinde, dünyanın gidişatından kaygı duyanları daha da endişelendirecek bir afet alanı kalacaktır geriye. Yalnız iki taraftaki ‘medeniyetler çatışması’ kışkırtıcılarını memnun edebilecek bir yıkım...

Karikatür krizinde öyle oldu. Haydi o zaman düşünce ve ifade özgürlüğü adına savunulacak bir yan vardı. Ya bu sefer? Bu sefer savunulabilecek hiçbir tarafı yok: Hıristiyanlığın en yüksek makamının başındakı kişi, Papa hazretlerinin ta kendisi, yani Katolik dünyasının resmi sıfatı olan en yüksek temsilcisi, zaten kırgın ve aşırı duyarlı olan Müslümanların inançları hakkında öfke yaratacağı çok açık olan sözler ediyor. Bizim inancımız doğru, onlarınki yanlış demeye getiriyor.

Günümüzün benzin buharı yüklü atmosferinde bu kibriti niçin çakıyor, anlaması zor!

Böylece ne yapmış oluyor? Haçlı seferlerinin devam ettiğini söyleyenlere, Batı’nın Müslümanlara tepeden baktığını öne sürenlere, El Kaidecilere ve cihatçılara malzeme veriyor. O meşum çatışmanın taraflarının arasını daha da açıyor.

Hem de halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye, Türkiye’ye, ilk ziyaretini yapmasına birkaç ay kala...

Papa Ratzinger’in bir üniversitede yaptığı felsefi konuşmayı baştan sona okudum. (Devir internet devri, ulaşması o kadar kolay ki! Zaten birkaç yerden göndermişler.) Aslında önemli bir konuyu ele alıyor, inanç ile mantık arasındaki bağlantıyı sorguluyor.

Vardığı sonucu her dinden milyarlarca insan kabul edebilir:

“Mantığa aykırı olan dine de aykırıdır. Mantığa aykırı şeyleri yapanları Tanrı da sevmez. İnancın şiddetle yayılması mantığa aykırı olduğuna göre dinen savunulamaz.”

Konu İslam felsefesinde de çok tartışılmıştır. Papa bu konuda İslam âlimleri arasında görüş ayrılığı olduğunu; bazılarının bunu kabul ettiğini, bazılarının ise Tanrı’nın mantıkla hatta kendi sözleriyle bile bağlı olmadığını söyleyecek kadar ayrıntılara iniyor.

Ama o incitici paragrafı açıklamak ya da nitelemek özenini göstermiyor. Kendi kazdığı kuyuya mı düşüyor, bilerek mi yapıyor belli değil.

Bilmem o paragrafı gazetelerde okudunuz mu? Bizans İmparatoru Manuel II Paleologos, 14. yüzyılda Ankara yakınlarında bir yerde Farslı bir İslam âlimiyle derin bir tartışmaya girişmiş.

Bir noktada şöyle demiş:

“Bana Muhammed’in dinin kılıçla yayılması gibi, şer ve insanlık dışı şeylerden başka hangi yeniliği getirdiğini söyleyebilir misiniz?”

Papa burada entelektüel bir hile yapıyor ve Farslı âlimin verdiği cevabı aktarmıyor. Sanki mantıkla inanç arasındaki uyum Katolik Hıristiyanlığın bir ayrıcalığı imişcesine konuşmasına devam ediyor.

Birazcık tarih bilen bir insanın bu hileyi yutması mümkün mü? Haçlı seferleriyle, engizisyonuyla, Üçüncü Dünya halklarının mahvedilişine verdiği destekle, Yahudi soykırımını görmezden gelişiyle, acaba insanlık tarihinde Katolik kilisesi kadar şiddete bulaşmış, kan dökülmesine izin vermiş başka bir kurum var mıdır?

Papa’nın yapması gereken şey sadece Müslümanlardan değil, tüm insanlıktan özür dilemesidir.

Radikal, 16.9.2006

Haluk ŞAHİN

17.09.2006


 

Papa en absürd tavrı seçti

Müslümanlar diyalog dedikçe, medeniyetler buluşması dedikçe karşısına kinle çıkan bir Hıristiyan lider ne kadar şaşırtıcıdır?

Bu Papa, geldiğinden bu yana, “Türkler AB’ye alınmamalı” diye çığlık atıyor.

Bu Papa, geldiğinden bu yana Avrupa’nın Anayasasına “Hıristiyanlık”ı sokmak için uğraşıyor.

Bu Papa telaşlı. Avrupa’nın ruhuna İslam’ın girmesinden endişeli. Avrupa’nın tarih bilincinde Katolikliğin kara dosyaları var, bunu silmek mümkün görünmüyor. İslam yeni bir ses, yeni bir çağrı. İslam dünyasının imaj problemi, şu bu, herşeye rağmen Batılı insan bu yeni çağrıya ilgi gösteriyor, şimdi kalkacaksınız İslam’ın Peygamberi’ne “terör”ü iliştireceksiniz.

Çok kötü bir oyun bu.

“İslamsızlık” Hıristiyanlığa, bir şey kazandırmıyor ki.

Avrupa’daki kiliseleri İslam boşaltmadı ki...

Kiliseler boşaldı, Hıristiyanlık Batı insanına bir şey vermemeye başladı, İslam oradaki boşluğa ulaşmaya çalışıyor. Çünkü ruh taşıyan,kalb taşıyan insan “Dinsiz” ve “İslamsız” olmaz.

“Papa, Papa olarak değil teolog olarak konuştu” deniyor bu kindar konuşma için... “Papa”lığı içselleştirmiş olsaymış, politik liderliğin gerektirdiği hassasiyet içinde konuşurmuş.

Belki ama bir teolog olarak Hıristiyanlığı illa da İslam karşıtlığına göre konuşlandırmak neyin nesi?

Sadece bu tavır bile, Papalık adına “barış”çı söylemi yokediyor. Aslında “terör” de, bu söylemi geliştire geliştire ortaya çıkıyor. Papa’nın ardından gidilse, herhalde Hıristiyan dünyası adına Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı Seferi başlatılmış olacaktır. Bu mu “Barış” sözcülüğü? (...)

....

Papa Kasım’da Türkiye’ye gelecek.

Papa bu konuşmayı Müslümanların önemli bir yoğunluğa sahip olduğu Almanya’da yapıyor.

Papa bu sözlerinin İslam dünyasında bulacağı yankıyı hesap ediyor.

Böyle bir Papa!!!

Katolik Hıristiyan dünyası için en büyük talihsizlik mi demek lazım? (...)

Papa’nın sözlerini Vatikan yumuşatmaya çalıştı.

Yıllardan beri Türkiye’de görev yapan ve Müslüman çevrelerle çok iyi ilişkileri olan Vatikan’ın İstanbul temsilcilerinden George Maroviç Papa’nın sözlerini nereye yerleştireceğini bilememenin şaşkınlığı içinde...

Şu anda İslam dünyasında Papa’yı temsil etmek o kadar zor bir işi yapmak demek ki... Maroviç’in hüznünü anlamak lazım.

Papa’nın sözleri ne yazık ki ABD Başkanı Bush’un “İslamofaşist” suçlamasına paralel nitelik arzediyor. Bu haliyle, Bush’un Amerika’yı sürüklediği çamura, Papalık da bir başka koldan katkıda bulunmuş oluyor. Çok yazık!

Kimbilir belki de Papa’nın bu şekilde konuşması faydalı olacak.

11 Eylül’den sonra Amerika’da islami eserlerde patlama oldu. İnsanlar bilmedikleri bir dünyayı öğrenmek için seferber oldular.

Kur’an mealleri, Hazreti Muhammed (s.a.v)’in hayatına ilişkin eserler, Mevlana’nın Mesnevisi, diğer sufi kitapları yoğun ilgiye mazhar oldu.

Boğucu uygulamalarıyla Batı dünyasını reforma, rönesansa, aydınlanmaya sürükleyen Katolikliğin tüm mirasını taşıyan bir kişiliğin İslam’ı yargılaması, belki de İslam’ın doğru öğrenilmesi için bir ilgi patlamasına yol açacaktır.

Evet, İslam tahrif edilmiş bir vahyin orijinalini sunuyor insana. İnsanı, Yaratanı ile daha doğrudan buluşturuyor. Araya ruhban girmeden... Günahını papaza değil, Yaratan’a sunacak ve arınmayı O’nun rahmetiyle yaşayacaksın. Vahyi arı - duru gözünden içeceksin. İncil’i, Tevrat’ı, vahiyle ilişkisi açısından yeniden sorgulayacaksın. Vahyin içine karışmış insan elini çıkarmak için bir çabaya soyunacaksın.

Papa’ya diyeceksin ki:

-Ne işin var Yaratan’la insan arasında. Çık aradan! Hazreti Musa ve İsa’ya gelen ilahi vahyi ne hale getirdiniz? Çıkın aradan!

İslam’a toslayan bir Papa, bu çağda hayatının yanlışını yapmıştır.

Fikri bir karşılaşma... İslam buna hazırdır.

ahmettasgetiren.com.tr, 16.9.2006

Ahmet TAŞGETİREN

17.09.2006


 

Tankla Çarşamba’ya girmek!

Fatih’in Çarşamba semtinden yayılan görüntüler, kimilerinin vücut kimyasını bozmuş durumda.

Ne yapalım?

Bir sabah vakti erken tanklarla girip Çarşamba’yı dağıtalım mı?..

Ne dersiniz?

Çarşamba görüntüleri gibi, yine aynı semtteki İsmailağa Camii’nde işlenen çifte cinayet, ya da bir cinayet, bir linç de vücut kimyalarını bozdu, siyasetimizi sarstı.

Ortalık toz duman.

Bu kez tarikatları, cemaatleri gündeme aldık. Her kafadan bir ses çıkıyor. Konuyu demokrasi içinde yerli yerine oturtma çabası yerine, her zamanki kutuplaşma veya cepheleşme alışkanlığımız uç verdi.

Mevzilendik, ateşe başladık.

Hiç değişmiyor.

Medya bu arada ‘Çarşamba muhiti’ni yıllar sonra yeniden keşfetti. Takkeli, çember sakallı, cübbeli, kara çarşaflı görüntüler eşliğinde, Türkiye’nin bir ‘İslam devleti’ne ne kadar yakın, ne kadar uzak olduğu yolundaki sorular bazı odaklarda kaygıya yol açtı.

Başbakan Erdoğan’ın tutumu da yatıştırıcı, yol gösterici olmadı. Olayın tepesinde kalıp gerçeğin ortaya çıkmasına katkıda bulunacak bir tavır sergilemedi.

Hükümet kanadından da sanki tarafmış izlenimi yayıldı. Polis özellikle işin başında iyi sınav vermedi.

İsmailağa Camii olayı ve Çarşamba görüntüleri üzerinden AKP’ye yaylım ateşi açan bazı odaklarda, bu işin ‘karakolda biteceği’ne dair temenni kokan değerlendirmeler yapıldı, yapılıyor.

Hiçbiri şaşırtıcı değil.

Kısacası, Türkiye yıllar sonra yeniden cepheleştirilmek isteniyor.

Olayın özü budur.

1950’lerde vatan cepheleri kurulmuştu. Demokrat Partili - Halk Partili diye saflara bölünmüştü Türkiye. Sonra devrimciler-ülkücüler sahneye çıktı. Katliamlar yaşandı Sünni-Alevi kavgalarıyla...

Askeri darbelere sürüklendik.

Anlaşılan daha bitmedi.

Şimdi de Türk-Kürt yangını çıkartılmak isteniyor. Şeriatçı-laikçi cephelere bölünmek için kızıştırılıyoruz.

Belki de Çankaya Savaşları başladı!

Herşey olabilir.

Demokrasi kolay deği!

Türkiye’nin, bazı temel sorunlarını demokratik rejimin kendi çerçevesi içinde, kendi oyun kurallarıyla çözmeye alışması ya da çözmeyi öğrenmesi zaman, sabır, tecrübe ve eğitim gerektiriyor.

Belki de yeterince acı çekmedik. Acıların olgunlaştırıcı etkisinden demokrasi adına yararlanmak için belki biraz daha kan ve gözyaşı akıtmak lazım.

Kim bilir, bilemiyorum.

Tekrar Çarşamba görüntüleri...

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte tarikatlar yasaklandı bu ülkede. Tekke ve zaviyeler kapatıldı.

Ama ne oldu?

Hepsi yeraltına indi. Bugüne kadar varlıklarını korudular. Hatta geliştiler.

Ne yapacaksınız bu durumda?

Askeri bir darbeyle demokrasiyi askıya alıp yeniden mıntıka temizliği mi?.. Bunca yıllık yasakçılık, bunca yılın demokrasi dışı uygulamaları ne sonuç verdi ki, bundan sonra verecek Allah aşkına?..

Durun, soğukkanlı düşünün.

Hasan Celal Güzel önceki gün Radikal’deki köşesinde şöyle yazdı:

“Ben ehl-i tarîk, yani tarikat mensubu değilim. Olabilirdim de. İnsanın inanç dünyası tamamen kendi şahsına aittir ve kimseyi ilgilendirmez. Nakşibendi tarikatı mensubu rahmetli Özal, bu ülkede başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yaptı. Bu inancından dolayı kime, ne türlü zararı dokundu?

Hani ‘Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip’ti? (Anayasa md.24) Bir kısım insanın, genele uygun olmayan kıyafeti bizi neden rahatsız ediyor? Bırakınız da herkes inandığı, istediği gibi yaşasın... Bu tarz giyimi beğenmeyebilirsiniz. Ama herkes sizin beğendiğiniz gibi giyinmek ve yaşamak zorunda mıdır?

Peki, şimdi bunları ne yapalım? Hepsini toplayıp gaz odalarına mı dolduralım? yoksa zorla cübbelerini, şalvarlarını, çarşaflarını çıkarıp berbere, kuaföre mi gönderelim?”

Hasan Celal Güzel’in sorularına bir tane de ben ekleyebilirim:

Tanklarla girip Çarşamba’yı dağıtalım mı? Ne dersiniz?

Milliyet, 16.9.2006

Hasan CEMAL

17.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004