Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Memleketimden bayram manzaraları

Geçtiğimiz Ramazan Bayramı süresince beni heyecanlandıran bazı küçük ve güzel “memleketimden insan manzaraları”nı sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira, burada okuyacaklarınız o kadar basit, ufak ve kanaatimce değerli şeyler ki, paylaşılarak duyurulmaz ise kaybolup gidecek gibi geliyor.

***

Ramazan Bayramından iki gün önce eşimin ailesi ile birlikte olmak ve sıla-i rahim yapmak için Konya’ya gittik. Son teravih namazının kılınacağı ve bir nevi Ramazan uğurlamasının yapılacağı gün Konya’da bulunuyorduk. Yol yorgunluğu sebebi ile biraz “acaba camiye gitsem mi-gitmesem mi” diye nefis mücadelesi yaparken oğlum “Baba Konya’da hiç teravih kılmadık, hem bu Ramazan’ın son teravihini kılmak için camiye gidelim mi?” dedi. Bediüzzaman’ın batmanlar kadar ağır olan ve dengede olan iki kuvvetin bir tüy ağırlığı ile yönlendirilebileceği mealindeki sözleri gönlümden, aklımdan hayal hızı ile geçti. Son teravihi ve bayram namazını oğlumla birlikte kıldık. Hele, bayram namazı sonrasında cami çıkışında satılan sıcak simitlerden alıp yemek, küçük oğlum için enteresan bir hatıra oldu.

***

Bayram namazından geldikten sonra kayınvalidelerde kahvaltı hazırlıkları başladı. Kahvaltı hazırlanıp hep beraber oturup tam yemeye başlayacağımız sırada 3 yaşındaki kızım Biyçenur “Ezan okunmadı yemeyin, yemeyin” diye bağırmaz mı! Bütün Ramazan boyunca ezan okunması ile iftar edişimizi gözleyen kızıma, bayramda oruç tutulmadığını anlatmak biraz zor oldu. En nihayetinde bayram namazını kılıp geldiğimizi ve ezanın kendisi uyurken okunduğunu anlatıp bayram kahvaltısını yapabildik.

***

Bayram gezmesi sırasında Güler teyzemize de uğradık. Yaşını başını almış, görmüş geçirmiş teyzemizin meşhur baklavasını yemek için gözümüz açtı. Fakat önceki ziyaretlerde yediğimiz tatlılar sebebi ile ne yapacağız diye düşünürken teyzemiz; “Çocuklar baklavamız var, fakat bu bayram bir değişiklik yaptım. Arka arkaya tatlı yenince insanın içi bayılıyor. Eğer tercih ederseniz size kupalarda tarhana ikram etmek istiyorum” demez mi. Sıcak tarhanaları kupalardan içince, meşhur baklavalar için bile yer açıldı. Bizim hanım da bu fikirden çok etkilenmiş olacak ki, gelecek Ramazan Bayramı mönüsüne, ‘Güler teyze usûlü tarhana çorbası’ ikram etmeye karar verdi. (Dostlara ve kardeşlerimize duyurulur)

***

Bayramdan sonraki ilk gün bir arkadaş ziyareti için 09:30 sularında Meclis’e gittim. Bakanlık tarafındaki Çankaya kapısına vardığımızda olağan güvenlik kontrolü ve ziyaretçi kartı aldıktan sonra bir ilk ile karşılaştım. Görevli polis memuru güler yüzlü bir şekilde “Bayramınız Kutlu olsun” diyerek kolonya tuttu. Güvenlik kontrollerinden hazzetmeyen ve ziyaretçi kartlarını hep yakasında takılı olarak unutup kurumdan ayrılan bir kişi olarak, bu karşılanma beni tesiri altına aldı. Şahıslarını tanımadığım bu memurları ve bu uygulamayı başlatan TBMM yetkililerini insan merkezli yaklaşımları sebebi ile tebrik ediyorum. (Not: Kimlik kartımı çıkarken unutmadım.)

İşte memleketimden küçücük bayram manzaraları bunlardı. Daha güzellerini yaşamak dileğiyle nice bayramlara…

Emin Talha KARAMUSA

30.10.2006


Çağın özellikleri ve eğitim

İnsanlığın, sosyolojik olarak, sivil toplumun gitgide öne çıktığı bir sürece girdiğini söyleyebiliriz. Bu dönem sosyal konseptlerin yer değiştirdiği bir özellik arz etmektedir. Öncü vatandaş kimliğinin güçlenmesi, farklılıkların zenginlik sayılması, “güç merkezli” ve “iktidar amaçlı” yaklaşımların toplumlara ortak bir aidiyet duygusu verememesi, toplum yararına “gönüllülük” esaslı hareketlerin önem kazanması bu dönemin dikkati çeken önemli gelişmeleridir.

Fert lehine değişen böylesi bir sosyal hayatta, maddî ve manevî dengelerini kurmuş güçlü fertlerle pozitif değerler üretmek, iletişim teknolojilerini de kullanarak insanlığa güzel örnekler sunmak çok daha kolay gerçekleşebilir.

Bunun da yolu ancak eğitimden geçer. Eğitim ise yasaklamalara dayalı olmamalı, yeni ve farklı alternatiflere ve yeteneklere imkân tanıyıcı olmalıdır. İlmî, siyasî her türlü baskıdan muaf olmalıdır. Böylece demokratik ve bireysel bilincin geliştiği; ayrıca güvenli bir sosyal ortamın sağlandığı görülecektir.

Çağımızdaki bu gelişmeleri gören ve ona göre gereğini yapan toplumlar yükselirken; ayak uyduramayanlar ise kendilerinin çöküş sürecini hızlandırmakta

dırlar. Ülkemizdeki her sorumlu insan, plan ve projelerini bu gelişmeleri göz önünde tutarak yapmalıdır. Bilhassa sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere bu konularda büyük görevler düşmektedir.

STK’lar dayatmanın her türlüsünün reddedildiği bir “demokrasi kültürünü” insanımıza kazandırmak için hak arama, inisiyatif kullanma, bilgi edinme, hoşgörü ve gönüllülük konularında topluma eğitim verirlerken; üniversiteler de özerk olmalarının hakkını vererek, öncelikle devlet sektöründe demokrasinin geliştirilmesi eğitimlerinde başat rol üstlenmelidirler.

Böylece hem toplum ve hem de devlet çağdaş gelişmeler karşısında görevlerini daha kolay yerine getirirler; birbirinin zıddına olarak enerjilerini boşa harcamazlar; birlikteki sinerjiyle aynı hedefe hızla giderler.

Çağın özelliklerini ancak eğitimle kavrayabiliriz.

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

30.10.2006


Önce terörizmi çıkardı, sonra da onunla savaşıyor

Terörizmin en temel sebebinin ABD hükümetinin, yine ABD yasalarından yola çıkarak yaptığı terörizm tanımıdır. Eğer bu tanımı kullanırsanız, ABD bir terörist devlet olarak algılanmanın yanı sıra, terörizmin en büyük destekçisi de sayılmalıdır diyordum. Bu sonuç kabul edilemez olduğundan büyük bir kızgınlığa sebep oldu. Buradaki asıl problem kendi terörizminizin de terörizm olduğunu kabul etmekteki gönülsüzlüğünüzdür. Terörizm onların bize uyguladıkları bir şeydir. Her iki durumda da bu terörizmdir ve bu durumu ciddiye almak durumundayız.

….

Ruslar, Afganistan’ı işgal ettiklerinde, Reagan yönetimi bunu kendi Soğuk Savaş hedeflerini gerçekleştirmek için bir fırsat olarak gördü. Reagan yönetimi radikal İslâmcı aşırıları dünyanın her yerinde destekledi ve onları Afganistan’a getirerek silâhlandırıp eğitti… Sonuçta ABD’nin bu politikası Pakistan için çok zararlı olmakla kalmadı, aynı zamanda uluslar arası bir cihad hareketi oluşturdu. Usame bin Ladin de bu hareketin en önemli ürünlerinden biri. Derken cihad hareketi yayıldı, hoşlanmasa da ABD oluşturdu bu hareketi.

Dünya üzerinde devam etmekte olan en büyük çatışmalara bile baktığınızda —ki bunların büyük bir bölümü Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya’dadır—genelinin sömürge sistemlerinin artığı olduğunu görürsünüz. Sömürge sistemleri gölge devletler kurdular ve toplumların ihtiyaçları, ilgileri ve birbirleriyle kurdukları ilişkilerle hiç ilgilenmediler. Kurulan devletler uzun süre yalnızca sömürgeci güçlerin çıkarlarını gözettiler, çünkü zaten bunun için kurulmuşlardı. Eski moda sömürgecilik böylece modern yeni—sömürgeciliğe evrilmiş oldu.

….

Bundan iki ay kadar önce Beyrut’a, Amerikan Üniversitesi’nde bir konuşma yapmak için gittim. Konuşmamdan sonra insanlar yanıma geldiler ve konuşmak ya da kitap imzalatmak istediler.

Büyük bir tiyatro salonundaydım, etrafımda kalabalık bir insan topluluğu vardı. Genç bir kadın geldi yanıma, 20’lerinin ortasındaydı, bana yalnızca, “Ben Kinda’yım” dedi ve çözüldü. Siz Kinda’nın kim olduğunu bilemezsiniz, çünkü bizim yaşadığımız bu toplumda gerçekler bizden gizleniyor. Onun kim olduğunu anladım. Kapağı açılmış vaziyette bir kitabımı tutuyordum, kitabı imzalarken kendisinin 7 yaşındayken kaleme aldığı mektuptan bir kaç cümle alıntıladım.

ABD’nin Libya’yı bombalamasından hemen sonraydı, ailesi Libya’da yaşıyordu, Kinda bir mektup yazdı. Mektup daha sonra gazeteci bir arkadaşım tarafından bulunarak ABD’ye getirildi. Arkadaşım mektubu yayınlamak istiyordu, ama kimse yanaşmıyordu. Sonunda bana getirdi ve ben yayınladım. Mektup şunu söylüyordu:

“Sevgili Bay Reagan, 7 yaşımdayım. Küçük kız kardeşimi, arkadaşımı ve bez bebeğimi neden öldürdüğünüzü bilmek istiyorum. Sebebi yalnızca Filistinli olmamız mı? Kinda.” Gördüğüm en etkileyici mektuptu, bana doğru yürüdüğünde ve “Ben Kinda’yım” dediğinde düşecek gibi oldum. Yalnızca olayın etkisiyle değil, olayın anlamı yüzünden de...

Burada, ABD’de herhangi bir bahane olmadan, bir başka ülke bombalanıyor, insanlar öldürülüyor, şehirler yıkılıyor ve hiç kimse yedi yaşındaki bir kızın bu saldırılar hakkında ne yazdığını bilmek istemiyor. Bu tür bir şey beni motive ediyor ve herkesi de motive etmek zorunda. Böyle 10 binlerce örnek bulabilirsiniz.

(Noam Chomsky’nin ExcaliburDergisi’nde Saad

Sayed’e verdiği cevaplar. Çeviri: Ayşe Çavdar)

30.10.2006


BM Günü ve kurumdan beklentiler

Kuruluş amacına uygun davranmadığı, her türlü haksızlığa pasif kaldığı için eleştirilen Birleşmiş Milletler’in 61. kuruluş yıldönümü kutlandı. Daha aktif olmasını beklemek ümidiyle BM’nin kuruluş öyküsü ve görevlerini bir kez daha hatırlatıyoruz:

24 Ekim 1945 Birleşmiş Milletler Örgütünün kuruluş tarihidir. Örgüte üye tüm ülkelerde 24 Ekim, Birleşmiş Milletler Günü olarak kutlanır. Birleşmiş Milletler Örgütü evrensel barışı, uluslar arasında güvenliği ve dayanışmayı sağlamak amacıyla kurulmuştur. Uluslar arası en büyük kuruluştur. Bugün Birleşmiş Milletler’in 176 üyesi vardır. Bu sayı gün geçtikçe artmaktadır.

24 Ekim günü kuruluşa üye ülkelerin gazete, dergi, radyo ve televizyonları Birleşmiş Milletler’le ilgili yayınlar yapar. Okullarda Birleşmiş Milletler’in kuruluş amacı, organları tanıtılır, çalışmaları, çabaları anlatılır.

Savaş sonunda ülkelerin endüstri, tarım, ulaştırma gibi gelir kaynaklarında büyük azalmalar oldu. Ülkelerde yokluk ve açlık yaygın duruma geldi. Bu acı görüntüyü gözleyenler uluslar arası sorunların ancak barışçı yollarla çözümlenmesi gerektiğine inandılar. Bunun için aralarında 28 Nisan 1919’da Milletler Cemiyeti Antlaşmasını imzalayarak Milletler Cemiyeti’ni kurdular. Milletler Cemiyeti’nin az üyesi olduğundan önemsenmedi, gelişmedi. Bu sebeple İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması Milletler Cemiyeti’nce engellenemedi.

Tarih boyunca uluslar arasında anlaşmazlıklar hep süregelmiş, sonunda çoğu zaman savaşlar olmuştur. Savaşlar uluslararası anlaşmazlıklara çözüm getirmemektedir.

Uluslar arası en büyük savaşlardan ilki Birinci Dünya Savaşıdır. Bu savaşta ülkeler ikiye ayrıldı. Dört yıl süren bu savaş sonunda analar, babalar, amcalar, teyzeler, ablalar, ağabeyler öldü. Çocuklar yetim, öksüz kaldı. Ülkeler kana bulandı.

İkinci Dünya Savaşı sürerken 26 ülkenin temsilcileri Amerika’nın San Fransisko şehrinde toplanıp insanlığı savaşların yıkımından korumak için karar aldılar. Ortak bir bildiri yayınladılar. Birleşmiş Milletler Yasası hazırlandı. Yasanın onaylanması ile 24 Ekim 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü kuruldu.

Birleşmiş Milletleri tanımak için örgütün kuruluşunu, amaçlarını, ilkelerini, çalışma organlarını yakından inceleyelim.

Birleşmiş Milletlerin Amaçları: •Uluslar arası barış ve güvenliği sürdürmek. •Ülkeler arasında iyi ilişkileri pekiştirmek. •Uluslar arası ekonomik, sosyal, kültürel işbirliğini sağlamak. •İnsanlık sorunlarının çözümünde, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinde birlikte çalışmalar yapmak.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ANA ORGANLARI

Birleşmiş Milletler Örgütü yukarıda sayılan amaçlara ulaşmak için ana organlar oluşturmuştur. Bu organların başlıcaları şunlardır:

Genel kurul: Üye devletlerden oluşur. Her üyenin Genel Kuruldaki temsilcileri beş kişiden çok olamaz.

Genel kurulun görevleri şunlardır: •Silâhsızlanma ve silâh denetimi konusunda tekliflerde bulunmak. •Barış ve güvenliği etkileyecek görüşmeler yapmak, her konuda tekliflerde bulunmak. •Ülkeler arasındaki iyi ilişkileri bozucu sorunların, barışçı yollarla çözümü için tekliflerde bulunmak.

Güvenlik Konseyi:

Siyasal alanda bir yürütme organıdır. 11 üyesi olan bu kurulun görevleri şunlardır: • Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine uygun biçimde barış ve güvenliği korumak.

• Uluslar arası bir anlaşmazlığa yol açabilecek her türlü çekişmeli durumu soruşturmak.

• Uluslar arasında çekişmeli konularda anlaşma şartlarını teklif etmek.

• Silahlanmayı denetleyecek planlar hazırlamak.

• Barışa karşı bir tehlike veya saldırı olup olmadığını araştırarak, izlenecek yolu teklif etmek.

• Saldırganlara karşı askeri birlikler kurularak önlemler almak.

Ekonomik ve Sosyal Konsey:

Genel kurulca seçilen 27 üyeden oluşur. Üyelikleri sona erenler yeniden seçilebilirler. Başlıca görevleri şunlardır:

• Birleşmiş Milletlerin ekonomik ve sosyal çalışmalarını yürütmek.

• Uluslar arası ekonomik, sosyal, kültürel konularda raporlar hazırlamak.

Uluslar arası Adalet Divanı: Uluslar arası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler’in yargı organıdır. Ülkeler, istedikleri dâvâyı Adalet Divanı’na götürürler. Divan 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyince seçilirler. Görev süreleri dokuz yıldır. Divanda bir devletten iki yargıç bulunamaz. Uluslar arası Adalet Divanı, Hollanda’nın başşehri Lahey’dedir.

Genel Sekreterlik: Genel Sekreterlik, Birleşmiş Milletler’in öbür organlarının çalışmaları için gerekli ortam ve şartları sağlar. Ortaya konan program ve politikaları uygular. Uluslar arası barış ve güvenliği bozucu olaylar konusunda raporlar hazırlayıp Güvenlik Konseyine sunar.

30.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004