Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Ecevit’in cenaze merasimini istismar hazırlıkları var!

Türkiye’de geçmişte, hatta yakın geçmişte bir kısım güçlerin “rejim adına”, “laiklik adına” cenaze merasimlerini “hükümet karşıtlığına” dönüştürme çabası içine girdiği görülmüştür.

Danıştay’a yapılan kanlı saldırıdan sonra Kocatepe’de yaşananları hepimiz daha dün gibi hatırlıyoruz. Hükümet karşıtlığına dönüştürülen cenaze merasimi, merasime katılan bakanlara saldırmaya kadar ileri götürülmüştü.

Şimdi... Şimdi ortada Bülent Ecevit’in cenazesi var ve çevreden bu cenaze merasiminin hükümet karşıtlığına, laiklik sloganları ile bir gösteriye dönüştürüleceğine dair haberler geliyor. Önce şunu söyleyelim: Bülent Ecevit’in cenazesini istismar etmek isteyenler Rahşan Hanım’ı yönlendirmeye çalışanlar olabilir. Rahşan Hanım, eşinin ölümü acısıyla bu tür şeylerin yapılabileceğini düşünemeyebilir. Ama böyle bir şeyler olabileceğine dair ciddi bilgiler dolaşıyor piyasada. Bir mevtanın cenazesinin 6 gün, 7 gün bekletilmesi pek uygun değil.

Bizim geleneklerimiz cenazenin bir an önce toprağa verilmesini önerir. Elbette anormal durumlarda bekletme söz konusu olabilir. Ama Bülent Bey’in cenazesinin ertelenmesinin pek bir anlamı yok. Çünkü ortada normal bir ölüm var ve herhangi bir şüphe söz konusu değil. Neden cenaze bir hafta bekletilsin ki? Cenazenin defnedileceği gün için defalarca karar değiştirildi. Çarşamba olsun denildi vazgeçildi. Perşembe olsun denildi vazgeçildi. Sonra da cumartesi olsun denildi. Ve aslında bu tarih de şu ana kadar kesin kabul görmüş bir tarih değil. Velev ki, öyle olsun.

Bu tarih AK Parti Büyük Kongresi’nin yapılacağı tarih ile aynı gün. AK Parti cenaze için kongreyi bir hafta sonraya ertelese, bu defa da haftaya MHP büyük kongresi var. Kaldı ki, bir büyük kongre organizasyonu aylarca yapılan çalışmalardan sonra ancak gerçekleştirilebiliyor. Dolayısıyla kongreyi ertelemek yerine cenazeyi kongreden önce, mesela perşembe veya cuma günü defnetmek daha uygun olur.

Neden bu endişe peki? Şöyle... Ankara’da iki büyük olayın, hem AK Parti Kongresi hem de Bülent Ecevit’in cenaze merasiminin aynı gün içinde yapılmasının ortaya çıkarabileceği bazı sıkıntılar olabilir. Ecevit’in cenazesini istismar etmek isteyen çevreler zaten bu durumu kullanmayı hesap ediyorlar. Bülent Bey’in cenazesini Çiftlik’teki devlet mezarlığına kadar büyük bir kalabalık ile birlikte sloganlar eşliğinde ellerde götürmeyi planlıyorlar. Bu da saatlerce sürecek bir durum demek. O kadar kalabalığın bu kadar uzun bir süre meydanlarda yollarda olması provokatörlerin arayıp da bulamayacağı bir ortam oluşturacak.

Kaldı ki o gün Ankara caddelerinde AK Parti kongresinden dolayı AK Partili konvoylar, bayraklar, gösteriler olacaktır. Bu iki olayın bir yerde kesişmesi pek de hoş sonuçlar vermeyebilir. Zaten cenaze merasiminin hafta sonunda yapılmasını arzu edenler, Ankara dışından cenazeye katılımın da olmasını istedikleri için bunu yapıyorlar. Şehir dışından gelecek işçiler, köylüler, fındık üreticileri, madenciler, çay üreticileri... Şu bir gerçek, Bülent Ecevit’in cenazesini bir rejim ve laiklik şovuna dönüştürmek isteyenler var.

Hatta gelen haberler Ecevit’in cenazesinde Danıştay Cenazesi’nde yapılanların daha fazlasının yapılacağını bildiriyor. Buna asla müsaade edilmemeli. Halkçı Ecevit’in cenazesinin halkın beklentileri ve ruhaniyatına uygun bir şekilde sükunetle ve dini vecibelere uygun şekilde defnedilmesi ülkemizin çıkarınadır. Cenazenin bu tür şovlara alet edilmesi düşüncesi gayri ahlakidir.

DSP ve Rahşan Hanım bu tür yollara tevessül edilmemesini isteyen bir açıklama yaparsa bu oldukça faydalı olacaktır. Ülkemize ve halkımıza büyük hizmetler etmiş bir kişinin cenaze törenini ülkenin ve halkın aleyhine bir kampanyaya dönüştürmek ancak kötü niyetle açıklanabilir. Dolayısıyla cenaze tarihinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor!

Bugün, 8.11.2006

Nuh GÖNÜLTAŞ

09.11.2006


 

Bekleyen cenaze!..

Bir cenaze bir hafta bekler mi?..

Eğer cenaze üzerinden politika yapacaksanız bekler..

Ecevit’in cenazesinin hükümet aleyhine şova döndürülmesi için önce zamana ihtiyaç var, sonra tatil gününe ki, sivil toplum örgütleri mümkün olduğu kadar fazla militanı camiye ve mezarlığa yığsınlar..

Bu grupların ne olduğunu Ahmet’in (Taner Kışlalı) cenazesinde izledim.. Mezar çukurunun başında ağabeyimle birlikte “Yeter artık, cenazemizi bize bırakın” diye haykırdığımızı hatırlıyorum..

Biz cenazede politik şova karşı bir aileydik, o şovu yapanlar bizim kafamızda, düşüncemizde olsalar da..

Oysa Rahşan Hanım, günlerdir bu şovun yollarını döşüyor, “Cenaze bu kadar beklemez, ikna edin perşembeye kaldıralım” diyen Cumhurbaşkanı Sezer’e rağmen!..

Sabah, 8.11.2006

Hıncal ULUÇ

09.11.2006


 

DSP iktidara!

Bir sürü basın ve yayın hokkabazının öve öve göklere çıkardığı merhum Ecevit’in malum partisi var ya... Önümüzdeki seçimleri kazanabilir!

Evet, ciddi ciddi kendini bir siyasi partinin genel başkanı sanan Sayın Zeki Sezer başbakan olabilir... Aslında Sayın Rahşan Ecevit’i de cumhurbaşkanı yapsa ne güzel olurdu...

Belki bir çeşit koalisyon da kurulabilir: Sayın Sinan Aygün ticaret bakanı, Sayın Devlet Bahçeli milli savunma bakanı, Sayın Doğu Perinçek içişleri bakanı... Sayın Turgut Özakman milli eğitim bakanı, Sayın Yalçın Küçük kültür bakanı... Sayın Mümtaz Soysal da Avrupa Birliği’yle ilişkilerden sorumlu devlet bakanı...

Vallahi abartmıyoruz, çünkü burası Türkiye.

Merhum Ecevit altı ay önce beyin kanaması geçirip komaya girdiğinde, DSP’nin oy oranında artış gözlenmişti. Aklı fikri yerindeyken Ecevit’e oy vermeyi düşünmeyenler, ‘kafası gittiği zaman’ onun beynine daha çok güvenir olmuşlardı.

Biz de ‘bu hesaba göre Ecevit’e emr-i Hak vaki olursa DSP iktidara yürür’ demiştik...

Gün bugündür arkadaşlar!

Gıcık kaptığınız köşe yazarlarına küfür mektupları yazmayı geçici bir süre için rafa kaldırıp seçim çalışmalarınızı yoğunlaştırınız.

Gerçi Sayın Ecevit’in Türkiye’yi kurtaracak birçok projesi şimdiden hayata geçmiş bulunuyor ama... Örneğin İstanbul koskocaman bir ‘köykent’ olmamış mıdır?

Zarar yok, siz gene de ilk icraat olarak on yedi aylık bebeğe tecavüz eden ‘sayın sapığı’ affetmek üzere kolları sıvayınız.

Gerçi mavi renk ‘out’, bu yılın modası giysilerde siyah, ev dekorasyonunda yeşil ve turuncu tonları ama...

Gülmeyiniz ya da kızmayınız, önünüzde ciddi bir iktidar şansı var.

Çünkü bu ülke akıl dışı bir ülkedir.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en kötü politikacılarından Sayın Erdal İnönü’yü ‘bir siyaset dehası’ diye pazarlayan gazeteciler, Türkiye’yi ne zaman iktidara gelse batırmış adamın partisine mi destek olmayacaklar yani?

Bakarsınız bu sefer de Rodos’a falan çıkarsınız canım... Akdeniz’de ada mı yok çıkacak?

Belki elinize Türkiye’ye yeni bir ambargo koydurmak, birilerine sağı ve solu ölümüne birbirine düşürttürmek, ekonomik kriz çıkarmak, yokluklar ve kuyruklar yaratmak, darbelere çanak tutmak gibi yeni yeni fırsatlar da geçer... Ermeni ve Kürt terörünün yeniden alevlenmesine de yol açar, Türkiye’nin başını bu kez 1974 yılından başlayarak otuz iki sene değil de 2007 yılından başlayarak 2039’a kadar belaya sokarsınız...

(...)

Son zamanlarda çok fazla rahata alıştık, gevşedik; 1979 yılının, 2001 yılının rezilliklerini özledik. Sigara bulamamak, mazot ve benzin bulamamak, ampul bulamamak, kahve bulamamak, evlerimizde ve işyerlerimizde tir tir titremek istiyoruz. Aylık gelirimizin bir gece içinde yarıya inivermesinin keyfini çıkarmak, akşam bankaya yatırdığımız on bin liranın sabah kalkınca beş bin lira olduğunu görmek istiyoruz.

Haydi akgünlereee, günlereee... Yarınlar biziiim... Dağlara taşlara...

Akşam, 8.11.2006

Engin ARDIÇ

09.11.2006


 

Hemen herşeyi yanlış yaptı

Ölen insanın arkasından övgüler düzmek, bunu koşulsuz, düşünmeden yapmak, azgelişmiş ülkelere özgü bir şeydir. Gelişmiş ülkelerde ise obituary yazma geleneği vardır

Dün Ecevit’in bazı hatalarını yazdığım için gece, ‘acaba yanlış mı yapıyorum’ diye düşünmüştüm. Sonra, sabah gazetelere bakınca doğru davranmış olduğuma karar verdim. Dün, bazı gazeteler vıcık vıcık sahte gözyaşlarıyla dolu edebiyat parçalama yolunu seçmişlerdi. İnsanın içine fenalık getirecek kadar fazla övgü vardı. Bu yüzden bizim yazı, gerçeği bulmak isteyen insanlara bir yol çizebilecek nitelikteydi. Ölen insanın arkasından övgüler düzmek, bunu koşulsuz, düşünmeden yapmak, azgelişmiş ülkelere özgü bir şeydir. Gelişmiş ülkelerde ise obituary yazma geleneği vardır. Hatta ölen insanın arkasından hayatı değerlendiren yazıları yazan özel muhabirlik görevi bile vardır. Obituary, bitmiş olan hayatın tüm yönleriyle objektif değerlendirilmesini, iyinin yanında kötünün, doğrunun yanında yanlışın söylenmesini gerektirir. Bizim basında genelde ağıt yakmak tercih edildiği için eleştirisi olanların şu anda konuşması, tarihin doğru yazılması için mutlaka gerekiyor.

Ecevit’in siyasi yaşamında başarı olarak kaydedilen işleri hatırladığımızda, hemen hepsinin Türkiye’ye orta-uzun vadede olumsuz etki yaptığını görebiliriz.

Bunlara kısaca bakalım:

1-Kıbrıs Harekatı: Tamam; büyük askeri başarı edildi ama savaşın, siyasetin başka ve geçici bir yöntemi olduğu unutuldu. Sonradan Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasını kilitleyen ve gün geçtikçe daha da can yakan bir unsur haline geldi.

2- Abdullah Öcalan’ın getirilişi: Şimdi soruyorum; aranızda acaba hiç getirilmeseydi, görüldüğü yerde vurulup öldürülseydi de başımıza bela olmasaydı diye düşünmeyen var mı? Getirildi, bu büyük törenle ilan edildi ve Öcalan da Kıbrıs’tan sonra bir tür kapana sıkıştıran tuzak haline dönüştü.

3- İlk iki siyasi eylemle de pekiştirilen milliyetçiliğin sol hareketi tamamen yenip silmesi Ecevit tarafından gerçekleştirildi. Sol kavramı zaten Ecevit’in tanımlamalarıyla ve tavırlarıyla hiçleştirilmişti. Son dönemde de solun faşistleştirilmesi gerçekleştirilerek Türkiye çok da ihtiyacı olan sol siyasi hareketten yoksun bırakıldı.

4- Ecevit ilk üç maddede saydığımız tavırlarının üzerine hiç özeleştiriye gitmedi. Ancak şimdi yazacağımı Ecevit gibi ‘inatçı’ ve ‘dediğim dedik’ olan kişi bile sonradan ‘hatam’ diye kabul etti. Ecevit’in açıklamalarıyla, Türkiye’nin yaşadığı son ekonomik kriz sürecinde Amerika’dan Kemal Derviş getirildi ve dünya siyasi tarihine geçecek boyutta siyasi hata yapıldı. Derviş’e, Ecevit nedeniyle kurtarıcı olarak bakıldı. O da IMF’in standart ve darbe vurucu reçetesini uygularken, bir yandan da Türkiye’de sermaye transferi ve el değiştirmesi sürecini yönetmeye soyundu. Bunun sonuçları çok daha kötü olabilirdi ama neyse ki; onun Türkiye’de varlığı uzun sürmedi.

Bu konuları ileriki yıllarda yine konuşacağız ve geçmişi değerlendireceğiz ki; bir daha aynı yanlışları yapmamızı engelleyen dersleri çıkarabilelim...

Akşam, 8.11.2006

Serdar TURGUT

09.11.2006


 

AB projesi eriyor, hükümet seyrediyor

45 yıllık Avrupa macerası gözlerimizin önünde eriyor. Her yeni anket, desteğin biraz daha düştüğünü gösteriyor.

“Tamam mı, devam mı?” sorusunun yanıtı da, 12 Aralık günü Brüksel’deki dorukta anlaşılacak. Sürüne sürüne giden müzakerelerin askıya alınıp alınmayacağı kararlaştırılacak. Eğer müzakereler durdurulursa, onlar muratlarına erecekler, sizler de kerevete çıkıp seyredeceksiniz...

Dikkat ediyorum, AB projesini destekleyen gazeteler dahi, anket sonuçlarını sanki başka bir toplumu ilgilendiriyormuş gibi yayınlıyor. Uzaktan bakıyorlar, üçüncü şahıs dili kullanıyorlar.

Yine dikkat ediyorum, AB’ye desteğin düşmesinin gerekçesi anlatılırken hep karşı taraf suçlanıyor. Avrupa Parlamentosu’nun birbirinden saçma kararları, Türk toplumunu hop oturtup hop kaldırtan, nasırlarımıza basan konuşmaları, başta Fransa, Hollanda ve Avusturya olmak üzere, bazı üye ülkelerin kamuoyunu rencide eden tutumları sayılıyor. Tek sorumlu olarak Avrupa gösteriliyor.

Hiç kimse, gelinilen noktada bizim sorumluluğumuzu sorgulamıyor. Koskoca bir projenin yavaş yavaş erimesinin nedenleri araştırılıyor.

Eline küçük bir çapa geçiren, AB’yi kanatıyor... AK Parti’ye muhalefet etmek isteyen, AB’ye vuruyor... Gerekçeler çarpıtılıyor, doğrular karalanıyor...

Ve iktidar, bu manzarayı seyrediyor.

AB projesinden en kazançlı çıkacak olan AK Parti yönetimi, hiçbir şey yapmıyor.

Suskun şekilde, kendi çocuklarının boğazlanmasını izliyorlar.

AB konusunda çok duyarlı olduklarını bildiğim dört isim Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Beşir Atalay neredeyse 16 aydır ne bir tek tanıtım programını başlatabildiler, ne hazırlık yaptırttılar.

Merak ediyorum ve AB projesini destekleyenler adına sormak istiyorum: Neden susuyorsunuz? Neden hareket etmiyorsunuz? Yarattığınız bir projenin göz göre göre yok edilmesine nasıl tahammül gösteriyorsunuz?

Bu ekibin AB’ye inançlarının sürdüğünü biliyorum. Aynı şekilde, 2007 yılında AB’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacakları ortada. O zaman bu katliama neden göz yumdukları daha da anlaşılmazlaşıyor.

Seçimler nedeniyle, oy kaybettirebilecek reformlardan kaçındıklarını varsayıyor olsak dahi, kamuoyuna zerk edilen AB yalanlarını görmezden gelmelerini anlayamıyorum.

Beyler, hadi artık kımıldayın...

Seyircilikten vazgeçin...

Kendi kalenize gol atmayın...

Posta, 8.11.2006

Mehmet Ali BİRAND

09.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004