Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Maneviyatın önem kazandığı yüzyıl

İnsanlık, tarih boyunca içinde bulunduğumuz asır kadar, imkân ve kolaylıklara sahip olmamıştır. Hiçbir dönemde de bu asır kadar mutsuz insanlar görülmemiştir. Bu tezadın sebeplerini çok iyi tahlil etmek lâzımdır. Çünkü insan, ‘imkân eşittir mutluluk’ diye düşünmektedir. Oysa asır gerçekleri durumun hiç de böyle olmadığını, işin içinde başka şeylerin varlığını göstermektedir.

Bu sorunun cevabını ararken, öncelikle bu asır insanının farklılığına dikkat çekmek istiyorum. Bizler, 20. yy’ın sonları ile 21. yy başları arasında bir geçiş döneminde, yani 20. yy’ı değerlendirebilen ve 21. yy temellerini atan bir nesiliz. Bu yüzden bu geçiş döneminde olan bizlerin geçtiğimiz yüzyılın güzellik ve çirkinliklerini, bize kazandırdıkları ve kaybettirdiklerini iyi tahlil edip, şimdi yaşadığımız yüzyılı şekillendirme görevimizi hatırlamak durumundayız.

Öncelikle geçtiğimiz yüzyılda yapılan hataları ve mutsuzluk sebeplerini ortaya koymakta fayda var. İstikbalin köklerde olduğu dikkate alındığında Sokrat’ın şu sözü daha bir önem arz eder hale gelecektir. “Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez.”

Medeniyet ve modernizm

Günümüz insanına oynanan bu şeytanî oyunun adı, medeniyet ve modernizmdir. Burada, medeniyeti ikiye ayırmamız gerekir. Medeniyet-i sefihe ve medeniyet-i fazilet. Bizim daha çok yaşadığımız ve zarar gördüğümüz ve mutsuzluk sebebimiz olan medeniyet-i sefihedir. Çirkin medeniyettir.

Günümüz medeniyeti insanlara sanayi, iletişim, bilişim devrimleriyle olağanüstü bir üretim ve tüketim imkânı sunmuştur. Tarihte eşine rastlanmamış bu gelişimdeki adaletsiz dağılıma rağmen, önceki asırlara göre dünya insanı, daha iyi ekonomik şartlara kavuşmuştur. Ancak refahla birlikte streslerin, intiharların, bunalımların artması, günümüz medeniyet sistemlerinin insanlığa gerçek mutluluğu getirme noktasında, bir krizin eşiğinde olduğu anlaşılmaktadır. Hepimiz bu sürecin içerisinde bulunuyoruz.

Haz, menfaat ve faydacılık üzerine tesis edilen bu günkü medeniyetin üç temel dinamiği vardır.

Birincisi gururdur. Vahye kulaklarını kapayıp, her şeyi akıl ve bilimle çözmeye çalışan insanoğlu, nefsinin ve şeytanın oyuncağı olup, inanç alanında gurura kapılmıştır.

İkincisi hırstır. Hırsla hareket eden sefih medeniyetin temsilcileri yeryüzündeki fıtrî kaynakları tüketmiş ve küresel çevre problemlerine sebep olmuştur. İnsanlar arasındaki sosyal tabakalar artmış ve bunun sonucu olarak, savaşlar ve terörizm meydana gelmiştir. Bu sonuç sefih medeniyete yön veren iki kelimenin mahsulü olmuştur. Bunlar; ‘Sen çalış ben yiyeyim’ ve ‘Başkası açlıktan ölse bana ne’ düşüncesidir.

Üçüncüsü şehvettir. Gençleri; hayata bir kez gelinir, keyfince yaşa mantığı ile sefahate ve özellikle kadınları mutlu edeceği düşünülen cinsel serbestlik ve daha fazla özgürlük ile yuvalarından çıkartmıştır.

Modernizmle eş anlamlı kullanılan refah anlayışı insanları hangi noktaya getirdi? Televizyonu, müzik seti, interneti olmayan insanlar normal görülmemeye başlandı. Tüketici olmak onurlu bir hal aldı. Zarurî olmayan ihtiyaçlar, zaruret gibi algılanmaya başlandı.

İnsanlarda sahip olma duygusunu geliştirdi. Hatta yeteri kadarına değil, daha fazlasına sahip olma herkesi sardı. Oysa, insanca yaşamanın ve mutlu olmanın temel ilkesi, sahip olma değil, insanın kendisi olmasıdır. Psikolog ve psikiyatristlerin ortak fikri insanların depresyona girme ve mutsuz olmalarının altında bu gerçeğin yattığı konusunda hemfikirdirler.

Bu gün Batı, bu medeniyeti ve moderniteyi sorgulamaya başlamış, hayatın daha sade, daha basit olduğu yerlerde insanların daha çok mutlu olduklarını refah seviyesi yüksek yerlerde de daha mutsuz ve iç huzurundan yoksun olduklarını görmüştür.

Modernizmle birlikte bireyler kendinden uzaklaştığı gibi, tabiattan ve diğer insanlardan da uzaklaşmaya başlamışlar, daha bencil, daha merhametsiz ve kalabalıklar içerisinde yalnız yaşamaya itilmişlerdir. Birbirini tanımayan, dertlerine ortak olmayan, birbirlerini anlamayan insanların sayısı artmıştır. Bu nokta, Peygamber Efendimizin bir hadisini akla getiriyor: Ahir zamanda, ümmetimin içerisinde en az bulunacak şey, helâl para ve kendisine güvenilir arkadaştır.

Modernizm, insanı, kadını, çocuğu, genci modernizm âletlerinin hem sahibi, hem kölesi yapmıştır. Batıyı taklit eden bizlerde bu çirkin medeniyetin izleri görülmeye başlanmıştır. Artık sokaklarda insanlarla selâmlaşmıyoruz. Kapı komşumuzun isminin ne olduğu bizi ilgilendirmiyor. Sıkıntılarımızı, dertlerimizi paylaşacağımız insanların sayısı giderek azalıyor. Bir ihtiyacımızı gidermek için bile, en yakınlarımıza müracaat etmekten çekiniyoruz. Oysa Hadis-i şerif, ‘Birbirinin sıkıntısından dolayı acı çekmesi mü’minler üzerine haktır. Tıpkı bedenin sıkıntısından başın acı çekmesi gibi.’

Asır yanlışları

Peki insanlar nerelerde yanlışlar yapmaktadır?

İnsanların toplumsal mutsuzluğunun sebeplerinden biri de Cennet nimetlerini dünyada aramalarıdır. Oysa ki dünya, insanların gerçek mutluluğuna asla vesile olamayacak bir mahiyettedir. Hatta sanıldığının aksine refahın artışı, manen mutsuzluğu daha da arttıracaktır. Çünkü insan psikolojisi refahın artışıyla tatmine ulaşamayacak kadar kompleks bir yapıya sahiptir. İnsan sadece maddeden ibaret olmadığı için, sadece maddî yönünü tatmin onu mutlu etmeyecektir. Nitekim kişi başına düşen millî geliri oldukça yüksek olan, maddî refahın dorukta olduğu İsviçre en çok intihar vak'alarının görüldüğü ülke özelliğini de taşımaktadır. Eğer maddî refah mutluluk getirseydi, dünyanın süper devletlerinde şu an yaşanan terör, uyuşturucu, ahlâksızlık olmayacaktı.

21. yüzyıl, dinin ve maneviyatın tekrar önem kazandığı bir yüzyıl olacaktır. Kur’ân’ın, hadislerin, İslâm âlimlerinin ve bu günün Batılı aydınlarının ortak yorumu bu meyandadır. Nitekim bu müjdelerin emareleri çoktan görülmeye başlanmıştır. ‘İstikbalde en yüksek gür seda İslâmın sedası olacaktır’ beşareti, Kur’ân kaynaklı bir Risâle-i Nur yorumudur.

Başta söylediğimiz gibi bu yüzyılda gerçek bir insan olmak ve daha mutlu olarak yaşamak istiyorsak, hayatımızı, içinde bulunduğumuz durumu ve geçtiğimiz süreci sorgulamak zorundayız. Biz, kendimiz, kendi hayat projemizi, hedeflerimizi, önceliklerimizi ve değerlerimizi seçmezsek, bunu bizim için yapmaya hazır çıkar gruplarının olduğunu unutmamalıyız. Hatta bize rağmen, bizim için tercih yapan kendi amaç ve hedeflerini bize dayatanlar o kadar çoktur ki, bunlara fırsat vermeden bir şahsiyet kazanıp kendimiz olmamız gerekir. Millet olarak da fert olarak da buna ihtiyaç vardır. Bilhassa AB, çok kültürlülük sürecinde farklılıklarımızı koruyarak maneviyattan aldığımız güçle, şahsiyetli bir millet olarak bu sürecin içinde yer almamız gerekir.

Evet, din ve dinî değerlerin bu yüzyılda daha çok görünür olacağını anlıyoruz. Ancak dinden beklenen bu olumlu taleplerin gerçekleşmesi büyük ölçüde kendini ‘dindar’ olarak tanımlayan insanlara bağlı olacaktır. Bu da asrın müceddidinin teşhisiyle, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu fiillerimizle izhar etmekten geçecektir.

Yasemin YAŞAR

14.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004