Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Eğitim ulus devlet kıskacında

MİT Müsteşarı Emre Taner’in ulus devletlerin ve bu bağlamda Türkiye’nin geleceğine ilişkin ‘kaygıları’nı açıklaması, bize aynı konunun eğitim boyutunu da hatırlattığı için, öncelikle teşekkür edelim kendisine. Taner’den anladığımız şu: Türkiye gibi ulus devlet modelleri küreselleşme tehdidi altındadır. Türkiye elindeki avantajları iyi kullanarak ve etkin roller üstlenerek kendisine bu küresel yapıda yer bulamazsa ciddî bir tehlikeyle karşı karşıya demektir.

“Ulus Devlet” kavramı, hem kavramsal ve hem de kuramsal olarak, kendisine bağlı her türden terminolojinin de “ulus” bağlamında değerlendirilmesini gerektiriyor. Ulus devlet, milliyetçilik akımlarının yükseldiği 19. asrın sonlarından itibaren şekillenen bir siyasal yapılanmanın adı. Tek bir ırk üzerine müesses olan ulus devlet, devleti teşkil eden tüm organlarında da aynı ulus devletçiliğe, yani “millî” olmaya dayanmak durumundadır. Çünkü egemen etnistenin tüm değerleri ve anlayışı onun bağımsızlık yaklaşımının da bir ölçüsü. Dolayısıyla, dili ulusal, eğitimi ulusal, pazarı ulusal, merkezden ve tek elden yönetilen, yetkileri tek merkezde toplayıp sorumluları çoğaltan, kendi ırkını yüceltmek için tüm enstrümanları kullanan, ulusal efsaneler bile uydurup, kendi kahramanlarını öne çıkaran bir yapıya sahiptir ulus devlet.

Bu nitelikleriyle ulus devlet, eğitim sisteminde de kendi etnisitenin üstünlüğünü ispatlama peşindedir. Eğitimin dili, genç nesillere verdiği etniste üstünlüğü ile aynı toprakları paylaşan farklılıklara tahammülü zorlaştıran bir yapı sunmaktadır. Tek tip yurttaşı olan, tek kültürlü ve tek kimlikli cenderelerde sıkıştırdığı vatandaşının esirgeyen ve bağışlayanıdır ulus devlet. Bu mantıktan bakıldığında ulus devlet, eğitim sistemini sadık vatandaş yetiştirme, tümü bölmeyip, yarımı da elleme yetkisi olmayan insanlar topluluğu için kurgulamaktadır.

Şimdi bir yandan dünya ve diğer yandan ülkemiz öyle bir noktaya geldi ki bastırılmış yerel değerler uç verirken, diğer yandan küreselleşmenin etkisi oldukça hissedilir bir durumda. İnsanlarınız artık özgürce dünyanın her tarafından haberdar. Yalan söyleyenin burnu hemen uzayıveriyor doğrulayıcılar karşısında. Böyle bir dünyada eğitim sisteminiz de dünya vatandaşı yetiştiren bir konuma gelmedikçe zavallı vatandaş tiplemesi üretmeye devam edecektir.

Türkiye üzerinde bir küreselleşme tehdidi görmüyorum. Çünkü Türkiye Osmanlı imparatorluğu gibi üst kimlikli bir yapıdan doğmuştur. Yani Osmanlıdan gelen bir küresel geleneğimiz var zaten. Farklılıklarla bir arada yaşamaya ve onları yaşatmaya alışmış bir toplumuz biz. Yeni bir topluma en hızlı uyum sağlayan da biziz. Asıl tehlike içimizde; demokratik gelenekleri bir türlü oturtmayan ve yıllardır uygulanan ideolojik devlet baskısının tehdidi daha büyük üzerimizde. Bunları bu topluma uzun yıllar yaşatan da eğitim mekanizmasından başkası değildir. Kısacası biz kendi kendimize tehdit olarak yeter de artarız zaten.

B. Sait ÇİFTÇİ

16.01.2007


Okul öncesi eğitim şart!

Gökyüzünde süzülen bir kuşun gagasından usulca toprağa düşen tohum, ilk defa kök salıp filizlenmenin heyecanıyla gözlerini hayata açar. Günden güne gelişir fidan olur, ağaç olur, büyür, içindeki heyecanı büyütür. Büyür büyümesine ama bir taraftan da tarifsiz bir korku vardır içinde. Acaba birileri çıkıp da kendisine gerekli ilgiyi gösterecek, bakımını yapacak mıdır? Hele birde gerekli ilgi ve bakımı görüyorsa daha güzel meyveler vereceğini bildiğinden içindeki heyecan arttıkça artar. Ve o gün gelir…

Hepimiz çocukluğumuza dair az çok bir şeyler hatırlıyoruzdur. Biz az çok bir şeyler hatırladığımızı zannetsek de çocukluğumuzun tamamından izler taşırız. Kişiliğimiz, zekâmız, bedenimiz, aslında her şeyimizle biz tamamen çocukluğumuzun eseriyiz. Bu gün her anımızda, çocukken yaşadıklarımızın, öğrendiklerimizin etkisindeyiz ama farkına varmamız oldukça zor. Peki, neden aradan onca seneler geçip, birbirinden farklı yaşantılar edinmemize rağmen büyük bir çoğunlukla çocukluğumuzun etkisindeyiz?

* 3 yaşına kadar bir çocuğun beyninin, bir yetişkininkine oranla 2,5 kat daha fazla; bir profesörünkine oranla 2 kat hızlı çalıştığını,

* Bir insanın tüm hayatı boyunca zekâ gelişiminin % 60–70 civarının 0–6 yaş aralığında tamamlandığını,

* Yine 0–6 yaş döneminde tüm hayatı etkileyecek olan kişilik gelişiminin büyük bir kısmının tamamlandığını, düşünecek olursak biraz önceki sorunun cevabını kolayca bulabiliriz. Muhakkak ki aile de verilen eğitim çok önemlidir ama hiçbir zaman tek başına yeterli değildir. Çünkü çocuğun farklı ortamlar tanıyıp, farklı arkadaş grupları edinmesi, zihinsel ve sosyal gelişimini destekleyici bilimsel eğitim ortamlarında bulunması şarttır.

Madem bu okul öncesi dönemin insan yaşamında bu kadar önemli bir yeri var o halde neden çocuklarımızın gelecekteki hayatını tamamen değiştirmek için gerekeni yapmıyoruz?

Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için el ele… OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ŞART!

www.okuloncesi.gen.tr

Alper Yusuf KÖROĞLU

16.01.2007


Etkin öğrenci olmak için 3 altın anahtar

1. Önceden hazırlık yapın

Çalışma ortamını hazır hale getirdikten sonra, hangi konuları çalışacağınızı belirleyin. İlk önce sayfaları yavaş yavaş çevirerek konuların başlıklarına bakıp, muhtevasını hayal edin. Önce özet ve soruları okuyun. Çalışmaya başlayınca panik yapmayın, hızlı bir tempoda ama anlayarak ilerleyin. Önemli gördüğünüz yerlerin altını çizin. Değerlendirme sorularını çözerken, okuduğunuz metindeki cümleleri aynen kullanmak yerine, kendi cümlelerinizle cevap yazmaya gayret edin. Öğretmenin hangi soruları sorabileceğini tahmin etmeye çalışın. Anlamadığınız yerleri not alın. Bu yerleri sınıfta öğretmene sorabilirsiniz.

2. Ders süresince öğretmene kulak verin

Öğretmeniniz konuları anlatırken, elinizden geldiğince dikkatle dinleyin. Önemli gördüğünüz yerleri not almanız tekrar yaparken kolaylık sağlayacaktır. Soruları yanlış cevaplamaktan korkmayın. Sizin öğretmene sorduğunuz konuyu birçok arkadaşınız anlayamamış olabilir, böylelikle onların da tekrar etmesine yardımcı olursunuz. Merak ettiklerinizi tartışmak ve soru sormak için dersin bitmesini beklemeyin. Çünkü o zamana kadar öğretmen başka konulara geçebilir. Tekrar eski konuya dönmek hem zaman kaybına sebep olur, hem de anlam karmaşası oluşturur.

3. Tekrar yapmanın kolaylığını yaşayın

Ders sonrasında öğrendiğiniz konuları kolaylıkla tekrar edebilirsiniz. Ders sırasında aldığınız notları, altını çizdiğiniz yerleri okuyun. Tüm bölümleri genel olarak gözden geçirin. Ödevleri yapmak için sonraki günü beklememek gerekir, çünkü bilgiler henüz tazeyken daha iyi verim alabilirsiniz. Tekrar sırasında aklınıza takılan yerleri sonraki derste arkadaşlarınıza sorabilir, öğretmeninizden yardım isteyebilirsiniz. Başarılar!

16.01.2007


Her zaman çocuk kalabilmek

İlkbaharın ilk günlerinde olmamıza rağmen hava oldukça sıcaktı. Öğrencilerle birlikte okulun arka bahçesinde piknik yapıyorduk. Ben bir sandalyeye oturmuş, güncel bir kitap okuyor, bir yandan da öğrencileri takip ediyordum. Çocuklar kendi kendilerine küçük gruplar oluşturmuş, neşe içinde yiyip içiyorlardı. Yakınımdaki gruptan bir öğrenci tabağa doldurduğu yiyecekleri biraz daha ilerideki arkadaşlarına götürdü. Oradaki çocuklar arkadaşlarının bu nazik davranışı karşısında çok memnun oldular. Bir süre konuşup gülüştükten sonra, eski komşuluk gelenekleri gibi, tabağı yiyeceklerle doldurup iade ettiler. Oyun oynarkenki naziklikleri, birbirlerini anlamak için çabalayan bakışları çok hoşuma gitti. Çocuk olabilmek bu olsa gerek; içten, beklentisiz paylaşmayı ve sevmeyi başarabilmek. Her insan biraz çocuk kalabilmeli, birazcık da mutlu…

16.01.2007


Çocuğunuz okula yürüyerek gidiyorsa...

Okula yürüyerek giden öğrencilerin, daha sağlıklı ve başarılı olabilmesi için yetişkinlerin birkaç noktaya dikkat etmesinde fayda vardır. Okul, evden uzakta ise öğrenci okula gidene kadar yorulabilir. Bu sebeple öğrencinin, uygun saatte evden çıkması teşvik edilmelidir. Ders zilinin çalmasına çok kısa bir süre evden çıkan ve koşarak okula gelen öğrenci, soluk soluğa kalır. Dersin ilk on dakikasını dinlenerek geçirir. Geri kalan zamanda da konu ilerlemiş olduğu için derse katılmakta güçlük çeker. Öğrenci son dakikada evden çıktığında yolda dikkatini çeken şeylerle ilgilenerek, derse sık sık geç kalabilir. Yürürken enerji harcayacağı için beslenme çantası da harcadığı enerji dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Öğrencinin arkadaşlarının da doğru davranışları kazanması için ebeveynler yardımcı olmalı, onlara da gerekli bilgiyi vermeli, gerekli uyarılarda bulunmalıdırlar. Yetişkinler, öğrenci eve döndüğünde onunla iletişim kurmalı ve okula gidip gelirken olumsuz bir durumla karşılaşıp karşılaşmadığını öğrenmelidirler. Çocukların pek çok kötü davranış ya da alışkanlığı sokakta edindikleri unutulmamalıdır.

Mustafa OĞUZ

16.01.2007


Eğitim dünyasından kısa kısa...

* Millî Eğitim Bakanlığı, öğrencilere yeni düzenlenmiş karneler vermeye hazırlanıyor. Karnelerde, öğrencilerin o yıl okudukları sınıfın dönem sonu notlarının yanı sıra son üç sınıfın yıl notları da yer alacak. Bu yarıyılda karneler öğrencilere yeni düzenlenmiş şekliyle verilecek ancak son üç yılın notları yer almayacak. Son üç yılın notlarının eğitim-öğretim yılı sonunda verilecek karnelerde yer alması için yetiştirilmesine çalışılacak (AA)

* Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Eğitim sisteminde yol haritamız 5 t: tesbit, teşhis, tedavi, takip ve tekmil” dedi. Bazı okul açılışları için Kırşehir’e gelen Bakan Çelik, 2 yıldır eğitim sisteminin sorunlarını yerinde inceleyebilmek için Türkiye’yi il il dolaştıklarını belirti.

* Yeşilay’ın raporuna göre, Türkiye’de sigaraya başlama yaşı 10’a, alkole başlama yaşı 11’e, uyuşturucuya başlama yaşı ise 12’ye düştü. Raporda, sokak çocuklarının yüzde 84’ünün sigara, yüzde 68’inin alkol, yüzde 82’sinin ise uyuşturucu kullandığı belirtiliyor. Son üç yılda İstanbul’da liseli gençler arasında eroin kullanımı yüzde 100, ecstasy hapı kullanımını ise yüzde 300 arttı. Raporda İzmir’de öğretmenler arasında yapılan bir ankete de yer verildi. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 70’i öğrencilerin haraç, gasp ve uyuşturucu kıskancında olduğunu, yüzde 72’si de okul çevrelerinde uyuşturucu satıldığını ifade etti..

* Öğretmenler, Türkiye’nin geleceğini “karanlık” gördüğünü; “eğitimde fırsat eşitliği”nin ise sadece Anayasa’da yazılı kaldığını belirtti. Eğitim-Sen’in, Türkiye genelindeki görev yapan 3 bin 500 öğretmeni kapsayan anketinin sonuçları Genel Başkan Alaaddin Dinçer tarafından açıklandı. Öğretmenlerin mesleklerini yaparken en çok şikâyet ettikleri sorunun maddî imkânların yetersizliği olduğu görüldü. Öğretmenlerin yüzde 50.1’i maddî imkanların yetersizliğinden, yüzde 19.6’sı mesleğin toplumda itibar görmemesinden, yüzden 14.1’i idarî ve yönetsel baskıdan, yüzde 10.2’si sınıfların kalabalık olmasından, yüzde 6’sı da velilerin ilgisizliğinden şikâyetçi. Öğretmenler, eğitim sisteminin en önemli sorununun “eğitimin kötü yönetilmesi” olduğunu söyledi. Eğitimin kötü yönetildiğini düşünenlerin oranı yüzde 24.4 ile ilk sırada yer alırken, ikinci sırayı yüzde 21.4 ile “müfredat ve sınavlar” aldı (ANKA)

* İlköğretim din dersi müfredatı yenilendi. 4 ve 8. sınıflar arasını kapsayan yeni programda öğrenciler, şarkılardaki kader anlayışını eleştirecek; kötü alışkanlıkların sonuçlarını gösteren örnekleri gazetelerden toplayacak. Abdest, boy abdesti gibi konuları ise öğrenciler araştırarak, sınıfta sunacak. Yeni ilköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müfredatında 4 ve 5. sınıflarda din ve ahlak tanımları ve Hazreti Muhammed’in hayatı gibi başlıklar ele alınırken, namaz, abdest oruç gibi konular 6. sınıfta başlayacak. Programda konuların uygulama ve günlük hayatla bağlantısına da ağırlık verilecek. Dostluk-kardeşlik ünitesinde dargın öğrenciler barıştırılacak; vatan sevgisi ünitesinde şehitlikler ziyaret edilecek. Namaz ibadeti ünitesinde ise sınıf, gruplara ayrılacak, abdest, boy abdesti konularını öğrenciler araştırarak sınıfta sunacak. (NTV)

* Sınavların sonucu, üniversiteye girişte, başarı puanına etki edecek. Olgunluk sınavı ile birlikte, öğretmenlerin yapacağı ders sınavlarının da değiştirilmesi planlanıyor. Hem YÖK’ün strateji raporunda hem de Millî Eğitim Şûrâsı kararlarında yer alan olgunluk sınavı için düğmeye basıldı. Şu an üzerinde çalışılan projeye göre, olgunluk sınavı lise 2 ve lise 4 sonunda gerçekleştirilecek. Lise 2’de yapılacak sınav, öğrencinin lise 1 ve 2’deki bilgilerini ölçecek. Lise 4’teki sınav ise lise 3 ve 4 müfredatını kapsayacak. İki sınavın ortalaması başarı puanına yansıyacak Her iki sınavın belli ağırlığı olacak. İki sınavın da ortalaması öğrencinin başarı puanına yansıyacak, bu da üniversiteye girişte gençlerin elini güçlendirecek. Başarı puanı içinde ders notlarının ortalaması da yer alacağı için olgunluk sınavı dışında öğretmenler tarafından gerçekleştirilen ders sınavları da yenilenecek. (egitimhaber.com)

* Türkiye’deki üniversitelerden alınan diplomaların Avrupa ülkelerinde tanınmasının yolunu açan “Avrupa Bölgesinde Yükseköğretimle İlgili Belgelerin Tanınmasına İlişkin Lizbon Sözleşmesi”ne ilişkin bürokratik süreç tamamlandı. Sözleşme, Türkiye’de 1 Mart 2007’de yürürlüğe girecek. Sözleşmenin yürürlüğe girmesiyle Türkiye’deki üniversitelerden alınan diplomaların denkliği 47 ülkede tanınacak. Türkiye ile diğer ülkeler arasında diplomaların karşılıklı olarak tanınacağı belirtildi (netgazete.com)

* Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Recep Işık, gelişen teknolojiye paralel olarak çocukların yoğun şekilde bilgisayar kullanmaya başladığını belirterek, okul müdürü ve öğretmenleri, öğrencileri internet kafelerden uzak tutmaları konusunda uyardı. Teknolojinin gelişimiyle birlikte çocukların her geçen gün bilgisayarlarla daha çok zaman geçirdiğini belirten Işık, “Zararlı bilgisayar oyunları ve girilmesi yasak olan internet siteleri, çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Çocukları mümkün olduğu kadar internet kafelerden uzak tutun” diye konuştu.

16.01.2007


Fırtınalar, insanın denizi sevmesine engel olamaz

En sıradan iş bile büyük başarılar getirme potansiyeline sahiptir (H. Jackson Brown). Ne başarırsanız başarın, size yardım eden biri mutlaka vardır (Athea Gibson). Hayatta başarılı olanlar, kendilerine gereken bilgileri öğrenmekten bir an geri kalmazlar ve hadiselerin sebeplerini her zaman araştırırlar (Rudyard Kipling). Büyük meziyetlerle doğmuş olmanın en gerçek alameti, hasetsiz doğmuş olmaktır (La Rochefoucauld). Akan sulardan ibret al, yüzünü yerlere sürüyüp gider (Şah İsmail). En iyi öğüdü ancak kendine verebilirsin (Çiçero). Küçük kapılardan girmeye çalışanlar eğilmeye mecbur olurlar (Cenap Şehabettin). İnsanlar parlayanı karartmaktan, yükseleni yere serip toza bulamaktan hoşlanırlar (Schiller). Hayatta en büyük olaylar bir sürü iyi düzenlenen küçük tevafuklardan doğar (Henry Fielding). Şöhret, kazanmak zorunda olduğumuz bir şeydir; şeref, kaybetmemek zorunda olduğumuz bir şey (Schopenhauer). Sevgi ne kadar büyükse kederi de o kadar büyük olacaktır (Spinoza).

16.01.2007


Rekor kırmak

Pek çok dünya rekoru kırmış, ünlü bir atlet, günün birinde ateşler içinde yatağa düşer. Doktor gelir, muayene eder. Bu sırada ateşini de ölçer. Atlet, ateşinin kaç derece olduğunu sorar, doktor: ‘40,5 derece.’ Atlet, sesli sesli düşünür: ‘Dünya rekoru kaç dereceydi acaba?’

16.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004