Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.

Necm Sûresi, 3-4

28.01.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Sizden biriniz, ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz.

Câmiü's-Sağîr, c: 3, 3879

28.01.2007


Güzel düşünen güzel rüya görür

Meselâ, sizden bir adam yalnız bir saat tenezzüh etmek üzere gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse, nekaisten müberrâ olmak cinân-ı Cennetin mahsûsâtından ve her kemâle bir noksanı karıştırmak şu âlem-i kevn ü fesâdın mukteziyatından olmakla, şu bahçenin müteferrik köşelerinde de bazı pis ve murdar şeyler bulunduğu için, inhirâf-ı mizac sevki ve emriyle, yalnız o taaffünatı taharrî ve o murdar şeylere idame-i nazar eder. Güya onda yalnız o var! Hülyanın hükmüyle fena hayal tevessü ederek o bostanı bir salhâne ve mezbele suretinde gösterdiğinden, midesi bulanır ve istifrağ eder, kemâl-i nefretle kaçar. Acaba beşerin lezzet-i hayatını gussedâr eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rû-yi rıza gösterir mi?

Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rüyaHAŞİYE görür. Güzel rüya gören hayatından lezzet alır.

Haşiye: Mevt bir nevmdir.

Münâzarât, Y.Asya Neş.,

İstanbul-1998, s. 74

***

Evet, uyku nasıl ki avam için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbâniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhâları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhâları görür.

Mektûbât, 28. Mektub,

1. Risale, 5. Nükte, s. 333

***

Güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyâlar eder. Kendi kendine ünsiyet eder.

Sözler, 8. Söz, s. 39

Lügatçe:

tenezzüh: Gezmek.

müzeyyen: Süslü.

müzehher: Çiçekli.

nekais: Noksanlar, eksiklikler.

müberrâ: Beri, uzak.

cinân-ı Cennet: Cennet bahçeleri.

mahsûsât: Hususiyetler, özellikler.

âlem-i kevn ü fesâd: Olma ve bozulma dünyası.

mukteziyat: Gerektirici şeyler.

müteferrik: Çeşitli, kısım kısım.

inhirâf-ı mizac: Mizaç bozukluğu.

taaffünat: Kokuşmuş ve çürümüş şeyler.

taharrî: Araştırma.

murdar: Pis.

idame-i nazar: Devamlı bakmak.

tevessü: Genişleme.

bostan: Bahçe.

salhâne: Mezbaha.

istifrağ: Kusma.

gussedâr: Kederli, kaygılı.

rû-yi rıza: Rıza yüzü, razılık.

mevt: Ölüm.

nevm: Uyku.

rüya-yı sadıka: Doğru olan rüya. Peygamberimizin görüldüğü rüya.

mertebe-i velâyet: Velilik mertebesi.

sinema-i Rabbâniye: Cenab-ı Hakkın faaliyet ve işlerinin adeta sinema perdeleri ve levhaları gibi gösterildiği âlem, mekân.

seyrangâh: Seyir yeri, seyredilecek yer.

28.01.2007


Ferkadân

Buzağı anlamına gelen Arapça “ferkad” kelimesinin çoğuludur. Türkçe’de “iki kardeş”, Farsça’da ise “dü birâderân” denilmektedir. Ferkadân, kuzey kutbuna yakın, küçük ayı kümesine tâbi, sık sık karşı karşıya gelen ve gece istikamet bulmaya yarayan iki parlak yıldızdır.

Eski metinlerde “ed-dübbü’l-asgar”, “bentü na’şi’s-suğra” adlarıyla anılan küçük ayı takım yıldızı, büyük ayı takım yıldızının tertibinde olduğu gibi “na’ş” adı verilen ve dört yıldızdan oluşan bir dikdörtgen ile “benât” denilen ve üç yıldızdan oluşan bir kuyruktan meydana gelir. Kuyruğun ucundaki kıbleyi gösteren parlak yıldıza “Cüdey” denmektedir. Dikdörtgenin sağ tarafında bulunan iki parlak yıldıza da “ferkadân” denilmektedir. Bunların kutup noktasına yakın olanına “necmü’l-kutbî” yani kutup yıldızı da denmektedir.

Ferkadlar aynı yerden doğup battıkları için yerleri sabittir. Bu sebeple eski Araplar, bu yıldızlardan yol bulmada faydalanmışlardır.

Ferkadân Divan Edebiyatı’nda sıkça kullanılan bir mazmundur. Ferkadlar kutba yakınlıklarından dolayı semanın en yüksek yıldızlarından sayıldıklarından beyitlerde övülen kişilerin “sarayları”, “bindikleri atın ayak tozu” veya “bastıkları toprak” ferkadâna eş ya da daha yüksek olarak tasvir edilmiştir.1

Bediüzzaman Hazretleri de Altıncı Mektub’un başındaki Arapça duâ cümlesinde ferkadân kelimesini kullanmıştır:

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi, gece ve gündüz devam ettikçe, sabah ve akşam geldikçe, ay ve güneş döndükçe, Ferkadân denilen iki kutup yıldızı doğdukça ikinizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun.”

Bediüzzaman, Barla Lâhikası’nın Mukaddeme’sinde; sorular sorarak çoğu Sözler ile Mektubat’ın yazılmasına sebep olan Hulusi Bey ve Sabri Efendinin fıkralarının mektup sûretinde Risâle-i Nur eczaları içerisinde yer almalarının sebeplerini sayarken, üçüncüsünde, bu iki zatın talebelik, kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassasında birinciliği kazandıklarını ifade ederek onları, gece yolculuk yapanlara yol gösteren iki parlak yıldız olan “ferkadân”a benzetmektedir.2

Dipnotlar:

1- İslâm Ansiklopedisi, Ferkadân Maddesi, s. 399, 400, Diyanet Vakfı Yayını.

2- Nursî, Bediüzzaman Said, Mektubat, s: 28, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.

Kadir AYTAR

28.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004