Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Milliyetçiliğe niçin şaşırıyoruz ki!

Son haftalarda yazılıp çizilenlere bakılırsa, milliyetçiliğin Türkiye’de bu derece yaygın ve güçlü olmasına ülkemizin okumuş-yazmışları bile şaşırmış görünmektedir. Oysa, son bir asırlık siyasî ve entellektüel tarihimize biraz dikkatlice baksaydık, duygu ve düşüncelerimizde milliyetçilikten başka bir şeyin baskın olmamasına şaşırmazdık.

Milliyetçiliği Türkiye’de ilk defa İttihatçılar resmî ideoloji haline getirdiler, Cumhuriyet de bunu daha sistemli olarak sürdürdü. Başvekil İnönü 1925’te şöyle diyordu: ‘(V)azifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.’ M. Esat Bozkurt da açık sözlülükte ondan geri kalmıyordu: ‘(D)ost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Özü Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.’

1928-1946 yılları arası resmî tarih ve yurt bilgisi ders kitaplarını inclediği Kemalist İdeolojide Eğitim: Erken Cumhuriyet Dönemi Tarih ve Yurt Bilgisi Ders Kitapları Üzerine Bir İnceleme (Ankara: Turhan Kitabevi, 2005) adlı çalışmasında İsmet Parlak’ın ulaştığı sonuçlardan biri şudur: ‘Bu üç ilke (milliyetçilik, laiklik ve devletçilik-M.E.) ders kitaplarında en çok dile getirilen ve açıklanan ilkeler olmakla birlikte, gerek milliyetçilik, gerek Türkçülük ve gerekse genel olarak milliyetçi temaların tüm erken cumhuriyet döneminde ve özellikle İnönü döneminde ağırlıklıl olarak işlenmiş olması, erken cumhuriyet dönemindeki (...) ideolojik söylemin milliyetçi bir temelde kurulduğu’nu göstermektedir (s. 468)

Tek parti dönemi ders kitapları Türklüğü dünyada eşi benzeri olamayan başarıların ilk ve tek sahibi ve insanoğlunun o zamana kadar yaratmış olduğu hemen hemen bütün uygarlıkların müellifi olarak gösterecek kadar aklın sınırlarını zorluyordu. Bu kitaplar çocuklara ‘en asil ve yüksek insan tipini kendi ırkının temsil ettiğini, asırların yürüyüşünce beşeriyetin karanlık göklerinde müselsel medeniyet ufuklarının kendi ırkının zekâ ve kabiliyet ellerile açıldığını’ ve ‘dünyanın insan izi taşıyan her parçasında kendi ırkının zamanla silinmemiş ve silinmeyecek hakimiyet ve hars damgası basılı olduğunu’ (s. 183) aşılıyorlardı.

Onun için, milliyetçiliğin bugünün Türkiye’sinde sadece bir-iki partinin ideolojisi olmadığına da şaşırmamak gerekir. Bütün partiler ve hepsinden önce de devletin kendisi baştan beri milliyetçidir. Bu arada, anayasasıyla kendisini ‘milliyetçi’ olarak tanımlayan ‘medenî dünya’daki tek devletin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Dahası, Türkiye’de evrensel/ci ideolojiler bile milliyetçilikle enfekte olmuştur. Nitekim, sosyalizm veya liberalizmle milliyetçilik ve Atatürkçülüğü bağdaştırmaya çalışanlarımız bile var.

Milliyetçiliğin Türkiye’deki bu ‘başarı’sı tabiî ki sadece resmî eğitim kurumlarının eseri değildir. Kitle iletişim araçlarının söylemini kuran ve aynı eğitim sistemin çarklarından geçmiş olan yönetici ve yazar-çizer takımının da bu işte epeyce emeği var. Bakmayın bunların bir kısmının bugün mahcup bir şekilde milliyetçi ‘kahramanlar’ı eleştirir görünmelerine! Milliyetçiliğin Türkiye’de patolojik bir hal almasına gazete ve televizyonlar marifetiyle bunlar şimdiye kadar çok su taşıdılar.

Star, 8.2.2007

Mustafa ERDOĞAN

09.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Derin değil, karanlık devlet

  Bilgi kirliliği devlet sorunu

  Milliyetçiliğe niçin şaşırıyoruz ki!

  Abdullah, Alaattin ve eski bir MİT'çi


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004