Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

301 değişse de iflâh olmaz

Hükümetin TCK’nın 301. maddesi ile ilgili çalışma yapmalarını istediği sendika ve meslek örgütlerinin teklifi, maddenin daha da ağırlaştırıldığı eleştirileri ile kabul görmezken insan hakları örgütleri 301’in tamamen kaldırılmasını istediler. İnsan hakları örgütleri, maddede yer alan “aşağılama” kavramının yerine “tahkir ve tezyif” kavramlarının teklif edilmesinin oyalamadan başka bir anlam ifade etmediği, maddenin değişmeyle “iflâh olamayacağı” görüşünde.

İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından sürdürülmekte olan, “Yasaksız, korkusuz, tehditsiz konuşmak istiyorum!” kampanyası çerçevesinde başlatılan TCK 301. maddesinin tümüyle kaldırılmasını isteyen STK’lar, maddede yer alan “aşağılama” kavramının yerine “tahkir ve tezyif” kavramlarının önerilmesinin oyalamadan başka bir anlam ifade etmediği, maddenin değişmeyle “iflâh olamayacağı” görüşünde.

Maddenin kaldırılması ile ilgili toplanan imzaları TBMM Başkanı Bülent Arınç’a vermek üzere TBMM Çankaya Kapısı önünde bir araya gelen STK temsilcileri 301’in demokrasinin önünde engel olduğunu açıkladı.

İHOP Dönem Başkanı Ümit Fırat tarafından yapılan açıklamada, 301. maddenin içeriği itibariyle devleti ve kurumlarını yurttaşlarına karşı tabulaştırarak koruyan çağdışı bir düzenleme olduğu ifade edilerek, “Demokrasi önce kamu kurumları da dahil olmak üzere hiçbir kurum, kavram ve ideolojinin tabulaştırılmadığı bir yaşam biçimidir. Bu tabulaştırma toplumun bütününü ilgilendiren konuların özgürce tartışılamadığı bir ortam yaratmaktadır. Böyle bir ortamda toplumsal barış zedelenmekte, düşünce farklılıkları kolaylıkla düşmanlığa dönüştürülmekte ve şiddeti körüklemektedir” görüşlerine yer verildi. 301. maddenin uygulanmasının insan hakları ihlâli olduğuna dikkat çeken Fırat, yasalardaki suç tanımlarının açık ve net bir şekilde yapılmadığını söyledi. Fırat, “Onur ve haysiyet kırıcı fiiller ancak toplum içinde kin, nefret, ayrımcılık ve ırkçılık yaratıyorsa cezaî bir yaptırıma konu olmalıdır. Sadece aşağılamayı suç haline getiren düzenlemeler özgürlüklerin haklı bir sınırlandırma nedeni değildir. Suçlar açık ve net bir şekilde tanımlanmalıdır. 301. madde ile ilgili davalarda fiilin suç olup olmadığı savcıların ya da yargıçların yorumuna bağlı bırakılmıştır. Bu bireylerin özgürlüklerini tehdit etmekte, keyfilik öne çıkmaktadır” dedi.

Benzer maddelerin Avrupa’da da olduğu şeklindeki görüşleri de eleştiren Fırat, “Demokratik ülkelerde yazar ve gazeteciler benzeri düzenlemelerle yargılanmamaktadır. Yazarlara ve gazetecilere yönelik olarak Fransa’da aşağılama suçları 1969 yılından beri yargı organları tarafından kullanılmamaktadır. Avusturya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Norveç, Portekiz ve İtalya’da da durum farklı değildir. İsveç ise bu filleri 30 yıl önce yasalardan da çıkarmıştır. 301. madde basın özgürlüğünün tam olarak kullanılmasının önünde önemli bir engeldir” biçiminde konuştu.

Kemal BENEK / ANKARA

10.02.2007


 

AB verdiği sözü tutmalı

İslâmiyet’in bir Avrupa dini olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyleyen İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson, Türkiye’nin AB üyeliğinden dışlanmasının bir felâket olacağını ve böyle bir durumun Avrupa’da bir medeniyetler çatışmasına yol açacağını kaydetti. Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen bir AB’nin mutlak surette Türkiye’nin birliğe katılımını isteyeceğini sözlerine ekleyen Karlsson, İstanbul Valiliğinde verdiği konferansta AB’nin yaşlı nüfus ve işgücü problemlerinin de çözülmesi için Türkiye’nin birliğe tam üye olmasına şiddetle ihtiyaç duyacağını belirtti.

İstanbul Valiliği’nin düzenlediği Mavi Salon AB Konferans dizisi faaliyetleri çerçevesinde önceki gün İsveç Başkonsolosu Ingmar Karlsson “Barışçı ve Uzlaşmacı bir Avrupa’da Türkiye’nin yeri” başlıklı bir konferans verdi. Aynı zamanda aydın bir akademisyen ve yazar olan Karlsson bu konferansta Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili çok önemli ve ufuk açıcı bir konuşma yaptı.

Konuşmasına Türkiye gibi büyük bir ülkenin Avrupa Birliği’ne girmemesinin mümkün olmadığını söyleyerek başlayan Karlsson, Türkiye’nin üyeliğinin önüne çıkarılan engellerin tamamen sunî ve saçma engeller olduğunu söyledi.

AB sözünü tutmalı

Konuşmasının hemen başında bu konuda bir örnek veren Karlsson, 1963 yılında İngiltere’nin AB’ye üyeliğinin tartışıldığı bir ortamda Fransız lider Charles DeGaulle’ün İngiltere için “Böyle bir tarım politikasına sahip olan bir ülkenin AB’ye üye olması düşünülemez” derken, bundan bir yıl sonra 1964 yılında ise Türkiye hakkında “Türkiye AB’ye üye olmalıdır” dediğini hatırlattı. Bu anlamda bundan tam 43 yıl öncesinden beri Türkiye’nin AB’ye üye olacağının deklare edildiğini ifade eden Karlsson, Türkiye ile de resmi müzakerelere Ekim 2005’te başlandığını hatırlattı. İsveç Başkonsolosu bugün bazı politikacıların DeGaulle’ün İngiltere için söylediklerine benzer şeyleri Türkiye için söylediğini kaydederek, “Avrupa değerlerinin temeli Roma Yasaları’na dayanıyor ve Roma Yasaları’nın en temelinde “Sözünüze, sözleşmenize sadakat gösterin” denilmektedir. Türkiye reform süreçlerini uygulayarak verdiği sözleri yerine getirdi ama AB diğer ülkelere uygulanmayan yeni şartlar uygulayarak sözünün arkasında durmuyor” ifadelerini kullandı.

Tartışılan argümanlar

Karlsson Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğini engellemek için öne sürülen bahanelerden birinin özellikle Fransa’nın dillendirdiği AB’nin Türkiye’yi absorbe edemeyeceği yani hazmedemeyeceği görüşü olduğunu belirtti.

Karlsson aynı soruyu Fransızlara soracak olsanız “Hayır bir absorbe edilmedik” diyeceklerdir ifadelerini kullanarak “absorbe” kavramını bir saçmalık olarak nitelendirdi. Bu manada 2004 yılında 10 ülkenin birden ve sonra Bulgaristan ve Romanya’nın da Birliğe üye olmasının genişleme sürecindeki kritik ve dramatik bir adım olduğunu söyleyen İsveç Başkonsolosu, bu şekilde bir genişlemeden sonra AB vizyonunun çok farklılaştığını ve değiştiğini ifade etti.

AB ülkelerinde demografinin son derece önemli bir faktör olduğunu belirten Karlsson, Türkiye’nin katılımıyla Birliğin daha enerjik ve genç bir nüfusa sahip olacağını söyledi. Karlsson’un ifadelerine göre, Türkiye 2015 yılında 82 milyonluk bir nüfusla Almanya’ya eşit hale gelecek. 2025 yılında ise yaklaşık 88 milyonluk nüfusuyla AB’nin en büyük nüfuslu ülkesi haline gelecek. Ancak Türkiye’nin böyle bir durumda AB’de işgal ettiği oranlar, bugünkü Almanya’dan daha düşük seviyede olacak.

Bu sebeple Türkiye’nin üyeliğinin iddia edildiği gibi absorbe edilemeyecek ya da AB içinde dengeleri bozacak bir durum olmayacağını belirten Karlsson Avrupa Parlamentosunda her komisyonda her ülkeden sadece bir delege bulunduğunu hatırlattı. Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili dağılımında çıkabilecek sorunlara da değinen Karlsson, şu anda 732 milletvekili bulunan Parlamento’ya Türkiye’nin katılımı ile büyük çoğunlukları bulunan İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin üye azaltımına gitmek zorunda kalabilecekleri ancak bunun büyük bir probleme sebep olmayacağını belirtti.

Türkiye’nin önüne çıkarılan bir başka engelin de kültürel, coğrafik ve dinsel farklılıklar olduğunu kaydeden Karlsson, Avrupa Birliği’nin temelini teşkil eden Roma Antlaşmasında AB’ye üye olacak bir ülkenin toprağının yüzdesinin ne olacağı konusunda bir ifadenin kullanılmadığını hatırlatarak bu konuda çarpıcı örnekler verdi. Karlsson şunları söyledi:

*Türkiye’nin Avrupa kıtasında bulunan toprakları 24 bin kilometrekarelik bir alan ile bazı Avrupa Birliği ülkelerinin bütün topraklarından bile fazladır.

*Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki toprakları Belçika ve Hollanda gibi Baltık ülkelerinden biraz küçük hatta neredeyse eşittir.

*Nüfus konusunda ise Türkiye’nin Avrupa Kıtası’nda yer alan topraklarında yaşayan nüfus, İsveç gibi ülkelerin toplam nüfusundan fazladır.

*AB’ye üye olan Güney Kıbrıs ve Malta gibi bölgeler Avrupa kıtasında yer almadıkları gibi, bulundukları konum itibariyle Tunus’tan bile daha güneyde ve Türkiye’den daha Doğu’da yer almaktadır.

*AB üyesi olan Fransa’nın bir çoğu Afrika kıtasında bulunan sömürgeleri de resmi olarak AB üyesi sayılmaktadır.

Karlsson daha sonra Fransa eski Cumhurbaşkanı ve Avrupa Konvansiyonu eski başkanı Giscard d’Easting’in “Anadolu Asya’ya aittir” sözlerini hatırlattı ve bu yanlış anlayışın Avrupa’daki bazı politikacılarda yerşelik olduğunu ifade etti. Karlsson aynı konuda DeGaulle’ün İngiltere için zamanında “Avrupa’ya ait olmayan ada” tabirini kullandığını da sözlerine ekledi. Bu açıdan Türkiye’nin coğrafi olarak üyeliğine bir engel olamayacağını beyan eden Karlsson, bazılarının dil farklılığından dem vurduğunu ve Türkiye’nin dilinin Hint Avrupa dilleri ailesine ait olmadığını ileri sürdüklerini söyleyerek, “Bunlara AB üyesi olan Finlandiya, Macaristan ve Estonya dillerini örnek gösteriyorum, çünkü bu diller Avrupa dillerinden ziyade Türkçe’ye daha yakındır. Aynı zamanda Malta dili de Arap dillerine yakın bir dildir” ifadeleriyle cevap verdi.

AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var

Türkiye’nin jeopolitik ve güvenlik ile ilgili argümanlarına da değinen Karlsson, Türkiye’nin üyeliğe ile Avrupa’nın sınırlarının Ortadoğu’ya dayanacağını ifade ederek, bazı Avrupalı politikacıların bu konuda endişe duyduklarını ancak bunun yersiz bir endişe olduğunu ifade etti. Karlsson, Avrupa’nın Ortadoğu’daki gerilimden kendini izole edemeyeceğini, bunu görmezden gelemeyeceğini söyleyerek, bilakis Avrupa’nın ABD’nin alternatifi olarak Ortadoğu konusunda daha dengeli ve uzlaşmacı bir güç olması gerektiğini ve bu idealini Türkiye’nin Birliğe katılımı ile gerçekleştirebileceğini ifade etti. Karlsson, Türkiye’nin güçlü ve tecrübeli ordusu ile Avrupa’nın gücüne güç katacağını hatırlatarak, “Ortadoğu’daki her gerginlik Avrupa’yı da ilgilendirir ve Avrupa’nın buna duyarsız kalmamak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye aynı zamanda Ortadoğu ülkeleri için örnek bir ülkedir” dedi. Karlsson Türkiye’nin İslam ve demokrasinin bir arada olabileceğinin en önemli kanıtı olduğunu da ifadelerine ekledi.

Konuşmasının bu safhasında ABD’nin Irak müdahalesine de değinen Karlsson, Irak’a demokrasi getireceğini iddia eden ABD’nin 3 yıldır silahlı güçlerle gerçekleştiremediği reform ve demokrasi hareketlerinin, AB’nin yumuşak desteği ile Türkiye’de başarıyla gerçekleştirilmesinin çok önemli bir örnek ve mesaj içerdiğini söyledi. Karlsson bu açıdan Türkiye’nin AB’den dışlanmasının reform politikalarına karşı olanlarının elini güçlendirdiğinin de altını çizdi.

Türkiye dini sebeple dışlanamaz

Türkiye’nin AB’den dışlanmasında dinsel argümanları kullananlara da çok önemli mesajlar veren Ingmar Karlsson, Avrupa’nın hiçbir dinsel ifadeyle tanımlanamayacağını çünkü bu açıdan Birlik içinde dahi ihtilaflar bulunduğunu söyledi. Hıristiyan dünyasında bile Hıristiyan değerleri üzerinde bir uzlaşı üzerinde olunmadığını ifade eden Karlsson, böylesi bir durumda AB’yi Hıristiyan temeller üzerine oturtmanın mümkün olmadığını kaydetti. Buna örnek olarak kendi ülkesi olan İsveç’in müzakere sürecinde Katoliklik temelinde tanımlanacak bir AB’de en başta yer almayacağını ifade eden Karlsson, İsveç’te de AB üyeliğine karşı olanların kullandığı argümanlardan birinin Katolik-Protestan karşıtlığı ve “Bizi Papa mı yönetecek?” korkusu olduğunu söyledi. Ancak neticede Birlikte Hıristiyanlık temelinde bir yapılanma olmadığı için bugün İsveç’in üye olduğunu belirten Karlsson, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Ortodoks ülkelerin de AB’de yer alabilmesini AB’nin dinsel temelde bir yapılanma olmadığına delil gösterdi.

Türkiye dışlanırsa medeniyetler çatışır

Bu açıdan İslamiyet’in zaten halihazırda bir Avrupa dini olduğunu söyleyen Ingmar Karlsson, bazı istatistiklerle de bu görüşünü delillendirdi. Karlsson, 30 yıl içinde Avrupa’da 65 milyon Müslüman olacağını ifade ederken, yakın bir zamanda kendi ülkesi İsveç’de cuma namazına giden Müslüman sayısının, kiliseye giden Hıristiyan sayısından daha fazla olmasının beklendiğini belirtti. Bu bakımdan Türkiye’nin AB’den dışlanmasının ve üyeliğinin red edilmesinin, Avrupa içinde yaşayan Müslümanlara olumsuz mesajlar vereceğini, onlara kendilerini de dışlanmış hissettireceğini söyleyen Karlsson, “Bu gettolaşmayı artıracak, entegrasyonu zayıflatacak ve Müslümanlarda ikinci sınıf olma hissine sebep olacaktır” dedi. Karlsson bu sebeple AB’nin Türkiye’yi reddinin bir felakete yol açacağını ve bir nevi medeniyetler çatışmasına sebebiyet vereceğini kaydetti. Bu medeniyetler çatışmasının sinyallerinin halihazırda Fransa ve İngiltere’de yaşanan banliyö isyanlarında açıkça görülebileceğini ifade eden Karlsson, “Halbuki Avrupa’ya entegre olmuş, ılımlı ve modern bir İslam isteniyorsa Türkiye muhakkak üyeliğe kabul edilmelidir” dedi. Sözlerinin sonuna doğru Karlsson, AB ve Türkiye’nin karşılıklı olarak birbirine ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Avrupa yaşlanan nüfusu ve azalan işgücü karşısında çaresizlik yaşayacaktır. Bu sebeple Afrika’dan işçi getirmek yerine, Türkiye’nin enerjik ve genç nüfusuna ihtiyaç duyacaktır” dedi.

İsveç destekçimiz

İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson son olarak İsveç’in Türkiye’ye müzakere sürecinde tam destekçi olduğunu belirterek, İsveç Parlamentosunda Türkiye’nin üyeliğine karşı olan tek bir milletvekilinin bile bulunmadığını kaydetti.

Umut YAVUZ / İSTANBUL

10.02.2007


 

DİSK: 301 önerisi makyaj niteliğinde

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, bir grup sivil toplum kuruluşu, sendika ve meslek odalarının, yeni TCK 301. madde önerisinin yeni tartışmaları doğuracak, makyaj niteliğinde bir öneri olduğunu ifade etti.

Çelebi, yaptığı yazılı açıklamada, “(Sivil Toplumun 301. Madde önerisi) olarak açıklanan Türk Ceza Kanunu 301. madde önerisi, makyaj niteliğinde, ülkemizde yeni tartışmaları doğuracak bir öneridir’’ ifadesine yer verdi. Çelebi, bu öneriyi yapan örgütlerin Türkiye’deki sivil toplumu tamamıyla temsil etmediklerini, 2 Şubat 2007 tarihinde Türkiye Barolar Birliği’nin çağrısı ile toplanan DİSK dahil meslek kuruluşları ve sendikaların birçoğunun bu çalışmaya ve düzenlemeye katılmadıklarını kaydetti.

TCK’nın 216. maddesinin de “halkın ırk, din, mezhep, sosyal sınıf ve bölge bakımından farklı özelliklere sahip kesimlerini kin ve düşmanlığa tahrik edecek şekilde alenen aşağılamayı’’ suç saydığını belirten Çelebi, şöyle devam etti:‘’Bu nedenle başta ‘Türklük’ kavramı 301. madde kapsamından çıkarılsa bile 216. maddenin etkin koruması altında bir kavramdır. Bu nedenle DİSK olarak TCK’nın 301. maddesi için, ‘Madde 301: Türk Milletine, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, TBMM’ye, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve mahkemelerine, bunların saygınlığını tehlikeye düşürecek şekilde kasten ve alenen hakaret edenler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır...’ şeklinde bir düzenlemeyi ülkemiz ihtiyaçlarına, koşullarına uygun bir düzenleme olarak öneriyor, bütün meslek kuruluşlarını, sendikaları ve sivil toplum kuruluşlarını bu öneriyi desteklemeye, imza koymaya çağırıyoruz.’ ’

/ İSTANBUL

10.02.2007


 

Baykal: Ne derin devleti?

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “derin devlet’’ tartışmaları ile ilgili olarak “Derin devlet lâfları gevezelik. Ne derin devleti’’ dedi. Baykal, “jandarma-polis çekişmesi” iddialarıyla ilgili olarak da “Ben hiçbir zaman jandarmanın polisi suçladığını, teşhir ettiğini görmedim. Şemdinli, Atabeyler, Dink cinayeti... Bir çırpıda aklıma bunlar geliyor. Her üç olayda da aynı manzara. Hep polis, jandarmaya dönük yapıyor. Görevini yapmayanlar görevini yapanları suçluyor” dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirirken, ‘’İstanbul Emniyet Müdürü neden hâlâ görevine devam ediyor? Bu şekilde yürütülen soruşturma sağlıklı sonuç verir mi?’’ dedi. Uluslararası Güvenlik Konferansı’na katılmak üzere Münih’te bulunan Baykal, gazetecilerle gündemdeki konulara ilişkin sohbet etti. Dink cinayetiyle ilgili bazı emniyet yetkililerini de kapsayan bir soruşturma süreci başlatıldığını kaydeden Baykal, Trabzon Emniyet Müdürü ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü’nün bu çerçevede görevden alındığını hatırlattı.‘’Derin devlet’’ tartışmalarına dikkat çekilmesi üzerine, ‘’Derin devlet lâfları gevezelik. Ne derin devleti’’ diyen Baykal, bir gazetecinin, Dink cinayetinin ardından ‘’jandarma-polis çekişmesinin bir kez daha ortaya çıktığı’’ yönündeki sözleri üzerine, şunları söyledi: “Ben hiçbir zaman jandarmanın polisi suçladığını, teşhir ettiğini görmedim. Şemdinli, Atabeyler, Dink cinayeti... Bir çırpıda aklıma bunlar geliyor. Her üç olayda da aynı manzara. Hep polis, jandarmaya dönük yapıyor. Görevini yapmayanlar görevini yapanları suçluyor. Sokakta gösteri yapanları coplayıp götüreceksin, adam cinayet işlemiş, Türkiye’ye müthiş bir kötülük yapmış, bayraklar, posterler, övgüler...’’

İçişleri Bakanının yasal olarak genel seçimlerden 3 ay önce görevini bırakmak durumunda kalacağını hatırlatan Baykal, ‘’Zaten gidecek, ama oradan şimdi alamazsak yazıklar olsun. İçişleri Bakanının şimdi gitmesi lazım’’ dedi.

/ MÜNİH

10.02.2007


 

Fried: Tasarı geçerse ilişkiler zarar görür

ABD’nin Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili tasarının ABD Temsilciler Meclisinden geçmesinin Türkiye-ABD ilişkilerine zarar vereceğini ve Türkiye-Ermenistan diyaloğuna da hizmet etmeyeceğini söyledi.

Fried, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün ABD ziyaretinin sürdüğü sırada, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği kanalıyla düzenlenen video konferansta Türk basın mensuplarının Gül’ün ziyareti ve iki ülke ilişkileri hakkındaki sorularını cevapladı. Fried, Gül ile yapılan görüşmelerde ABD Temsilciler Meclisine sunulan sözde Ermeni soykırımı tasarısını da ele aldıklarını, ABD yönetiminin bu tasarıya karşı olduğunu anımsattı.

“Türkiye-ABD ilişkileri herhangi bir konudan çok daha önemlidir” diyen

Fried, Irak konusunda 2003 yılında yaşandığı gibi iki ülkenin bazı konularda görüş farklılıklarının olabileceğini, ancak yine de dost kalmayı sürdürdüklerini bildirdi. Türkiye ile ABD’nin birçok bölge ve alanda önemli ortak çıkarları bulunduğunu ifade eden Fried, “iki ülkenin de çocuk olmadığını ve sabit fikirli davranmayıp, fikir anlaşmazlıklarını geride bırakabildiğini” kaydetti.

Sözde soykırım tasarısının kabul edilmesinin olası sonuçlarına ilişkin bir soru üzerine de Fried, önümüzdeki günlerde yapacağı görüşmelerde bu tasarının geçmesinin “Türkiye-ABD ilişkilerine zarar vereceğini ve Türkiye-Ermenistan diyaloğuna hizmet etmeyeceğini” aktaracağını belirtti.

Fried, demokratik ülkelerin tarihlerindeki karanlık noktalara bakmaları gerektiğini ve ABD’nin de bazı karanlık noktaları bulunduğunu söyledi.

/ ANKARA

10.02.2007


 

Erhan Tuncel her gruba girmiş

Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ı azmettirmek suçundan tutuklu bulunduğu cezaevinde savcıya ifade veren Yasin Hayal, 2002’de kendisine ‘reis’ olarak tanıtılan Büyük Abi Erhan Tuncel’in Trabzon’da her görüşten gruplarla içli dışlı olduğunu söyledi.

Yeni Şafak’ın haberine göre 2003’te Erhan Tuncel’in yönlendirmesiyle Karadeniz Teknik Üniversitesinde eylem planı yaptıklarını, sonra da Amerika’yı protesto etmek için daha büyük ses getirecek bir eylem kararı aldıklarını anlatan Yasin Hayal, Mc Donalds’ı nasıl bombaladıklarını şöyle anlattı: “Erhan bombayı evinde hazırladı. Mc Donalds’a gittim. Erhan da karşıda bankta oturup, gazete okur gibi yaparak beni izliyordu...”

10.02.2007


 

“Dink’in katil zanlıları milliyetçilikten besleniyor”

ABD’nin New York Times gazetesi, Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi olayına adı karışan sekiz zanlının, Trabzon ve çevresinden çıktığını ve bu zanlıların, bölgede işlenen ve aşırı milliyetçilikten kaynaklanan başka suçlarla bağlantı içinde olduklarını yazdı.

Şebnem Arsu imzalı yazıda, renkli alışveriş merkezleri ve şık kafelerin varlığına rağmen, fakirlik, işsizlik, ve iş imkanlarının sınırlılığının Türkiye’nin birçok şehrinde olduğu gibi hareketli bir kent olan Trabzon’dada, özellikle gençler arasında sıkıntılara sebep olduğu iddiaları yorum şeklinde ifade ediliyor.

Karadeniz insanının dinamik, enerjik ve güçlü kahramanlık hislerine sahip olduğu görüşü aktarılan yazıda ayrıca, bölgede yaygın olan kabadayılık ve maçoluk kültürünün, Trabzon’daki gençler arasında öfkenin kaynağı olduğu öne sürülüyor. Trabzon’da eskiden yoğun Rum, Ermeni ve Abhaz nüfusunun yaşadığı belirtilen yazıda, 1920’den sonra nüfus dengelerinin Türk ve Müslümanlar lehine değiştiği ve o dönemden beri halkın güçlü milliyetçi ve dini değerlere sahip olduğu yorumu yapılıyor. Silah sahibi olmanın da şehirde onur ve kişisel cesaretin işareti olduğu belirtiliyor.

/ NEW YORK

10.02.2007


 

Elazığ’da 5.3’le sarsıldı

Elazığ’da 5.3 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Depremde, bazı binalarda çatlaklar oluşurken, 35 kişi küçük yaralanmalar, korku ve panik sebebiyle hastahanelere başvurdu. Vatandaşler geceyi dışarıda geçirdi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nden alınan bilgiye göre, dün saat 04.22’de merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi Gözeli Köyü olan 5.3 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Deprem, bölge illerinde de hissedildi. Saat 03.44’te yine merkez üssü Sivrice olan 2.7 ve saat 03.35’te 3.5 büyüklüğünde iki ayrı deprem daha kaydedildi. Depremin ardından, Sivrice Kaymakam Suat Yıldız, kriz merkezi oluşturdu. Yapılan ilk incelemede, ilçe merkezinde Cumhuriyet İlköğretim okulunun çatısında hasar meydana geldiği belirlendi.

Bu arada, Elazığ’da deprem sırasında vatandaşlar dışarı çıktılar. Bir kişi birinci kattaki evinin balkonundan atlaması sebebiyle yaralandı.

Elazığ Valisi Muammer Muşmal, depremde il merkezinde 10 ev ile Sivrice ilçesindeki hükümet konağı, emniyet ve Ziraat Bankası binalarında çatlaklar olduğunu söyledi.

Muşmal, depremin ardından 8 kişinin yaralanma, 27 kişinin ise panik ve korku sebebiyle toplam 35 kişinin hastahanelere başvurduğun belirterek yaralanmaların küçük kazalar olduğunu bildirdi.

Muşmal, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Estitüsüsü yetkililerinden aldığı bilgiye göre, 5,3 büyüklüğündeki depremin ardından büyüklükleri 4’ün altında 50’ye yakın sarsıntının meydana geldiğini ifade etti. Elazığ ve Sivrice’de elektrik ve su kesintisi olmadığını, iletişimde bir sıkıntı yaşanmadığını kaydeden Muşmal, sivil savunma ekiplerinin hazır halde bekletildiğini sözlerine ekledi. Depremin ardından Türk Kızılay’ı, bölgeye haberleşme aracı ve uzman personel gönderirken Güneydoğu Anadolu Bölge Afet Müdürlüğü Lojistik Merkezi, deprem bölgesine çadır, battaniye ve soba gönderdi. Bu arada, Elazığ’da meydana gelen 5.3’lük deprem Malatya ve Diyarbakır’da da hissedilirken, vatandaşlar panikle sokaklara döküldü.

SİVAS 3.1 İLE SARSILDI

Merkez üssü Sivas’ın Şarkışla İlçesi’ne bağlı Orta Köy olan 3.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremde can ve mal kaybının olmadığı bildirilirken, sarsıntı sırasında vatandaşların kısa süreli panik yaşadığı öğrenildi.

/ ANKARA

10.02.2007


 

Cezaevleri artık fabrika gibi

AB destekli ‘Yargının Modernizasyonu ve Ceza Reformu Projesi’ kapsamında cezaevleri artık eğitim ve ıslah işlevlerini gereği gibi yerine getiriyor. İsyan, firar gibi olumsuzluklarla anılan mahkûmlar, İş ve Meslek Eğitim Atölyelerinde üretime katkıda bulunuyor.

Uşak E Tipi Kapalı Cezaevi’nde düzenlenen açılış töreninde açıklamalarda bulunan Ceza ve Tevkif Genel Müdürü Kenan İpek, 6 yıl önce devletin kurumları arasında cezaevlerinin devletin hakimiyetinin istenildiği gibi olmadığını, yapılan çalışmalarla devletin hakimiyetinin sağlandığını dile getirdi.

Adalet Bakanlığı, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği (AB) ortak projesi olan ‘Yargının Modernizasyonu ve Ceza Reformu Projesi’ kapsamında, Model Cezaevi seçilen Uşak E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nun hizmete girmesi sebebiyle tören düzenlendi. Törende konuşan Cezaevleri Genel Müdürü Kenan İpek, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi ile müşterek yürütülen ‘Yargının Modernizasyonu ve Cezaevi Reformu’ projesi kapsamında Uşak Ceza ve İnfaz Kurumu’nun örnek teşkil ettiğini söyledi. 6 yıl öncesine kadar ülkemizde cezaevi denilince akla isyan, firar, rehin alma, tehdit, adam öldürme gibi hep olumsuzluklar geldiğini hatırlatan İpek, “6 yıl öncesinde devletin kurumları arasında cezaevlerinde devletin hakimiyeti istenilen durumda değildi. Bunların hepsinin bir çok sebebi vardı. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehirlerde cezaevi sorunu vardı. Her türlü olumsuzluğun yaşanabileceği koğuş sistemine göre inşa edilmişti. Personeli eğiteceğimiz eğitim merkezi yoktu. Bir kısmı kiralık olan çok sayıda küçük ilçe cezaevi bulunuyordu. Son 4 yıl içinde reform çalışmaları ile 12 adet yüksek güvenlikli cezaevi faaliyete geçirilmiştir. Ankara Sincan’da 7 cezaevinin yer aldığı kampus bitirildi. İstanbul’da 20 cezaevinin inşaatı devam ediyor. İzmir’deki cezaevlerinin ihaleleri bu yıl yapılacak. Mevcut E Tipi ve Özel Tip cezaevlerimizin tamamı oda sistemine dönüştürülmüştür. Çok sayıda ilçe cezaevleri kapatılarak sayı bugün itibariyle 428’e düşürülmüştür” dedi.

Devletin hakimiyeti sağlandı

Çalışmalar sonucunda bugün itibariyle kurumlarda devlet hakimiyetinin, olması gereken şekilde sağlandığını belirten İpek, gündeme gelen ‘yargının modernizasyonu ve cezaevi reformu’ projesi ile çalışmalara katkı sağlanması amaçlandığını dile getirdi. Model cezaevi belirlerken bir tanesinin doğuda bir tanesinin batıda olacağını belirten İpek, böylece ismi çok kötü olayların yaşandığı Uşak’ın seçildiğini söyledi. Bu cezaevinin özel ilgi ve katkıya muhtacı olduğunu dile getiren İpek, fiziki, personelin eğitilmesi, hükümlü ve tutuklulara yönelik programlar geliştirildiğini kaydetti. Hükümlülere yönelik hazırlanan programlardan ‘Öfke kontrolü’ programını pilot olarak 3 cezaevinde uyguladıklarını ve çok olumlu sonuçlar aldıklarını kaydeden İpek, “Bu yıl içinde tüm kurumlarımızda programları uygulama çalışmasını başlatmış bulunuyoruz. Burada emeği geçen herkese teşekkür ederim” şeklinde konuştu.

AB standartlarına uyum

Törende söz alan Avrupa Konseyi Temsilcisi Leyla Kayacık, yürütülen bu programların Türkiye’nin AB standartlarına uyumunu artırmayı amaçladığını kaydetti. Projenin Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin katkılarıyla hayata geçirildiğini kaydeden Kayacık, Elazığ’da bulunan benzeriyle birlikte Uşak E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nun uluslar arası norm ve Avrupa standartlarına uygun olarak faaliyet gösterdiğini söyledi.

Uşak Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Çobanoğlu da ceza infaz sisteminin temel amacının, hükümlünün sosyalleşmesini teşvik etmek olduğunu kaydetti. Ceza ve infaz kurumlarında toplam kaliteyi amaçladıklarını belirten Çobanoğlu, tüm çalışmaların fiziksel ve zihinsel gücünü kullanarak kurumun performansını ve hizmet kalitesini artıran, takım ruhuyla hareket eden, karşılıklı güvene dayalı, zaman ve kaynakları doğru yöneten, inisiyatif kullanan, sürekli öğrenen bir yönetim felsefesinin egemen kılınmasının temel hedefleri olduğunu söyledi.

/ UŞAK

10.02.2007


 

Kuş gribi kâbusu geri mi döndü?

Batman’ın Gercüş ilçesinde kanatlı hayvanlarda kuş gribine rastlanması üzerine gribal enfeksiyona yakalanan 4 çocuktan alınan kan örnekleri Ankara’ya gönderildi.

Edinilen bilgiye göre, kuş gribinin görüldüğü ve karantina altına alınan Gercüş’ün Boğazköy, Rüzgârlı ve Aydınlı köylerinde kanatlı hayvanların itlâf çalışmaları sürüyor.

Köylere hayvan giriş çıkışları yasaklandı. Güvenliği sağlayan jandarma tarafından köylere giriş çıkış yapan araçlar aranıyor. Tarım Müdürlüğü yetkilileri, Boğazköy köyünde gribal enfeksiyona yakalanan Selman Çakır (16), Ramazan Tuncer (3), Mehmet Tuncer (1,5) ve Meral Nur Çakır’dan (3) kan örneklerinin alınarak Ankara Hıfzıssıhha Merkezine gönderildiğini söylediler. Çocuklarda kuş gibi olup olmadığının kesinlik kazanmadığını, gribal enfeksiyona yakalanmaları sebebiyle şüphe üzerine kan örneklerinin alınarak Ankara’ya gönderildiğini kaydeden yetkililer, Mehmet Tuncer’in Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastahanesinde, diğer 3 çocuğun da Gercüş Devlet Hastahanesinde tedavilerine başlandığını bildirdiler.

Batman Valisi Haluk İmga, kuş gribi şüphesiyle Gercüş Devlet Hastahanesinde tedavi altına alınan 3 çocuğu ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde bulundu. Vali İmga, çocukların durumlarının iyi olduğunu belirterek, “Mevsim hastalıkları olabilecekleri tahmin ediliyor. Fakat her ihtimale karşı kan tahlilleri alınarak Ankara’ya gönderildi. Fakat şu ana kadar kuş gribi seyri görülmedi. Gerekli çalışmalarımız sürüyor. Kriz masası tüm tedbirleri aldı’’ diye konuştu.

/ GERCÜŞ

10.02.2007


 

Kesici: Halkın iradesi yönetime yansımıyor

Eski Milletvekili ve eski DPT Müsteşarı İlhan Kesici “Parlamentomuz, parlamenterler parlamentosu değil, partiler parlamentosudur’’ dedi.

Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği’nce (UGSAD) düzenlenen “Perşembe Sohbetleri’’nde konferans veren Kesici, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meselelerin temelinde, Türkiye’deki siyasî partilerde parti içi demokrasinin bulunmamasının ve halkın iradesinin yönetime yansımamasının yattığını söyledi.

Türk halkının elinde politikayı değiştirmek için herhangi bir mekanizma bulunmadığını belirten Kesici, ‘’Cumhurbaşkanı seçilirken bile halkın iradesi kullanılmadı. Siyasi partiler bir araya gelerek bizim adayımız Ahmet Necdet Sezer’dir dediler ve onu seçtiler’’ dedi. Türkiye’nin dış politika sorunlarını değerlendirirken Türk topraklarında uluslararası güçlerin asker bulundurmasını öngören 01 Mart 2003 tarihli tezkerenin TBMM tarafından reddedilmesinin dönüm noktası olarak alınması gerektiğine işaret eden Kesici, “Tezkerenin reddedilmesi ile global şemsiye delindi ve Türkiye uluslararası sorunlar ile yüz yüze kaldı. Kürt konusu, Kıbrıs ve Patrikhane gibi sorunlar delik şemsiyeden içeri girdi’’ diye konuştu.

Kesici, Türkiye’nin politik sorunları ile başa çıkmak için Türk bürokrasisinin çok çalışması ve çok deneyimli olması gerektiğini kaydetti. Kesici, “Dünyada neler olduğu bilinmeden Türkiye’nin sorunları çözülemez’’ dedi.

/ ANKARA

10.02.2007


 

Yargıda SMS’li tebligat dönemi

Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı, şüpheli, şikâyetçi ve tanık sıfatıyla ifadesi alınacak kişilere cep telefonu mesajı (SMS) yollayarak tebligatta bulunuyor.

Alınan bilgiye göre, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı, şüpheli, şikâyetçi ve şahit olarak, ifadesi alınacak ya da bilgisine başvurulacak kişilere, çağrı kağıdı yerine Kısa Mesaj Servisi(SMS) yöntemiyle mesaj göndermeye başladı. Başsavcılığın internet sitesinde de yapılan açıklamada, insanî ilişkilerin daha sık yaşandığı şirket ve kuruluşlarda SMS’in, ‘’ekonomik, hızlı, kâğıt kullanmaktan uzak ve çevreci olması’’ özellikleri nedeniyle tercih edildiği vurgulandı. Pratik ve amaca daha uygun hizmet etmekte olduğu bildirilen kısa mesaj yönteminin, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) öngördüğü bir haber verme şekli olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada, Türkiye’de ilk kez Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanmaya başlandığı bildirilen kısa mesaj yöntemi öncesi, başsavcılığın soruşturma biriminde şüpheli, şikâyetçi ve şahit sıfatlarıyla ifadesi alınacak kişilerin posta ve zabıta marifetiyle çağrıldığı hatırlatıldı.

Bu yöntemle, savcıların yürüttüğü soruşturmalar çerçevesinde 1 Ocak 2006 ile 7 Aralık 2006 tarihleri arasında 16 bin 63 adet posta tebligatı gönderildiği ifade edilen açıklamada, bu tebligat giderlerinin yanı sıra çağrı işlemlerinde telefon giderlerinin de bulunduğu bildirildi.

Açıklamada, CMK’nın 58’nci maddesinde, ‘’Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, iş yerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur’’ hükmünün bulunduğu anımsatılarak, Türk Telekom tarafından 2006 yılı haziran ayından itibaren SMS hizmetinin verilmeye başlandığı kaydedildi.

/ İSTANBUL

10.02.2007


 

Büyükanıt ABD’ye gidiyor

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Peter Pace’in resmî konuğu olarak gelecek hafta Washington’u ziyaret edecek olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile de biraraya geleceği bildirildi.

Pazar günü New York’a gelmesi beklenen Org. Büyükanıt, salı günü Washington’a geçecek ve Türk Büyükelçiliğinde verilecek resepsiyona katılacak. Org. Büyükanıt’ın, Cheney ile görüşmesinin 14 Şubat Çarşamba günü yapılması öngörülüyor.

Perşembe günü Pentagon’da temaslarda bulunacak olan Org. Büyükanıt, Org. Pace, ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Eric Edelman ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Peter Schoomaker ile biraraya gelecek. 16 Şubat Cuma günü bir düşünce kuruluşunda konuşacak olan Org. Büyükanıt’ın, aynı gün temaslarının sonunda basın toplantısı düzenlemesi öngörülüyor.

Org. Büyükanıt’ın Washington görüşmelerinde ağırlıklı olarak, ikili askeri konular, Irak, terör örgütü PKK sorunu, Ortadoğu ve sözde Ermeni soykırımı tasarısının yer alması bekleniyor.

/ WASHINGTON

10.02.2007


 

Çalışkan: Kurumlar arası çatışma yok

Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından açılan soruşturma kapsamında ortaya atılan bütün iddiaların, Cumhuriyet Savcıları ve Mülkiye Müfettişlerince ‘’en ince detaylarına kadar’’ araştırıldığını söyledi.

Çalışkan, Hrant Dink cinayeti ve Avrupa’da terör örgütüne yönelik operasyonlarla ilgili soruları cevapladı.

Çalışkan, Dink cinayetinden sonra adli yönden, savcıların idari yönden de Mülkiye müfettişlerinin çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.

Çalışkan, bir gazetecinin olay sonrasında basına sızdırılan kasetlerle ilgili sorusu ve kurumlar arası çatışma olup olmadığını sorması üzerine ise ‘’Bu sorular soruşturma neticesinde aydınlanacaktır. Kurumlar arası bir çatışma bulunmamaktadır. Bu kasetler art niyetli kişiler tarafından basına sızdırılmaktadır. Gayet güzel şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Aramızda çatışma yoktur’’ cevabını verdi.

/ ANKARA

10.02.2007


 

Öcalan yeniden AİHM’e başvurdu

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye aleyhine yeni bir şikayet başvurusunda bulunduğu bildirildi.

Terör örgütü elebaşının, İngiltere’deki avukatları aracığıyla yaptığı başvuruda, daha önceki AİHM kararını gerekçe göstererek, ‘’makul bir zamanda tekrar yargılanmadığını’’ ileri sürdüğü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma ile ilgili 6. maddesinin yeniden ihlal edildiği görüşünü, iddia ettiği belirtildi.

AİHM’in büyük dairesi, 2005 yılında aldığı kararda, terör örgütü başının şikayetlerinin büyük bir kısmını reddetmiş, sadece adil yargılanma hakkıyla ilgili AİHS’nin 6. maddesini ihlal edildiğini savunmuştu. Strasbourg Mahkemesi, bu karar gereği, Türkiye’ye, Öcalan’la ilgili dava dosyasını tekrar açmasını tavsiye etmişti.

/ STRASBOURG

10.02.2007


 

Bem-Bir-Sen’den gazetemize ödül

Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (Bem-Bir-Sen) Genel Başkanı Mürsel Turbay, gazetemiz Ankara Temsilcisi Mehmet Kara’ya “teşekkür plaketi” verdi.

Müsel Turbay, gazetemizin Ankara Temsilciliğini ziyaretinde sendikanın çalışmaları hakkında bilgi verdi. Turbay, belediye ve özel idare çalışanlarının sosyal ve ekonomik haklarının elde edilmesi noktasında yaptıkları eylem ve faaliyetlerin kamuya duyurulmasında Yeni Asya Gazetesi’ni sürekli yanlarında gördüklerini söyledi. Turbay, Ankara Temsilcimiz Mehmet Kara’ya “Kamuoyunu doğru bilgilendirme noktasında yapmış olduğunuz objektif haberlerden dolayı teşekkür ederim” diyerek bir plâket sundu.

Ankara Temsilcimiz Mehmet Kara ise, Bem-Bir-Sen’in bir sivil toplum kuruluşu ve bir sendika olarak alanı ile ilgili çalışmalarının yanı sıra ülke gündemlerine ilişkin hassasiyeti ve sağduyulu yaklaşımlarıyla da sivil toplum kuruluşu olma görevini yerine getirdiğini söyledi.

Yeni Asya / ANKARA

10.02.2007


 

Yağışlar normalin altında

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, 1 Ekim 2006-31 Ocak 2007 tarihleri arasındaki 4 aylık periyotta kümülatif yağış ortalamasının normal düzeyin altında gerçekleştiğini bildirdi.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü internet sitesindeki verilerden derlenen bilgilere göre, ülke genelinde kümülatif yağış ortalaması metrekareye 258,7 milimetre olarak gerçekleşti. Normal yağış ortalaması 308,4 milimetre, geçen yılın ortalaması ise 300,7 milimetre olarak kaydedildi.

Buna göre, kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 16,1, geçen yıla göre de yüzde 14 oranında azalma görüldü. İnternet sitesinde bölgelere göre 1 Ekim 2006-31 Ocak 2007 tarihleri arasındaki 4 aylık periyotta metrekareye gerçekleşen kümülatif yağış ortalamaları hakkında bilgi verildi.

Marmara’da kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 36, geçen yıla göre yüzde 40 azalma gözlendi. Ege’de kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 43, geçen yıla göre ise yüzde 37 azalma oldu.Akdeniz’de kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 10 azalma, geçen yıla göre yüzde 22 artış gözlendi.İç Anadolu’da kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 14, geçen yıla göre ise 3 azalma oldu.

Karadeniz’de kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 1, geçen yıla göre yüzde 19 azalma yaşandı. ,Doğu Anadolu’da kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 4 artış, geçen yıla göre yüzde 6 azalma gerçekleşti. Güneydoğu Anadolu’da ise kümülatif yağışlarda normale göre yüzde 14, geçen yıla göre yüzde 5 azalma gözlendi.

/ ANKARA

10.02.2007


 

Sigaraya yılda 114 bin kurban

Sigarayla Savaşanlar Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aydın, geçtiğimiz yıl, 114 bin insanın sigara sebebiyle hayatını kaybettiğini belirterek, bu insanlardan 14 bininin sigara içmediği halde çevresindeki sigara içenler tarafından katledildiğini söyledi.

Dr. Aydın, Dünya Sigarayı Boykot Günü dolayısıyla Grand Cevahir Otel’de düzenledği basın toplantısında “Sigarayı bırakmanın tek yolu vardır. O da insan iradesidir” dedi. Çeşitli vesilelerin de insan iradesini harekete geçiren önemli bir etken olduğunu söyleyen Aydın, 9 Şubat Dünya Sigarayı Boykot Günü’nün bu açıdan önemli olduğunu vurguladı. Sigaranın zararlarına ilişkin bilgiler aktaran Aydın, 2006 yılı sonu itibarıyla sigaradan hayatını kaybeden 114 bin insanın 14 bininin pasif içici olduğuna dikkat çekti. “Bu 14 bin insan sigara içmediği halde yanında içenler tarafından katledildi. Bunların 5 bine yakını 0-5 yaş grubu çocuklardı. 5 bin kişi eşi tarafından, 5 bine yakını ise iş arkadaşları tarafından öldürüldü” diyen Aydın, 15 milyar doların da sigaraya ve sigara sebebiyle oluşan sağlık sorunlarına harcandığını söyledi.

Ormanların yarısının da sigara sebebiyle yok olduğunu söyleyen Aydın, “Sigaranın zararlarına karşı birşeyler yapmamız lâzım. Halkımızı bilinçlendirmek zorundayız” dedi. Aydın, özenme yoluyla bulaşan bir hastalık olarak nitelediği sigara içiciliği konusunda san’atçıların gençlere kötü örnek olmasını da eleştirdi. Toplantıya katılan Türk Kalp Vakfı Başkanı Dr. Çetin Yıldırımakın da sigaranın ölüm sebepleri arasında en önde geldiğine dikkat çekerek, “Sigara içenleri kendilerini düşünmüyorlarsa lütfen çocuklarını, torunlarını, başka insanları düşünsünler. Günümüzde en çok konuşulan konulardan birisi insan hakları. En önemli insan hakkı da sağlıklı hayat hakkıdır” dedi.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

10.02.2007


 

Yurtdışına çıkış harcı düşüyor

AKP Edirne Milletvekili Necdet Budak, yurt dışına çıkış harcının 70 YTL’den 15 YTL’ye düşürüldüğünü açıkladı.

Yurt dışına çıkış harcının 15 YTL’ye düşürülmesini öngören kanun tasarısının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Bir iki hafta içinde Meclis Genel Kurulda görüşülerek yasalaşması bekleniyor. Konuyla ilgili bilgi veren Milletvekili Necdet Budak, “Günü birlik yurt dışına çıkan ve 70 YTL ödemek zorunda kalan Edirneli hemşerilerimizin zor durumda kaldığını ve bu taleplerini bölge Milletvekili olarak iletmişlerdi. Bize gelen yoğun talep üzerine konuyu MKYK toplantısında bizzat Başbakanımıza ilettim ve özellikle sınır kenti olması hasebiyle Edirneli vatandaşlarımızın güçlük çektiğini vurguladım. Bunun üzerine Başbakanımız Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan’a söz konusu harcın inceleyip vatandaşımızın ödeyebileceği daha makul bir rakama çekilmesi talimatını vermişti. Şu an için Maliye Bakanlığı bürokratlarımızın uzun süren çalışmalarında sona gelinmiş ve yeni düzenleme TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilmiştir” diye konuştu.

/ EDİRNE

10.02.2007


 

Kahtalı bayanların okuma yazma isteği

Adıyaman’ın Kahta İlçesi Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü tarafından yetişkinler için açılan kurslarda 483 kişi okuma-yazmayı öğrendi.

Kursiyerlerin büyük bir bölümünün bayan olması dikkat çekti. Yaşları 50’nin üzerinde olan yetişkinlere yönelik düzenlenen kursa 99 erkek, 384’ü bayan olmak üzere toplam 483 kişi katıldı. 4 ay boyunca haftada 10 saatlik eğitimden geçen kursiyerler okuma-yazmayı öğrendi. Kahta Ulusal Eğitime Destek Kampanyası Delegasyonu Mustafa Çiçek, kursa katılan kişilerin yaşlarının olgunlaşmasına rağmen okuma-yazma öğrenmek istemesinin çok anlamlı olduğuna dikkat çekti. Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Abdullah Akgül, özellikle kadınların bu yöndeki eksikliklerini gidermeye çalıştıklarını belirterek, kursta başarılı olanlara okur-yazar belgesinin verildiğini kaydetti.

/ ADIYAMAN

10.02.2007


 

At sırtında devr-i alem

2004 yılında iki at ve bir köpekle dünya turu için Portekiz’den yola çıkan Fransız ve Alman karı-koca, Türkiye’ye geldi.

2004 yılı Kasım ayında Portekiz’den yola çıkan Fransız Anita ile Alman uyruklu eşi İsoardi Pascal, Kapıkule Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı. Gezdikleri ülkelerin kültürünü daha yakından tanımak için bu yolu seçtiklerini belirten turistler, 5 yılda dünya turunu tamamlamayı planlıyor.

Geçtikleri ülkelerde sıcak bir şekilde karşılandıklarını söyleyen Alman İsoardi Pascal, Portekiz’den Türkiye’ye gelene kadar 10 ülkeden geçtiklerini belirtti. Gittikleri ülkelerde yerel yönetimlerle görüşerek atlar için yiyecek temin ettiklerini ve kurdukları çadırlarda kaldıklarını söyleyen Pascal, dünya turu için şunları söyledi: “Bu gezimizin herhangi bir amacı yok. Sadece her gittiğimiz ülkenin kültürünü yakından görmek ve yaşamak istedik. Biz diğer taşıtları değil de bu yolu seçtik. Bugüne kadar hiçbir zorlukla karşılaşmadık."

/ EDİRNE

10.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004