Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Sonra ne olacaksın? Hiiiç!

Sadrazam Talat Paşa, Neyzen Tevfik’e devlet dairesinde kâtiplik önerdiğinde Neyzen sormuş:

“Kâtip olacağım da ne olacak?”

“Önce kâtip, sonra umumî müdür, vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...” diye saymış Talat Paşa.

“Ya sonra?” diye sormuş Neyzen.

Paşa, “Sonrası hiiiç...” diye omuz silkmiş.

Gülmüş Neyzen: “Ben bugün zaten bir ‘hiç’im. Sonu ‘hiç’ olduktan sonra onca zahmete ne hacet?”

Seçim atmosferine girilince, bürokratlara dâvetiye çıktı şimdilerde. “Aday olacaksan geçici istifanı ver!”

Düşünüyorum da 550 milletvekili eğer bürokrasiden istifa etmiş memurlardan oluşsaydı, halimiz nice olurdu? Memurlar alınmasın; ancak memuriyetin kökeninde emre itaat vardır. Memur disiplin yasasına göre hareket eder. Uymadığında da cezaları bellidir. Bu se-beple memurlar ceza korkusu içinde yaşamak zorundadırlar.

Osmanlı’yı batıran memurların siyasete girmiş olmalarıdır. Bu sebeple toplumcu filozoflardan ve “adem-i merkeziyet” fikrinin savunucusu Prens Sabahattin, memuriyeti teşvik eden Jön Türklerden farklı olarak memuriyet kavramına karşıdır. Hatta memuriyeti zararlı bir uğraş olarak nitelemiştir. Said Nursî memuriyeti iki şıkka ayırıp birine karşı çıkar ki, “Memuriyet hizmet için olmazsa bir nev’î çingeneliktir” der. O, memurlar hakkında “...hükümet kapısından çıkar çıkmaz sokakta kalacaklarına hepsi iman getirmiş. O halde servet, ikbal, her şeye hükümdardan geleceği için bütün gözler onun gözüne girmeye onun gözü ise, tahakkümü arttırmaya dikiliyor” şeklinde gerçekçi yaklaşmıştır.

Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Bürokratların kafalarında hep bir adım ötesi olarak milletvekilliği vardır. Tabiî dikkat edin; devlet memurluğundan milletin memurluğuna geçmek kolay mıdır? Yoksa devletin memurluğunu devam ettirmek midir milletvekilliği? Milletvekilliği milletin vekilliğidir. Oysa bürokrasi devletin vekilliği…

Ajansların verdiği haberlere göre, çok sayıda bürokrat istifa etmiş bile. Kapıyı vurmadan ve içeri gir denilmeden giremeyen bir memurun, nasıl bir girişimci milletin vekili olacağı da tartışılıyor zaten. Onlara “Genel başkan memuru” deniliyor çoğu kez.

Her bürokratın gönlünde–inkâr etse de–bir vekil olma aslanı yatıyor. Çünkü bürokraside yükselmek için memleketinin milletvekillerinin ayağına sıkça gitmiştir; hatta gına gelmiştir çoğu kez. Makamlara kolay gelmemiştir o. Çile çekmiştir! O zaman bürokrat şöyle düşünüyor: “Ben de milletvekili olayım da bana gelsinler!”

Gördüğüm en tuhaf şey ise, en çok da eğitimcilerin siyasete girmek istemeleri. Eğitim gibi siyaset üstü bir işi yapan bürokrat, nasıl objektif olabilir? Bir bürokrat bir gecede karar veremez aday olmak için. Uzun yıllardır onu milletvekili olmaya tahrik eden sebepler vardır. Çünkü o muhtemelen de siyasetin içindedir. Öyle bacadan girer gibi sokmazlar yoksa. En azından dirsek teması vardır. Bu da yürütme ile yasama ilişkilerindeki karmaşıklığı işaret ediyor

TBMM’ye bürokrat atanmak için aday olunmaz. Yasa yapmak için aday olunur.

Peki, hadi bir kısmını hariç tutalım; bürokratların büyük çoğunluğu yasamadan ne anlar sahi?

B. Sait ÇİFTÇİ

09.05.2007


AB eğitim programları, uyum sürecine katkı sağlıyor

Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerleyen ülkemizde uyum çalışmaları kapsamında pek çok çalışma sürdürülmektedir. Çok dilli ve kültürlü Avrupa bir zenginliktir. Ancak komşu ülkelerin eğitim alanındaki yeniliklerinden, çalışmalarından yararlanmak ve kendi sistemimizi de anlatmak çok önemlidir. Kültürler arası işbirliği, eğitimde kalitenin arttırılması (kalite güvence sisteminin tesisi), bilgi toplumu, bilim ve araştırmaya alt yapı oluşturmak, akademik tanınma, meslekî tanınma, meslekî eğitim (meslek standartları ve sertifikasyon), işgücü piyasasına uyum (teknolojiye bağlı değişimlere uyum) işgücünün serbest dolaşımı, Avrupa değerlerinin birlik içinde paylaşılması, AB’nin ortak eğitim politikasıdır. Avrupa Birliği Bilişim Teknolojileri ve Meslekî Eğitim konularına ilerleyen haftalarda geniş şekilde yer vereceğiz.

Avrupa Birliğinin eğitim programları Sokrates ve Leonardo Da Vinci başlıkları altında iki gruba ayrılmaktadır. Sokrates programı, ilk ve ortaöğretimi kapsar: “Program, Comenius (üniversite öncesi okul), Erasmus (yüksek öğretim), Grundtving (yetişkin eğitimi), Lingua (Avrupa dilleri eğitimi) ve Minevra (açık-uzaktan eğitim) gibi alt dallara ayrılmaktadır

Socrates (Genel eğitim) programının amaçları:

Eğitimin her düzeyinde Avrupa Boyutunun desteklenmesi, fırsat eşitliğinin ve eğitsel kaynaklara geniş çaplı erişimin sağlanması… Avrupa Birliği içinde dil öğretimini geliştirmek suretiyle eğitimin kültürler arası boyutunun ve Avrupa Birliği halkları arasında anlayışın ve dayanışmanın desteklenmesi. Eğitim alanında kurumlar arası değişimin teşvik edilmesi, açık ve uzaktan eğitim, diploma ve çalışma dönemlerinin tanınması ve bilgi paylaşımının geliştirilmesi. Eğitim uygulamalarının ve materyallerinin geliştirilmesinde yenilikçi yaklaşımların ve teknolojinin kullanımının desteklenmesi ve eğitim alanında ortak politika alanlarının belirlenmesi. Okul Öncesinden başlayarak üniversite sonrasında yer alan bütün öğrenci, öğretim elemanı, örgün eğitim dışında kalan bütün bireyler, kamu ve özel kurumlar, sivil toplum kuruluşları katılabilir.

Leonardo Da Vinci programının amaçları:

Bütün düzeylerdeki meslek öncesi eğitimle bireylerin, özellikle gençlerin, beceri ve yeterliklerinin iyileştirilmesi. Özellikle teknolojik ve örgütsel değişimi takviye etmek için sürekli meslek eğitimini ve hayat boyu beceri kazanımını sağlayacak imkânların artırılması. Yeni istihdam imkânları, rekabet ve girişimcilik dikkate alınarak, meslekî eğitimin, toplumların yenileşme sürecine katkısının artırılması. Örgün ve yaygın meslekî eğitim kurumları, orta öğretim kurumları, üniversite ve yüksekokullar, meslekî eğitimle ilgilenen ve meslekî eğitim ihtiyacı olan bütün işletmeler, sivil toplum kuruluşları vb. katılabilir.

Avrupa Birliği Eğitim Programı ERASMUS, 20’nci yılını kutlarken bu yıl programa Türkiye’den rekor katılım olduğu bildirilmiştir. Avrupa Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 31 Avrupa ülkesindeki yüksekokul öğrenci değişim programı ERASMUS’un 20’nci yılında rekor kırdığı belirtilmektedir. ABHaber.com’da yayınlanan Komisyon’un açıklamasında, ERASMUS’un, Avrupa Komisyonu’nun eğitim alanındaki “Amiral Gemisi” olduğu vurgulanıyor. Açıklamada, 2005–2006 eğitim döneminde Avrupa genelinde toplam 154 bin 553 öğrencinin ERASMUS’tan yararlandığı, bunun da bir önceki yıla göre yüzde 7,3’lük bir artış anlamına geldiği kaydediliyor. Türkiye’den de rekor düzeyde katılım olduğu belirtilen açıklamada, geçen yıl 2 bin 852 öğrencinin ERASMUS programına başarıyla katıldığı ifade ediliyor. Açıklamada bunun yüzde 150’lik bir artış olduğu vurgulanıyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

Dr. Fatma Serbest, ‘AB Müktesebatı ve Eğitim’, 16.11.2005, İstanbul

http://europa.eu.int/comm/education/leonardo-en.html

http://www.ua.gov.tr, http://www.meb.gov.tr

09.05.2007


Yazmak, kişiliğin olgunlaşmasında etkili bir süreçtir

Çalıştığınız iş yerinde, okulda, arkadaşlarınız arasında yani hayatın her anında iletişime verdiğiniz önem dikkat çeker. İnsanı elbisesine göre karşılarlar, bilgisine göre ağırlarlar. Düzgün giyinmek, doğru konuşmak yanında, yazılı metinlerde yazım kurallarına dikkat etmeniz de çok önemlidir. Tuttuğunuz notlarda, mektuplarda ve özgeçmişinizdeki hatalar, sizin dağınık ve işine önem vermeyen biri olduğunuz izlemini doğurabilir. İyi yazabilmek, iyi düşünebilmek demektir. Yazılı dokümanların bilgisayar çıktısını almadan önce incelemek, el yazınızla yazdığınız mektupları dikkatle inceledikten sonra karşı tarafa iletmek gerekir.

İnsanlar kendi yazdıkları yazıyı okurken tamamlarlar. Yani yanlış yazmışlarsa bile hızla onu doğru okuyarak geçerler. Önemli yazışmaları başka birine daha okutarak bir yanlışlık olup olmadığını kontrol etmesini isteyebilirsiniz. Yine yazınızın sayfa düzenine uygun olması gerekir. Karmakarışık yazılmış, güçlükle okunan ve üzerinde karalamalar olan metinler yadırganabilir. Metinde hatalar varsa o sayfayı tekrar yazmakta fayda vardır. Karalanmış, üstü çizilmiş, kirletilmiş, buruşturulmuş biçimde karşı tarafına ilettiğiniz yazılar karşı tarafa saygı göstermediğiniz izlenimi oluşturur. Çoğu zaman önemsemediğimiz küçük ayrıntıların akademik ve sosyal hayatımızda önemli etkileri olduğunu göz ardı etmemeliyiz.

Günümüzde internet ve cep telefonlarında ilginç uygulamalar vardır: ‘Merhaba’ yerine ‘mrb’ kısaltılmasının ya da parantezleri kullanarak gülen surat yapmak gibi… Bunların yazılı metinlerde (notlarda, mektuplarda, özgeçmişlerde v.b.) kullanılmaması gerekmektedir. Ne yazık ki, günümüzde okumaya olan ilginin yok olması gibi, yazının da değeri kaybolmaktadır.

Yeni eğitim müfredatıyla birlikte artık el yazısıyla öğretim yapılmaktadır. Öğretmenin de el yazısına dikkat etmesi gerekir. Çocuklar öğretmenin tahtaya yazdıklarını okuyamazlarsa, eğitim yavaşlar ve çocuklar sıkça tahtada ne yazdığını sormaya başlarlar. Yine tahtada konuların belirli bir düzen içerisinde ilerlemesinde fayda vardır. İç içe geçmiş, minicik ve okunaksız yazılmış konuları deftere geçirmek öğrenci için eziyet halini alabilir. Öğretmenin karmaşık yazım tekniği çocuklarca da benimsenirse, öğrencilere sonraki dönemlerde düzenli yazım alışkanlığı kazandırmak güçleşebilir. Yazının çocukların hayatında çok önemli bir yeri vardır. Çünkü yazı öğrencinin duygularını olumlu yönde geliştirir, estetik bakış açısına katkı sağlar. Öğrenci kendini yazıyla ifade eder, dünyaya bakışını, gelişimini göz önüne koyar. Çevresiyle daha kolay iletişim kurar, gözlem özelliği gelişir.

[email protected]

Mustafa OĞUZ

09.05.2007


Bir günüm böyle geçti

Saatin zil sesiyle uyandım. Sabah namazı vakti idi. Abdest aldım, hava soğuk olmasına rağmen namazımı zevkle kıldım. Sabah namazının insana kazandırdığı haz ve lezzetini insanlar gerçekten kavrasalardı, devamlı sabah namazına kalkarlardı.

Seher vaktinde insanların çoğunluğunun gaflet içinde derin uykuda olduğu bir zamanda kalkıp Allah’ın huzuruna durmak o kadar zevkli bir hadise ki bunu gerçekten yaşayan bilir. Kuşların uyandığı o seher vaktinde insanın yaratıcısına karşı acizliğini, fakirliğini hissedip ona sığınması ne kadar güzel bir şeydir.

Namazdan sonra kahvaltımı yaptım. Ailemle birlikte Rabbimin bize verdiği bu yiyecekler karşısında ona şükrettik. Rabbimin ne kadar çok nimetleri olduğunu görmek ne güzel şey! Bir insan olarak bu nimetlerin sahibini unutamazdım. Zaten o nimetlerle yaşıyor ve hayatımızı devam ettirmiyor muyuz? İşte bu yüzden hayretimi ve hayranlığımı nimetlerin hakikî sahibine karşı gizleyemezdim.

Hazırlığımı yaptım, okula doğru yola çıktım. Yolda tanıdığım ve tanımadığım insanlara selâm verdim. Nihayet okula geldim. Öğrenciler bugün de öğretmenlerden çok şey öğrenecekler. Sınıfa girdiğimde öğrenciler dikkatle dinliyorlar. Geleceklerini düşünerek kendilerini yetiştirmeye çalışıyorlardı. Ders esnasında bazı fırsatçı, akıllı geçinen öğrenciler başka şeylerle uğraşıyorlardı. Hâlbuki bu öğrenciler kendilerini aldattıklarının farkında bile değillerdi.

Oysa insan vaktini çok iyi değerlendirmesi gerekmez mi? Öğrenci ya öğretmeni dinlemeliydi ya da ona soru sormalıydı. Veya kendi takip ettiği günlük kitabını fırsat bulduğunda okumaya çalışmalıydı. İnsanlar nedense kolay olanı tercih ediyorlar. Esasen” zahmette rahat vardır, rahatta da zahmet vardır.” Veciz sözü bir anlayabilselerdi. İnsanın başkasına zarar vermesi ve kendini ihmal etmesi büyük bir hatadır. İnsan birazcık olsun kendini düşünmeli değil mi? Düşünen insan hayatın mânâsını anlayan insandır. Yüce kitabımız Kur’ân insanları düşünmeye dâvet ediyor. Dolayısıyla insan geçmişi ve geleceği düşünmeli. İnsan dışındaki canlılar ise sadece bulunduğu zamanı düşünürler. İnsan geçmişten elemler alır gelecekten endişeler duyar. Hem üzülür hem sevinir. İnsanın bir gayesi olmalıdır. Ecel denen aslan insanı takip ediyor. İnsan her an her yerde ölebilir. İnsan, hem aciz hem fakir! Bütün bu günlük zor hadiselerin içerisinden insanın rahatla çıkıp kurtulabilmesi için kendine düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışması gerekir. Her şeyin sahibi, her şeye gücü yeten Yaratıcısına yönelip onun rızasını düşünmeli. Bu sayede insan günün meşakkatli hadiselerinden rahatlıkla kurtulabilir. Bende bu düşüncelerle derslerimi anlattım. Rabbime şükrettim ve öğle vakti olmuştu. Yemeğimi yedim. Öğle namazımı kıldım.

Öğleden sonra çarşıya çıktım. Dostlarımı ziyaret ettim. Onlarla beraber hem çay içtik, hem sohbet ettik. İkindi namazını bir camide eda ettim. Daha sonra eve geldim. İstirahat ettim. Ailem ve çocuklarımla o günün değerlendirmesini yaptık. Sonra evde cemaatle akşam namazını kıldık. Akşam yemeğimizi birlikte yedikten sonra, herkes kendi takip ettiği kitabından yatsıya kadar okudu. Birlikte yine yatsı namazını eda ettik. Bu şekilde günün sonunda Rabbime karşı son vazifemi de yapmanın huzuruyla yatmaya hazırlandım. Ölüme benzeyen uykuya geçmeden önce abdest aldım ve sağ tarafımın üzerine yatağıma uzandım. Bildiğim duâ ve sûreleri okudum. Her şeyi bilen her şeyi gören, sonsuz rahmet ve merhamet sahibi Rabbime dayandım ve sığındım. Bir günüm böyle geçti.

Mehmet ERBAŞ

09.05.2007


Büyük düşün, küçük adımlarla başla!

Şampiyon olmak demek, şampiyon gibi düşünmek demektir (Dennis Waitley). Sen neye hazırsan, o da senin için hazırdır (Mark Victor Hansen). Eğer hepimiz yapma kapasitemizde var olan şeyleri yapmış olsaydık, gerçekten kendimizi aşırı derecede şaşırtırdık (Thomas Edison). Biz yarı uyanık sayılabiliriz. Çünkü fikrî ve fizikî kaynaklarınızın ancak pek az bir kısmını kullanmaktayız. Bu yüzden, her fert pek sıkıntılı bir hayat yaşamaktadır. Çünkü kullanamadığımız birçok kuvvete sahip bulunuyoruz (Prof. William James). Antrenmanların her dakikasından nefret ediyordum. Fakat kendi kendime ‘vazgeçme’ dedim. Şimdi sıkıntı çek ve hayatının geri kalanını şampiyon olarak yaşa (Muhammed Ali). Küçük planlar yapmayın. Onlar insanın kanını kaynatan büyülü güce sahip değildirler. Beklentilerinizde ve çalışmalarınızda yüksekleri hedefleyin (Dantel Burnham). Sıradan şeyleri mucizelere dönüştürmeyin, mucizeleri sıradan şeylere dönüştürün (Francis Bacon). Başarı zihinsel bir olgudur. Başarıyı yakalama uğraşına, kendinizi başarılı biri olarak görmekle başlayın (Dr. Joyce Brothers).

09.05.2007


Obezite okul başarısızlığına sebep oluyor

Obezite, okul döneminde öğrencilerin başarısını etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, obez çocuklarda öğrenme azlığı görüldüğünü ortaya koyuyor. Millî Eğitim Bakanlığı bilinçsizce alınan ürünlerin yetersiz ve dengesiz beslenme ile şişmanlığa sebep olduğunu vurgulamaktadır. Öğrenci rahat hareket edemez ise arkadaşlarıyla yeterince iletişim kuramaz, grup faaliyetlerinde sorumluluklarını yerine getirirken büyük sıkıntı çeker. Okula gitmek istemez, kızgınlık, çekingenlik ve sosyal hayattan kopma gibi olumsuz sonuçlar da meydana gelebilmektedir. Dengesiz beslenme ve şişmanlığa sebep olabilecek enerji içecekleri, gazlı, kolalı ve aromalı içecekler ile patates kızartması gibi kızartmalar ve cipslerin satışı kantinlerde sınırlandırılmaktadır. Ebeveynler, öğrenciye beslenme çantası hazırlarken besin değeri yüksek ve abur cubur dışında yiyecekler koymalıdırlar.

09.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004