Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Bizi bizden çaldılar

Geçen Şubat ayında Almanya halkı, “Karneval” diye adlandırdıkları bayramını kutladılar. ‘Karneval’de, Almanlar farklı kostümlere bürünüp, gayr-ı meşrû bir tarzda eğlenirler.

Bu eğlencelerde, genelde aşırı alkol alarak sarhoş olan Almanların bu bayramına, Almanya’da yaşayan bir Türk vatandaşı olarak yaklaşık yirmi yıldan beri şahidim.

Alman halkının büyük bir coşku ile kutladığı bu ‘Karneval’ bayramı gibi birçok bayram, sırf Alman halkı tarafından değil, aynı zamanda bir çok yabancı tarafından da benimsenmiş ve adeta kendi bayramlarıymış gibi kutlanmaya başlanmıştır.

Almanların ve Almanya’da yaşayan bazı yabancıların, adını “entegrasyon” koydukları yabancıların bu değişim halini Almanya’da yaşayan bir yabancı olarak kesinlikle doğru bulmuyorum. Öncelikle “entegrasyon” ifadesini tanımlamak gerekir ki, bu kelimenin mânâsı kesinlikle kendi kültürünü mentalitesini ve dinini unutarak, yaşadığı yerin örfünü âdetini, örf ve âdet edinmek değildir. Burada zannımca bir çok yabancılara ve aynı zamanda bazı Almanlara büyük bir anlayış hatası hâkim.

Benim lûgatimdaki “entegrasyon” ifadesi, bana çok farklı anlamlar çağrıştırırken, bazı yabancılar için “entegrasyon” entegrasyon olmaktan çıkmak ile beraber, çok farklı bir çizgiyi takip etmeye başlamıştır.

Bu entegrasyon sürecinde arada kalıp sıkışan, iki dünya arasında mücadele veren yeni nesil, artık yavaş yavaş değişmeye başladı. Artık Kurban ve Ramazan bayramlarının yerine Karnevaller, Ostern ve Weihnachten gibi birçok Alman bayramını kutlar oldu gençlerimiz.

Hatta geçenlerde Karneval bayramında, trende çok ilginç bir tablo gözüme çarptı. İki Türk genç kız, Karneval münasebetiyle gayet müstehcen bir şekilde giyinmiş bir tarzda, ellerinde birer şişe içki, çok laubali bir şekilde trende dolaşıyorlardı. Trendeki yolcuların dikkatini hemen üzerine çeken bu iki genç Türk bayanın halinden ciddi mânâda utandım. Bilakis yanımdaki Alman bayanın, alaya alırcasına “Bunlar Türk mü acaba?” diye bana sorması beni bir hayli düşündürdü.

Bu olay evvelâ yabancı bir ülkede yaşayan bir Türk vatandaşı olarak haysiyetime dokunmakla beraber, Müslümanlık adına da yüreğim burkuldu.

Neydik ve ne olduk? Neden kendimizden, özümüzden uzaklaşarak bizi biz yapan değerlere bu kadar düşman olduk? Neden kendimize, dâvâmıza, benliğimize sahip çıkamadık?

Oysa, bir zamanlar “Dâvâmızın adı ne mihnetle kuru kavga, ne de Bizans’ı fethetme dâvâsı, dâvâmız bunun hepsinin üstünde İ’lâ-yı Kelimetullah dâvâsıdır” diyen asil ve şanlı bir ecdadın torunlarıyken, şimdi bize ne oldu?

Dün asırlarca dört kıtaya hükmeden ve medeniyet götüren “devlet-i ebed-müddet”in vârislerine ne oldu bugün?

Sinsice değerlerimizi bize yabanî yapan zihniyet, okullarda, sokaklarda, hatta evimizin köşesinin başında bizi bizden çalıyor. Gittikçe uzaklaşıyoruz kaynağımızdan; biz “biz” olmaktan çıkıyoruz ve hatta artık biz “biz” olmadığımızın farkında bile değiliz.

Ve artık “bize” dair herşey bize yabancı geliyor; çan sesine aşina kalan kulaklara ezan bir garip geliyor artık.

Peki neden biz “biz” olarak kalamadık, neden bizin yerini “onlar” aldı? Hani nerede bayram günleri özen ile giyinip kuşanan, kapılarda el öpmek için bekleyen çocuklarımız?

Nerede büyük hedefler uğruna ve ulvî gayeler peşinde perestiş olmuş gençlik? Nerede dünyayı unutup, ukbaya tâlip olanlar?

Veya daha doğrusu, nerede dünyadan ve ukbadan geçip, Yunus’un diliyle, “Bana seni gerek, seni” diyen ve her yerde bir tek O’nu soluklayanlar?

Nerede Resûlullah’a aşık olanlar? Nerede Resûlullah’ın sünnetine, hayatına, davasına ittiba edenler?

Nerede Mus’ablar, nerede Nuaym İbni Mes’udlar veya nerede Abdurrahman bin Avflar? Nerede ölümleri intizar edilen, fakat Resûlullah’ın emri ile adeta mezardan dirilir gibi “Hamrâü’l-Esed”e doğru yol alanlar?

Hani nerede Cennetin müştak kaldığı insanlar? Nerede Ammarlar, Mikdadlar, Selmanlar, Aliler?

Dinini, imanını kutsal bildikleri herşeyden, canlarından, mallarından üstün tutanlar, hani nerede?

Bazılarımız, yanlışlarımızı doğru edindik, bu yabancı topraklarda kimliğimizi kaybettik. Aslında pek de “yabancı” değiliz bu sözde yabancı topraklara? Bu “yabancılardan” bizi ayıran uçurumlar, pek de o kadar derin değil artık.

Fakat hangi sevdanın tutkusu bizi bizden bu kadar çalabildi? Bu soruyu hiç sorduk mu kendimize? Şerefi kadar değerli bildiği memleketini, ana vatanını terk edip, yaban illere gelen nice anne babaların bir yirmi-otuz yıllık muhakemeleri ne sonuç verdi acaba?

Çocuklarımızı okutup, adam edeceğiz diyerek dört elle dünyaya sarılanlar, günün kaç dakikasına ukbayı sıkıştırıyorlar acaba? Acaba kaç defa çocuklarına Resûlullah’tan bahsetmişlerdir?

Ve yavaş yavaş eğrilen düz yollar, çıkmaz sokağa yöneliyor. Ve bu sokakların sonunda feryad duyuluyor. Ahlayan analar, vahlayan babalar, pirü perişan olmuş aileler...

Bildiğim bir hakikat var; o da, biz mâneviyattan uzak kaldığımız takdirde, imanımızdan ve dinimizden taviz verdiğimiz sürece bu eğri yol düzelmeyecek. Bu feryad bitmeyecek.

Biz tarih boyunca önemli bir hakikati millet olarak anlayamadık. Bu hakikati, Bediüzzaman’ın ifadesi ile hatırlatmak istiyorum:

“Tarih bize gösteriyor ki, İslâm ne derece dine temessük etmişse terakkî etmiş, ne vakit dinde zaaf göstermişse tedennî etmiştir.” (Sünuhat, s. 49)

Ahmed Akgündüz, bu gerçeği şöyle seslendirir:

“Tarih bize gösteriyor ki; biz Müslüman Türkler, ne derece manevî degerlerimize bağlanmış isek ilerlemişiz. Ne vakit manevî değerlerimizden uzak kalmışsak, gerilemişizdir ve düşmanlar bizi can damarımızdan vurmuşlardır. Bilesiniz ki, düşman bizi hiçbir zaman açık savaşta yenememiştir. Daima tehlikeyi kurtuluş reçetesi olarak göstererek bizi içimizden hançerlemiştir.

“Bir insan veya bir devlet, istediği kadar maddî bataryalarla mücehhez olursa olsun, manevî bataryaları boş olduğu sürece yıkılmaya mahkûmdur.”

Tuğba AKTAŞ

10.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004