Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”

Zuhruf Sûresi: 26

21.05.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Seslerinizi Kur'ân'la süsleyiniz.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 154

21.05.2007


Bu düsturu cidden nazara almalısınız

Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki, o düsturu cidden nazara almalısınız:

Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider. “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider” (Enfâl Sûresi, 8:46) işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile içtima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksîmü’l-a’mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin fazîletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.

Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinanın çarkları birbirine muavenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatin, Kur’ân ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.

Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkkî ediyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Adeta, herbiriniz ötekinin faziletlerine nâşir olunuz.

Barla Lâhikası, s. 87

Lügatçe:

uhuvvet: Kardeşlik.

imtizackârâne: Bütünleşmişcesine, kaynamışcasına.

tesanüd: Dayanışma.

hâdim-i Hak: Hakka hizmet eden.

taksîmü’l-a’mâl: İşlerin paylaştırılması; iş bölümü.

tefâni: Kardeşlerin birbirinde fâni olması.

muavenet: Yardımlaşma.

tahfif: Hafifletme.

vahdet: Birlik.

ittihad: Birleşme, birlik beraberlik.

tesanüd-ü adedî: Sayıların yan yana gelmesi.

içtima: Toplantı, toplanma.

tenvir: Aydınlatma, nurlandırma.

hazine-i âliye: Yüksek hazine.

nâşir: Neşreden, yayan.

Bediüzzaman Said NURSÎ

21.05.2007


Bâis

Allah (c.c.), Bâis’tir. Yani öldükten sonra tekrar ihyâ eden, yeniden hayat veren ve diriltendir. İnsanların ölmeleri hak olduğu gibi, öldükten sonra dirilmeleri de hak ve gerçektir. Ölenlerin Bâis-i Bâkî olan Allah’ın emri ve kudretiyle dirilmeleri ve yeni bir hayata doğmaları Kur’ân’ın en büyük vaatleri arasındadır. Bediüzzaman’a göre, öldükten sonra dirilmek ve haşirle ilgili hakikatlerden bahseden bölümler, Kur’ân’ın asıl unsurlarının ve takip ettiği maksatlarının dörtte birini teşkil etmektedir.1

Ebû Hüreyre’nin (r.a.) Peygamber Efendimizden (a.s.m.) rivâyet ettiği2 Bâis ismi, Kur’ân’da pek çok âyette fiil hâlinde gelmiştir. Kur’ân, öldükten sonra dirilme konusuna o kadar ehemmiyet verir ki, bazen kâfirlere bunu ispat eden şiddetli bir üslûp kullanır, bazen yemin ve te’kid ifâdeleri ile dirilişe kuvvet verir, bazen Allah’ın sonsuz kudretini ve kuvvetini nazara vererek inkârcıları ikna veya ilzam eder.

Kur’ân, “Kâfirler tekrar dirilmeyeceklerini zannettiler. De ki: ‘Hiç şüphe yok! Rabbime and olsun, muhakkak diriltileceksiniz. Sonra, yaptıklarınız muhakkak size bildirilecektir. Bu, Allah’a kolaydır’ ”3 âyetiyle veya “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir nefis gibidir. Muhakkak Allah Semî’ ve Basîr’dir”4 âyetiyle ve daha pek çok âyetle dirilişi Cenâb-ı Bâis-i Bâkî’yi özne yaptığı fiillerle bildirir.

Bir kalbî seyahat neticesinde, insanlığın ebediyete uzanıp giden emel, arzu, istek ve ihtiyaçları ile, dünya hayatının kısacık ömür serüveninin hiç de örtüşmediğini ve bundan dolayı insanlığı zifiri karanlık içinde gördüğünü ve dehşet aldığını beyan eden Bediüzzaman, kalp, ruh ve aklıyla beraber bütün insânî duyguları ve bütün vücudunun zerreleri ile feryat edip ağlamaya hazır iken, birden Cenâb-ı Hakkın muhtelif isimlerinin muhtelif burçlarda birer güneş gibi doğduğunu; bu çerçevede Bâis isminin de Vâris burcunda imdada yetiştiğini, yani dünyanın da âhiretin de hakîki vârisinin Cenâb-ı Hak olduğu ve Cenâb-ı Hakkın da bâkî bir âlemde insanları yeniden dirilteceğini vaat etmiş olduğu hakîkatinin bir güneş gibi insanlık âlemini aydınlattığını, nurlandırdığını, karanlıklı insanlık dünyasına nurlar serptiğini ve nûrânî âhiret âlemine pencereler açtığını kalp gözüyle izlediğini kaydeder.5

Bediüzzaman Said Nursî’ye göre, mü’min için, Allah’ın Vâris ve Bâis-i Bâkî oluşuna îmân büyük bir mânevî güç ve kuvvet teşkil etmektedir. Öyleyse, dostların ayrılıklarından ve ölümlerinden dolayı “Âh!” çekilmemelidir. Çünkü onlara vâris olan ve onları tekrar dirilteceğini vaat eden Cenâb-ı Hak Bâkî’dir.6

Risâlelerinin büyük bölümünü yeniden dirilişin hak olduğunu ispat etmeye ayıran Bediüzzaman Saîd Nursî, bütün insanların tek bir insan kolaylığında diriltileceğini bildiren Lokman Sûresinin 28. âyetinin tefsîrinde; Allah’ın kudretinin zâtî olduğunu, zâtî kudrette mertebe bulunmayacağını, binâenaleyh Allah’ın kudretine hiçbir şeyin hiçbir şekilde müdahale edemeyeceğini, Onun kudretine göre bir baharı halk etmenin bir çiçek kadar kolay olacağını, bir çiçeğin de san’atça ve yaratılışça bir bahardan geri kalmadığını izah eder.7

Haşirde ruhların cesetlerine gelmesini ve cesetlerin canlandırılmasını, büyük bir şehirde yüz binlerce yerleşim birimine tek bir şartele ve merkeze bağlı elektrik akımının, şarteli açmak sûretiyle bir anda verilebileceği ve tek bir merkezden komut verilerek idâre edilebileceği mîsâli ile izah eden Saîd Nursî Hazretleri, Cenâb-ı Hakkın dünya misâfirhânesindeki elektrik gibi bir mahlûkunun, hizmetkârının ve mumdârının, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizam dersiyle bu özelliğe mazhar oluşu gibi, elbette elektrik gibi binler nûrânî hizmetkârların etrafında döndükleri büyük haşrin de, Allah’ın yüksek kanunları dâiresinde, Allah’ın emri geldiği anda göz açıp kapayana kadar meydana geleceğini kaydeder.8

Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsnâ

Dipnotlar:

1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 17

2- Tirmizî, Daavât: 86

3- Tegâbun Sûresi: 7

4- Lokman Sûresi: 28

5- Mektûbât, s. 399

6- Şuâlar, s. 77

7- Sözler, s. 86

8- A.g.e., s. 105

21.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004