Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Devletten güçlü hükümet ihtiyacı...

Sol... Sağ... Merkez... Merkez sağ... Merkez sol... Analizler... Yorumlar... Tespitler... Herkes partilerin yeni listeleri hakkında yazıyor, çiziyor...

Anayasa ne zamandan kalma?12 Eylül’den.Siyasal parti yasası ne zamandan kalma?

12 Eylül’den.

Seçim yasası ne zamandan kalma?

12 Eylül’den.

Meclis Tüzüğü ne zamandan?

12 Eylül’den.

Temel soru, kimin parlamentoya girip girmediği mi? Yoksa siyaset kurumunun devleti demokratikleştirip, demokratikleştiremeyeceği mi?

***

2007 yılı itibariyle bulunduğumuz nokta belli. Cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmeyen bir meclis ile...

Makamında sorgusuz sualsiz oturmaya devam eden süresi çoktan bitmiş bir cumhurbaşkanı.

Kuzey Irak üzerinden siyasal iktidarı sıkıştırmaya çalışan bir bürokrasi.

Yeni adaylar bu garipliği çözebilecek mi yoksa siyasal sistem ‘eski tas, eski hamam’ olarak kalacak mı?

***

Ak Parti, iktidarının ilk üç yılında, benim ömrümün sonuna kadar göremeyeceğimi düşündüğüm değişimleri gerçekleştirdi.

Ekonomide ise dünyalaşmayı gerçekleştiren bir ivmeyi yakaladı.

O reformlarla Türkiye ancak ‘Kopenhag Kriterleri kritik eşiğini’ aşmış bir ülke haline gelebildi.

Son bir buçuk yıldır ise...

AK Parti dünyalaşmaya yönelik dikkat ve özenini seçim nedeniyle içeriye odakladı.

Reform süreci pörsüdü...

Yapılan modernleşme hamlelerine uyum sağlayamayıp hayatın kıyısında kalanlarla, siyasal milliyetçilik vasıtasıyla ilişki kurulmaya çalışıldı.

301. madde bile bu nedenle değiştirilmedi. İşin gereği değil, siyasetin kayganlığı öne geçti.

***

Dış politikada da aşağı yukarı aynı çarpılma gözlendi..

Kıbrıs politikasında tarihsel bir dirayetle değişim yapan siyasal iktidar, daha sonra seçim sath-ı mailinde AB ile gerginliği tercih etti.

Irak politikasında ise ‘eski korkulara’ daha fazla kulak vererek, içerde ve dışarıda zayıfladı.

Türkiye’yi çağa taşımak isteyenlerin, Türkiye’deki siyasi ayak oyunlarına kulak asmaması gerek.

O oyunlara takıldığınız an tepetaklak olma ihtimali var çünkü.

AB’yi muhatap alan Ak Parti devrimci ve dönüşümcüydü... CHP’yi muhatap alan Ak Parti ise muhtıra hedefi oldu.

***

Ben kişiler üstünden giden... Ve adaylar üzerinden yapılan yorumlardan ziyade...

Gelecek dönemin ‘devletten güçlü bir hükümet’ çıkartıp çıkartmayacağıyla ilgiliyim.

Siyasetin devlete yakınlaşmasından çok... Bize, devleti AB standartlarında dönüştürecek bir siyaset lazım.

***

Gelecek dönemin benim açımdan en önemli sorusu, ‘Ak Parti’nin başlangıcındaki dönüşüm, değişim, yenileşme iradesi yeniden yakalanabilecek mi’ sorusu.

Siyaset kurumu askeri vesayeti kırarak, AB istikametinde demokratikleşebilecek mi?

Bu, adaylardan ziyade, siyasal sistemin topyekün dönüşümüne bağlı çünkü.

***

Türkiye’de devlet ve hükümet ayrı ayrı şeyler. İnanılır gibi değil ama gerçek.

Bunun hüzünlü örneklerini her gün yaşıyoruz. En garibi ise Kuzey Irak ile ilgili gelişmeler.

Hükümet ve devlet ayrımı gibi, hiçbir yerde yaşanmayacak bir garipliği giderecek çareyi bir yabancı gazeteci şöyle formüle etmişti: ‘Türkiye’ye devletten güçlü bir hükümet lazım.’

***

Listeler...

Siyasal analizler...

Hepsi iyi, hepsi hoş.

Ama gelecek dönemle ilgili benim sorum hep aynı:

‘Siyaset, devleti demokratikleştirebilecek mi?’ (...)

Çünkü...

Bugün içine düştüğümüz çıkmazın nedeni, devletin siyaseti de kendisine benzetmesinden.

Star, 7.6.2007

Mehmet ALTAN

08.06.2007


 

Devlet iktidarı yahut siyasetsizleşme

Partilerin millet vekili aday listelerini açıklamalarıyla memleket seçim havasına girdi. Gerilimli ortamda alınan önseçim kararıyla siyasete düşen “asker gölgesi”, seçimleri bir tür “devlet iktidarı” odaklı atmosfere çekti. Sınır ötesi operasyon ihtimaline, terör saldırılarıyla iyice gerilen atmosfer de eklenince gerçekten seçimin yapılıp yapılmayacağı kuşkusu, seçim sonrası muhtemel iktidarın “devlet egemenleri” ile ilişkileri gibi cevap bekleyen sorular gündemi işgal edecek.

Bu seçimin ve seçim sonrası muhtemel meclis aritmetiğinin siyasete ne katacağını kestirebilmek için, en son yapılan 2002 seçimleriyle 2007 erken seçimlerinin siyaset ortamını karşılaştırmakta yarar var. Son genel seçimlerin en bariz özelliği, siyasetsizliği idi. İki partili bir meclis aritmetiğini çıkaran seçimlerde öne çıkan söylemleri hatırlayalım. Siyasi partilerden hiçbirinin farklı bir siyaset vizyonu ortaya koymadığı, tüm partilerin birbirine benzeştiği seçim süreci yaşandı. Varlığı tartışmalı sol ve sağ farkı neredeyse ortadan kalkmış, renk farklılıkları adeta buharlaşmış, farklı olanlar gömlek değiştirmiş, ‘küreselleşme, AB, serbest piyasa, özelleştirme’ gibi başlıklar içeriği doldurulmadan ama hiç de tartışılmadan tüm partilerin ortak sloganı olmuştu. AKP’yi gömlek değiştirmeye icbar eden siyaset ortamı CHP’ye de bildik söylemlerini unutturmuştu. Küçük, hatta marjinal partilerin bile siyaset adına ortaya koyabildikleri farklı ne bir program ne de slogan vardı.

Yaşanan krizler sonucunda gerilim bile çıkarmaya mecali kalmayan ‘devlet egemenleri’ yumuşak bir geçişle çöken yapıyı restore etmeyi kafalarına koymuşlardı. Tüm partilerin birbirine benzediği bir siyasetsizlik ortamında iki partili meclis dizayn edildi. Sonuçta, 1980’den beri halkçılığı unuttuğu oranda merkeze yerleşen sol buharlaşmış, CHP devlet partisi reflekslerini gösteremeyecek kadar mecalsiz kalmıştı. Benzer maceradan geçen İslamcılar da İslamcılık iddialarından vaz geçtikleri oranda merkeze yerleştirilmiş oldular. “Yaşasın, ideolojiler öldü!”diye sevinenler aslında siyasetin öldüğünü fark etmediler bile.

Adeta ideolojik farklılıkların toprağa gömüldüğü son seçimlerdeki siyasetsizlikten barış, uzlaşma, gelecek umudu mesajı çıkarmaya hevesli aydınların bu sefer siyasetin geri dönüşüne(!) alkış tutmalarını nasıl yorumlamalı? Sanki roller değişmiş gibi. Geçen seçimlerde CHP solculuğu bir kenara bırakmış, devlet partisi olduğunu bile unutmuş bir görüntü sergileyerek AKP’de temsil edilen “küresel değerler” söylemine ayak uydurmaya çalışıyordu.

Evet, siyasi ortam hayli gergin; geçmiş dönemin gerginlikten uzak ama siyasetsiz ortamından memnun olanlar bu sefer kamplaşmadan da çok umutlu görünüyor. Aslında siyasal kamplaşma gittikçe derinleşirken siyaset de ortadan kalkıyor. Son seçimlerin şenlikli ortamında buharlaştırılan siyaset, bu sefer kabus ortamında dipsiz karanlıklara gömülmek isteniyor. Siyaseti ‘devlet egemenlerinin dili’ne indirgeyen CHP ile Ak Parti’nin konumu geçen seçime göre yer değiştirmiş görünüyor. Devlet iktidarı için halkın karşısına çıkan CHP kendini merkezin temsilcisi görürken iktidar partisini peşinden sürüklemeye zorluyor. 2002’de sessiz ve geri planda kalmayı tercih eden devlet iktidarının temsilcileri bu sefer meydanlara çıkma gereği duyuyor olması bu seçimin tek yeniliği. Halkın egemenliği pahasına “devlet iktidarı” için halkın önüne sandık konulduğu gibi bir hava oluştu/ruldu. Devlet iktidarı adına miting tertipleyenlerin milletvekilliğine aday oldukları CHP’yi işaret etmeleri devlet egemenliğinin sandıktaki temsilcisi hakkında yeterince fikir veriyor.

Bu seçimlerde iktidar partisi için hatırlanması gereken gerçek şu: Geçen seçimlerde AKP’ye ayak uydurmaya çalışan CHP kaybetti. Bu seçimlerde rollerin değişmesi yani merkeze yerleşmek adına CHP’ye ayak uydurmaya çalışmak siyaset adına yapılacak en büyük hatadır. Görünüşe bakılacak olursa, siyasi aktörler yeni bir şeyler söylemek yerine gerilim politikasından çıkar umuyor. Geçmiş dönemin siyasetsizleşmesinin farklı biçimde tezahürü yaşadığımız. Muhalefetsiz bir ortamdan herkesin muhalif olmaktan sakındığı, kendi dışındakilerin meşruiyetini sorgulayan bir siyasetsizlik yaşanıyor.

Aday listelerinin hazırlanmasından yeni dönem siyaset vizyonuna kadar tercihlerde devlet egemenlerinin ne kadar gölgesinin düşüp düşmediği Ak Parti’nin geleceğini olduğu kadar Türkiye’de siyasetin ufkunu da belirleyecektir.

Yeni Şafak, 7.6.2007

Akif EMRE

08.06.2007


 

Erdoğan AKP’nin genleriyle oynadı

Yıllar önce, o zaman Milli Gazete’nin başyazarı olan Sadık Albayrak, sonradan dünür olacağı RP İstanbul İl Başkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı transferleri “RP bilgisayarına virüs sokmak” olarak tanımlamıştı. Bugünse Erdoğan’ın yeni milletvekili adaylarını saptarken AKP’nin genleriyle oynadığını söyleyebiliriz.

Sonuçta bambaşka bir AKP’nin yolda olduğu açık. Fakat birçok nokta da belirsiz. Bunları tartışmadan önce birkaç yanılsamanın altını çizmek gerekiyor:

* “Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan’ı transfer eden AKP böylece yeni doğmuş olan ‘Müslüman sol’hareketi sahiplenmiş oldu.”

Hiç de değil. Bu hareketin “sol” kanadını aldılar ama Mehmet Bekaroğlu gibi “Müslüman” olanlara itibar etmediler. Daha önemlisi, parti içinde tam da “Müslüman sol” tanımına uyan Ertuğrul Yalçınbayır, Faruk Ünsal, Süleyman Gündüz gibi isimler aday gösterilmedi.

* “Erdoğan Milli Görüşçüleri tasfiye etti.”

Pek değil. Ne kadar Milli Görüşçü gittiyse bir o kadarı da kaldı. Hatta ilk kez aday olan epey Milli Görüş kökenli de var. Kaldı ki Erdoğan’ın toz kondurmadığı belediye kökenlilerin hemen tümü İslamcı bir geçmişe sahiptir.

* “AKP artık daha fazla ‘Erdoğan partisi’oldu.”

Doğru, ancak Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener’in geri planda kalmış olmaları Erdoğan’ın hakimiyeti için orta ve uzun vadede ciddi bir tehdittir.

* “AKP artık daha liberal, şeffaf ve demokratik bir parti olacak.”

Kuşkulu. Erdoğan, parti içi demokrasinin zirve yaptığı 1 Mart 2003 tezkere oylamasında karşısına çıkanların çoğunu tasfiye etti. Yine AKP içinde insan hakları konularına en fazla sahip çıkanlar da liste dışı kaldı. Ersönmez Yarbay, Ertuğrul Yalçınbayır ve Turan Çömez gibi isimlere tahammül edemeyen AKP liderliğinin yeni transferlerle işleri kesinlikle epey zor olacaktır.

Geleceğin ipuçları

Bundan sonra AKP’yi nasıl bir geleceğin beklediği de belirsiz:

1) AKP oyları artmayabilir. Artsa bile, TBMM’ye en az üç parti ve çok sayıda bağımsızın girmesi durumunda milletvekili sayısı azalabilir. Hatta tek başına iktidar şansını bir daha yakalamayabilir. Böylesi bir durumda Erdoğan’ın iktidarı sorgulanacak ve parti içi iktidar kavgaları şiddetlenecektir.

2) İslâmî harekete yabancı isimleri transfer etmek AKP’yi merkeze taşınmak için yeterli olmayabilir. Biçimdeki bu değişikliğin öze de yansıması, çok köklü ve inandırıcı söylem, politika ve strateji değişikliklerine gidilmesi gerekecektir. Tabii bu da AKP’yi yoktan var eden kadro ve kitlelerle aradaki mesafenin iyice açılmasına yol açacaktır.

3) Yeni düzenlemelere AKP’nin cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı seçimleriyle hükümetin oluşturulmasında kriz yaratmaktan mümkün olduğunca kaçınacağını öngörebiliriz. Fakat ne kadar merkeze taşınırsa taşınsınlar, iç ve dış bazı güç odaklarına kendilerini beğendirmeleri hep zor olacaktır. Çünkü bu çevreler “Atatürk cumhuriyetinin kazanımları” ve özellikle de “laiklik” in tehlikede olduğunu iddia etmekle birlikte aslında iktidar ve imtiyazlarını kaybetmeye yanaşmıyorlar. Dolayısıyla yeni krizler pekala yaşanabilir.

4) Erdoğan AKP’yi bir “dava partisi” olmaktan çıkardı. Ama Türkiye’de birileri AKP karşıtlığına bir “dava” gibi sarılmış durumda. İşte bu kesimlerin, arkalarına (veya önlerine) devletin bazı kurumlarını da alarak AKP’ye karşı “topyekun savaş” açmaları halinde, Erdoğan pekala liste dışı bırakmış olduğu eski yol arkadaşlarını arayabilir.

Vatan, 7.6.2007

Ruşen ÇAKIR

08.06.2007


 

AKP’nin Kemal Derviş’i

Partilerin vekil adayları açıklandı. Bu isimlerden AKP’nin önümüzdeki dönem Türkiye ekonomisini emanet etmeyi planladığı, A takımı içindeki parlak isimlerden Mehmet Şimşek’e zoom yapalım.

AKP’nin geçen yıl Merkez Bankası Başkanlığı için adını Çankaya’ya gönderdiği (Sezer derhal veto etti ve Mehmet Şimşek, Merkez Bankası’na getirilemedi) küresel sermayenin önemli kalesi Merrill Lynch’in Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Bölüm Başkanı olan Mehmet Şimşek, AKP’den siyasete girdi. Son günlerde Şimşek hakkında medyada çıkan haberlerden kısa alıntılar yapalım;

‘ AKP lehine raporlar açıklayan Merrill Lynch’in uzmanı Şimşek, AKP’den milletvekili aday adayı oldu. Ali Babacan’ın yakın arkadaşı (Londra’da yaşayan) Mehmet Şimşek, AKP’den aday olunca, Merrill Lynch borsada 256 milyon YTL’lik hisse satışı yaptı...Yatırımcıların kafası karıştı! ‘Yoksa yine önceden bir bilgi mi sızdırıldı?’ diye endişe ediliyor...

Alıntılara devam; ‘Eşi Amerikan vatandaşı olan Şimşek, 5 yıl boyunca Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği’nde Türkiye ekonomisi üzerine analizler yapan bir bölümde kadrolu olarak çalıştı. Şimşek, Türkiye’de 1995’te yaşanan devalüasyon sırasında Amerikan Büyükelçiliği’nde görevliydi. Ardından Amerika’dan oturma izni aldı, UBS Bank’a (bu bankayı google’da araştırın) gitti. 2000’den bu yana Merrill Lynch adlı yatırım bankasında çalışıyor. Mehmet Şimşek’in AKP’den milletvekili seçilmesi durumunda ‘2’nci Kemal Derviş’ olacağı konuşuluyor. ‘.

Akşam, 7.6.2007

Güler KÖMÜRCÜ

08.06.2007


 

Şehit ticareti

“Türkiye sizi unutmayacak” diye manşet atmışlar. Şehitler için.. (6 Haziran 2007, Hürriyet..) Bugüne kadar ölmüş on bine yakın gencimizin sondan yedisi için.. Bugüne kadar “ölüme” neden gönderilip durulduğu bir türlü bilinemeyen on bine yakın gencimizin sondan yedisi için.

“Türkiye sizi unutmayacak”..

YALAN!

Bu ülke ilk olarak şehitlerini unutur. Savaş, deprem, sel fark etmez ölüsünü bu kadar çabuk unutan başka hiçbir ülke yoktur.

Sayı kaç oldu bilen var mı? 1984’den beri ülkede bir Kürt ayaklanması var, kaç kişi “bizim” taraftan kaç kişi “karşı” taraftan, kaç kişi sokakta, yatağında, beşiğinde kurşunla, bombayla öldü bilen var mı?

On yıldır “yuvarlak hesap 30 bin” lafı dolaşıp durur ortada... 7 bini Türk, 23 bin Kürt şeklinde ezberden bir hesap söylenir durulur.

Yıllardır bu sayı tazelenmedi. Orhan Pamuk kafadan beş bin kişi ilave edip 35 bin kişi dedi, bir vaveyla koptu, kaçı asker, kaçı sivil vatandaş, kaçı PKK cevap ver, sen ne diyorsun Nobelli hain dendi, ortalık yine toza dumana karıştı ve biz yine kaç kişi şehit oldu, kaç ananın yüreği söndü bilmiyoruz.. (Genel kurmay en son 2000 yılında sayı vermiş, 5.853 asker, 5.405 sivil toplam 11 bin 258 şeklinde. Süleyman Demirel’in ise şöyle bir açıklaması var: “1984’den Aralık 1998 sonuna kadar güvenlik güçlerinden 5.555’i sivil halktan da 5 bin 302 vatandaş şehit oldu. Teröristlere verdirilen toplam zayiat ise 35.384”)

Görüldüğü en taze rakam 2000 yılından kalma.

Aradan yedi yıl geçti ve Türk Halkı sivil asker kaç şehit verdiğini bilmiyor...

Utanç verici...

***

Bilmediği gibi isyan da etmiyor..

“BU 6 BİN 456’NCI ŞEHİDİMİZ” diye manşet atan var mı?

“YETER ARTIK 11 BİN 259’UNCU ŞEHİDİMİZİ VERMEK İSTEMİYORUZ!” diyen var mı?

Var mı bir tane babayiğit gazete “UNUTMAYACAĞIZ VE AYNI ZAMANDA HESAP SORACAĞIZ” diyebilen?

Vatan sağ olsun tozu dumanı içinde bir tane daha.. Beş tane daha.. On tane daha.. Yirmi tane daha.. Yüz tane daha..

***

Her ikisi de bu toprakların insanı 46-47 bin kişi, neden çözülemediği/çözülmediği bilinmeyen bir iç savaşta öldü, geri kalanlar da ölmeye devam ediyor.

Şehitleri unutmayacağız deniyor ve o kadar hızla unutuluyor ki şimdi Kuzey Irak’a girmek istiyoruz. Hesapça şehitlerimizin hesabını sormak için. Akan kanı durdurmak için.. Yüzlerce, belki binlerce şehit vererek mi?

23 yıldır bitmeyen/bitirilmeyen bir savaşın artık bu sefer durabileceğine dair en küçük bir inancınız var mı?

Benim yok.

Bu savaşla büyüdüm, bu savaşla yaşlandım ve korkarım ki öldüğümde bir yerlerde hâlâ birileri “şehit” olmaya devam edecek..

Unutmayın ki “karşı” tarafta da ölenler “şehit” addediliyor. Ve şimdi bir başka “karşı” tarafımız daha olacak. Kuzey Irak. Şehitlikse mesele onların gençleri de şehit olacak.

Ve bu “şehitler unutulmaz, vatan bölünmez” edebiyatı sürdüğü sürece kan asla durmayacak.

Ben durdurmak isteyen olduğunu sanmıyorum zaten.. Benim gibi Reha Muhtar’ın deyimiyle bir iki “şık radikal” dışında (“şık şıkırdım radi-kel” diyebilir miyim ben müsaadenizle Reha Beyciğim?) kimsenin de umurunda değil zaten..

“Şehit Ticareti” çok ballı olmalı.

Şık şıkırdım radi-kellerin aklı eremiyor yazık ki..

Vatan, 7.6.2007

Tuğçe BARAN

08.06.2007


 

Zayiat

Dünyanın her yerindeki savaşlarda rütbeli kaybı daha az, er kaybı daha fazladır. Nerede, hangi savaşta olursa olsun bu gerçek değişmez.

PKK olayında da böyledir. Kaldı ki, o kesimlerin tamamı vatan evladıdır.

Hürriyet, 7.6.2007

Emin ÇÖLAŞAN

08.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004