Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Umut YAVUZ

Gençlik siyasette aktif rol almalı

7 Kasım 1979’da doğan Burak Küntay, Florida Atlantik Üniversitesi’ nde Siyaset bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, gene aynı üniversitede Ortadoğu üzerine yüksek lisans yaptı. Küntay, eğitimine Yeditepe Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler programında doktora düzeyinde devam etmekte.

Küntay ABD’de üniversite eğitimine devam ettiği süre içerisinde birçok organizasyon ve dernekte aktif olarak görev aldı ve bir ilke imza atarak ABD tarihinde Öğrenci Derneği Başkanı seçilen ilk Türk oldu. Bunun yanısıra Florida’daki çeşitli üniversitelerle iletişim kurarak Türkiye sınırları dışındaki en büyük öğrenci federasyonunu kurdu. Küntay’ın kurucusu olduğu ve başkanlığını yürüttüğü Florida Türk Öğrenci Federasyonu, dünyadaki en büyük Türk lobi faaliyetleri arasında yer almıştır. Küntay, üniversitenin Öğrenci Hükümeti Senatörü ve Mali İşler Komitesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuş, ayrıca üniversitenin mütevelli heyetinde de yer almıştır. Gerçekleştirdiği başarılar neticesinde Florida Atlantik Üniversitesi tarafından üç kere yılın en başarılı lideri seçilmiş ve ayrıca Öğrenci Hükümeti Üstün Başarı Ödülü’ nü kazanmıştır.

Burak Küntay, Doğru Yol Partisi’nde Gençlik Kolları Başkanlığı ve Genel Başkan danışmanlığı yapmıştır. Ayrıca, 2000’de Güney Florida İnsan Hakları Derneği, 2002’de Florida Geleceğin Politikacıları ve Liderliği Birliği ile Florida Türk Federasyonu Başkanı olmuştur. Halen Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu Başkanlığı’nı yürütmekte olan Burak Küntay, daha önce de gene üniversite bünyesinde Sürekli Eğitim Merkezi Genel Koordinatörlüğü ve Siyaset ve Politika Okulu Direktörlüğü görevlerinde bulunmuştur.

*Yine bir seçim ortamına girdik. Gençler de oy kullanacak. Gençler oy kullanmanın dışında, siyasetin neresinde?

1960 ile 1980 arası gençler siyasetin en önemli mekanizması idi. Ama Türk siyasî kültüründe Jön Türkler’den sonra çokça oturmuş ve sağlam bir gençlik hareketi olmadığı için, 1960-1980 arasındaki o muazzam hareketli gençlik, mobilize olmasına rağmen tartışma kültürünü pek sindirememişti. O dönemde, Türkiye temel olarak iki kutba bölünmüştü. İki kutup durmadan birbiriyle kavga ediyordu. Birbirlerini dinleyemiyordu. Burada çok önemli bir şey söylemek lâzım; sadece o dönemdeki Türk gençliğinin kabahati değil. Bu durum, Amerika ile Rusya’nın yapmış olduğu savaşın bir uydu yansımasıydı. Sağ ve sol, kapitalizm ve komünizm diye iki kavganın yansımasıdır. Nitekim 1980 ihtilâliyle sonuçlanan bir süreçtir.

1980’den önceki süreçte sağdan ve soldan o kadar genç öldü ki. Halbuki aynı şeyleri farklı jargonlarda söylüyorlardı. O kadar gencimiz gitti ki, 1980 sonrası hem idare, hem üniversiteler bir karar aldı: gençliği, işçileri, kadınları, örgütlenmeyi siyasetin dışında tutalım. Gençlik apolitize oldu diye bu karar çok eleştirildi, eleştirilir. Tarihi o günle değerlendirmek lâzım. Ama 12 Eyül’den bir gün öncesini düşünün… Birbirini öldüren jenerasyon 12 Eylül sabahı ortada yok. Terör bitmiş. Türkiye’de bir kişi bir kişiyi öldürmüyor. Tesadüfe bakın ki, 10 yıldır bulunamayan örgüt hücreleri elle konulmuş gibi bulunuyor. Böyle bir Türkiye hadisesi vardı.

Nerede 1980, nerede 2007? 27 senede gençlik hâlâ mobilize olamadı. Gerekli haklar ve yetkiler verilemedi. 2000 yılı itibariyle partilerin gençlik kolları gündeme geldi. Yani komisyondan gençlik kollarına döndü. Dönmesiyle birlikte hemen bir hareket beklendi. 20 sene yatmaktan uyuşmuş ve yerinde saymış bir jenerasyonun, birden mobilize olmasını beklemek pek de kolay değil. Dolayısıyla bunun sancıları da sürüyor.

Çok açık söylemek gerekirse, ben demokratım. Menderes ekolünden gelmekteyim. Bunu söylemekten çekinmem, gururla söylerim. Artık gençlik kendisine seçim sistemi içerisinde, ön seçimle haklarını alıp gümbür gümbür gelebileceği bir durumu 12 Eylül’den sonra bulamadı. 12 Eylül bunu bitirdi. Ön seçim sona erdirilip merkez yoklaması başlayınca, gençliğin artık mobilize olup siyaset yapması mümkün olmadı. Ancak sivil toplum kuruluşları ile mümkün oldu. O yüzden gençler ancak genel başkanlar lütfederse, icazet verirse sembolik olarak bir iki gençle Türk siyasetinde temsil durumunda kaldı.

Türk gençliği siyasette nerde? 24 Mayıs akşamı Siyaset Meydanı programından örnek verelim. Çok kıymetli pırıl pırıl gençlik kolları başkanı ve teşkilât başkanı genç arkadaşlar çıktı. Gönlüm istedi ki, TRT 3’ü açtığınızda, Meclis’teki kısır döngünün, kavgaların dışında; müstakbel yöneticilerimiz ekonomideki likit akışlarından, dalgalı kurdan bahsetsinler, ekonominin caddelerine girsinler, Türkiye’nin AB sürecinden bahsetsinler. Ama bir baktım TRT 3’te ne seyrediyorsam Siyaset Meydanın’da da aynı şeyi seyrettim. Gençler—hepsi için söylemiyorum, ben gördüklerimi söylüyorum,—maalesef kötü örnekleri örnek almışlar. Ağabeylerini taklit ediyorlar. Bu iyi değil. Kastım şu anki kadroları taklit değil. Gençler, onların yaptığı hataları kırarak yepyeni bir oluşum meydana getirmek zorundalar.

*Gençler sadece afiş asan, propaganda yapan, kas gücü olarak görülüyor. Yani biraz da onların bakış açısından kaynaklanmıyor mu?

Bir adama bir hakkı verdikten sonra… Bunun öncesinde ben efsanevi AP lideri Süleyman Demirel’e rağmen milletvekili olan bir sürü adam ismi verebilirim.. Ben Bülent Ecevit’e, Alpaslan Türkeş’e, Necmettin Erbakan’a rağmen milletvekili olan birçok adam sayabilirim. Neden? Teşkilât bu adamları tutuyorsa, genel başkana rağmen milletvekili olabiliyorsunuz. Genel Başkanın idaresi ve iradesi bir yere kadar.

1980’den sonra Özal bunu değiştirince, birçok kimse bunu eleştirdi, “Bu yapılır mı?” diye. Sonra gücün Genel Başkan’da toplanması durumu herkesin hoşuna gitti. Sözde herkes eleştiriyor ama o hakkı geri vermekte istemedi. Verilmeyince, o koltuğu istediği gibi dağıtma sürecine girince, kimse kusura bakmasın, gençler Türk siyasetinde ikinci, üçüncü sınıfta kaldı. Aynen senin dediğin gibi, gençlik kolları genel başkanlığı yapmış biri olarak söylüyorum, genel başkan gelirken kortej görevi gören, bayrakları asan, bayrakları toplayan, sandalye getirip götüren… Bunları yaşları doluncaya kadar yapan, yaşları dolduktan sonra da, ana kademelere atlasalar içim yanmayacak, harcanıp giden ve sonra yeni kurbanlar bulan bir sistem halini aldı. Hiçbir genel başkan da bunu değiştirmek için “demokrat” bir ruh takınmadı. Herkesin, ben demokratım diyenin de, hoşuna gitti. Bu yüzden Türk siyasetinde son 40 yıldır aynı isimler var.

* Şöyle bir gerçek de var. Bazı partilerin gençlik kolları güçlü değil. Ama bazı dernekleri ve kendilerine destek olan sivil toplum kuruluşları var. Demokrat olarak adlandırılanların neden böyle bir kuruluşu yok?

Önce şunu söyleyeyim. 1980 öncesine baktığımızda; hep 1980 öncesini örnek veriyorum. Çünkü şu anki fiiliyatın sebebi 1980 ihtilâlidir. O zaman Türkiye ikiye bölündü. Bir grup sol tarafta, öbür grup sağ tarafta temsil edilmek suretiyle, Türkiye aşırı sol ve sağ arasında bölündü.

Demokrat misyon, hiçbir zaman insanların sokağa inmesine, kavga etmesine, gençlerin dövüşmesine, gençlerin itilip kakılmasını istemedi. Kavgacı bir misyon değildir. Demokrat misyon proje üretir, uygular. Uygulamalarıyla memleketi refaha taşır.

Demokrat misyon, gidip gencine sokağa in, dövüş demez. O yüzden demokrat misyonda genç harcanmak için değil, gelecek için yetiştirilip memlekete hizmet için vardır. O yüzden, Hürgenç diye bir orta yol bulundu. Ama ülkede gençlerin içinin kıpır kıpır yandığı, yarısının sağ yarısının sol kutbun içinde olduğu bir dönemde ideoloji üretmek bir genç yüreğe yetmedi. Daha aktif şeyler istediler. 1980’den sonra merkezdeki gençlerin –parti gençlik kollarını bunun dışında tutuyorum- sivil toplum örgütleri bazında aşırı uçlarda olduğunu görüyoruz. Sokağa inme üslûbu olmayan bir misyon, hiçbir zaman, bu hedefse, sokaktaki kavgaysa bunu hiçbir zaman tavsiye etmez, öngörmez. O yüzden görürsünüz ki yukarıda bahsettiğimiz sağ ve sol teşkilâtlarda yetişen gençler günün birinde, belli yaşlardan sonra merkez misyonda olur. Meselâ bugün demokrat misyondan gelen partilerde siyaset yapanlar, ya sağ ya da sol gençlik örgütlerinde çalışanlardır. Dolayısıyla böyle bir şeye ihtiyaç duyulmamıştır. Türkiye’de buna çok hazır değildir.

İşte 24 Mayıs akşamı Siyaset Meydanı programı… Gençler oturup şunları tartışmalıydı; ekonomi nasıl düzeltilir, dış politikada neler yapılabilir, özgürlüklerin önü nasıl açılır vb. Ama bunları konuşmak gibi bir durumları yoktu. Böyle bir üslûp oturmamış. Hemen kavga ediyorlar. Birbirini dinlemeye, birbirine tahammül etmeye halleri yok. Her yerde böyle.

Bu bağlamda, her yerde anlattığım yaşanmış bir örnek var: Derse girdiğim bir sınıfın arka tarafında bir didişme var. Ders politik ideolojiler dersi. İki arkadaş kavga ediyor. Biri kendine milliyetçi, diğeri komünist demiş. Kendine komünist diyen arkadaşa dedim ki: “Bir saattir arkadaşına faşist, kendine de komünist diyorsun. Bana bir anlatsana komünizm ne demek?” İşte eşitliktir. Dedim “komünizmi anlat.” İşte şudur budur, dedi… Dedim, komünizmi anlat. Çünkü inanmışsın, komünistim diyorsun… Açıkla bana şunu. Tık yok. Bir de arkadaşına faşist diyorsun. Nedir bu faşizm? Bunlar vurdu kırdı… Tekrar sordum, nedir faşizm, diye… Bunlar dinci, bunlar bilmem ne… Bir daha dedim, faşizmi anlat diye… Arkadaş “Aman be hocam, bir şey de bilmiyorsun” dedi, çekti gitti. Öbürüne de dedim: Arkadaşını komünist diye suçluyorsun. Nedir peki bu komünizm? Tık yok. Peki kendine nasyonalist diyorsun, bu nedir? Tık yok..

Konunun ana fikri şu: Türk gençliği bilmeden, okumadan fikir sahibi oluyor. Duydukları ideolojisi oluyor. Ona inanıyor. Kendi kafasında onu şekillendiriyor ve “ben buyum” diyor. Bir adam içeriğini bilmeden, okumadan “ben buyum” demeye başlarsa sistem orada kopuyor. Bilmem anlatabildim mi?

*Meselâ şu anda siyasetçilerimizde “bunlar gençtir bilmez” diyorlar….

Onlar da bilmiyor…

* Bu yüzden seçilme yaşı otuzdur. Bir türlü 25’e indirilemedi son dönemde. “Bu gençler bilmez” tarzında bir yaklaşım söz konusu….

Benim kavgam; Mısır ve Türkiye dışında seçme ve seçilme yaşı 18’de başlıyor. Bir kere gençlere bu sözü söylersen şunu da unutmamak lâzım; bugün Türkiye’yi yönetenlerin ve Meclis’te olanların da bundan haberi yok. Gençler “bir” kabahatliyse onların kabahati daha büyük. Eğer onlar kendileri Meclis’e girebilecek kapasitedeyse, gençlerde girebilir.

İki; açık ve net söylüyorum, sen bir ülkede 18 yaşındaki bir gence diyeceksin ki; “Kardeşim, sen akıllısın, akîlsin, devleti yönetecek adamı seçecek güç ve kuvvettesin…” ve oy hakkı vereceksin. Ama aynı adam, genç “ben de aday olayım” dediğinde “Sen anlamazsın, 30’a kadar bekle.” Bunun gibi bir sistem bir biz de, bir de Mısır’da var. Böyle acayip bir şey olmaz.

Bu ne demektir? Bana rakip olmasın, koltuk yıllarca bana kalsın.. Acayip bir şey yani… Bu budur. Bu kafa dahilinde, bu felsefe içerisinde bu işin bu hale gelmesinin en büyük sebebi koltuğu kaptırma korkusu ki, bu bir tesbit ve iddiadır.

Maalesef Türkiye’de siyaset meslek gibi görülür. Bugün benim bölgem Bursa. Bursa’da milletvekili listesine bir baktım, aday olarak 70-80 yaşında milletvekilliği yapmış insanlar var. Çok tecrübelisin eyvallah ama .. Bu kadar genç adam var. Senden daha iyi yapabilecek birileri çıkar. Bu ne hırstır, ne kuvvettir?

Eğer siyaseti meslek haline, rant haline, gelir kapısı haline getirmişseniz orada o koltuğu kimseye bırakmazsınız. Siyaset meslek gibi görüldüğü için, hizmet dördüncü beşinci planda kalıyor.

*Siyasete girecek gençler nasıl bakmalılar siyasete?

Siyaset hizmettir. Siyaset bir manava, bir kasaba, bir politika bilimciye, bir avukata, bir tüccara bir işadamına vs. ne zaman halkın, milletin ve konjonktürün ihtiyacı olursa, onların adına hizmet etme san’atıdır. Çok iyi yetişmiş, akîl ve kabiliyetli olabilirsiniz. Ama bu demek değil ki siyasete gir. O sırada Türkiye’nin sana ihtiyacı yoktur. O zaman siyaset yapmazsın. İlle de siyasetin içinde olmak zorunda değilsin. Sana ihtiyaç duyuluyorsa, bunu anlarsın zaten, o zaman bir dakika durmadan girmen gerekir.

Gençlere tavsiyem ne yapıp edip “toplu olarak girmek zorundadırlar”. İki; güçlü ve kararlı olarak girmeleri lâzım. Üç; bu diyeceğim çok önemli ve bu konuda daha önceki fikrim değişmiştir. Çünkü ilk gençlik kolları başkanı olduğumda il il, ilçe ilçe gezdim. Gençlere işi gücü bırakıp siyasete girin dedim. Vatanı milleti kurtarmak lâzım. Şimdi ise şunu söylüyorum: Önce okuyorsanız okulunuzu bitirin, işinizi kurun, para pulu elinize alın, kimseye minnetiniz olmasın, hiç kimseden beklentiniz olmasın. Bundan sonra siyasete girin. Bu sırada kendinizi de doldurun.

Üç; gençliğin içindeki ateş çok önemli. Ama memlekete hizmet biraz da ilim gerektiriyor. İki gün sonra milletvekili olup da bir komisyona girdiğinizde oy kullanırken bilgi gerekiyor. Kısacası kendinizi doldurmanız lâzım. Memlekete hizmet için her türlü silâha sahip olmalı gençler.

*Sizin bir siyaset okulunuz var. Bu okulda gençlere siyaseti öğretmeyi mi amaçladınız?

Siyaseti biz öğretemeyiz. Sadece gençlere değil, herkese. Siyaseti öğretmek üniversitedeki bir hocanın da işi değildir. Siyasetin tek mektebi, tek hocası vardır: Halk.

(Genç Yaklaşım, Haziran 2007

sayısından

alınmıştır.)

Umut YAVUZ

06.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (04.06.2007) - Halk bu kadar aşağılanmamıştı

  (28.05.2007) - Siyaset, ekonominin önüne geçmesin

  (27.05.2007) - 27 Mayıs zihniyeti yine iş başında

  (24.05.2007) - Terö rün hedefi toplumu bölmek

  (21.05.2007) - Şizofrenik bir durum...

  (18.05.2007) - Turizmde gelecek, yaylalarda

  (16.05.2007) - Televizyonunuza seyirci kalmayın!

  (15.05.2007) - Tekstil sektörüne gümrük engeli

  (14.05.2007) - Son kozlarını oynuyorlar

  (11.05.2007) - Kiradan kurtulmaya hazır mısınız?

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004