Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ekonomi

 

2009'da karanlığa gidiyoruz

Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Türkiye’nin hızla enerji darboğazına doğru yol aldığını savunarak, ‘’Türkiye, enerji konusunda 5 yıldır yan gelip yatıyor. 2009’da karanlığa gidiyoruz, ampuller sönecek’’ dedi.

Aygün, son 5 yıldır, ithal doğal gaz ve petrole bağımsızlığı enerji politikalarının devam ettiğini de öne sürdü. Aygün yaptığı yazılı açıklamada, tedbir alınmadığı takdirde gelecek yıl Türkiye’nin bir numaralı sorununun elektrik kesintileri olacağını ifade ederek, siyasetçilere, ‘’Gelecek iktidarın 2008 yılı ajandasının ilk sırasında, Türkiye’yi karanlıktan kurtarma sorunu olacak. Neden meydanlarda enerji konusunu konuşmuyorsunuz’’ diye seslendi.

Aygün, Devlet Planlama Teşkilâtı’nın ‘’2009 yılında karanlık günlerin başlayacağı’’ uyarısı yaptığını hatırlattı.

Dünya Bankası’nın 2006 tarihli raporunda da elektrik sektörünün arz güvenliği açısından riskli durumda olduğuna dikkat çekildiğini, yeni santral yapılacak zaman kalmadığı için talebi kısma önerisinde bulunulduğunu hatırlatan Aygün, ‘’Talebin kısılması, elektriğe zam yapılması demektir’’ dedi.

SUYUMUZUN ÜÇTE İKİSİ BOŞA AKIYOR

Türkiye’nin yıllık kullanılabilir 112 milyar metreküplük suyunun 72 milyar metreküpünün boşa aktığını vurgulayan Aygün, açıklamasında şunları kaydetti:

‘’Su akıyor, biz bakıyoruz. Eğer bir yağmur damlası düştüğünde denize akıp gidiyorsa büyük kayıptır. Enerjisi alınmadan boşa akan su paradır, israftır ve geriye dönüşü yoktur. Suyun akışını seyretmeye devam edersek, yurt dışına tonlarca domates, patates satıp varili 60 dolardan petrol almaya devam ederiz.’’

Aygün, Türkiye’nin ‘’yerli, güvenilir, ucuz ve sürekli’’ bir enerji kaynağı olan sudan yılda 129 milyar kwh enerji üretebilecek durumda olduğunu, ancak 45 milyar kwh elektrik üretildiğini belirtti.

Petrol boru hatlarından sonra bölgenin en büyük enerji yatırımı sayılan Çoruh Nehri üzerindeki Deriner Barajı’nın 1998 yılında temelinin atıldığını ve 2005 yılında bitirilmesinin planlandığına işaret eden Aygün, ‘’Aradan 10 yıl geçmesine rağmen projenin yarısı bile tamamlanamadı. Bu hızla gidersek, karanlıkta kalacağız’’ görüşünü savundu.

Kredisi temin edilmiş çok sayıda projenin 5-6 yıldır beklediğini anlatan Aygün, dünyada bir eşi daha bulunmayan GAP Projesi’nin ise yarım kaldığını öne sürerek, 2,5 milyar dolar olan yıllık elektrik geliriyle projenin 6 yılda tamamlanabileceğine ve 20 milyar kilovat saat elektrik elde edilebileceğine işaret etti.

ENERJİYİ PAHALIYA ÜRETİYORUZ

2006 yılında üretilen 175 milyar kwh elektriğin sadece yüzde 25’inin sudan, yüzde 44’ünün ise ithal doğal gazdan üretildiğini, bunun da elektrik fiyatlarını yükselttiğini belirten Aygün, ‘’2006’da elektrik üretiminde yüzde 46,6 oranında yerli kaynak, yüzde 53,4 oranında ithal kaynak kullanıldı. Türk sanayicisi, OECD ülkeleri içinde İtalya ve Japonya’dan sonra en pahalı elektriği kullanıyor’’ dedi. Devlete bağlı çalışan kömür santrallerinin 2006 yılı ortalama kapasite kullanım oranının yüzde 43 olduğuna dikkat çeken Aygün, ‘’Bakımsızlık ve kötü işletmecilikten kaynaklanan bu durum üretim maliyetlerini yükseltiyor’’ diye konuştu.

ENERJİMİZİN YÜZDE 70’İ İTHAL

Türkiye’de enerjinin yüzde 70’inin, petrolün yüzde 92’sinin ithal edildiğini belirten Aygün, Türkiye’nin 2006 yılı ham petrol ve doğal gaz faturasının 26 milyar dolar olduğunu hatırlattı.

Dünyada 440’a yakın nükleer enerji santrali bulunduğunu, 38’inin de inşa halinde olduğunu belirten Aygün, ‘’Türkiye, risklerine karşı gerekli güvenlik önlemlerini alarak nükleer santral kurmak zorundadır’’ dedi. Fransa’da elektriğin yüzde 75-80’inin, Almanya ve Japonya’da yüzde 30-35’inin, ABD’de yüzde 19-20’sinin, dünya genelinde ise yüzde 16-19’unun nükleer enerjiden elde edildiğini ifade eden Aygün, Türkiye’nin nükleer enerjiye sırtını dönme lüksü bulunmadığını vurguladı.

/ ANKARA

16.07.2007


 

Üretim ve ihracata faiz-kur engeli

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, “Merkez Bankası, faiz ve kur politikalarıyla üretim ve ihracatın önünde bariyer olmaya ne kadar devam edecek?” diye sordu.

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, hazır giyim ve konfeksiyon ihracatındaki artışın büyük bölümünün Avro Dolar paritesinden kaynaklandığını belirtti.

Süleyman Orakçıoğlu yaptığı yazılı açıklamada, İTKİB tarafından hazırlanan Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatının 2007 ilk altı aylık performans raporunu değerlendirdi. Orakçıoğlu, geçen yılın ilk yarısında 6,7 milyar dolar olan sektör ihracatının, bu yılın aynı döneminde 7,7 milyar dolara çıktığını, geçen yıl yüzde 1,8 oranında düşen ihracatın bu yıl yüzde 14,5 arttığını bildirdi.

Sektör ihracatının yüzde 79,7’sinin AB ülkelerine yapıldığını ifade eden Orakçıoğlu, ‘’2007’nin ilk yarısında avro bölgesi olan AB’nin bütününe ihracatımız yüzde 16,8 artarken, ABD’ye yönelik ihracat ise yüzde 18 oranında düştü. Avrupa’da Çin’den gelen yüksek rekabete karşı koyabilen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ancak bu ihracat artışının nelere rağmen ve ne pahasına olduğunu herkes kendine sormalı’’ dedi.

‘’Hazır giyim ve konfeksiyon ihracatındaki artışın büyük bölümü avro dolar paritesinden kaynaklanıyor’’ diyen Orakçıoğlu, şu görüşleri dile getirdi:

‘’Evet, sektör olarak ihracatımızı artırıyoruz, ancak bunun nereden kaynaklandığı çok önemli. Biz ihracatımızın yüzde 80’ini avro bölgesine yapıyoruz. Geçen yıl 31 Mart 2006’da 1,21 olan avro dolar paritesi, bugün 1,37’ye çıktı. Artışın yüzde 10’luk kısmı da pariteden kaynaklanıyor. Bunun yanında, 2003’e göre iplik fiyatları yüzde 37,1, kumaş fiyatları yüzde 18,7, asgari ücret yüzde 83,8, enerji fiyatları yüzde 13,3 arttı. Buna karşılık dolar YTL karşısında yüzde 21,2 oranında geriledi. Avro ise yerinde saydı.Bu tablo içerisinde ihracatımızı artırıyorsak, bu sektörümüzün direncinden, performansından ve büyüklüğünden kaynaklanıyor.”

Orakçıoğlu, sektör olarak üzerlerine düşen her şeyi yaptıklarını savunarak, ‘’Ancak merak ettiğimiz Merkez Bankasının Türkiye’nin üretmesini ve ihracat yapmasını isteyip istemediği. Merkez Bankası, faiz ve kur politikalarıyla, üretimin ve ihracatın önünde bariyer olmaya ne kadar devam edecek?” dedi.

/ İSTANBUL

16.07.2007


 

Türkiye, termal kaynak zengini

Türkiye, termal kaynak kapasitesi açısından dünyada ilk 7 ülke arasında, Avrupa’da ise 1. sırada bulunuyor.

Derlenen bilgilere göre, dünyada birçok ülke, insan sağlığında önemli bir yeri olan termal turizm konusuna büyük önem veriyor. Termal turizm amaçlı olarak yılda Almanya ve Macaristan’a yaklaşık 10 milyon, Rusya’ya 8 milyon, Fransa’ya 1 milyon, İsviçre’ye ise 800 bin kişi gidiyor. 263 adet resmi belgeli termal merkezi bulunan Almanya’da tesislerin toplam yatak kapasitesi 750 bine ulaşıyor.

Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da da son yıllarda çok gelişmiş tedavi edici kaplıca merkezleri kuruldu. İki ülkede 60 tedavi edici termal merkezi yer alıyor ve buralarda yılda 500 bine yakın hastaya veriliyor. Ayrıca, Fransa’da 104, İspanya’da 128 ve İtalya’da ise 360 civarında termal tesis yer alıyor. Türkiye, mevcut jeotermal kaynak zenginliği ve potansiyeliyle dünyada ilk 7 ülke arasında yer alıyor. Kapasite açısından Avrupa’da 1. sırada olan Türkiye, imkanlarını Avrupa ülkelerine göre yeterince değerlendiremiyor.

/ TRABZON

16.07.2007


 

Yetkin: Buğdayda yüzde 21 fiyat artışı var

Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, TMO’nun buğday üretiminin tamamının tüccarın eline geçtiğini ve manipülasyona dönük fiyat hareketleri yaşandığını savunarak, 1 ayda yüzde 21 oranında fiyat artışı görüldüğünü söyledi.

Yetkin, Ankara’da İçkale Otel’de düzenlediği basın toplantısında hububatta hasadın yüzde 90 oranında tamamlandığını belirterek, rekoltede yüzde 20 düşüşün kesinleştiğini, kuraklık sebebiyle hububatta 1,6 milyar YTL zarar meydana geldiğini kaydetti. TMO’nun sadece piyasayı regüle etme görevi bulunmadığını, stratejik olarak yeterli stoğu elinde bulundurma görevi de bulunduğunun altını çizen Yetkin, dünyada da buğday üretiminin azaldığını ve şimdiden 51,4 kuruşa ulaşan buğday fiyatının 90 kuruşu bulmasının beklendiğini ifade etti. Yetkin, bunun da ekmek fiyatlarına yansıyacağını ifade etti. Cumhuriyet tarihinde ilk kez TMO’nun piyasadan çekildiğine işaret eden Yetkin, “TMO görevini yapmamıştır, görev ihmali vardır. Dünyada buğday yok kim regüle edecek piyasayı. 10-15 kişi düğmeye basarak fiyatları indirip, yükseltiyor. 10 gün sonra kimin kazandığını göreceğiz. Ekmeğin gramajı da serbest bırakıldı ki vay tüketicinin haline. Neredesin ey TMO fındıkla uğraşacağına işini yap” diye konuştu. Yetkin, şöyle devam etti:

“Ordu’da, Samsun’da, Sinop’ta buğday ne arasın da kuraklık kapsamına alındı. Şanlıurfa’da verim düşüklüğü yüzde 38 olarak tesbit edildi, kapsamda yok. Bu nasıl iş? Tüm tarım ürünleri risk altında. Pamuk, ayçiçek, mısır... Ayçiçeği Trakya’yı vurdu. Zeytinci (bana da destek ol) diyor. Fındıkta don zararı ödenecek deniyor. Don 2004’te oldu. Sen veriyorsun yardımı 2007’de. Fındık fiyatı ise tüccarı memnun edecek düzeyde.”

/ ANKARA

16.07.2007


 

Tarımda susuzluğa çare damla sulama

Nevşehir Ziraat Odası Başkanı Recep Tunç, yer altı suyu kaynaklarının azalmasına en sağlıklı çarenin damla sulama yöntemi olduğunu belirtti.

Tunç, gazetecilere yaptığı açıklamada, sulama suyunun filtre edilip süzüldükten sonra, eriyebilen gübre ile veya gübresiz olarak toprak yüzeyine damlalar halinde verilmesi olarak adlandırılan damla sulama yönteminin, su kaybını en aza indirdiğini söyledi.

Küresel ısınma ile birlikte yer altı sularının giderek azaldığını, bu sebeple alternatif sulama yöntemlerinin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Tunç, şunları kaydetti:

‘’Damla sulama yöntemiyle, toprak yüzeyinin kuru kalması sayesinde toprak işleme, ilaçlama, taşıma ve toplama işleri sulama anında bile yapılabilmektedir. Damla sulama yönteminde gübre için ayrı bir işlem yapmaya da hiç gerek kalmıyor, sulama suyu ile birlikte gübre de verilebiliyor. Böylece verilen gübrenin tamamını bitki alıyor. Aşırı gübreleme ve bol sulama ile verilen gübrelerin toprağın çok derinlerine inip içme sularına karıştığı düşünülürse bu tehlikeli durumun da önüne geçilmiş oluyor. Bu avantajlar nedeniyle azalan su kaynaklarına karşı en sağlıklı çare damla sulama yöntemidir.’’

/ NEVŞEHİR

16.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004