Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Eğitimin değişmeyen öğrenci davranışları ve alâmetifarikaları

Okula dönüş konusunu, öğretmenlerin öğrencileriyle ve ebeveynlerle iletişimi, ailenin çocukla iletişimi, okul hazırlıkları gibi çok geniş bir yelpazede geçtiğimiz haftalarda inceledik. Eğitim döneminin başlamasına kısa bir süre kala, yeni eğitim yılı ile ilgili iyi dileklerini eğitim sayfası editörümüze ileten bütün okuyucularımıza teşekkür ediyor, kendini eğitime adamış herkese, bütün öğretmen ve öğrencilere başarılar diliyoruz.

Her yıl yeniden yaşanan bir heyecandır bu…

Yeni ve ütülenmiş giysiler, taranmış saçlar ve heyecanla atan bir yürek… Okulun ilk günü, tüm öğrenciler için çok özel bir anlam taşır. İlk günlerin heyecanı, telaşı bir başka olur. Eskiden okulun bahçesine simitçiler, baloncular, elma-ayva satanlarla dolup taşar, okul adeta şenlik alanı olurdu. Kırtasiye denince akla ilk gelen kokulu silgilerdi. Birkaç yıl öncesine kadar yasak olmayan bu silgiler çocukların iştahını açardı. Özellikle uçlu kalemler tercih edilir ki, bu kalemler daha sonra içi çıkarılarak kâğıt üfleyebilsin ve matematik formülleri yazılabilsin. Öğretmenler her yıl bu curcunayı sessizce izlemeyi tercih ederken, daha ilk günden çok yorulurlar.

Okul açılmadan önce erkek öğrenciler tatil boyunca uzayan saçlarını kısacık kestirirler. Sabah erkenden kalkılır ve yeni elbiseler giyilir. Kızlar büyük bir intizamla saçlarını örerler ve zilin çalmasına çok olmasına rağmen okulun bahçesi dolup taşar. Büyük sınıftaki öğrenciler küçük olanlara hayatî konuları ve ipuçlarını verirler. Okulun bahçesine gelen öğrencinin gözü önce en yakın arkadaşını arar. Çünkü onunla paylaşacağı çok şeyi vardır ve onu özlemiştir. Daha okul bahçesindeyken öğrenciler birbiriyle yeniden kaynaşırlar. Geçen yıl karne alırken başına yumurta isabet eden öğrenciler birbirlerine dargın da olsalar hemen barışıverirler. Müdür konuşma yaparken arkadaşıyla itişip kakışmanın, fısır fısır konuşmaya çalışmanın anlamı çok farklıdır.

Okulun ilk günlerinde verilen harçlıklar derhal kantinde harcanır, kantin sırasında da itiş kakışlar devam eder. Yakın arkadaşlar sınıfta yan yana otururlar. Ama bu durum kısa sürer. Çünkü öğretmen öğrencileri yeni bir düzenle oturtur. İlk günlerde cam kenarı sıcak olduğu için duvar kenarında yığılma olur. Çalışkan öğrenciler için ön sıralar, haylazlar içinde arka sıralar vazgeçilmezdir. İlk günlerde küçük ve uyduruk bir defterle okula gelinir. Bu deftere alınacak defter ve kitaplar not alınır. Ders işlenirse, anlatılanlar daha sonra yeni defterlere itinayla yazılmak üzere müspette defterlere yazılır. İlk hevesle öğrenciler birkaç gün birlikte ders yapsalar da zamanla hepsi kendi başlarına çalışmaya koyulurlar. Sınıf başkanı hemen seçilir ya da vekâleten öğretmen birisini görevlendirir. İlk günler kitaplar özenle dolaba yerleştirilir, bütün ödevler zamanında tamamlanır. Televizyonda haber bültenleri, yayınlarının yarısını okul masrafları ile ilgili haberlere ayırırlar.

11.09.2007


Dersimiz: Üniversiteyi kazanmanın getirdiği sorunlar

Üniversite sınavını kazanarak bir yükseköğretim programına kayıt olan öğrencileri, şimdi farklı bir heyecan sardı. Öğrenciler, liseden çok farklı yeni bir eğitim kurumuyla karşılaşacaklar. Ders anlatım teknikleri farklı, yerleşkesi büyük, birbirinden çok farklı alanlarda eğitim alan öğrencilerle dolu bir eğitim yapısı… Öğrencilerin üniversiteye başlayınca bocalamaması için eğitim görevlileri, öğrenci birlikleri ve kulüplerinin öğrencilere yardımcı olması gerekir. Okulun ilk günlerinde ve kayıt sırasında gençlerin okul ile ilgili izlenimleri onların mutluluk, korku, pişmanlık ve belirsizlik duyguları yaşamasında etkili olmaktadır. Öğrencileri güler yüzle karşılamak ve okul hakkında bilgi vermek ve ona ‘değerli olduğunu’ hissettirmek çok önemlidir. Öğrencilerin büyük bölümü okulun ilk günlerinde yalnızlık yaşıyor ve tedirgin oluyorlar.

Okulu tanıyın ve kendinizi

eğitimin dünyasına bırakın

Gençler üniversiteye gider gitmez hemen onlarca arkadaşları olacağını düşünürlerse hayal kırıklığına uğrayabilirler. Derse girdiğiniz, kantinde yan yana oturduğunuz, kütüphanede birlikte çalıştığınız ya da her gün karşılaştığınız kişileri tanımanız zaman alacaktır ve bazılarının adını nasıl öğrendiğinizi bile hatırlamayacaksınız. Okulun genel yapısını, ders işleniş sistemini öğrenin. Derslerle ilgili daha üst sınıflardaki öğrencilerden bilgi almak faydalı olacaktır. İnsanlara tebessüm etmekten çekinmeyin. Güler yüz ve anlayış bütün kapıları açan altın anahtardır.

Üniversite yıllarınız asosyal geçmesin…

Üniversitelerin sosyal hayatının en önemli yapı taşlarından biri olan öğrenci kulüpleri pek çok farklı etkinliği gerçekleştirmekte, öğrenciler arasında dayanışma ve iletişimi güçlendirmektedir. Öğrencilerin bu kulüplere aktif biçimde katılması, çalışmaları desteklemesi gereklidir. Öğrenciler var olan kulüplere üye olabilecekleri gibi, ilgi alanlarına uygun kulüpler de kurabilirler. Sinema, dağcılık, girişimcilik, kültür-san'at, bilim, satranç, sosyal bilimliler, işletme, psikoloji, reklâmcılık gibi kulüpler pek çok üniversitede vardır. Öğrenci kulüpleri hayata atılmada öğrencilere katkı sağlamakta, gençlerin kantinlerde sohbetlerle boşa vakit geçirmelerinin önüne geçmektedir. Anadolu Üniversitesi (AÜ) Fen Fakültesi İstatistik Bölümü öğrencilerinin araştırmasına göre, öğrencilerin % 34’ü bir hobi edinmenin stresle başa çıkmada etkili olduğuna inandığını belirtmiştir. Öğrencilerin tek boyutlu ve derslerden başını kaldıramayan bir üniversite hayatı yaşaması çok üzücüdür. Çünkü üniversiteler öğrencilere çok güzel imkânlar sunmaktadır. Okulun sizi zorla sosyal faaliyetlere katılmaya çalışacağını düşünmeyin ve proje üretmeniz yönünde teşviki beklemeden cesaretinizi ortaya koyun.

Okulunuzun bütün imkânlarından yararlanın

Okulun size sunduğu bütün imkânlardan yararlanmanızda büyük fayda vardır. Mutlaka bir spor dalıyla uğraşın ve kendinizi geliştirmeye çalışın. Spor hem bedeni hem de zihni geliştirir. Üniversite kütüphaneleri, araştırma yapmanız için sizi bekliyor. Öğretmenlerinizin bilgilerinden bolca istifade edin, eğitimcilerle görüş alış verişinde bulunun. Teknoloji cahili olmayın ve bilgisayar destekli eğitimlere katılın. Her sorunu kendi başınıza çözebileceğinizi düşünmeyin. Bunun için üniversitelerde oluşturulan birimlerle irtibata geçin. Üniversitedeyken çalışmaya başlayın. Çalışmanın farklı şekilleri vardır, tam gün canınız çıkana kadar çalışmanıza gerek yok ama harçlığınızı çıkaracak ve iş hayatı tecrübesi olabilecek fırsatları kaçırmayın. Seminerlere, konferanslara dinleyici olarak katılın. İlgilendiğiniz konuyla ilgili araştırma yaparak, arkadaşlarınızla paylaşın. Kişinin kendisini ifade etmesi, düşüncelerini anlatabilmesi, organizasyon yapabilmesi, grup çalışmasına uyum sağlayabilmesi, üniversite yıllarında geliştirilebilecek özelliklerdir. Yurt dışı öğrenci programlarına katılın, bu kapsamda gelen öğrencilerle iletişim kurun. Sadece kendi alanınızla sınırlı kalmayın. Meselâ İşletme öğrencisi iseniz, Halkla ilişkiler alanıyla da ilgilenin, onlarla ortak aktivitelere katılın.

Ders notlarınızı yüksek tutmaya gayret edin

Üniversite sonrası gireceğiniz sınavlarda üniversite not ortalamasının, aldığınız bütün derslerin katkısı olacaktır. Yurt dışında lisansüstü öğretime başvurmak için öğrencilerin ders notlarının yüksek olması, proje üretmesi, sosyal aktivitelere katılması, iyi derecede yabancı dil bilmesi gibi pek çok şart öne sürülmektedir. Üniversitenin ilk yılından itibaren dersleri boşlamayan öğrenciler için başarılı olamamak gibi bir durum söz konusu değildir. Gerçekleştirilen yarışmalara katılın, düşüncelerinizin beğenilmeyeceğini düşünerek güvensizliğe kapılmayın. Kendinize özel bir alan belirleyin ve bu alanda araştırmalar yapın. Bu konuda öğrencileri teşvik eden kuruluşları, burs imkânlarını araştırın. Sadece kendi alanınızla ilgili kitaplarla sınırlı kalmayıp; insan kaynakları, iletişim, yabancı bilimsel yayınlar, kişisel gelişim, proje geliştirme konularında da kitapları okuyun. Şimdiden kolay gelsin!

Mustafa OĞUZ

11.09.2007


Erken çocukluk eğitimini önemseyin!

1–7 Eylül tarihleri ‘Okul Öncesi Eğitim Haftası’ olarak kabul edilmekte ve sivil toplum örgütleri toplumu bu konuda bilgilendirici faaliyetler gerçekleştirmektedir. Okul öncesi eğitimin çocukların gelecekteki başarısında etkisi büyüktür. Zihin gelişimin yüzde 70’i 0–6 yaş arasında tamamlanmaktadır. Erken çocukluk eğitimi oranı Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 100’e yakınken bu oran Türkiye’de yüzde 10’lardadır. Anne Çocuk Eğitim Vakfı’na göre nitelikli ve etkili bir erken çocukluk eğitiminin katkıları: Çocukların uzun vadede daha üretken, sorun çözmede daha etkin olmalarını sağlar. Dilsel, zihinsel, fiziksel, sosyal ve duygusal açıdan gelişmiş çocuklar okula hazır olur, rahat uyum sağlar. Okula hazır çocukların sınıfta kalma ve okulu terk etme oranları düşer, bu da maliyetleri azaltır… Ailelerin çocuklarına ne tür eğitimler verebileceğini ve ona nasıl yardımcı olabileceğini öğrenmesi gerekmektedir. Okul öncesi eğitim ile aile bireyleri arasındaki iletişim güçlenmekte ve çocuğun öğrenme süreci kolaylaşmaktadır. Erken çocukluk eğitimi, iki eğitim yılına denk gelen başarı farkı meydana getirmektedir.

Davranış notu

100 üzerinden hesaplanacak

Çocuğunuzu kahvaltı yapmadan

okula yollamayın

Kahvaltı çocuklar için en önemli öğündür. Çocukların sabahleyin aç olarak okula gönderilmemesi gerekir. Çocuğun hem fiziksel hem de zihinsel gelişiminin önemli adımında onlara protein ve kalsiyum yönünden zengin besinler verilmeli, imkân var ise çay yerine süt ile kahvaltı etmesi teşvik edilmelidir. Çocuk gün boyunca hareket halindedir ve enerji harcar. Aç çocukların derslere odaklanması güçleşir ve konsantrasyon eksikliği ortaya çıkar. Beslenme çantasını hazırlarken mutlaka meyve ya da katkısız meyve suyu konulmalıdır. Yine çantasına konulacak besinlerde, domates, salatalık, et (köfte ve tavuk), sandviç tercih edilebilir. Okul dönemi çocuklarının beslenme konusuna önümüzdeki günlerde geniş şekilde değineceğiz.

11.09.2007


Huzur, yüreğimizin sükûn bulabilmesidir

Bir gün halkı tarafından çok sevilen bir kral, huzuru en güzel şekilde resmedecek san'atçıya büyük bir ödül verileceğini ilân etti. Yarışmaya çok sayıda san'atçı katıldı, birbirinden güzel resimler yaptılar. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlandı, ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gerekiyordu. Resimlerden birinde sükûnetli bir göl vardı. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtıyordu. Resme kim baktı ise, onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünüyordu. Diğer re-simde ise dağlar vardı, ama engebeli ve çıplak dağlardı. Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yağmurlar boşanıyordu. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelâle çağlıyordu. Fakat kral resme bakınca, şelâlenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan bir çalılık gördü. Çalılığın üstünde ise, anne kuşun öttüğü bir kuş yuvası görünü-yordu. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını koruyordu. Harika bir huzur ve sükûn örneği… Ödülü ikinci resim kazandı. Kralın açıklaması şöyle idi: ‘‘Huzur, hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmaması demek değildir. Huzur bütün bunların içinde bile yüreğimizin sükûn bulabilmesidir.’’

11.09.2007


Yavaş, ama sağlam adımlarla ilerleyin!

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy vermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: ‘‘Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?’’ ‘‘10 yılda’’ demiş kavak. ‘’10 yılda mı?’’ diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak, ‘‘Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak’’ ‘‘Doğru’’ demiş ağaç. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa: ‘‘Neler oluyor bana ağaç?’’ ‘‘Ölüyorsun’’ demiş kavak. ‘‘Niçin?’’ ‘‘Benim on yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.’’

11.09.2007


Fırsatlar yakalandıkça çoğalır

Mükemmellik ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur (Antonie de St. Exupery). Bugün en önemli şeyin hiç kimse tarafından aldatılmamak olduğunu sanırsın. Ama hayatın güneşi, asıl senin kimseyi aldatmadığın gün doğar (Emerson). Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır. Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır… Hiç kimse yalnız birkaç yıl fazla yaşamamakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerin gömülmesidir… (Samuel Ullman).

11.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri