Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onları tevkif edin; çünkü hesaba çekileceklerdir. Hani, niye birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Sâffât Sûresi: 24-25

21.09.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Su içtiğinizde emerek için. Ağzınıza dökercesine boşaltmayın.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 1, no: 392

21.09.2007


Korkmayınız, Risâle-i Nur yasak olmaz!

“Dinsiz bir millet yaşayamaz” dünyaca bir umûmî düsturdur. Ve bilhassa küfr-ü mutlak olsa, Cehennemden daha ziyâde elîm bir azâbı dünyada dahi verdiğini, Risâle-i Nur’dan Gençlik Rehberi gayet katî bir sûrette ispat etmiş. O risâle ise şimdi resmen tâb’ edildi. Bir Müslüman, el-iyâzübillâh, eğer irtidat etse, küfr-ü mutlaka düşer, bir derece yaşatan küfr-ü meşkûkta kalmaz. Ecnebî dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat noktasında, mâzi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz derece aşağı düşer. Çünkü, geçmiş ve gelecek mevcudâtın ölümleri ve ebedî müfârakatlan, onun dalâleti cihetiyle, onun kalbine mütemâdiyen hadsiz firakları ve elemleri yağdırıyor. Eğer îman gelse, kalbe girse, birden o hadsiz dostlar diriliyorlar, “Biz ölmemişiz, mahvolmamışız” lisân-ı halleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet Cennet lezzetine çevrilir. Mâdem hakîkat budur. Size ihtar ediyorum! “Kur’ân’a dayanan Risâle-i Nur ile mübâreze etmeyiniz. O mağlûp olmaz...”

Tarihçe-i Hayat, s. 482

***

Rus da dinsiz kalamaz

İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir.

Emirdağ Lâhikası, s. 311

***

Hem korkmayınız, Risâle-i Nur yasak olmaz. (...) İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler.

Şualar, s. 185

***

Acaba, bu dünyada yaşamak isteyenler; böyle, hayat-ı dünyeviyenin lezzetini, hem çalışmaya şevki, hem hadsiz musîbetlerine karşı dayanmaya medar kuvve-i maneviyesini temin eden ve îtiraz kabul etmeyen deliller ile ispat edilen îman-ı tahkîkînin derslerine yasak denecek bir kanunun vücudunu kabul ederler mi ve öyle bir kanun olabilir mi?

Tarihçe-i Hayat, s. 205

21.09.2007


İbadetlerimiz

İnsanlar sırf maddeden ibaret olsaydı, ibadete hiç gerek kalmazdı.

Ayrıca tarih boyunca tüm toplumlarda var olan, daha doğrusu Allah’ın bir lütfu olarak gönderilen peygamberler ve dinler de buna delildir.

İnsanlar sadece maddeden yaratılmış varlıklar olsaydı, yer, içer ve ürerlerdi. Ancak durum böyle değildir.

İnsanlar ruh, nefs, kalp, akıl gibi farklı işlevlere sahip özelliklerle birlikte yaratılmıştır.

İnsan, nasıl bedeninin ihtiyaçlarını yiyerek, içerek, giyinerek vs. karşılıyorsa, ruhunun da ihtiyaçlarını çığlıklarını duymak, onu doyurmak, karşılamak durumundadır.

Demek ki ibadetlerimiz de, ruhumuzun ihtiyacıdır.

Allah, yarattığı kullarını kendilerinden iyi tanımaktadır şüphesiz. Nasıl ki bir âleti yapan, tasarlayan onun ihtiyaçlarını, zayıf ve güçlü yönlerini biliyorsa... Allah da kullarının ihtiyaçlarına cevap verecek, lütfundan kitaplar ve peygamberler göndermiştir ki onlara yol göstersin.

İbadetlerimiz de bu kutsal kitaplardan ve peygamberlerden bize kalmış bir mirastır.

İbadetlerimiz hem ruhumuzun ihtiyacı, hem de Allah’a karşı yerine getirmekle yükümlü olduğumuz borçlarımızdır.

İnsan bu dünyada ve ahirette mutlu olmanın yolunu ibadetlerine önem gösterdiği oranda hissedecektir. Çünkü İslâm âlimlerinin de ifade ettikleri gibi Cennet ve Cehennemin bir türü bu dünyada da yaşanmaktadır. Mânen huzurun ve dinginliğin ifadesi olan ibadetlerimizde gösterdiğimiz hassasiyetimiz bize bu dünyada da cennetin kapılarını aralayacaktır.

Sağlıklı olmanın bir yoludur da aynı zamanda ibadetlerimiz.

Aynı zamanda insanı kötülüklerden uzaklaştırıp, iyilik ve ihsana da yöneltmesi ve bunun sonucu böyle insanlardan oluşan huzurlu ve sağlıklı bir toplumun oluşması sağlanacaktır ibadetlerimiz sayesinde.

Okullarda şiddetin önlenebilmesi için de manevî bir terbiyeden geçmiş, Allah korkusunu içine sindirmiş evlatlarımızın olması, ibadetin güzelliğini öğretebilmemizle mümkündür.

İbadetin faydası spontandır. Gaye sadece Allah rızası olsa da, sonuçları hayatımızı doğrudan etkilemektedir.

Allah dostlarından öğrendiğimiz kadarıyla ibadet aynı zamanda Cenab-ı Allah’la iletişimdir. Sözgelimi namaz mü’minin miracıdır ve biz Allah’a her şeyimizi açarız duâlarımızla ve isteriz rahmetinden ve hazinesinden.

İbadetlerimiz kısa bir yazıda anlatılamayacak, hatta hakkında ciltlerle kitap yazılacak kadar geniş bir konudur.

Sonuç olarak, Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok. Muhtaç olan bizleriz. Allah, ihlâslı ibadetler bahşetsin, riyadan uzak.

[email protected]

Semra ULAŞ

21.09.2007


Ramazanı yaşarken

Ramazan-ı Şerif orucunun insan üzerinde çok büyük etkileri vardır.

* Her şeyden önce Ramazanda oruç tutmakla insan Yüce Allah’ın terbiye edicilik sıfatını tanır ve bir disiplin altında olduğunu fark eder. İnsan anlar ki, başı boş değil ve onu yöneten sonsuz bir güç vardır.

* Toplumumuzun birbirine yabancılaştığı; sınıflar arası irtibatın kopmak derecesine geldiği bilinen bir husus. İşte, Ramazan’daki oruçla tok açın halini, zengin fakirin durumunu, üst sınıf alt sınıfın içinde bulunduğu vaziyeti anlar. Toplumda her bir sınıf birbirine yardımcı olmaya ve el uzatmaya hazır bir mâneviyât kazanır. Büyüklerin küçüklere, zenginlerin fakirlere, yüksek sınıfların alt sınıflara eğilmesi ve el uzatması neticesinde ise, sosyal hayatta maddî-mânevî düzen ve âhenk sağlanır, toplum barışı temin edilir, toplum fertleri arasındaki uçurumlar ortadan kalkar. Böylece, kardeşlik duyguları pekişir. Dayanışma ve kaynaşma artar. İnsan, bulunduğu halden memnunluk duymaya başlar ve diyalogun kıymetini hissetmeye çalışır.

* Sair zamanlarda ibadetler konusunda gevşek davranan ve huzursuz bir hisse kapılan insan Ramazandaki oruçla, kendi dünyasında iç huzur ve saadete kavuşur. Günahlardan arınır ve ruh terbiyesine ulaşır. İbadet yapmanın tadına varan mü’min, bu kazanımını ömür boyu sürdürme ve devam ettirmenin yollarını araştırır. Dengeli bir mü’min ve planlı-programlı bir insan olmaya gayret eder. İbadetin hazzına vardıktan sonra sürekli yaşamaya ve yaşatmaya özen gösterir.

* İnsanı zaman zaman gaflete sürükleyen bir nefsinin olduğu hepimizin malumudur. Nefis bazen sahibini yanıltır; bazen de aldatır. İşte, Ramazandaki oruçla insan, baş düşmanı sayılabilecek nefsini terbiye eder, ıslâh eder ve iyi ahlâka yönlendirir. Islah edilmiş bir nefse sahip olan insan dünyasını da, ahiretini de mamur etmeye muvaffak olur.

* Yüce Allah bizlere pek çok nimetler vermiş ve şükür olarak da maksatlarına uygun kullanmamızı istemiştir. Bu nimetlerin şükrü konusunda kimi zaman, ihmalkâr davranabiliriz. Ramazandaki oruçla Allah’ın nimetlerine anlamlı, kapsamlı ve farklı bir ifade biçimiyle, fiilî bir şekilde şükür yapılmış olur. Yaratılış maksatlarına uygun kullanılan nimetlerin bereketlendiği ve huzur sağladığı gözlemlenir.

* Mukabeleler sayesinde Kur’ân’a apayrı bir yöneliş sağlanır. Kur’ân daha çok okunur, daha çok dinlenir; bu ayda Kur’ân’ı daha çok anlamaya ve ona daha fazla uymaya gayret ederiz. Bütün gündemimizi Kur’ân aldığından hareketlerimizin tamamı onun perspektifinden değerlendirilmeye çalışılır. Pek çok kimsenin Ramazan sayesinde Kur’ân öğrendiği müşahede edilir..

* İnsan dünyaya geliş maksatlarının başında âhirete dönük ticâret yapmak ve âhiret hesabına azık toplamak hususu gelir. Ramazandaki oruçla, geliş amacına ve kâbiliyetlerine uygun olarak çok yüksek kârlar kazanır, çok kazançlı ticâretler yapar, çok gıdalı azıklar elde eder ve çok verimli ekimler ve hazırlıklar yapar. Büyük bir denge ve ahenk içerisinde dünyasını ihmal etmeden; başkasına yük olmadan ahiret işlerini dikkat ve itinayla yerine getirir.

* Ramazandaki oruçla insan günübirlik sağlık ve sıhhatine yönelik adımlar da atmış olur. Dinlenmeye ve dengeli beslenmeye ihtiyacı olan insan mekanizması oruç sayesinde anlamlı bir istirahat içerisine geçer. Bu programla zinde ve sağlıklı bir yapıya kavuşur.

* Ramazandaki oruçla nefis Rab değil, kul olduğunu hatırlar, firavunluğu bırakır. Kulluğa ikna olur, kulluktan râzı olur. Rab olarak sadece Rabb’ini bilir. Kendisinin âciz bir kuldan ibâret olduğunu kavrar. Özellikle bu acziyetini açlıkla anlar ve açların durumuna eğilmeye çalışır.

Ramazan orucundan gerekli mesajı almamız dileğiyle….

Mehmet C. GÖKÇE

21.09.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Musa Aleyhisselâm, bir gün münacatları esnasında: “Ya Rabbi! Cennette benim arkadaşım kimdir, bana göster” diye yalvardı. Hak Teâlâ Hazretleri ilham ile: “Ya Musa! Filan şehirde, filan çarşıda, şu şekil ve şu isimde bir kasap vardır. O kimse Cennette senin arkadaşındır” buyurdu. Musa Aleyhisselâm, hemen hareket etti, o şehre gitti, o kasabı buldu. Dükkânının karşısına, haline biraz vâkıf olmak için oturdu.

Gördü ki halkın girip çıkıp alış veriş yaptığı, sert mizaçlı bir kimsedir. Fakat herkes tarafından sevilmektedir. Musa Aleyhisselâm akşama kadar dükkânın karşısında sessizce oturdu, kasabı izledi. Akşam olunca, kasap bir miktar et alarak elindeki zembiline koydu ve evine gitmek üzere iken, Hz. Musa yaklaşarak:

“Ey kasap, beni misafir kabul eder misin?” dedi. Kasap da: “Buyurun, tabiî ki!” dedi.

Birlikte kasabın evine gittiler.

Kasap eve varınca müsaade isteyerek getirdiği eti güzelce pişirdi. Bir köşede yatalak halde bulunan annesine güzelce ve merhametle yedirdi. Annesini doyurdu. Ardından annesinin altını, kırmadan temizledi, annesine şefkatle güzel çamaşırlar giydirdi. Bu sırada Musa Aleyhisselâm annesinin ağzının mırıldandığını gördü. Annesinin oğluna duâ ettiği besbelliydi. Annesine hizmetini bitiren kasap, nihayet misafirine döndü ve:

“Çok özür dilerim. Beklettim sizi. Şimdi biz de yemek yiyebiliriz” dedi.

Musa Aleyhisselâm: “Annene ne güzel hizmet ediyorsun! Allah senden razı ola!” dedi. Kasap: “Annem çok güzel şeylere lâyık! Ama fazla hizmet edemiyorum. Bu kadarına gücüm yetiyor” dedi. Musa Aleyhisselâm:

“Annen bir şeyler mırıldandı. Belli ki sana duâ ediyordu” buyurdu. Kasap: “Evet, her yemeğini yedirip altını alınca, ana yüreği işte, ‘Ya Rabbi, oğlumu Cennette Musa’ya arkadaş eyle!’ diye duâ eder” dedi. Musa Aleyhisselâm: “Ey güzel amelli kasap! Sana müjdeler olsun ki, annenin duâsı dergâh-ı izzette kabul oldu. Musa benim” diye müjde etti.

Kasap sevincinden uçacak gibi oldu ve Allah’a şükretti.

Süleyman KÖSMENE

21.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri