Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Üniversite öğrencileri geleceğe umutla bakabiliyor mu?

Yükseköğretim konusu son derece geniş bir muhteva sahiptir. Bu sebeple üniversitelerin sorunlarının yanı sıra öğrencilerin durumlarına da göz atmakta fayda vardır. Üniversiteye devam eden öğrenciler pek çok konuda sıkıntı yaşamaktadır. Öğrencilerin birçoğu üniversiteye niçin geldiğini tam olarak bilmemektedir. Öncelikle öğrencilere yükseköğretimin amacının anlatılması gerekmektedir. Yaklaşık 5 yıl (7 .sınıftan itibaren) üniversite sınavı için hazırlanan gençler, üniversiteyi kazanınca bocalamaktadır. Üniversitelerin sosyal imkânlara, araştırma yapmaya uygun çalışma alanlarına sahip olmaması, öğrencilerde hayal kırıklığına sebep olmaktadır. Üniversiteye başlayan öğrenciler harç parası, aile baskısı, toplum baskısı, yanlış arkadaş grupları, kötü alışkanlıklar ve ruhsal bozukluklar yüzünden çok umutsuz bir tablo oluşturmaktadırlar. Gelecekten beklentisi olmayan bu öğrenciler depresyonla da karşı karşıya kalmaktadır.

Gazi Üniversitesi tarafından yapılan “Üniversite Gençliğinin Sosyo-Kültürel Profili Araştırması”na göre; üniversite gençliği, eğitimin en önemli sorun olduğunu düşünüyor. Öğrenciler üniversitelerde düşünce özgürlüğü olmadığı kanaatini taşıyor. Araştırmaya katılan öğrencilerin yüzde 57’si öğrencilerin üniversitelerde düşüncelerini ifade etme özgürlüğünün yetersiz olduğunu belirtirken, yüzde 36,9’u kısmen yeterli olduğu görüşünde. İfade özgürlüğünün yeterli olduğunu düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 6,1’de kaldı. Üniversiteleri çeşitli yönleriyle değerlendiren öğrenciler, pek çok alanda okullarını yeterli bulmadı. Öğrencilere göre, üniversitelerde bilimsel, sosyal ve kültürel faaliyetler, elektronik altyapı, yayın yeterliliği, derste kullanılan materyaller ve fizikî koşullar yetersiz. Öğrencilere göre üniversiteler bilgisayar, internet, web sayfası konularında da sınıfta kaldı. Bu konularda üniversiteleri yeterli gören öğrenci oranı sadece yüzde 15,6. Geriye kalanların yüzde 51,8’i ise bilgi-işlem teknolojileri konusunda üniversiteleri yetersiz olarak nitelerken, yüzde 32,6’sı “orta” yorumunu yaptı. Yayınlar konusunda ise öğrencilerin büyük bölümü üniversiteleri yetersiz buldu.

Öğretim görevlileri ve yönetim ile öğrenciler arasındaki iletişimsizlik, zincirleme olarak başka sorunları da doğurmaktadır. Öğrenciler, konaklama imkânlarının çok sınırlı olması sebebiyle yurtlarda yüksek ücret ödeyerek kalmaktadırlar. Üniversitelerin şehir merkezlerine uzak olması, ders kitaplarının pahalılığı, burs ve staj imkânlarının azlığı da dikkat çeken sorunlardır. Ne yazık ki üniversiteler öğrencilere yeterli sosyal ortamı sunamamaktadır.

Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun 2000 yılında, 44 yurtta, 3 bin 551 öğrenciyi kapsayan araştırmasının sonuçlarına göre, her 10 öğrenciden 7’si (%70,3) psikolojik sorunu olduğunu söylüyor. Yurtlarda kalan üniversiteliler, yaşadıkları psikolojik sorunları, öncelikli olarak ‘’yakın arkadaşlarına açılarak’’ çözmeye çalışıyor. 100 öğrenciden 67’si bu yönteme başvuruyor. Ankete katılanların yüzde 63,9’u, yurtlardaki psiko-sosyal servise başvurma yerine, psikolojik sorunlarına ‘’bizzat’’ çözüm bulmayı tercih ediyor: Yüzde 33,9’u oda arkadaşına açılıyor. Yüzde 23,8’i ağlıyor. Yüzde 18,2’si kardeşiyle, yüzde 12,2’si babasıyla paylaşıyor. Ankete katılanların yüzde 55,3’ünün kız öğrenci olmasına rağmen, psikolojik sorunlarını anneleriyle paylaşan bulunmaması dikkat çekiyor. Öğrencilerin harcama payında en yüksek dilimi ‘’beslenme’’ alıyor. En az harcamayı ise eğitim, sağlık ve temizlik için yapıyorlar. Öğrencilerin en büyük gelir kaynağı, aileleri. 100 öğrenciden 91’i ailesinden para alıyor. Bunun yanı sıra, yüzde 24,3’ü kredi, yüzde 9,3’ü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bursu, yüzde 3,5’i vakıf bursu, yüzde 3,2’si akraba yardımı, yüzde 1,3’ü özel bursla öğrenimini sürdürüyor. Eğitimle ilgili her türlü istek, teklif ve düşüncenizi bize yazabilirsiniz. Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle, sevgi ve umutla kalın…

[email protected]

Mustafa OĞUZ

13.11.2007


Gençlik döneminde kimlik ve arkadaşlık

Ergenlik dönemi hızlı büyüme ve gelişmenin olduğu, kız erkek cinsel özelliklerinin belirdiği ilk gençlik dönemini kapsar. Ergenlik dönemi yaklaşık olarak kızlarda 13–14, erkeklerde 14–15 arasında başlar. Ancak verilen yaşlar yine de kesinlik taşımaz. Toplumumuzda ergenliğin bitimi Batı toplumlarına göre daha uzun bir süreyi kapsar. Çünkü aileye ekonomik açıdan bağımlılık daha uzun bir süre devam edebiliyor. Bu sebeple bu durumu “uzamış gençlik” olarak ifade edebiliyoruz.

Ergenlik dönemi tabiî bir gelişimsel dönemdir. Eğer birey daha önceki gelişimsel dönemlerini sağlıklı bir biçimde atlattıysa ya da ailevî ve sosyal ilişkilerindeki çatışmaları çözebildiyse sağlıklı bir kimlik oluşturur. Ergenlik döneminin de sağlıklı olarak yaşanması, daha sonraki yetişkinlik, yaşlılık gibi gelişimsel dönemlerin sağlıklı olarak geçmesini olumlu yönde etkiler.

Ergenlik döneminin temel gelişimsel özelliği kimlik oluşturmaktır. Kimlik oluşumu özdeşleşme ile başlar. Genç çevresinde gördüğü, beğendiği, etkilendiği değerli saydığı kişileri model alır, onlarla özdeşleşir. Gencin özdeşleştiği kişiler öğretmeni, annesi, babası, arkadaşı, sevdiği sanatçılar, roman kahramanları olabilir. Genç, bu kişilerin giyim tarzlarını, konuşmalarını, tavır ve davranışlarını taklit eder, bu anlamda onlarla özdeşleşir. Bu aşırıya kaçmadıkça doğal bir süreçtir. Gençlerde böyle davranışlar görüldüğünde onlar küçük düşürülmemeli, onlarla alay edilmemelidir. Çünkü model alma bu dönemin tabiî bir ihtiyacıdır ve sonuçta genç özdeşleşme yoluyla kimliğini bulacaktır. Gerçekten de bu dönem en hassas ve en stresli bir dönemin başlangıcıdır. Bu sebeple anne babaların çocuklar üzerindeki tutum ve davranışları oldukça önem taşır. Özellikle 13 yaş, üzerinde durulması gereken bir yaştır. Bu yaş içerisinde huzursuzluk, gerginlik, uyumsuzluk daha fazladır. Gencin kolaylıkla dışarıya kapılabileceği olumlu-olumsuz faaliyetlere yönelebileceği dönemdir. Anne ve babaların bu dönemde çocuklarının sosyal ilişkilerini, arkadaş gruplarını bilmesi ve çocuğa fark ettirmeden kontrol altına alması büyük önem taşır.

Gencin arkadaşları ve arkadaşları ile olan ilişkileri ve faaliyetleri önemlidir. Arkadaşlık ilişkileri ruh sağlığının belirleyicisidir. Bu sebeple gençlerin içinde bulunduğu arkadaşlık gruplarını gözleyerek onların ruhsal problemlerinin farkına varabiliriz. Meselâ bir genç arkadaşlarına aşırı derecede bağlıysa aile ortamında düzensizlikler, güvensizlikler, aile içinde çözülmemiş çatışmalar, sevgi saygı ihtiyaçlarının tam olarak karşılanamıyor olması söz konusu olabilir. Bir başka örnekse: eğer genç sürekli kendi yaşıtlarının altındaki kişilerle birlikte olmak istiyorsa kendisine olan güvenini sağlayamaması ya da olumsuz bir benlik algısı söz konusu olabilir.

Gençlik döneminde olumsuz arkadaşlık gruplarının en çarpıcı örneklerinden birisi de suç alt kültürü dediğimiz çete gruplarıdır. Bu konuda yapılan araştırmalar da göstermiştir ki bu gençler ailelerinde bulamadıkları sevgi, ilgi ve yakınlık ihtiyaçlarını bu gruplarda karşılamaya çalışıyorlar ve olumsuz bir takım faaliyetlere girerek (alkol uyuşturucu kullanımı, şiddet olayları, hırsızlık, bir ideolojiye sımsıkı bağlanıp olumsuz faayliyetlere girme...) çevrenin ilgisini çekme amacını taşıyorlar.

Gençlik çağı gerçekten zor bir dönemdir. Çocuklar büyüdükçe sıkıntıları, sorunları da büyür. Eğer bu sorunlar önemsenmezse çeşitli uyumsuzluklar, olumsuzluklar ortaya çıkabilir, bu durum da gençlerde bunalımlar ve ruhsal problemlere sebep olabilir. Belki de gençlik döneminde çocuğunuzu anlamak zor olacak, ama sağlıklı bir iletişimle, sevgi ve saygı ihtiyaçlarının karşılandığı ve çatışmaların yapıcı olarak çözüldüğü bir aile ortamında çocuğunuza ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.

Semih GENÇAY

13.11.2007


Rusya’nın eğitim sistemi

Rusya’daki eğitim sistemi ana okul (7 yaşa kadar), ilkokul (1–4. sınıf), ortaokul (5–9. sınıf), lise (9–11. sınıf) ve üniversitenin etkileşiminden oluşmaktadır. Bir Rus çocuğunun eğitimi kreşte başlamakta ve ilkokula başladığında (6–7 yaş) okuma-yazmayı öğrenmiş olmaktadır. Nüfusun %99,6’sı okur-yazardır. 17 yaşını doldurduğunda öğrenci liseyi bitirip mezuniyet sınavına girmektedir. Bütün sınavlardan olumlu not alan ve başarılı olan öğrenci lise diplomasını alır ve bu diploma, kendisine istediği dalda eğitim veren yüksek eğitim kurumuna veya Meslek Yüksek Okulu, Kolej gibi mesleki eğitim kurumuna müracaat etme hakkı verir. GSMH’nın %5,4’ü her yıl eğitim alanına aktarılıyor, bu rakam gelişmiş devletlerin eğitim ödeneklerine eşittir. 2006–2010 yıllarında Rusya’da eğitim alanının gelişmesi özel ulusal proje kapsamına alındı, proje gereği eğitim alanının finanse edilmesine özel ilgi gösteriliyor.

Rusya üniversitelerinde eğitim dili Rusçadır. Bazı dalların eğitim dili (pratisyen hekimlik, diş hekimliği, eczacılık, bilgi teknolojisi) İngilizce veya Fransızca olabilir. İngilizce veya Fransızca eğitim görmek isteyen öğrenci yabancı dil bilgisi konusunda seviye tesbit sınavına tabiî tutulmaktadır. Bu programa göre eğitim görmek isteyen öğrenci, Rusya’da kaldığı sürece rahat konuşmak ve kütüphanelerde bulunan milyonlarca kitaplardan faydalanmak için 1 yıl Rusça öğrenir. Rusya Federasyonu kanunlarına göre yabancı öğrenci aynı öğretim kurumunda okulu bitirinceye kadar okumalıdır. Eğer üniversitesini değiştirmek istiyorsa, o zaman kendi ülkesine dönüp tekrar yeni üniversiteye kaydını yaptırmalı ve yeni üniversiteden davetiyesini beklemeli. Rusya’da öğrenciler öğrenim süresince sadece ders dışı ve tatil zamanlarında özel izin aldıkları takdirde çalışabilirler.

13.11.2007


Bilişim şirketleri üniversitelere yöneliyor…

Bilişim şirketleri, geliştirdikleri teknolojileri üniversitelerde kullanarak hem tanıtım yapıyor, hem de gençlerin bu teknolojileri kullanmalarını sağlıyorlar. Bu kuruluşlar üniversitelere yönelik pazarlama çalışmalarına çok önem veriyorlar. Öğrencilere ve özellikle akademisyenlere yönelik programlar, eğitimler gerçekleştiriliyor. Ayrıca mezun olan ve mezun olacak öğrencileri kendilerine çekebilmek için yarışmalar düzenliyor, yarı zamanlı iş imkânları sunuyorlar. Araştırmayı seven ve takım çalışmasına yatkın olan gençler de bilişim sektörüne yönelmektedir. Ölçme değerlendirme şirketi Assessment Systems’in bilişim profesyonelleri üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarına göre; BT çalışanlarının yenilikçilik ve takım çalışmasına yatkınlık yetkinliklerinin, ülkemiz iş dünyasının geneline göre ortalamanın üzerinde olduğu belirlendi. Teknoloji ürünleri pazarlaması, iş arayanları ve bu alanda yükselmek isteyenleri kendine çekmektedir. Şirketler, teknoloji satış danışmanı yetiştirme sertifika programlarına önem vermeye başladılar. İnternet üzerinden bilişim teknolojileri eğitimleri de büyük artış gösterdi. Üniversite öğrencilerinin kurduğu portallar, üniversitelerin resmi web siteleri kadar ilgi görmeye başlamıştır. Öğrencilerin merak ettikleri konulara yer verilmesi, proje ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalarıyla bu portallar kendilerini göstermeyi başarmışlardır.

13.11.2007


Hepsi bu kadar mı?

Küçük Aylin’e teyzesi bir lira vermişti. Küçük kız bir şey demeden parayı cebine attı. Bunun üzerine annesi söze karıştı.

“Aylin, teyzene ne demen lâzım?”

Aylin cevap vermedi. Anne bunun üzerine yardım etmek istedi.

“Baban bana para verdiği zaman ben ne diyorum?”

Birden gözleri parlayan Aylin cevap verdi:

“Hepsi bu kadar mı?”

13.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri