Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Bediüzzaman bütün üniversitelerde okutulmalı

Adalet konulu “8. Bediüzzaman Sempozyumu”na katılan Filipinler’in Mindanau Özerk Bölgesi Yüksek Öretim Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nora Şerif, Risale-i Nur’un bütün üniversitelerde ‘ders kitabı’ olarak okutulması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Şerif, “Ben kendi sorumluluğumda olan üniversitelerde bunu gerçekleştirmek için teklif ettim. Bütün üniversiteler bunu yapabilir ve yapmalıdır” şeklinde konuştu.

Bugün sona erecek olan sempozyumda, Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdullah Yeğin ile sohbet eden Şerif, “Ben her gün en az bir sayfa Risale-i Nur okuyorum. Her gün âlemine yeni birşeyler açılıyor. Bu benim şahsî tecrübem. Biz Sözler’i okumaya başladığımızda her sayfada gözyaşları akıttık. Risale-i Nur eserleriyle tanışmamız da tamamen kaderin sevkiyle oldu. Kimse bize bu eserleri bilerek getirip tanıtmadı” dedi.

/ İSTANBUL

20.11.2007


 

Adaletin esası, Kur'ân medeniyetindedir

Ross Nicall Ferguson Collins (Anglikan Rahip, İngiltere): Daha onurlu bir hayat ve daha yaşanılır âdil bir dünya için Said Nursî’nin fikirleri bir an evvel dinlerarası işbirliği ile uygulamaya geçirilmeli. Prof. Dr. Hamidreza Ayatollahy (Allâme Tabatabai Üniversitesi, İran): Said Nursî’ye göre masum bir insanın hakkı, bütün bir topluluğun hatırı için bile feda edilemez. Bir fert cemaate, çoğunluğa, topluma, devlete kurban edilemez. Yüce Allah’ın indinde hak haktır, büyüğü ve küçüğü arasında hiçbir fark yoktur. Atanas Shinikov (Sofya Üniversitesi, Bulgaristan): Said Nursî eserlerinde devamlı olarak despotizm, ahlâksızlık ve dejenerasyonla mücadele etmenin reçetesinin Kur’ân’da olduğunu belirtir.

TEBLİĞ ÖZETLERİ

19 KASIM 2007 - PAZARTESİ

SAİD NURSİ’NİN ADALET YAKLAŞIMI VE

İSLAMDÜNYASINDA SİYASİ

DEĞİŞİMLERDEKİ ROLÜ

Prof Dr. Leonid Sykiainen,

Devlet Ekonomi Üniversitesi, MOSKOVA

Önemli bir düşünürün fikirlerinin önemi, sadece onların entelektüel muhtevası, ana kaynaklara ne ölçüde uyduğu, kullandığı delillerin ikna edici niteliğe sahip olması ile belirlenemez, bilakis bunlardan daha fazla, içinde yaşadığı toplum bir krize maruz kaldığında ya da geleceğini garanti altına almak için çözülmesi gereken problemlerle yüzyüze geldiğinde, söz konusu düşünürün fikirlerinin oynadığı rol ile belirlenebilir. Büyük bir düşünürün düşünceleri, eğer sadece kimi sınırlı grupların, hatta milletlerin bilinç ve davranışlarını değil de, bilakis bütün bir insanlığın düşünme tarzını ya da en azından bugün yaşadığımız dünyada Müslümanlar gibi büyük bir yekun tutan dinî bir topluluğu etkiliyorsa, işte o zaman bu düşünceler büyük olarak nitelenebilirler. Said Nursi, böyle düşünürlerin arasında şerefli bir yer işgal etmektedir. Zira, Nursi’nin düşünceleri, hem islâm ülkelerindeki hali hazır vaziyetle, hem de islâm’ın bu ülkelerde oynadığı rol ile doğrudan doğruya bağlantılıdır. Said Nursi, kelimenin gerçek anlamıyla bir siyasî düşünür değildir, ancak yukarıda sözü edilen milletlerin siyasî geleceği, şayet onun düşünceleri hesaba katılırsa, daha esaslı bir şekilde öngörülebilir.

DÜNYADA YAPTIKLARIMIZDAN

MUHASEBEYE ÇEKİLECEĞİZ

Prof. Dr. lan Markham, Dekan ve Başkan,

Virginia İlahiyat fakültesi, ABD

Nursi’ye göre -kesinlikle- biz Allah katında önemli olduğumuz için, Allah ne yaptığımıza dikkat etmektedir. Kainatın yaratıcısının benim davranışlarımı her an görmesi ve kayda alması Nursi için, bizi mucize yapan yönlerden birisidir. Bir ebeveynin bir bebekten küçük beklentileri vardır. (Çünkü bebek farklılıkları bilmez). Fakat yetişkin bir çocuktan daha yüksek beklentileri vardır. (Çünkü yetişkinler farklılıkları bilir). Bunun gibi Allah’ın da bizden yüksek beklentileri var. Hayatta yaptığımız davranışlarımızdan, ebedî âlemde sorumlu olacağımızı bilmemiz aslında bir şereftir.

Nursi’ye göre davranışlar, insanın bu dünyaya bakış açısıyla bağlantılıdır. 10. Sözün başındaki hikaye işte tam bu noktayı vurgulamaktadır: akılsız adam kainatta bir yaratıcının bulunduğuna inanmadığı için, davranışlarından dolayı sorumlu olmayacağını düşünerek ahlaksız davranışlarda bulunmaktadır.

Şüphesiz ki Nursi doğruyu söylemektedir: Bizler hayatta yaptığımız her davranışımızdan sorumlu olacağız anlayışıyla yaşamalıyız. Ne zaman biz özgürlüğümüz adına ona boyun eğmemeyi tercih edersek, işte o zaman bütün dünyada örneklerini gördüğümüz trajik sonuçlar ortaya çıkar. O halde adalet, hepimizin sorumluluk altında olmamızın bir gereğidir.

ŞEFKAT ESASLI ADALET :

RİSALE-İ NUR PERSPEKTİFİ

Dr. ArefAli Naed, Kraliyet Stratejik

İslam’ı araştırmalar Merkezi, ÜRDÜN

Şefkat ve cömertliğin bazen adaletle ters düştüğü görülebilir. Risale-i Nur incelendiğinde şefkatin adalete esas olduğu açıkça görülebilir. Nursi’ye göre adalet Cenab-ı Hakkın rahmet ve şefkatinin bütün mahlukata tecellisi olarak görülür. Bu anlamda adalet yaratılışla kainatın genlerine işlemiş adeta yaratılış kadar kainatla, Kur’an’la ve Hz Muhammed’le (asm) bütünleşmiştir.

SAİD NURSİ VE THOMAS

MERTON’A GÖRE ADALET

Prof. Dr. DavidR. Law, Manchester

Üniversitesi, İNGİLTERE

Aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Nursi ile Merton arasında çok ilginç bağlantı noktaları var. Yaşadıkları çağdan farklı olarak, her ikisi de birbirinin inancına saygı duymuşlar. Merton, Müslüman bir arkadaşına gönderdiği bir mektubunda “Kur'ân'ı derin bir dikkat ve saygı ile okuduğunu” söyler ve Kur’ân’da Allah’ın isimlerindeki yoğunluğun kalbinin derinliklerini harekete geçirip heyecanlandırdığını, Allah’ın bağlayıcılığının ve merhametinin, yapılan dua ve niyazların kendisini etkilediğini yazar. Nursi de benzer şekilde, hakiki Hıristiyanlara olumlu bakar ve onları dinsizliğe karşı bir ittifak tarafı olarak görür. Hatta, Nursi, dinsizlik cereyanına karşı Müslüman ve Hıristiyanları birlik olmaya çağırır.

Hem Nursi hem de Merton sekülerizmin kendi yaşadıkları toplumları üzerindeki etkisinden endişe etmişlerdir. Her ikisi de ibadeti materyalizm ve sekülerizmle mücadele için önemli bir cevap ve davranış olarak görmüşlerdir. Her ikisi de ibadeti sosyal dayanışma hareketi ve adalet için bir kaynak olarak görmüşlerdir.

DOĞAL AFETLER VE İLAHİ ADALET

Prof. Dr. Thomas Michel, Dinlerarası Diyalog

Sekreteri, İTALYA

Nursî’nin “Allah’ın insanın işlediği günahlara bir ceza olarak musibetler gönderdiği” düşüncesini bir çok modern insan, basitçe ve ilkel görebilir. Yine Nursi’nin “Yaratıcı bu tür afetlerle, insanları imtihana tabi tutar ve onları uyarıp imana yönelmeleri, şükretmeleri, sabırlı birer kul olmaları şeklindeki fikirlerini, acı ve ızdırap içinde kıvranan insan realitesine verilmiş katı bir cevap” olarak düşünebilirler.

Nursi’ye göre doğal afetlerde, “suçlanan unsurlar” ve yeryüzü tabakaları, okyanus hareketleri, volkanik tabakalardaki tektonik hareketler, doğal afetlerde zarar gören afetzedelere yeterli ve ikna edici bir umut vermiyor. Oysa Nursi, bu tür âfetlerin ve musibetlerin içinde sathi nazarlı insanların idrakinin ötesinde bir anlam arıyor. Nursi, söz konusu elem verici hadiselerde Allah’ın adalet ve şefkat elini görüyor, gösteriyor ve bu olayları dua ve şükür vakti için birer fırsat olarak gösteriyor.

İNSANIN ACI ÇEKMESİ VE İLAHİ ADALET

Prof. Dr. Fauzan Saleh,

Kediri Üniversitesi, ENDONEZYA

Nursi’nin eserlerinde ilahi adalet temel bir konudur. Bu mesele, Risale-i Nur’un bir çok yerinde farklı başlıklar altında işleniyor. Sözler adlı eserinde yaptığı gibi, adalet birbirine zıt iki türe ayrılır: müspet (pozitif) ve menfi (negatif) adalet. Pozitif adalet, “hak edene hakkını vermek” anlamına gelir, bu adalet dünyanın her zaman her tarafında her mahlukta görülmektedir. Adaletin bu türünde Yüce Yaratıcı'dan istenilen bütün arzu ve isteklere cevap verilir, ta ki varlık ve hayatın ihtiyaçları karşılansın. Diğer adalet türü olan negatif adalet ise, âdil olmayanı cezalandırır; haksızlık edenlere haksızlıklarına karşılık ceza verir. Nursi’ye göre bu çeşit adalet, bu âlemde tam olarak uygulanamıyor, hatta bunun da ötesinde negatif adaletin uygulanmadığını gösteren sayısız işaret olduğu da vurgulanmaktadır. Said Nursi’nin düşüncesinden anlaşılan şu ki, dindarlar kesinlikle ümitlerini yitirmemeli ve hayatın zorluk ve acıları karşısında ümitsizliğe düşmemelidir. Onlar, emin ve kararlı bir şekilde kalmalıdırlar, adalet ve merhamet sahibi, cömert olan Allah’a güvenlerini sürdürmelidirler.

TÜRK HALKININ I. DÜNYA SAVAŞINDA

ÇEKTİĞİ ACILAR VE NURSİ: İLAHİ CEZA

Prof. Dr. Brian Capper, Canterbury Christ

Church Üniversitesi, İNGİLTERE

Nursi, elit kesim ile halk arasındaki düşmanlığı ortadan kaldırmada zekâtın çok önemli bir yeri olduğunu söyler. Said Nursi’ye göre, dindar insanlar kendilerindeki servetin kendilerine ait olmadığının bilincindeler, onlar kendilerine verilen nimetlere karşılık ne kendilerine ne de başka şeylere minnet duyarlar. Onların minneti, sadece bu serveti kendilerine bağışlayan Yüce Allah’adır. Bu bakış açısı, şefkat ve merhametin bir gereği olarak adalet ve özgürlük getirir; yardımda bulunan kişi, yardım alan kişiyi sosyal eşitsizlikten kurtarır. Fakir, kendisine ihsan edene değil, Allah’a müteşekkir olur. Toplumdaki sosyal bozulmanın bencillik ve ahlâksızlıkla başladığını vurgulayan Nursi, bu sosyal bozulmanın temelini aşağıdaki iki cümlede özetler:

1. Ben tok olsam başkaları açıklıktan ölse bana ne.

2. Sen çalış, ben yiyeyim.

KÜLTÜRÜN ÖZÜ OLARAK ADALET

Prof. Dr. Muhammed Ahmed el-Kâmil,

San’a Üniversitesi, YEMEN

Nursî, beşerî medeniyette olumsuz yansımaları olan hastalıklara, akla, kalbe, nefse ve vicdana beraberce hitap edebilen ikna edici bir metotla îmanın köklerini takviye eden bir reçete sunmaktadır.

Nursî tarihin hareketini okurken ve hadiseleri değerlendirirken İslâmî metodoloji ve bakış açısına göre bir yol izleyerek, çok dengeli bir tavır ortaya koymaktadır. Buna göre mesela tarihî hadiseler, sadece insan fiilinin mahsulü değildir; bilakis bir hadisede hem insanın hem de kader-i İlâhînin beraberce tasarrufu bulunmaktadır. Tarihî bir hadisede ilâhî adalet, adil bir şekilde ve o hadisenin gerçek sebep ve hikmetlerine bakarak insanın fillerine müdahil olabilmektedir.

NURSİ’NİN ŞEFKAT ANLAYIŞI VE KANTİN

BAŞKASINI DÜŞÜNME TEORİSİ

Prof. Dr. lan Kaplovv,

Hildesheim Üniversitesi, Almanya

İyi bir insan olma noktasında Said Nursi’nin düşüncesinde şefkat çok önemli bir role sahip olup, modern anlayıştan farklı olarak adalet anlayışıyla bağlantılıdır. Nursi’ye göre her kim Allah’ın merhamet ve şefkatine sığınırsa o doğru ve müstakim bir insan olur ve merhamet sahibi Allah tarafından ağırlanan bir misafir olur. Masum bir insana zarar vermekten sakınmak, Nursi’nin şefkat kökenli ahlâk ve adalet anlayışında bir zorunluluktur.

ADALET, SAİD NURSİ, İSLAM VE DİNLER HRİSTİYANLIK: VASITASIYLA SINIRLAR ÖTESİ

BİR İŞ BİRLİĞİ ZEMİNİ

Ross Nicall Ferguson Collins,

Anglikan Rahip, İngiltere

Globalleşen dünyada bir çok adaletsizlikler yaşanmakta ve bu adaletsizlikler dinler arası iş birliği ile azaltılabilir. Özellikle, Said Nursi’nin görüşlerinin bu konuda benzer yaklaşımlar gösteren bazı Hristiyan liderlerin görüşleriyle mukayese edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

İnsanlık için daha onurlu bir hayat ve daha yaşanılır adil bir dünya için Nursî’nin fikirleri biran evvel dinler arası iş birliği ile uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra, zekatın haram kılınması ve zekatın vacip oluşu, özellikle Afrika’da yoksullukla mücadelede önemlidir. Gelişen teknoloji ile dünya daha adil yönetilebilir ve bunun esasları Risalelerde ele alındığı üzere vahiy esaslı Kur’ân medeniyetindedir.

İSLAM’IN GERÇEK BİR TEMSİLCİSİ

OLARAK RİSALE-İ NUR

Claire Forbes,

Londra Üniversitesi, İNGİLTERE

Said Nursi eserlerinde devamlı İslam ile batı arasında karşılaştırmalar yapar. Onun batı medeniyetiyle ilgili eleştirisi ve iki Avrupa’dan bahsetmesi -birisi erdemli faziletli, diğeri çökmüş, bozulmuş Avrupa- İngiliz gazeteleri için Müslümanları ve İslam’ı tanımlamaları açsından aydınlatıcı olabilir. Said Nursi faziletli Avrupa medeniyetini şöyle tanımlar: Takip ettiği bilim, adalet ve doğruya hizmet eder; sanayi ve sosyal hayat için faydalıdır. Ona göre bütün bu güzelliklerde Avrupa gerçek Hrıstiyanlıktan beslenmiştir. O ayrıca, şeriat ve hadis medeniyetinin güç, kuvvet yerine doğruyla işlediğini söyler, faydacılık yerine erdem, ırkçılık yerine birliktelik, kavga çekişme yerine karşılıklı yardımlaşmayı koyar.

Said Nursi’nin alternatif perspektifi ve Risâle-i Nurdaki öğretisi, İngiliz medyası tarafından pek bilinmiyor. Son on iki ayda tek bir İngiliz gazetesi bile bu tür konularda Nursi ile ilgili bir referans göstermemiştir. Medyada çıkan haberlere -Said Nursi merkezli- cevaplar vererek Müslümanlar medyadaki islam’ın olumsuz bilinen imajını değiştirebilirler.

BASKI VE ZULME DİRENMEDE

METİN HAYAT ÖRNEKLERİ

Prof. Dr. Martyn Percy

Ripon Üniversitesi, İNGİLTERE

Nursi, söylemlerinde hukuk, adalet, özgürlük, kardeşliğin islam’ın emri olduğunu söyler. Daha da ötesinde, bu tür kavramların bizzat Hz. Muhammed (a.s.m.) tarafından uygulandığını yazar. Bundan dolayı Nursi; despotizmin İslam’la kesinlikle uyuşmadığını savunur.

Nursi’nin vizyonu -dini doğru ve değerlerle desteklenen özgürlük, adalet, sosyal refah- ironik olarak moderniteye karşı ılımlıdır. Mesela, O, bir taraftan bilimsel ve mecazî bir dil kullanırken, diğer taraftan dinle bilim arasındaki uyumu daha derin bir şifre ile ortaya koyar.

SAİD NURSİ’NİN DÜŞÜNCESİNDE

HAKİKİ ADALETİN BÜYÜK

TEMSİLCİ OLARAK İMAM ALİ’NİN YERİ

Prof. Dr. Hamidreza Ayatollahy,

Allameh Tabatabaii Üniversitesi, İran

Said Nursî, Mektubat adlı eserinde Hz. Ali’yi hakiki adaletin (adâlet-i mahza) en büyük temsilcisi olarak tanımlar. Nursi’ye göre Hz. Ali kendi zamanında hakiki adaleti temsil etmiştir. Hz. Ali’nin halifeliği zamanında bazı karışıklıklar çıkmış ve savaşlar yapılmıştır. Said Nursî; bu karışıklığın Hz. Ali’nin hakiki adaleti istemesinden dolayı çıktığını söyler. Diğerleri -kendisine karşı çıkanlar- İslam devletini kuran ilk kuşak olmalarına rağmen, adalet-i mahzaya dayanamamış, onun yerine adalet-i izafiyeyi -göreceli adalet- tercih etmişlerdir.

CİNSİYETTE ADALET

Prof. Dr. Paddy Daniel, Canterbury Christ

Church Üniversitesi, İNGİLTERE

Bana göre cinsiyet adaleti bir uzay boşluğu gibi sınırsız olmalı ve bütün insanlık bu adalet özgürlüğüne en yüksek seviyede sahip olmalıdır. Bediüzzaman Said Nursi’nin adalet “Kur’ân’dan alınmış kutsal, doğru ve hak prensiplerine bağlı olmalı” ifadesi ilk etapta bu boşluğu sınırlandırıyor gibi görünebilir. Fakat, Risale-i Nur’un adalet anlayışı “İlahi adalet, bireye, topluma, kişiye ve bütün insanlığa bir fert gibi eşit davranır.” temel anlayışına dayanır. Çünkü bütün fertler -yaratılış ve esmanın tecellisine mazhar olmak noktasında- yaratıcının katında eşittirler. Her ne kadar bu anlayış, Kur’an’ın içindeki öğretilere dayanıyorsa da onun ötesinde oluşan boşlukta Hıristiyanlar ve Müslümanlar bu noktada etkili bir şekilde birbirleriyle iletişim kurabilirler.

Said Nursi’nin tabiat ve insanlık içindeki Allah anlayışı, Hristiyan bayanlar için kendilerini Allah’ın yeryüzündeki bir tecellisi görmeleri açısından son derece önemli ve anlamlıdır.

BEDİÜZZAMAN’A GÖRE

ADALET VE MİLLİYETÇİLİK

Elmira Akhmetova,

Malezya İslam Üniversitesi, MALEZYA (Doktora

Öğrencisi)

Bediüzzamana göre gerçek adalet sınıfsal ve toplumsal her seviyedeki fertleri eşit şekilde kucaklamalı ve istisnasız bütün hepsi için emniyet ve mutluluk getirmelidir, Said Nursi’nin menfi milliyetçiliğe karşı tavrı çok nettir. O, eserlerinde güçlü bir şekilde, islam’ın müspet ve kutsal milliyetçiliğinde menfi milliyetçilik ve ırkçılığa yer olmadığını vurgular. Nursi’ye göre; ebedî islam milliyetçiliği, geçici ve sağlam olmayan menfi milliyetçilikle sınırlandırılamaz. Bundan dolayı Nursi; eserlerinde çok kere kendi dönemindeki Türk hükümetini kalıcı, daimi İslam milliyetçiliği yerine menfi ve istikrarsız menfi milliyetçiliği tercih etmesinden dolayı eleştirmiştir.

KÜRESELLEŞME VE ADALET

Mustafa Al-Zari,

Miknas Üniversitesi, FAS (Doktora Öğrencisi)

Nursî’nin risalelerdeki metodu son derece kapsamlıdır. İslâm ümmetinin tamamına hitap ediyor, asrın dilini konuşuyor. Nursî, Küreselleşmenin üstünlüğünün geçici bir durum olduğunu söyleyerek haddi zatında söz konusu galibiyetin kıymet ve ehemmiyeti olmadığını, zira hakiki akıbetin muttakiler için hazırlandığını ders veriyor.

Nursî’de adalet kavramı, siyasî, içtimaî ve iktisadî adalet olmak üzere farklı başlıklarda ele alınır. Bu cümleden olarak mesela Nursî, hem sosyalizm hem de kapitalizmin iktisat anlayışlarından farklı olarak, iktisadı israftan uzak durarak beraberinde şükretmenin eşlik ettiği bir tevzi, yani Rahmanın sofrasındaki nimetlerin bütün mahlukata dağıtılması faaliyeti olarak görüyor. O küreselleşmenin iki büyük özelliği olduğu tespitini yapıyor ki bunlar, kibir ve küfürdür. Diğer taraftan en tehlikeli vasıflarını ise, enaniyet ve hırs olarak görüyor. Öyle ki bu hırs ve enaniyetin hakimiyeti ile, kimi insanların hırsının ve menfatinin önünde duran her şeyi hatta bütün insanlığı tahrip etmek eğiliminde olduğunu söylüyor. Günümüzdeki katliamlar ve etrafımızda yaşanan kanlı savaşlar Nursî’nin dile getirdiği küreselleşmenin doymak bilmez maslahatları adına insan kanının ne kadar ucuz olduğunu apaçık gösteriyor. Bütün bunlara rağmen Nursî medeniyetin müspet yönlerini ele alarak küreselleşmeden istifadenin de mümkün olduğunu söylüyor.

BELALARA KARŞI NURSİ’NİN

ŞAHSİYET-İ MANEVİYE KONSEPTİ

Lyubomır Bonchev,

Sofya Üniversitesi, BULGARİSTAN

(Doktora Öğrencisi)

Said Nursi’ye göre her doğru yol, er ya da geç Allah’a gider ve Allah’a giden bütün gerçek ve doğru yollar uzunluk ve kısalıklarına bakılmaksızın eninde sonunda Kur’ân’a dayanır. Bu demektir ki, bir yol kılavuzluğunu Kur’ân’dan aldığı kadarıyla doğrudur ve kabul edilebilir.

Her ne zaman, İslam ümmeti ve kardeşliği dahili ve harici düşmanlar, karışıklıklar, ayrılıklar tarafından tehdit edilmişse, o zaman, Kur’ân ve birlik olma adına uhuvvet, kardeşlik, sadakat ve fedakarlık ön plana çıkmıştır. Birlik olmakla ortaya çıkan kolektif şahsiyet, bütün belaların üstesinden gelir.

HUTBE-İ ŞAMİYE PERSPEKTİFİNDE ADİL BİR

TOPLUMUN İNŞASINDA İSLAM’IN ROLÜ

Atanas Shinikov, Sofya Üniversitesi,

Bulgaristan (Doktora Öğrencisi)

Said Nursi’nin 1911’de Şam’da verdiği ve Müslüman dünyasının en önemli altı meselesini anlattığı Hutbe-i Şamiye, Eski Said dönenimin en önemli eserlerinden birisidir. Nursi, Müslümanları uyarmak için altını çizdiği temel meselelerin birer hastalık gibi intişarını, Müslüman toplumların dini uygulamalardan uzak olmalarına bağlar. Müslümanların temel sorunlarının çözülmesi için yeniden dine sarılmaları gerektiğini söyler.

İNSANLARIN HAL-TAVIRLARINDA

İLAHİ TECELLİ VE ADALETİN ETKİSİ

Divali Haci Seli, Musul Üniversitesi,

IRAK (Doktora Öğrencisi)

Bediüzzaman’ın Risalelerinin fezasında seyahat etmek, derinliklerine dalmak bir nimet-i İlahiyedir. Bu nimeti tatmayan bilemez. Seyahat eden kimse ise güzel sıfatlar sahibi olan Hak’tan gelen mübarek Kur’ân’ın gölgesinde Risalelerde değerlinin değerlisini, güzelin güzelini bulur. İstediği, aradığı, peşine düştüğü manalara, sırlara, letafetlere, nüktelere, mesellere kavuşur. Beşeriyet her çeşit medeniyetiyle, rengiyle doğru bir medeniyeti kavrama şuurunun nimetine erişmek ve çok kıymetli bir medeniyet değeri olan adalet dolu daha iyi bir dünyaya kavuşmak için değerli bir define olan Risalelere hakikaten muhtaçtır.

NURSÎ VE ADALET: İTİDAL DÜŞÜNCELERİ

VE İSTİBDAT MESLEKLERİ

Prof. Dr. Muhammed Abdunnebi,

Cezayir Üniversitesi, CEZAYİR

İmam Nursî, “Cemaat için ferdin feda edilmesi”nin, tek bir insanın mizacından doğan ve onunla kaim olan bir düstur değil, adalet-i izafiyeyi takip edenler arasında sabit bir kanun ve uygulama olduğunu tespit etmiştir. Nursî burada bu zulmün tehlikesine dikkat çekmiş ve asıl vacip olanın hastalığın aslını ortadan kaldırmak olduğuna işaret etmiştir. Bu zalim tavırda, fertler yönetim organı veya hakim güç odakları tarafından ihtiyaç halinde kullanılan birer araç seviyesine indirilmektedir; ne zamanki bir araç seviyesine indirilen söz konusu ‘fert’ ile hedeflenen gayeye ulaşılmışsa, artık bir başkası ile değiştirmenin zamanı gelmiş demektir. Dolayısıyla fert feda edilecektir, ama o zalim kanun her halükârda bakidir. Nursî’ye göre, bu adaletsiz kanunda, suçun bilfiil ispatı değil, töhmet ve suçlama esas alınır. Ferdin, sözde cemiyetin maslahatı hesabına feda edilmesi, bir delil, ya da harici bir işarete değil, sadece zarar verme vehmi (kuruntusu) üzerine bina edilmektedir.

NURSÎ’NİN MÜSBET HAREKET

ANLAYIŞININ ASAYİŞE KATKISI

Prof. Dr. Abıd Tevfik al-Hashimi,

Eğitimci-Yazar, BAE

Ehli hizmet olan bir Müslümanın, hizmette hikmetle hareket etmesi, din düşmanlarından korkmaması ve yalnız gökleri ve yeri ayakta tutan Allah’tan korkması gerekli olduğu gibi, aynı zamanda Müslüman kardeşlerine, hatta bütün insanlara karşı merhametli davranması da gerekir. Bir Hadis-i Şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır: Merhametli olanlara Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki gökte olan da size merhamet etsin. (Ebu Davut: 4941) Bu yüzden, İmam Bediüzzaman Hazretleri'nin arkasından gidenlerin sayısı yüz binler olmasına rağmen onların şimdiye kadar devlet ve vatandaşların asayiş ve emniyeti konusunda hiçbir menfi davranışı görülmemiştir.

NURSİ’YE GÖRE ADALETİN

İNSAN HAKLARIYLA İLİŞKİSİ

Prof. Dr. Mohamed Bin Ali El-Hirfi,

İmam Mohamed bin Suud İslam Üniversitesi,

SUUDİ ARABİSTAN

Nursî, adaletin tahakkukunu tasvir ederken dinin emirleriyle, kevnî âyetleri ve kainattaki adalet tezahürlerini birbiriyle mezcederek anlatıyor. Böylelikle de adaletin sadece insan dünyasında değil, bilakis bütün kainatta çok küllî bir şekilde tecelli ettiğini gösteriyor. Diğer taraftan sosyal hadiselere ve İslam tarihindeki bir kısım hadiselere değinirken de son derece mutedil ve istikametli bir çizgiyi takip ediyor. Mesela, sahabeler arasında yaşanan savaşları değerlendirirken, bir kısım insanların yaptığı gibi zihinleri bulandırıp, dinin taşıyıcıları ve mümessilleri olan o büyük zatlar -sahabeler- hakkında su-i zanna vesile olabilecek yorum ve değerlendirmelerden titizlikle uzak duruyor. Söz konusu hadiseleri tahlil ve tetkik ettiği risalelerinde, hem tam bir tarihçi, hem usta bir tarih felsefecisi gibi hadiseleri ele alıyor; asla objektif tavrını kaybetmediği gibi, meseleleri Kur’ân’ın nuru ve hadisin ışığında çözüyor.

RİSALE-İ NUR’DA ADALET İBÂDET İLİŞKİSİ

Prof. Dr. Muhammed er-Rûkî, Uluslar Arası

İslam Fıkıh Akademisi, SUUDİ ARABİSTAN

Adalet ve ibadet konusu Risale-i Nur’un hemen her tarafına sirayet etmiş ve adeta sinirlerin bedende yayılması gibi yayılmıştır.

Nursî de nerede ibâdetten bahsetmişse, orada mutlaka sarihan veya telmih yoluyla, lafzen veya ima ile ibâdeti adaletle bağlamaktadır; bu durum, -adaletten maksat ister mutlak İlâhî adalet olsun, isterse İlâhî adaletten muktebes insanî adalet olsun- her iki kavram arasındaki karşılıklı lüzumu ve birbirinden ayrılmalarının mümkün olmadığını göstermektedir.

Nursî’ye göre ibâdet, İlâhî adaletin lüzumlu ve gerekli kıldığı hususlardan birisidir, ibâdet, insanî adaletin kendisinden doğduğu bir asıl veya bir esas hükmündedir. İbâdet ve ihlasta kazanılan mertebe ve kuvvet, şüphesiz ki kulda adaletin tahakkukuna yol açacaktır. İbadette İhlasın yok olması da, adalete ulaşmaya mani olacaktır.

Risale-i Nur hem müstakim bir ferdin, hem de böyle bir toplumun inşasına kefil olarak, muhtevasında ilmî ve terbiyevî esaslar barındırmaktadır. Risale-i Nur, âbid ve âdil kullar yetiştirmeye ehil fikrî, terbiyevî bir okul hükmündedir.

ADALET-SİYASET VE İKTİDAR MÜNASEBETLERİ

Dr. Muhammed İyaz Niyazi,

Kabul Üniversitesi, AFGANİSTAN

Dikkatli bir şekilde baktığımızda insanlığı ablukaya alan, güvenlik, fakirlik, çatışmalar ve uluslararası çekişmelerin hepsi adaletsizlik veya adalet eksikliğinden kaynaklanır. Kuvvetli, zayıfın hürriyetini ve vatanını elinden almıştır. Geçerli söz kuvvetlinin sözü haline gelmiştir. Önderlik ve yönetim kuvvetlilerdedir; dahası uluslararası örgütler ve güvenlik konseyi de kuvvetlilerin elinde bulunmaktadır. Kuvvetli olan dilediği şekilde tasarruf hakkına sahip iken, zayıf bunlardan mahrum hatta haritadan silinmekle karşı karşıya kalmaktadır. Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, adalet ancak dengeyi korumakla gerçekleşebilir.

20.11.2007


 

Terörün ilâcı demokrasi

TBMM Başkanı Köksal Toptan, Türkiye’nin terörle uğraşmak zorunda bırakılarak enerjisini başka alanlara aktarmaya zorlandığını belirtti. Demokratik kazanımların korunarak daha ileriye götürüleceğini kaydeden Toptan, “Terörle baş edebilen ülkeler demokrasilerini sağlam tutan ülkelerdir. Biz de bunu başarmak zorundayız” dedi.

Yasama Derneği’nin TBMM’de düzenlediği “Yasama Sürecine Sivil Toplum Katılımı: Bir Sistem Arayışı” konulu panelde konuşan Toptan, TBMM’nin çok yasal değişiklik yaptığını bunun yetmeyeceğini, halkın değişimi kültür haline getirmesi gerektiğine belirtti.

STK’ların yasa yapım sürecine katılımını sağlamayı birilerinin inisiyatifine bırakmak yerine kurumsal hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Toptan, “TBMM’yi tam anlamıyla sivil toplumla kaynaştırmak için yasayı beraber yapma ve denetim yetkisini de sivil toplumla paylaşmanın yolu açılmalı” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin önünde zor bir sürecin olduğuna dikkat çeken Toptan, “Türkiye sözde Ermeni soykırımı ve terörle uğraşılmak zorunda bırakılmak suretiyle enerjisini, kaynaklarını başka alanlara aktarması zorlanan bir ülkedir. Türkiye ilerleyen işleyen demokrasisinden vazgeçip nefesini başka alanlarda tüketilmek zorunda bırakılıyor. Türkiye üç şeyden kesinlikle vazgeçmeyecek. Birincisi, demokratik kazanımlarını koruyacak ve daha ileriye götürecek. İkincisi, kalkınmasını durdurmayacak, terörle mücadeleye ne kadar kaynak ayırırsa ayırsın kalkınmasını sürdürüecek, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alacak. Üçüncüsü, terörle mücadelede kesinlikle zaafiyet göstermeyecektir. Şu fikre katılmıyoruz; ‘Terörle mücadele etmek için demokratikleşmeyi genişletmek yanış.’ Tam tersine terörle baş edebilen ülkeler demokrasilerini sağlam tutan ülkelerdir. Biz de bunu başaracağız, başarmak zorundayız” dedi.

Kemal BENEK / ANKARA

20.11.2007


 

Yasama sürecine STK'lar da katılsın

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TBMM İçtüzüğünün değiştirilerek, sivil toplum kuruluşlarının yasama sürecine katılmalarının zorunlu hale getirilmesini istedi.

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu günümüzde sivil toplumun bağımsız bir yönetimden söz edilemeyeceğini, bunun basit bir katılımdan öte özdeşlik kazanması gerektiğini söyledi. Sivil toplumun yasaların hazırlık ve TBMM’deki yasama çalışmalarına katılması gerektiğini belirten Hisarcıklıoğlu, “STK’ların yasa yapımı sürecinin yanında tüzük, yönetmelik, genelge, tebliğler gibi yasa dışında kalan idari düzenlemelerin oluşumuna katkı sağlamaları da muhakkak gündeme gelmelidir” şeklinde konuştu.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok ise demokrasinin “asla ben merkezli anlayışı kabul etmediğini” ifade etti. Parlamentonun anayasayı yapamayacaı iddialarına katılmadığını hatırlatan Özok, metnin oluşumuna sivil topumun katkısının yansıması gerektiğini söyledi. Demokrasi dışı güçler egemen olmamalı Türkiye’de artık her şeyin demokrasi kuralları içerisinde değişmesini istediklerini açıklayan Özok, “Asla demokrasi dışı güçlerin ülkede bir biçimde egemen olmasını istmiyoruz. 1960 ve 1980 darbesinde çok büyük zararlar gördük. Sivil toplumun gösterdiği yol ile demokrasi ayağa kalkabilir. 12 Eylül’ün tahribatını silebilmenin tek yolu daha fazla demokrasi ve katılımcılıktan geçer” dedi. Panele 130 STK’dan 150’den fazla katılımcının yer aldığını açıklayan Yasama Derneği Başkanı Dr. İrfan Neziroğlu, “panel sivil toplumun yasama sürecine katılımında kilometre taşı olacaktır” şeklinde konuştu.

20.11.2007


 

Erdoğan: Gücümüzü ekonomiden alıyoruz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘’Türkiye bugün bölgesinde istikrar unsuruysa, rol sahibiyse, gündem belirleyen ülke konumuna gelmişse bu, güçlü ekonominin bir eseridir’’ dedi.

Erdoğan, ‘’Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi’’ arasında yer alan Türk inşaat firmalarına başarı plaketlerinin verildiği Sheraton Oteli’ndeki ödül törenine katılarak bir konuşma yaptı.

225 firma arasına giren başarılı 22 Türk şirketinin sahiplerine, yöneticilere, işçilere ve bürokratlara teşekkür ederek sözlerine başlayan Başbakan Erdoğan, müteahhitlerin, Afganistan, Afrika ülkeleri gibi zor coğrafya ve şartlarda çalıştıklarını söyledi.

Erdoğan şöyle devam etti:”Ekonomideki gelişmeyi, iç politikadaki gelişmeden, iç politikadaki gelişmeyi diplomatik çabalardan, diplomasiyi demokratikleşmeden, demokratikleşmeyi de ekonomik iyileşmeden bağımsız asla göremezsiniz. Zincirin bir halkasında aksama olsa diğerler halkalarda da bu aksamaları göreceksiniz. Türkiye bugün dünyanın 17. büyük ekonomisi haline gelmişse, Avrupa’nın büyük ekonomileri arasında yer almışsa bu, demokrasi yolunda attığımız kararlı adımların sonucudur. Türkiye bugün bölgesinde istikrar unsuru ise rol sahibiyse, gündem belirleyen ülke konumuna gelmişse bu, güçlü ekonominin bir eseridir.’’

Cemil YÜZER / ANKARA

20.11.2007


 

Baykal: Terörle bağlantısını kesmeyen parti kapatılır

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde de terör örgütleriyle bağlantılarını kesmeyen partilerin kapatıldığını hatırlattı.

Baykal, NTV’de gündeme ilişkin soruları cevapladı. Baykal, Türkiye’nin terörle mücadele ve askerî operasyon konusundaki kararlılığının Iraklı yetkililerin politikalarında değişmeye yol açtığını söyledi.

Türkiye’nin terörle mücadele konusunda askeri operasyon hakkına sahip olduğunu, bunun da herkes tarafından kabul edildiğini tekrarlayan Baykal, diplomatik baskılarla bir sonuca ulaşılması durumunda bundan memnuniyet duyacaklarını da ifade etti. Ancak bu sağlanamazsa askeri müdahale konusundaki kararlılığın sürdürülmesi gerektiğine işaret eden Baykal, bu durumun bir bekleyişe, bir rahatlamaya dönüşmesi halinde Türkiye’nin makul bir süre içinde olayı kökünden çözecek adımları atmamasının, caydırıcılığı tehlikeye düşüreceğini belirtti.

DTP’ye kapatma davası açılması hakkındaki görüşlerini de dile getiren Baykal, Anayasa, demokrasi ve hukuka uygun olarak parlamentoda yerini almış bir siyasi partinin ve bu partinin temsilcilerinin, tüm dünyada kabul görmesine rağmen, ‘’PKK terör örgütü değildir’’ demiş olmasını doğal karşılamanın, terör konusundaki aymazlığın özü olacağını söyledi. İngiltere, İspanya gibi ülkelerde de terör örgütleriyle bağlantılarını kesmeyen partilerin kapatıldığını hatırlatan Baykal, bu noktada milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini vurguladı.

/ ANKARA

20.11.2007


 

Siyasal partileri halk, oylarıyla kapatır

Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, DTP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili olarak, ‘’Siyasal partilerin yargı yoluyla değil, halkın oyuyla kapatılması gerekir’’ değerlendirmesinde bulundu.

Coşar, yaptığı yazılı açıklamada, ‘’kurulduğu günden bugüne kadar olan süreçte terörle arasına sınır koyamayan, varlık nedeni olan demokrasi konusunda iyi bir sınav veremeyen DTP’nin’’ kapatılması için yargı sürecinin başladığına işaret etti. ‘’Partinin kapatılması istemiyle dava açmanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdirinde olduğunu’’ belirten Coşar, ancak, ‘’bu davanın açılmasının siyaseten doğru olmadığını’’ savundu.

‘’Liberal demokratik sistem içinde, siyasal yaşamın ve demokrasinin en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından olan ve halkı yetkilendirmenin araçları arasında yer alan siyasi partilerin yargı yoluyla değil, halkın oyuyla kapatılması gerektiğini’’ ifade eden Coşar, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:’’O nedenle Ankara Barosu olarak, Sayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından DTP’nin kapatılması talebiyle açılan davaya karşı olduğumuzu, anılan partiyi kapatmak yerine suç ve cezanın kişiselliği ilkesi gereğince etnik ırkçılık yaptıkları, çözümü demokraside ve parlamentoda değil de silahta aradıkları ve bu yönde faaliyet gösteren terör örgütüyle organik bağı oldukları tespit edilen parti üyeleri hakkında dâvâ açılmasını hukuken ve siyaseten daha uygun olacağı yönündeki düşüncemizi kamuoyuyla paylaşırız.’’

/ ANKARA

20.11.2007


 

Gürkan Avcı: Öğretmenler veresiye yaşıyor

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, ‘’Türkiye büyüdükçe öğretmen küçülüyor. Öğretmen de Türkiye gibi veresiye yaşıyor’’ dedi.

Gürkan Avcı, yaptığı yazılı açıklamada sendikanın Ar-Ge Kurulu tarafından 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerin genel durumunun ele alındığı bir araştırma yapıldığını bildirdi. Avcı, 1200 eğitim çalışanı üzerinde yapılan araştırma sonucunda, her 100 eğitimciden 93’ünün borçla yaşadığının belirlendiğini, kredi kartı borcu yüzünden kara listeye alınan eğitimcilerin sayısının yüzde 120 oranında arttığının tesbit edildiğini savundu.

/ ANKARA

20.11.2007


 

YÖK, KKTC'de üniversiteleri inceliyor

Yükseköğretim Kurulu’ndan (YÖK) 3 kişilik heyet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki (KKTC) üniversitelerde akademik inceleme ve değerlendirmeler yapıyor.

KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığından verilen bilgiye göre, Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyelerinden Prof. Dr. Z. Sacit Önen, Mersin Üniversitesi öğretim üyelerinden Yükseköğretim Akademik Değerlendirme ve Geliştirme Komisyonu üyesi Prof. Dr. Tamer Gök ve Sakarya Üniversitesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Zafer Demir, 26 Kasıma kadar KKTC’deki 5 üniversitede çalışmalar yapacak.

Heyet, YÖK ile KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı arasında 26 Mayıs 1998’de imzalanan protokol gereği, ÖSYS sonucu KKTC’deki Doğu Akdeniz Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ne kayıt yaptıran Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin eğitim durumları ile sorunlarını yerinde inceleyip değerlendirecek.

/ LEFKOŞA

20.11.2007


 

AB’nin gündemi,Türkiye

Avrupa Birliği’nin dışişleri ve savunma bakanları, aralarında Türkiye’nin PKK’ya sınır ötesi operasyonunun da bulunduğu gündem maddeleriyle dün Brüksel’de toplandı. Toplantılar bugün de devam ediyor. Toplantılara, 80’den fazla AB’li bakan katılıyor.

ABHaber sitesinin haberine göre toplantıyla ilgili dönem başkanı Portekiz tarafından hazırlanan bilgi notunda, AB dışişleri bakanlarının İstanbul’da bu ay başında düzenlenen Irak’a komşu ülkeler toplantısı başta olmak üzere Irak ile ilgili gelişmeleri gözden geçirerek, ‘’terörizmle mücadelede Irak ile Türkiye arasındaki diyalog ve işbirliğinin sürmesinin önemini vurgulayacakları’’ kaydedildi.

Dönem başkanı belgesinde, ‘’Türkiye sınırına saygıyı güvence altına alacak önlemleri almaları için’’ Irak ve kuzeydeki bölgesel yönetime çağrı yapılacağı ifade ediliyor. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyer Zebari’nin de kısa bir süre toplantıya katılarak AB tarafını bilgilendirmesi bekleniyor.

/ BRÜKSEL

20.11.2007


 

Türkiye AB troykası toplanıyor

Dışişleri Bakanlığı, bugün Brüksel’de yapılacak Türkiye-AB Troykası toplantısının, Türkiye’nin bölgesinde vuku bulan güncel gelişmeler hakkında AB’li muhataplarıyla fikir teatisinde bulunmak açısından bir fırsat oluşturduğuna dikkati çekti.

Bakanlığın açıklamasında, Türkiye-AB Troykası Dışişleri Bakanları Toplantısının bugün Brüksel’de gerçekleştirileceği, toplantıya Türkiye’den Dışişleri Bakanı ve Başmüzekereci Ali Babacan başkanlığında bir heyetin katılacağı belirtildi.

Açıklamada, bakanlar düzeyindeki Türkiye-AB Troykası toplantılarının Türkiye’nin adaylık statüsünün teyit edildiği 1999 Helsinki Zirvesinden bu yana her Dönem Başkanlığı sırasında bir kez düzenlendiği, bir önceki toplantının 4 Haziran 2007 tarihinde Ankara’da yapıldığı hatırlatıldı.

Toplantıya AB Troykasını temsilen Dönem Başkanı Portekiz, müteakip Dönem Başkanı Slovenya, AB Komisyonu ve AB Konseyi yetkililerinin katılmalarının öngörüldüğü kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:

“Troyka Bakanlar Toplantısı bölgemizde vuku bulan güncel gelişmeler konusunda AB’li muhataplarımızla fikir teatisinde bulunmak açısından bir fırsat teşkil edecektir. Toplantıda ayrıca, önümüzdeki dönemde reformlar açısından gerçekleştirilmesi öngörülen hususlar hakkında görüş alışverişinde bulunulacak ve 6 Kasım tarihinde yayınlanan 2007 İlerleme Raporu ile Genişleme Stratejisi Belgesine ilişkin düşüncelerimiz AB’li muhataplarımızla paylaşılacaktır.”

/ ANKARA

20.11.2007


 

Bardakoğlu: Amacımız fikri açık din adamları yetiştirmek

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, ‘’Amacımız geleceğin çağdaş, aydınlık, fikri açık din adamlarını yetiştirmek’’ dedi.

Bardakoğlu, Kuran-ı Kerim ve Ezan Okuma Yarışması Türkiye Finali için geldiği Adana’da, Vali İlhan Atış’ı makamında ziyaret etti.Yarışma dolayısıyla Adana’da önemli bir gün yaşandığını, organizasyonun başarılı geçtiğini ifade eden Bardakoğlu, ‘’Yarışmanın katılımcıları, geleceğin din adamları. Onlar ne kadar iyi yetişirse gelecekte Türkiye’deki din hizmetleri de o kadar iyi olur. Amacımız geleceğin aydınlık, fikri açık din adamlarını yetiştirmek. Bunda ne kadar başarılı olursak geleceğimizi o kadar sağlam yapılar üzerine oturtmuş oluruz’’ diye konuştu.

/ ADANA

20.11.2007


 

Trakya’da sel devam ediyor

Trakya’da, hayatı olumsuz etkileyen etkili sağanak yağışların bugün de devam edeceği belirtildi. Edirne’de, Meriç, Tunca ve Arda nehirlerinin debilerinde önemli ölçüde artış olurken, şehirde bazı yerler sular altında kaldı.

DSİ 11. Bölge Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, Trakya ve Balkanlar’daki sağanak yağış Edirne’den geçen 3 nehrin debisini de etkiledi. DSİ 11. Bölge Müdürlüğünce yapılan ölçümde Meriç Nehri’nin debisi 529 metreküp/saniyeden 727 metreküp/saniyeye, Tunca Nehri’nin 36 metreküp/saniyeden 71 metreküp/saniyeye ve Arda Nehri’ninki de 350 metreküp/saniyeden 600 metreküp/saniyeye yükseldi.

Bu arada, bir süreden bu yana onarımda olan Tunca Nehri üzerindeki köprünün yanına yayaların karşı kıyıya geçmesi için yapılan köprü sular altında bulunuyor. Onarımda olduğu için trafiğe kapalı olan Saraçhane ile Yalnızgöz Köprüsü arasındaki tarım alanları da Tunca Nehri’nin taşması sonucu sular altında kaldı. Sarayiçi Er Meydanı’nda bulunan Adalet Kasrı da sulara teslim oldu. Edirne Meteoroloji Müdürlüğü ise dün hava sıcaklığı 12 derece olan şehirde, son 24 saatte metrekareye 26,4 kilogram yağış düştüğünü bildirdi.

Yetkililer, bugün sağanak yağışın süreceğini kaydetti.

TEKİRDAĞ’DA SAĞANAK

YAĞIŞ BUGÜN DE DEVAM EDECEK

Etkili yağışlar sebebiyle sel meydana gelen Tekirdağ ve çevresinde, son 24 saatte metrekareye 11,2 kilogram yağış düştü. Özellikle bugün sağanak yağış beklendiği, hava sıcaklığının ise 3-5 derece düşeceği bildirdi. Karayolları 18. Bölge Şefliği, Tekirdağ Şarköy yolunda Mahramlı ve Ballıköy, Hayrabolu ilçe girişi ve Çene köyü, İstanbul yolundaki Karaevli köyü civarlarında şiddetli yağışın oluşturduğu çukurlar sebebiyle sürücülerin dikkatli olmalarını istedi. Çukurların giderilmesi için yollarda işaretleme yapıldığını ifade eden yetkililer, trafik akışında sorun yaşanmadığını belirtti.

HASAR TESBİT ÇALIŞMASI SONA ERDİ

Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan, sağanak yağışın ardından meydana gelen selle ilgili hasar tesbit çalışması yapıldığını belirterek, hazırlanan raporun Ankara Afet Kriz Merkezi’ne gönderildiğini söyledi. Valilik, Belediye, ilgili kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının olay gününden bu yana hassasiyetle çalıştıklarını ifade eden Doğan, vatandaşlara gerekli yardımların yapıldığını kaydetti.

/ EDİRNE/TEKİRDAĞ

20.11.2007


 

Şiddetli yağışın Marmaris’e zararı 8 milyon YTL

Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu, Marmaris’te önceki gün yaşanan şiddetli yağışta 450 iş yeri ile evi su bastığını ifade ederek, ilk belirlemelere göre, 8 milyon YTL’lik hasar oluştuğunu belirtti.

Vali Yiğenoğlu, önceki gün sabah saatlerinde Muğla’nın Marmaris, Bodrum, Milas ve Fethiye ilçelerinde etkili olan şiddetli yağışın ardından hasar tespit çalışmalarına başlandığını belirterek, ‘’yağıştan en fazla etkilenen Marmaris ilçemiz. İlçede 50 dakika süreyle aralıksız devam eden şiddetli yağışta, 450 iş yeri ile evi su bastı. Bu süre içinde metrekareye 114 kilogram yağış düştü’’ diye konuştu.

Marmaris’te ilk belirlemelere göre, 8 milyon YTL’lik hasar oluştuğunu belirten Yiğenoğlu, hasar tesbit çalışmaları hafta boyunca devam edeceğini söyledi

/ MUĞLA

20.11.2007


 

Nükleer karşıtları Gül'e faks çekti

Sinop’ta Nükleer Karşıtı Platform üyeleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e toplu faks çekerek, TBMM’de kabul edilen, ‘’Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin 5710 sayılı Kanun’’u onaylamamasını istediler.

Uğur Mumcu Meydanı’nda toplanan Nükleer Karşıtı Platform üyeleri adına açıklama yapan platform sözcüsü Hale Oğuz, nükleer santrallere neden karşı olduklarını anlattı. Nükleer santrallerin tehlikelerine dikkat çeken Oğuz, “Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin 5710 sayılı Kanun’’un kamuoyunda yeterli uzlaşma aranmadan TBMM Genel Kurulunda kabul edildiğini savundu. Daha sonra topluca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yasayla ilgili tepkilerini dile getiren faks metni gönderen platform üyeleri, Cumhurbaşkanı Gül’den, söz konusu yasayı onaylamaması talebinde bulundular.

/ SİNOP

20.11.2007


 

Avrupa'ya vizesiz giriş, hakkımız

Akdeniz Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekan Yardımcısı ve Euromaster Direktörü Doç. Dr. Harun Gümrükçü, Türklerin Avrupa’ya vizesiz giriş yapmalarının, Avrupa Adalet Divanı’nın vermiş olduğu karara göre hukuki hak olduğunu bildirdi.

Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, İİBF Dekanı Fulya Savran ile Dekan Yardımcısı ve Euromaster Direktörü Doç. Dr. Harun Gümrükçü, 22-24 Kasım tarihlerinde Antalya’da düzenlenecek ‘’Vizesiz Avrupa ve Avrupa’daki Haklarımız Sempozyumu’’nun tanıtımı amacıyla basın toplantısı düzenlediler. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Akaydın, Avrupa’da, vizesiz giriş konusunda Türkler’in açtığı çok sayıda dava olduğunu ve bunların bazılarının devam ettiğini belirterek, Türklerin Avrupa’daki bazı haklarını bilinçsizlik ve çeşitli nedenlerden dolayı kullanamadığını söyledi. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın (ATAD) verdiği üç değişik kararla, Türkler’in Avrupa’ya vizesiz giriş yapabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Akaydın, Türkler’in Avrupa’da kullanacakları hakların vatandaşlara, hukukçulara, bilim çevrelerine ve iş adamlarına anlatılması ve duyurulması için sempozyum düzenlediklerini bildirdi.

“ATAD’IN KARARLARI TÜM

ÜYE ÜLKELERİ KAPSAR’’

Akdeniz Üniversitesi İİBF Dekan Yardımcısı ve Euromaster Direktörü Doç. Dr. Gümrükçü de yaptığı açıklamada, Türkler’in Avrupa’da başta vize olmak üzere çeşitli konularda haklarını kullanamadıklarını bildirdi.

Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde 17 yıl görev yaptığını ifade eden Doç. Dr. Gümrükçü, ATAD’ın vermiş olduğu kararların tüm üye ülkeleri kapsadığını, ülkelerin bu kararlara uymakla yükümlü olduğunu kaydetti. Türkler’in Avrupa’da haklarının sadece vize ile sınırlı kalmadığını anlatan Doç. Dr. Gümrükçü, şöyle konuştu: ‘’Avrupa’ya vizesiz giriş Türklerin hukuki hakkıdır. Sadece vize konusunda değil 37 konuda Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın verdiği karar var. Tarım ürünlerinden tutun da İngiltere’de Türk öğrencilerinden alınan öğretim parasına kadar çok geniş haklar ortaya çıkıyor. ATAD’ın verdiği kararlar üye ülkeleri bağlıyor. ATAD’ın verdiği kararlar Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerine yeni bir ivme kazandıracak. Bu kararlar Avrupa’da yaşayan 5 milyon Türk ile bunların Türkiye’deki yakınlarını da kapsıyor. Artık Anadolu’daki tüccar, Ankara ve İstanbul gibi şehirlerdeki iş adamlarından daha çok haklarını kullanmalı. Halkımız, kendisini çok yakından ilgilendiren bu konulara ve haklarına sahip çıkmalı.’’Türklerin Avrupa’da haklarını kullanmaları, kamuoyuna bilgi vermeleri için yeni bir sivil toplum kuruluşununa ihtiyaç olduğunu savunan Doç. Dr. Gümrükçü, ‘’Vize konusunda zarar gören vatandaşlara yardımcı olmak istiyoruz. Ancak, dosyada belgeler somut hale getirilmeli. Türklerin, Avrupa’da kullanamadığı bir çok haklar var. Bu hakların kullandırılması ise inkar ettirilmek isteniyor’’ dedi.

VİZE UYGULAMALARINDA FARKLILIKLAR VAR

ATAD’ın mahkeme kararlarının yine bazı medya kuruluşları ve kamu kurumlarınca farklı ve yanlış yorumlandığını kaydeden Doç. Dr. Gümrükçü, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’AB üye ülkeleri, halen yürüttükleri vize uygulamalarında bazı işverenlere üç ve hatta 5 yıllık süreli Schengen vizeleri verilirken, diğer işverenlerimize aynı hakkı tanımamaktadır. Bu uygulamaların Ortaklık Hukuku’na ters düştüğünü kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Sorun sadece vize masraflarıyla ve yine vize alabilmek için gerekli evrakı düzenlemek için harcanan zamanla ve diğer masraflarla sınırlı değildir. Sorun, dünyanın en dinamik sektörü durumuna geçen hizmetler sektöründe Türkiye’nin önünü kesmekle yakından ilgilidir.’’

Akdeniz Üniversitesi Atatürk Salonu’nda 22 Kasım tarihinde başlayacak sempozyuma konuşmacı olarak Türk-İş Başkanı Salih Kılıç, Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı Oğuz Satıcı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Bülent Pirler, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Celal Toprak, Uluslararası Nakliyeciler Derneği Başkanı Tamir Dinçşahin katılacak.

/ ANTALYA

20.11.2007


 

Şahide devlet koruması geliyor

Geçen dönem Genel Kurulda görüşülemeyen ve hükümet tarafından yenilenen, tanıkların kimliğinin saklı tutulması ve güvenliğinin sağlanmasına olanak tanıyan ‘’Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’’, TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek

Tasarıya göre, koruma tedbirleri ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı 10 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı 2 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda şahitlik yapanlar yönünden uygulanacak. İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk ve mağdurlar, mahkemede dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu, ikinci derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içinde olduğu kişiler, tanık koruma kapsamına alınacak. Kimlik ve adres bilgileri kayda alınarak gizli tutulacak ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin, ayrı bir adres tespit edilecek.

/ ANKARA

20.11.2007


 

Ulusu: AB'ye üyelik, Türkiye'nin hakkı

12 Eylül darbesi sonrası ara dönemde başbakanlık yapan eski Başbakanlardan emekli Oramiral Bülend Ulusu, Avrupa Birliği (AB) konusunda Türkiye’nin birliğine gölge düşürülmemesi gerektiğini belirterek, “AB’ye sırtımızı çevirmeyelim. AB’ye üye olmak Türkiye’nin hakkı” dedi.

Bülend Ulusu, Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin kuruluşunun 234. yıldönümü dolayısıyla Tuzla’daki Deniz Harp Okulu Komutanlığı’nda düzenlenen törende okulun en eski mezunları adına yaptığı konuşmada, anılarını anlattı. “AB’ye sırtımızı çevirmeyelim. AB’ye üye olmak Türkiye’nin hakkı’’ diyen Bülend Ulusu, “AB konusunda Türkiye’nin birliğine gölge düşürülmesin. Üniter devlet bütünlüğümüz tehlikeye atılırsa olmaz’’ dedi. Ulusu, laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin “olmazsa olmazı ve tüm değerlerin temel taşı’’ olduğunu savundu.

/ İSTANBUL

20.11.2007


 

Türk üniversiteleri, ‘net’te geri kaldı

Çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren 13 bin üniversite üzerinde yapılan üniversitelerin internet performansı araştırmasına göre, Türk üniversiteleri sıralamasında Bilkent, ODTÜ ve Boğaziçi üniversiteleri ilk üçte yer aldı.

Merkezi İspanya’da bulunan İspanya’nın kamu araştırma kuruluşu sayılan Millî Araştırma Konseyi’nin (CSIC) üniversiteler üzerinde yaptığı ‘’Webometrics Dünya Üniversiteler Sıralaması’’ sonuçları açıklandı.

Çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren yaklaşık 13 bin üniversitenin internet siteleri taranarak hazırlanan çalışmanın Temmuz 2007 dönemi sonuçlarına göre, ilk sıralarda Standford, MIT, California, Harvard, Pennsylvania, Michigan, Cornell gibi Amerikan üniversiteleri bulunuyor. Dünya üniversiteleri sıralamasında Türk üniversitelerine de yer veriliyor. Sıralama sonucuna göre, Bilkent Üniversitesi 475., ODTÜ 482. ve Boğaziçi ise 525. sırada yer alarak, Türkiye üniversiteleri arasında başarılı olan ilk üç üniversite oldu.

/ ANKARA

20.11.2007


 

Okullara kitap desteği

Dünya Çocuk Kitapları Haftası faaliyetleri kapsamında Körfez Belediyesi, ilçedeki 23 adet ilköğretim okuluna kitap seti hediye etti.

Onar adet masal ve hikâye kitabından oluşan setler, sınıfların kütüphanelerinde değerlendirilmek üzere okul müdürlerine teslim edildi.

/ KOCAELİ

20.11.2007


 

OGS olmayan otoyol kalmayacak

Ulaştırma Bakanlığı, zaman ve paradan tasarruf sağlayan Otomatik Geçiş Sistemi (OGS) olmayan otoyol bırakmayacak.

Ulaştırma Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, otoyol projelerine hız veren Bakanlık, araç geçişlerini kolaylaştırma çalışmalarına da ağırlık verecek. Bu kapsamda, otoyol kullanıcılarına zaman ve paradan tasarruf sağlayan OGS sisteminin daha da yaygınlaştırılması planlanıyor. Otoyol giriş ve çıkışlarındaki araç yoğunluğunu önlemek üzere başlatılan OGS ve KGS sistemi, kullanıcılar tarafından benimsendi. Bu sistemin benimsenmesi sayesinde Mart 2006’da 688 bin 462 olan OGS kullanıcı sayısı 1 milyon 140 bine, 192 bin 875 olan Kartlı Geçiş Sistemi (KGS) kullanıcı sayısı ise 855 bine ulaştı. Bakanlık, araç yoğunluğunun yanı sıra, akaryakıt, iş gücü ve işletme kayıplarının ortadan kaldırılmasına katkı sağlayan bu sistemleri, 2008 yılında da yaygınlaştırmayı sürdürecek. Sistemlerin tüm otoyollarda yaygınlaştırılması çalışmaları kapsamında otoyolu bulunan bütün bölgelerde KGS sistemi kuruldu.

/ ANKARA

20.11.2007


 

Köpeklerden en çok sahipleri şikâyetçi

Son zamanlarda sokak köpeklerinin saldırıları tehlikeli boyutlara ulaştı. Eskiden sokakta nadir görülen ve zararsız olduğu düşüncesinden hareketle pek tedbir alınmayan köpeklerin, insanlara yabanî hayvanlar gibi grup halinde saldırmaları dikkat çekmeye başladı.

Veteriner Hekim İsmail Serdar Sayar, köpeklerin kısırlaştırılıp, küpe takılması ve kontrol altına alınması konusunda belediyelerin çoğunda veteriner istihdam edilmediğini vurguladı. Baktığı köpeği dahi aşılatlamayı bilmeyenlerin olduğunu ifade eden Sayar, “Yapılan istatistiklere göre, köpek ısırması şikâyetiyle hastaneye başvuranların yüzde 80’i köpeğin sahibi. Yani köpek sahipleri bile maalesef bir köpeğe bakmayı ve onu aşılatmayı bilmiyor ve onu yanında süs diye taşıyor” şeklinde konuştu.

/ ADANA

20.11.2007


 

Kırmızı süveterle 27 yıl

TEMA Vakfı Kurucusu ve Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, ‘’tüketim çılgınlarına mesaj vermek’’ amacıyla üzerinden hiç çıkarmadığı ‘’kırmızı süveteri’’ ile 27 yılını doldurdu.

Karaca, TEMA Vakfının çeşitli faaliyetlerine katılmak üzere geldiği Adana’da, uzun yıllardır aynı süveteri giymesinin tek sebebinin yeni bir süvetere ihtiyacı olmamasından kaynaklandığını söyledi.

Gelişen teknoloji ve globalleşin dünyada toplumların, büyük sermaye gruplarının yönlendirilmesiyle tüketim toplumuna dönüştürülmek istendiğini ifade eden Karaca, delik deşik olan kırmızı süveteriyle 27 yılını doldurduğunu, ancak bundan rahatsızlık duymadığını bildirdi.

/ ADANA

20.11.2007


 

Çocuk haklarında karnemiz zayıf

Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin, Türkiye’nin çocuk hakları kültürü bakımından henüz çok sınırlı düzeyde olduğunu ifade ederek, “Bunun temel nedeni çocuk konusunun hâlâ sevgi düzeyinde kalmış olmasıdır. Buna karşılık, çocuk sorunları sarmalı genişleyerek derinleşmiştir’’ dedi. Şirin, Türkiye’nin çocuk hakları karnesi zayıf bir ülke olduğunu belirtti.

Şirin, ‘’Bunun temel nedeni çocuk konusunun hâlâ sevgi düzeyinde kalmış olmasıdır. Buna karşılık, çocuk sorunları sarmalı genişleyerek derinleşmiştir’’ diye konuştu.

Çocuk hakları öğretiminin ilk olarak ailede başladığını belirten Şirin, ardından örgün ve yaygın eğitimde, son olarak da medyada çocuk hakları öğretiminin verilmesi gerektiğini dile getirdi.

ÇOCUK HAKLARI İHLÂLLERİ

Şirin, Türkiye’de en çok nüfusun yüzde 21’ini oluşturan, sosyal güvenceden mahrum, yoksul kesimin çocuklarının hayat haklarının ihlâl edildiğini belirtti. Türkiye’de 1 milyon 600 binin üzerindeki çocuk nüfusuna karşılık, 15 bin civarındaki çocuğun koruma hizmeti aldığını kaydeden Şirin, bu çerçevede kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların da ihmal edildiğini söyledi. Şirin, Türkiye’de ihmal edilen grupları ‘’nitelikli eğitim alamayan, güç koşullarda ve özellikle de kanunla ihtilâfa düşmüş ve Türkiye’de yetenek ve zekâları fark edilmeyen üstün yetenekli çocuklar’’ şeklinde sıraladı.

ÇOCUKLARA YÖNELİK İSTİSMARLAR

Türkiye’de en yaygın çocuk istismarının fizikî ve ekonomik istismar olduğunu vurgulayan Şirin, ‘’Son 10 yıl içinde çocuğa karşı cinsel istismarda artış var. Çocuk ihmali ve istismarını önleyici eğitim çalışmalarını aile, örgün ve yaygın eğitim ve medya düzeyinde öngörmedikçe bu toplumsal sorunu çözmeye yönelemeyiz’’ dedi.

MEDYA GÜNDEMİNE ALMADI

Basın yayın organlarında çocukların safında çok az şey yapıldığını belirten Şirin, Türkiye’de medyanın gündemine çocuk haklarının henüz giremediğini söyledi. Çocuk haberlerinin sunuluş biçiminin de çocuk gerçeğinin doğru anlaşılmasına katkı yapıcı olmadığını ileri süren Şirin, konuyla ilgili yer alan haberlerin ‘’çocuğu nesneye dönüştüren bir yaklaşıma’’ dayandığını savundu. Toplumun çocuk hakkı ihlâllerine yönelik çalışmalar yapılabilmesi halinde medyanın çocuk hakları anlayışının da gelişebileceğini ifade eden Şirin, ‘’Bunu medyadan beklemek yerine, toplumun medyadan bu duyarlılığı istemesi gerekir’’ diye konuştu.

/ ANKARA

20.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri