Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Maraş'ın aslanları

Tarihler 30 Ekim 1918’i gösterirken, Limni Adası’nın Mondros limanında demirli İngiliz Agamemnon zırhlısında Harb-i Umumî’de yenik düşen Osmanlı Devleti heyeti bir devri sona erdiren yenilginin acı teslimiyetine imza atmaktadır.

Limanın adına izafeten “Mondros Mütarekesi” olarak tarihlere geçmiş olan bu sözde ateşkes anlaşması, 600 yıllık bir cihan devletinin sonu anlamına gelmektedir.

Aslında Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan çok önce hasta adamın mirası pay edilmiş, bu taksimden aslan payı olarak Irak ve Filistin İngiltere’ye; Suriye, Musul, Maraş, Antep ve Urfa Çevresi Fransa’ya düşmüştü.

Görüldüğü gibi İngiliz ve Fransızlar aslan payını aldıktan sonra, Batı Anadolu’yu Yunanlılara Antalya ve Konya’yı İtalyanlara bırakmışlardı. Bu; can çekişen bir devletin kalbi olan Anadolu’nun, dört bir yandan işgale başlanacağı anlamına geliyordu.

Tabiî buna bir de kılıf bulunmuştu. Anlaşmanın 7. maddesine göre İtilâf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir stratejik noktayı işgal hakkına haiz olacaklardı. Böylece kurt kuzu bahaneleri ile İngilizler; Urfa, Antep, Maraş’ı, Fransızlar Ermenilerle birlikte; Adana, Mersin, Dörtyol’u, İtalyanlar; Antalya, Burdur, Isparta ve Konya’yı işgale başlamışlardı.

Şehit Evliya Mahallesi, Aslan Bey Sokakta ahşap evin mabeynindeki sedirde çayını yudumlayan yaşlı dedenin bizzat yaşayarak şahit olduğu olaylar zinciri, bu aşamadan sonra başlıyordu.

İlk hatırladığı şey; İngiliz askerlerinin 22 Şubat 1919’da Şeyh Adil mevkiinde bir karşılama töreni düzenleyen Trasanta rahiplerinin bandosu eşliğinde ve Ermenilerin coşkulu tezahüratları altında Maraş’a girişleriydi.

Daha sonra sulu tarlanın yanındaki Amerikan Koleji civarını karargâh edinen İngiliz ordusundan bir subay hükümete giderek Mutasarrıf Ata Beye mütareke hükümleri gereğince güvenliği sağlamak için Maraş’ı işgal ettiklerini bildirmişti. Ata Bey, gelen subaya asayişi ihlâl edici herhangi bir olay bulunmadığını, bu sebeple işgale lüzum olmadığını söylese de kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurtlar bahaneye bile gerek duymamıştı. Şehir resmen işgal edilmişti.

İşgal sırasında gerek işgal komutanı Kolonel Max Andrio’nun Ermenilere fazla yüz vermemesi, gerekse İngiliz ordusundaki Hintli Müslüman askerlerle Mısırlı Müslüman subayların halkla sempatik ilişki kurmalarından dolayı, şehirde kayda değer bir olay çıkmamıştı.

Aslında İngilizlerin şehirde bu kadar hoşgörülü davranmasının gerçek sebebi, buraya geçici olarak gelmiş olmalarıydı. Her ne kadar 1916’da yapılan gizli Sykes-Picot anlaşmasına göre Musul Fransızlara bırakılmış olsa da Britonların gözü Musul petrollerindeydi. Bu sebeple 15 Eylül 1919’da Fransızlarla yaptıkları Suriye İtilâfnamesiyle Musul ve çevresini Fransızlardan alarak karşılığında Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarını devretmişlerdi. Bu antlaşmanın şartları gereği Fransızlar, söz konusu sancaklarına girdikten sonra işgalci İngilizler buraları boşaltacaklardı.

Anlaşmanın ardından vakit geçirmeden harekete geçen Fransızlar, önce bir öncü kuvvet gönderip, ardından 30 Ekim Perşembe günü Cezayir ve Ermeni asıllı askerler eşliğinde şehri İngilizlerden devir almaya başlarlar.

Maraş’ta bulunan Ermeniler, Fransız işgal ordusunu coşkulu gösterilerle karşılayarak, “Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler, kahrolsun Türkler” diye bağırarak çevre dükkânlara saldırırlar.

İtilâf Devletlerinden Ermeni Krallığını kurma sözü alan; Osmanlı’nın elinden yiyip ayağına saldıran millet-i sadıkanın hain evlâtları yeni efendilerine mihmandarlık yapıyorlardı. İşgalin ertesi gününe denk gelen 31 Ekim 1919 günü Maraşlıların “ellik gâvuru” dediği bu hainler, Fransız askerlerinin önüne düşerek şehri gezdirmeye başlamışlardı. Aslında Fransız askerlerinin büyük kısmı Ermeni asıllı olup tehcir kanunuyla Suriye’ye gönderilmiş olan Ermeni eşkıyalarından meydana gelmekte idi. Bunun için de Maraş halkına karşı kin ve nefret dolu idiler. Akşama kadar şehirde tur atan Ermeni asıllı bu Fransız askerlerinden bir grup, günün sonunda kışlalarına dönerken, Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan kadınlarla karşılaşırlar. Türkçe bilen Ermeni faunasına mensup bu sözde askerlerden birisi, kadınların üstüne yürüyerek, “Burası artık Fransız ülkesi, burada peçeli dolaşamazsınız” diyerek kadınların peçelerini açmalarını ister. İsteği reddedilince de kadınlardan birinin peçesini elleriyle çekip yırtar. Yüzü açıkta kalan kadın utancından bayılır. Olayı gören çevre esnafı müdahale etmek isterse de dipçiklerle geri püskürtülür. Çıkan arbedede Ermeni askerlerden biri silâhını ateşler ve iki Türk’ü yaralar. Bu sırada hamamın yakınındaki küçük dükkânında sütçülük yapan ve o ana kadar olan biteni sessizce izlemekte olan Hacı İmam Efendi daha fazla dayanamaz ve kuşağından çıkardığı tabancasını kadının peçesini yırtan Ermeni’ye doğrultarak tek el ateşle Ermeni’yi alnından vurur. Kurşunu yiyen askerin cansız bedeni yere düşerken, geride kalanlar korkudan dağılırlar.

Maraş’ta düşmana sıkılan ilk kurşundur bu. Bu kurşun, Türk milletinin namusuna el uzatana nasıl karşılık vereceğini gösterir aynı zamanda. Bu sırada, Fransız askerlerinin yaraladığı çakmakçı Said, kan kaybından şehit olmuştur. Ertesi gün Sütçü İmam’ın öldürdüğü Ermeni için büyük bir tören düzenlenir ve Fransızlar Sütçü İmam’ı aramaya başlarlar. Bütün aramalarına rağmen bulunamayan yaşlı sütçünün bu kahramanlığı Fransızlara öyle koyar ki, onun yerine akrabalarından Tiyekli oğlu Kadir’i diri diri parçalayarak şehit ederler.

Aynı gün, İngilizler Maraş’ı terk ederler. Ilımlı İngilizlerin çekilmesiyle Ermenilerin hamiliğini üstlenen Fransızların halk üzerindeki baskısı artar, Ermeniler Fransızlardan aldıkları güçle masum insanların malına ve canına kast etmeye başlarlar.

Şehirde olaylar artar. Durumdan haberdar olan ve sözde güvenliği sağlamak amacıyla Osmaniye’den gönderilen Guvernör Andre, 26 Kasım 1919 Çarşamba günü Maraş’a gelir. Guvernör’ün yanında Osmaniye ahalisinden oluşan Türk asıllı maaşlı “Fransız Jandarma Milisleri” adı verilen süvariler bulunmaktadır. Ne yazık ki, bunların komutanları da Türk’tür.

Ermeniler önceden hazırladıkları büyük bir Fransız bayrağının altında “Yaşasın Fransa, yaşasın Ermenistan, kahrolsun Türkler” diye naralar atarak Guvernör’e eşlik ederler.

Ertesi günün akşamı Maraş Ermenileri içinde nüfuzlu bir iş adamı olan Ermeni Hırlakyan’ların konağında bir balo düzenlenir. Guvernör Andre, balonun açılışı için Hırlakyan’ın torunu Helena’yı dansa dâvet eder. Fakat genç kız dansa kalkmayı reddeder ve “Sizinle dans edemediğim için üzgünüm, çünkü kendimi hâlâ esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk bayrağı dalgalanan bir memlekette, Fransızların hakim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?” diye karşılık verir. Guvernör Andre tahrik olur ve kaledeki Türk bayrağının derhal indirilmesi için emir verir. Bu emri duyan Helena, Guvernör Andre ile dansa kalkar.

28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraş halkı uyandığında, kalede Türk bayrağı yerine Fransız bayrağını görür. Halkın öfkesi doruğa ulaşır. Bu olay, Fransızlar için sonun başı olur. Avukat Mehmet Ali Bey kalede Fransız bayrağını görünce, “Âlem-i İslâm’a Hitap” adıyla aşağıdaki manifestoyu kaleme alır ve büyük oğlu aracılığı ile, başta Ulu Cami olmak üzere, şehrin büyük camilerine astırır.

“Âlem-i İslâm’a Hitap”

Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. 1300 küsûr seneden beri Hz. Allah’ı ve Peygamber-i Zîşan’ının hizmetine razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcundaki al sancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip, yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi, acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslâm gayreti hiç mi yok? İğtişaş arzu etmeyin. Yalnız pür vekar ve azamet olarak ol al sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemal-i mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol.”

28 Teşrin-i Sani 335

Bu bildiri halkın din gayretini ateşler ve kalabalıklar Ulu Cami’ye doğru akar. Namaz vakti gelip de hoca hutbe için minbere çıkınca, bir gönüllü sancak-ı şerife sarılır ve “Bayraksız namaz kılınmaz” diye haykırır.

Bunun üzerine imam Rıdvan Hocanın o meşhur sözü yankılanır Maraş semalarında.

“Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma namazı kılması caiz değildir.”

Cemaat “Allah , Allah” nidaları ile kaleye doğru tırmanışa geçer. Kalabalığı gören nöbetçi Fransız jandarmalar çareyi kaçmakta bulurlar. Kaleye ilk ulaşanlardan Osman isimli yiğit, Türk bayrağını saygıyla öperek tekbir sesleri arasında göndere çeker. Cuma namazı toplu halde bayrağın gölgesinde eda edilir.

Ahırdağı eteğine yaslanan Maraşlı Ökkeşler, kükremiş bir aslana dönmüştür adeta. Ruhunda Ukkaşe Hazretlerinin Malik Eşter’in, Alaüddevle Bozkurt Beyin asaletini taşıyan bir aslandır o. Kaleye bayrağı çektikten sonra kendine güveni gelmiş ve başladığı işi bitirmeye, ne pahasına olursa olsun Fransızları şehirden çıkarmaya karar vermiş olan bir aslandır.

Şehirde bu olaylar olurken, Guvernör, Antep’ten takviye istemek zorunda kalır. İslahiye yönünden Maraş’a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi, şehre girmeden imha edilir.

Ertesi gün dükkânlar, çarşı ve pazar açılmaz. Guvernör halkı yanına çekmek için çarşı pazar dolaşır. Ama nafile. Halk istiklâl için kararını vermiştir.

29 Kasım 1919 Cumartesi günü Guvernör şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı yapar.

Önce sağ, daha sonra sol kolunu kaldırarak:

“Şu kolum kuvvettir, şu kolumda lütuf, hangisine sarılmak istiyorsunuz? Yani amacınız harp yapmak mı, yoksa af ve lütuf dilemek midir? Söyleyiniz” diye sorar.

Bunun üzerine Şeyh Sezai Efendi bu milletin istiklâline, bayrağına ne kadar düşkün olduğunu söyleyerek kısaca, “Sizin hakimiyetinizi tanımıyoruz efendice geldiğiniz gibi gidin” anlamına gelen bir konuşma yapar.

Toplantı sonuçsuz kalır ve her iki taraf da gergin bir şekilde ayrılır. Akabince Maraş`ın eşrafı bir araya gelerek şehri müdafaa etmek için bir merkezde toplanılmasına karar verir. Arslan Bey’in başkanlığında şehri müdafaa için kurulan heyete de merkez heyeti adı verilir. Bu heyete bağlı olarak 10 ayrı mahallede, 10 ayrı alt heyet kurulur. İşte Maraş’ı düşmandan kurtaran arslanların başındaki Arslan Bey, bu Arslan Bey’dir. Ve onun başkanlığındaki diğer arslanlar ise Belediye Başkanı Bekir Sıtkı, Kocabaşzade Arif, Hacı Naci ve Hacı Ahmet, Şişmanzade Arif, Dedezade Mehmet, Beşen Beyzade Hacı Nuri, Hancızade Hafız Ali ve Mühendis Abdullatif Çuhadarzade Hacı Mustafa Efendi, Ser Müsevvid Ahmet Efendi, Baba Halilzade Ahmet Efendi, Evliya Efendi, Faik Efendi, Hasan Bey Sapsız Hacı Efendi, Nasrullah Efendi, Zülkadiroğlu Süleyman Bey, Şeyh Ali Sezai Efendi ile kurulun veznedarlığını yapan Beşen Beyzade Hacı Nuri Bey ve daha nice adsız kahramanlardan meydana gelmektedir.

Maraş’ta pabucun pahalı olduğunu anlayan Fransızlar Maraş, Antep ve Şanlıurfa Fransız kuvvetleri komutanlığına atanan General Keret’i asayişi temin için Maraş’a göndermeye karar verir. General 15 Aralık 1919’da Maraş’a gelir ve şehrin ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak bir toplantı yapar. Fakat halka işbirliği teklif eden generale şehir eşrafı hiçbir yabancı yardımını kabul etmeyeceklerini bildirerek şehri savunacaklarını beyan ederler. Bu konuşmaya kızan general toplantıya son verir.

16 Aralık 1919 günü akşamı Çukuroba Camii’ne bomba atılır ve müezzine kurşun sıkılır. Fransız bayrağı altında şımaran Ermeniler giderek azgınlaşmaktadır.

Halk çeteler halinde dağlarda örgütlenmektedir. Pazarcık’ta yol kesen pusu kuran dağlarda örgütlenmiş gerilla savaşı yapan Maraş’ın aslanları Fransız Generali şaşkına çevirmektedir. Fransızlar her geçen gün ciddî şekilde zayiat vermektedir. Bunun üzerine general halkın üzerindeki baskıyı arttırarak; üzerinde silâh bulunanın öldürüleceğini, öldürülen her Fransız askerine karşı rastgele iki Türkün kellesinin gideceğini ve evinin yakılacağını duyuran bir bildiri yayınlar. Halk bu bildiriye aldırış etmeden gerilla savaşına destek vermeye devam eder. Durumun vehametini ve halkın kararlığını gören General Keret, 21 Ocak 1920 günü Maraş eşrafını son kez toplar ve halkı müdafaadan vazgeçirmeye çalışır. Ama nafile. Çünkü Arslan Beyin başkanlığında toplantılarını tamamlayan merkez heyeti, ölüm pahasına şehri savunmaya ve Fransızları def etmeye karar vermiştir. Ok yaydan çıkmıştır artık.

Sonuçsuz kalan toplantının ardından hükümet meydanında meydana gelen çatışmada Fransızlar bir Türk jandarmasını şehit ederler. Bu kurşun, savaşı başlatan ilk kurşundur aynı zamanda. Türkler de buna karşılık verince savaş resmen başlar.

Arslan Bey, savaşın başladığını ilân eden bir bildiri yayınlar. Fransızlar ellerindeki ağır toplarla ve makineli tüfeklerle şehrin muhtelif yerlerini dövmeye başlarlar. Aksu Nehri boyunca konuşlanan Maraş aslanları Antep’ten gelen yolu keserek, Ermeni eşkiyasından oluşan Fransız kuvvetlerini pusuya düşürerek imha ederler. Şehir yangın yerine dönmüştür. Genç, ihtiyar, erkek, kadın, çoluk, çocuk, kız, kızan aslanlar gibi şehri savunan Arslan Beyin askerlerine yardım etmekte, herkes elinden geleni yapmaktadır.

Şehrin tepelerine kurulmuş olan kiliselere yerleşen Ermeniler, halkın üzerine ateş yağdırmaktadır. 30 Ocak Cuma günü bu çatışmalar sırasında kahramanlık destanı yazan Göllü’lü Yusuf Çavuş şehit olur. Mıllış Nuri, Yörük Selim, Evliya Efendi komutasındaki çeteler aslanlar gibi çarpışmaktadır.

Bu arada erkek gibi çarpışmayı göze alamayan kalleş Fransızlar, çarşıları ateşe verirler. Mevlevîhaneyi, Üdürgücü Camiini ve Belediye Dairesini yakıp yıkarlar. Arkasından Evliya Efendiyi pusuya düşürülerek şehit ederler.

İşgalin başından beri cansiperâne çalışan, Ermeni ve Fransızların korkulu rüyası olan Evliya Efendinin şehâdeti, millî kuvvetlerin maneviyatını bozar, ama kısa sürede toparlanırlar. Şehirde savaş devam ederken, Ermeni nüfusunun ağırlıkta olduğu köylerde tam bir katliâm yaşanmaktadır. Ermeni çeteleri kimsesiz kalan kadın ve çocukları vahşi hayvanlar gibi parçalamaktadır.

Millî kuvvetlerin elindeki silâh ve erzak giderek azalmaktadır. Bununla beraber, şehit olan kocasının yerine silâha sarılan kadınlar, cephane taşıyan ve posta görevi yapan çocuklar taze kuvvet olarak destek vermektedir.

8 Şubat 1920 Pazar günü Albay Norman’ın askerleri, şiddetli bir topçu ateşinin desteğinde Mercimek Tepeyi işgal ederler. Kışladaki topların da şehri dövmeye başlamasıyla halk iki ateş arasında kalır. Şehirden dağ köylerine kaçış başlar. Fransızlar kaçan halkın üzerine ateş yağdırmaktadır. Bu sırada Maraş’ta tutunamayacaklarını anlayan Fransız Hükümeti çekilme kararı almıştır. Albay Norman, Maraş’taki Fransız Generali Keret’e Adana Genel Valisi General Dufieux’un geri çekilme emrini iletir. Ancak General Keret geri çekilmek istemez. Fakat Fransızlar için tek kurtuluş yolu Maraş’ı terk etmek olduğundan, bu karara uymak zorunda kalır.

Şehri terk etmeden önce taş üstünde taş bırakmak istemeyen General Keret, 9 Şubat 1920 Pazartesi günü şehrin her tarafını yoğun top ateşine tutturur. Her iki tarafın cephanesi ve savunma gücünün sonuna yaklaşılmıştır aslında. Türklerin cephaneliği bitmiş, Fransızların yiyeceği ve atlarının yemi kalmamıştır. Giriş çıkışları tutan aslanlar sayesinde şehirde mahsur kalmışlar, haberleşme ve irtibat noktaları kesilmiş, adeta kuşatma yaşamaktadırlar.

Çekilmekten başka çaresi kalmayan Fransızları düşündüren Ermenilerdir.

9-10 Şubat günleri ağır bombardımana tuttukları mevzilerden çekilme planı yaparlar ve 10-11 Şubat 1920 gecesi ricat başlar. Ancak bunu gizlemek için sahte top atışları ile yanlarına aldıkları Ermenilerle birlikte Mercimektepe’ye ulaşır ve orada kendilerini bekleyen Fransız birlikleri ile birlikte geldikleri gibi giderler. 11 Şubat 1920 Çarşamba günü düşmanın geri çekildiğini anlayan Arslan Bey’in aslanları, İslahiye’ye kadar kovaladıkları Fransız birliğine ağır zayiat verdirirler. Şehirde kalan Ermeniler silâhlı çatışmaya devam etse de bir müddet sonra silâhlarını teslim ederek, Türk’ün merhametine sığınmak zorunda kalırlar. Memleketlerini düşmandan temizleyen Maraş aslanları, Antep ve Urfa’nın yardımına da koşarak adlarını altın harflerle tarihe yazdırdılar.

12 Şubat günü şehir tamamen düşmandan temizlenmiş ve aslanlar zafere ulaşmıştır. O gün şehirde bayram yapılır. Kurtuluş günü olarak tarihe geçen her 12 Şubat’ta Maraşlı destan yazan başta Sütçü İmam, Rıdvan Hoca, Şehit Evliya, Şehit Yusuf Çavuş, Mıllış Nuri ve daha nice aslanları rahmet ve minnetle yad ederek böyle bir ecdadın evlâtları olmanın haklı gururunu yaşamaktadır.

Mehmet İpçioğlu

13.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri