Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Yasağın kaldırılması üzerine “kısa” bir kaç söz

AKP Hükûmeti, yanına MHP’nin siyasî desteğini de alarak, nihayet başörtüsü yasağını, Anayasanın 10. ve 42. maddelerindeki yaptığı küçük bir değişiklikle, bu konudaki kendisi ile ilgili vicdânî-hukûkî “sorumluluğu” üzerinden attığını ve konuyu “kanun yoluyla” çözdüğünü, bu yasağı tamamen kaldırmış olduğunu düşündü, kanaatimce...

Ama gelinen tablonun hiç de öyle olmadığı “çok kısa” bir tecrübe ile hemen anlaşılmış oldu: “Kanunî serbestînin” daha ilk gününde üniversite rektörlerinin yüzde 70’den fazlası eski “hukuksuz yasağı” uyguladı. Hem de YÖK başkanı Prof. Dr. Yûsuf Ziya Özcan’ın, başörtüsünün serbest bırakıldığını belirten yazılı basın açıklamasına rağmen...

Bu “kanunî” serbestî, her şeyden önce, birkaç açıdan illetlerle mualleldi bence..

İşte onlardan bir kaçı:

Birincisi: “Başörtüsü” dışındaki “bütün bağlama biçimlerini”, türban dâhil yasaklamış olmakla “kısmî” serbestî sağlamış olmakla, fırsat eşitliğinin ve kılık kıyafet özgürlüğünün önündeki en büyük “kânunî” engeli oluşturmuştu. GATA’ya girişteki “askerî” kriter, böylece kanunlaştırılmıştı ki, iyice düşünülürse, bu, ilerlemeyi değil geriye gidişi temsil etmekteydi haklar ve özgürlükler bakımından...

İkincisi: Sadece üniversiteye ve üniversiteliye tanınan bir hak olmakla, kamuda çalışanları ya da görev alan, ortaöğretim ve lise seviyesindekileri dışarıda bırakmakla, yine “fırsat eşitliği ve özgürlükler” bakımından ilerlemeyi değil, geriye gidişi temsil etmekteydi..

Üçüncüsü ve en önemlisi: Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren kanuna uygun davranılıp davranılmadığını denetlemekle yükümlü olan Adalet Bakanlığı ve icrâsıyla sorumlu olan İçişleri Bakanlığı’nın üzerine düşen bu görevlerini bilerek veya bilmeyerek “ihmâl ettikleri” ve bu kânunsuzluklara, bir şekilde göz yumup sessiz kaldıkları müşahede edilmektedir. Çünkü başörtülüleri ve onlara destek veren bizleri 28 Şubat dönemi sonrasında üniversiteye sokmayan, üniversitenin kapısındaki sadece bir kaç güvenlik görevlisi değil, onlarca çevik kuvvet otobüsü ve yüzlerce çevik kuvvet polisleri idi. O dönemin icraatçıları ve hükümeti, “kolluk kuvvetlerini kullanarak” bu yasağı uyguluyorlardı. Şimdi nerede acaba, söz konusu kanunî “serbestliği” sağlayan İçişleri Bakanlığına “doğrudan” bağlı ve onlardan “emir alan” ilgili Emniyet birimleri ve de “kolluk kuvvetleri? Neden “yasağı” uygularken olağanüstü denetim yetkisine sahip olurlar da, “serbestliğin” denetimi konusunda, özellikle ve büsbütün “yetkisiz” kılınır bu kolluk kuvvetleri? Burada, sizce de bir “samimiyetsizlik” ya da “ihmâlkârlık” yok mudur acaba?

Kısa ve öz son bir söz, ama hepimize: Anlaşılan o ki, kısmî serbestlik “adaleti” sağlayamadığı gibi, iktidar denilen siyasal olgu ise, alınan “kesin” kararların “muhtemel” sonuçlarından ürkecek kadar cesaret ve teşebbüs gücünden yoksun olanların içine atılacakları düzeyde ciddiyetten mahrum, gayr-i münbit ve gayr-i müsmir zeminler değilmiş.

Orhan Ali Yılmaz

01.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri